‘Ukrayna krizi, Avrupa Birliği’ni ‘kutup’ olmaktan çıkarttı’

‘Avrupa, krizler karşısında çözüm üretemeyen bir yapıya dönüştü’
“Almanya başta olmak kaydıyla Avrupa coğrafyasındaki gelişmeleri takip ettiğimizde alışık olmadığımız şeylerle karşı karşıyayız. Bazı gelişmeler hem şaşırtıyor bazıları da endişelendiriyor. Bu sürece nasıl gelindiğini değerlendirmek gerekiyor. Almanya’dan bahsederken Avrupa’nın genelini konuşmak gerekiyor. Avrupa coğrafyasının ulus üstü otoritesi ve Avrupa Birliği’nin siyasetinde en belirgin ülkenin Almanya olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda Almanya’nın söylemlerinin Avrupa’yı bağladığını görebiliyoruz. Avrupa, son yıllarda uluslararası çerçevede sorunlara çözüm üretme yeteneğini kaybetti. Çözüm üretmede zorluk yaşadığı uluslararası çerçevede görüldü. Avrupa’nın son 10 yıllık göç tarihine baktığımızda özellikle Almanya’da göç yönetimi ve göç politikalarında başarısızlık görüyoruz.
Başarısızlıkların sonucunda da coğrafya siyasetini belirleyebilecek bir aşırı sağ hareketin güçlenmesine sebebiyet verildi. Demokrasi, özgürlük, eşitlikle anılan Avrupa artık siyasi merkezine doğru hızla kayan ve politikalarıyla belirleyici olan aşırı sağın etkisinde. Aşırı sağın yükselişi yalnızca siyasal eğilim olarak görmememiz gerekiyor. Bu yükseliş Avrupa demokrasisinin geleceğini şekillendirecek. 1492’li, 1545’li, 1733’lü yıllardaki Avrupa’da hızla büyüyen milliyetçiliğin coğrafyadaki sonuçları, günümüz Avrupa'sında aşırı sağın yükselişindeki endişeleri anlamamızda bize yardımcı oluyor. Almanya başta olmak kaydıyla Avrupa, Amerika ile nasıl bu noktaya geldi? Avrupa ile Amerika’yı bu noktaya getiren şey aslında Rusya-Ukrayna savaşı. Avrupa, savaşın başlamaması ve sonlandırılmasına yönelik bir master planı ortaya koyamadı. Kolayı ve yanlış olanı seçtiler. Transatlantik yanlısı politikaları desteklediler. Sonuç ortada.
Coğrafyayı ve coğrafya halklarının geleceğini etkilediler. Refah düzeyi düştü, işsizlik ciddi noktalara geldi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa coğrafyası çekirdek enflasyonda en yüksek seviyeyi gördü. Siyasal, sosyal, ekonomik ve teknolojik olarak etkilenen Avrupa, bu gelişmeler çerçevesinde omurgasını kaybetti. Bu da uluslararası arenada kutup olmaktan uzaklaşmasına sebebiyet verdi. Bu durum ve gelişmeler ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde net bir şekilde ifade ediliyor.”
‘ABD, bölünmüş, yönetilebilir bir Avrupa istiyor’
“Güvenlik Strateji Belgesi’nde nasıl bir Avrupa isteniyor? Merz’in söylemi de buradan geliyor. Trump iktidarı uluslararası gelişmelere Neoemperyalizm vizyonuyla bakıyor. Bakarken de iki gerçeği ifade ediyor. ABD bu belge ile Rusya’nın kendi egemenlik alanları olduğunu kabul ediyor. ABD, Avrupa’nın kendisinin egemenlik alanı olduğunu ifade ediyor ama kendisine kafa tutabilecek bir Avrupa değil bölünmüş, kontrol edilebilir, yönetilebilir bir Avrupa istiyor. Avrupa’yı ulus üstü bir otorite olmaktan çıkartmak istiyor. Bir Çin gerçeğini de ortaya koyuyor. Trump, belgede Avrupa Birliği’nin gereksizliğini net bir şekilde ortaya koydu. Sonra Merz, ‘Pax-Amerikan dönemi sona erdi’ dedi. Aslında Merz, malumu ilan etti. Avrupa Birliği’nin lokomotif ülkesi olan ve politikalarından sorumlu olan Almanya’nın bu sorumlulukla bunu ifade etmesi gerekiyordu, Merz de bunu ilan etti.
Stratejik belgenin Avrupa coğrafyasındaki ülke otoriteleri tarafından olumlu karşılandığını söyleyemeyiz. Merz, Almanya da dahil olmak üzere Avrupa Birliği’nin otonom bir unsura dönüşmesi gerektiğini ifade etti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra güvenlik ve savunma alanını Amerika’ya teslim etmiş, sanayileşmesini Rusya ve Çin bazında götüren Avrupa Birliği, serüveninin sonuna geldi. Bu yüzden şu anda yaşamış olduğu zorlukları görüyorlar. Avrupa, son 400 yıllık tarihine bakıldığında kurumsallaşmış yapısıyla uluslararası çerçevede bir kutup olduğunu ifade edebiliyordu ancak gelinen noktada ben artık Avrupa’nın bir kutup olmadığını söyleyebiliyorum. Avrupa, kendi efsanesine sırt çeviren bir devletler topluluğuna dönüşmüş bir izlenim veriyor.”
‘Avrupa halkları Rusya’yı tehdit olarak görmüyor’
“Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında özenle kurulan kurumlar ve ideolojilerden uzaklaştığını görüyoruz. Avrupa’nın kendisini sürekli ABD, Çin ve Rusya arasında bulmasının sonuna gelindiği de netleşti. ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, Rusya, Çin ve Amerika’yı bir kutup olarak net bir şekilde ifade ediyor. Avrupa’nın üçüncü bir kutup olabilmesi otonom politikalarına bağlı. Ancak bu sürecin kısa vadede olabileceği gerçeği uzakta. Bunu yapabilecek kurumsal yapıya sahip ama NATO’dan bağımsız bir savunma oluşturabilecek mi bakmak gerek. ABD’den bağımsız, uluslararası çerçevedeki gelişmelerin sorunlarına otonom bir çözüm oluşturabilecek mi bakmak gerek. Artık çok uluslu bir dünya düzenine doğru gidiyoruz. Avrupa Birliği’nin uluslararası çerçevede belirleyici bir güç ya da başat olduğunu söylemek zor görünüyor. Avrupa Birliği ülkelerinin savaş politikalarında ciddi söylemleri ve çok yüksek ifadeleri var ancak toplum nezdinde bakmak gerekiyor. Avrupa ülkelerinin Rusya-Ukrayna savaşına yönelik söylemleri Avrupa halkları tarafından ne kadar karşılanıyor? Avrupa halkları çok net bir şekilde savaş istemiyor. Avrupa halkları Rusya’yı kendilerine tehdit olarak da görmüyor. Avrupa halkları, ülke otoritelerinin bu savaşta uyguladığı yanlış politika sonucunda bu noktaya gelindiğini ifade ediyor.
Uluslararası çerçevedeki siyaset, Avrupa’daki otoriteleri farklı bir siyasete götürme unsurunu oluşturdu. ABD’nin söz konusu belgesinden sonra gelinen noktada, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin liderlerinin söylemlerinden Rusya-Ukrayna savaşına yönelik almış oldukları kararların yanlış olduğunu düşündüklerini görebiliyoruz. Macaristan, Çek, Slovakya, Litvanya, Estonya liderlerinin sözlerinden anlıyoruz. ‘Yanlış yapıyoruz’ diyorlar. Ülke otoriteleri, Rusya’nın Avrupa’daki dondurulmuş varlıklarının Ukrayna’nın yeniden ayağa kalkmasında kullanılması yönündeki ifadelerin doğruluk payını tartışıyor. Avrupa halkları, Rus varlıklarının Avrupa Birliği Komisyonu tarafından kullanılmasını onaylamıyor. Bir kişinin parasını alıp kullanmak farklı bir şekilde ifade edilir. Avrupa halkları bu konuya farklı bakıyor. Entelektüel unsurlar da bu siyasetin yanlış olduğunu dile getiriyor.”

