- Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘İsrail, Körfez ülkeleriyle uyumlanan ABD’den fren yiyor’

© SputnikCeyda Karan'la Eksen
Ceyda Karan'la Eksen - Sputnik Türkiye, 1920, 08.12.2025
Abone ol
Güvenlik Analisti Suat Delgen, Suriye ile anlaşma için ‘tampon bölge’ şartını öne süren İsrail’in, Orta Doğu’ya ilişkin politikalarında önceliğini Körfez ülkelerine veren ABD’den “fren yediğini” belirtti.
Gazze’deki ateşkes anlaşmasına ilişkin ABD ile görüşmeleri sürdüren İsrail, bir yandan Suriye’nin güneyini işgal etmeye devam ediyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın Başbakan Binyamin Netanyahu’yu geçtiğimiz günlerde Beyaz Saray’a davet etmesi, ABD’nin İsrail ile ilişkisinde Suriye’nin rolünün kritikliğine işaret ediyor.
Netanyahu’nun Suriye ile anlaşma için başkent Şam'dan başlayarak güneydeki tampon bölgeye kadar olan alanın silahsızlandırılması şartını öne sürmesi, ülkede güçlü bir merkezi yönetim görmek isteyen ABD ile İsrail arasında bir kriz olarak okunuyor.
Suriye’deki dış politika önceliklerini Körfez ülkeleriyle uyumlayan ABD, İsrail’i bu politikaya uymaya zorluyor. İsrail’in, ilişkilerini iyi tuttuğu SDG üzerinden söz kurmaya çalışacağı belirtilirken Türkiye’nin de bölgedeki gelişmelerden etkileneceği aşikar.
İsrail ve ABD’nin Suriye özelindeki gerilimini ve bu gerilimin olası etkilerini Güvenlik Analisti Suat Delgen ile konuştuk.

‘İsrail, tehdit teşkil etmeyecek bir Suriye istiyor’

Sözlerine İsrail ve ABD arasında bir çatlak olduğunu belirterek başlayan Delgen, göre İsrail’in güvenlik stratejisine dikkat çekti:

“Amerika merkezi yönetimin güçlü olduğu bir Suriye isterken İsrail, kendi güvenlik gerekçeleri doğrultusunda tamamen güçsüzleşmiş, hiçbir şekilde İsrail’e tehdit teşkil etmeyecek bir Suriye istiyor. Bu noktada bir çatışma var. Suriye Geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın Amerika ziyaretinde FOX TV’ye verdiği bir röportaj vardı. Orada da “İsrail, işgal ettiği topraklardan çekilmediği sürece bir anlaşma imzalamamız mümkün değil. Bu noktada da ABD’nin aracı olabileceğini düşünüyoruz” demişti. Bunları anlayabilmek için önce İsrail’in güvenlik stratejisini anlamak gerekiyor. İsrail aslında güvenlik odaklı bir devlet. 7 Ekim’den sonra İsrail’in “kimse bize saldıramaz, kendi topraklarımızın içerisinde güvenliyiz” miti yıkıldı. Bu mitin yeniden teşkil edilmesi gerekiyor. İsrail’in etrafındaki güvenlik kuşağını sağlamlaştırması gerekiyor.

Bu ne demek? İsrail, Lübnan’ın güneyi ve Suriye’nin güneyinde hiçbir şekilde kendisine tehdit teşkil edecek bir yapının oluşmasını istemiyor. Daha somut konuşmak gerekirse direniş ekseninin yani İran destekli unsurların buralarda etkin olmasını istemiyor. İran, Irak, Suriye artı Lübnan’a ulaşan lojistik hattın, silahların aktarıldığı ya da birtakım ekonomik yardımların aktarıldığı hattın aktif olmaması gerekiyor. Birinci husus bu. İsrail bunu yaparken Suriye’nin içinde bulunduğu durumdan istifade ediyor. Her ne kadar dünyaya sakallarını kestikten sonra normalleşmiş bir insan gibi empoze edilse de Suriye’de geçmişinde terör faaliyetlerine bulaşmış insanlar var. Dolayısıyla zaman zaman bunların arasındaki güç mücadelesini Suriye’de birtakım unsurlara ve azınlıklara saldırı olarak görüyoruz”

‘İsrail, kendi politikalarını uygulamaya başladığında ABD’den fren yiyor’

Suriye içindeki Dürzi nüfusa dikkat çeken Delgen, İsrail’in askeri harekatının temelinde kendilerine yakın bulduğu Araplarla Dürziler arasında koalisyon kurarak bir yapı teşkil etmek istemesinin olduğunu söyledi:

“Suriye içerisindeki unsurlar da güvenliklerini sağlamak için silahları olanlar silahlarına güveniyor. Olabildiğince de kendilerine dış destek sağlamaya çalışıyorlar. Bu noktada da Dürziler, aslında güvenliğini İsrail’e iletmiş durumdalar. İsrail ordusunda da istihbaratında da güvenlik kuvvetlerinde de hatrı sayılır bir Dürzi nüfus var. Golan Tepeleri, 6 Gün Savaşları’ndan sonra İsrail’in işgali altındaydı. 1974’te kuvvetlerin ayrıştırılması anlaşmasıyla orada bir Birleşmiş Milletler hattı oluştu. 8 Aralık’tan sonra İsrail bu hattı da işgal ederek Golan Tepeleri’ni işgal etti. Hermon Dağı Orta Doğu’nun terası diye geçer, çok stratejik bir bölgedir. Baktığınız zaman her tarafı görebilirsiniz. İsrail’in jeostratejik açıdan bu bölgeden vazgeçmesi mümkün değil. İsrail Hermon Dağı ve Süvey Dağı arasındaki bölgede Dürzilerin etkin olduğu ya da kendilerine yakın Araplarla Dürzilerin koalisyon kurduğu bir yapıyı teşkil etmeye çalışıyor. Askeri harekatların temelinde de bu var.

Dera ilk isyanın başladığı yer. Dera’daki aşiretler daha çok Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne yakın fakat bunlar 8 Aralık’tan sonra Şam’a ilk giren unsurlar olmalarına rağmen yönetimde istedikleri yeri alamadılar. Bir küskünlük hali mevcut. Kendi silahlarını da teslim etmiş vaziyetteler. Ürdün ve BAE ikna edilirse İsrail, Dürzilerle Dera’daki Arap aşiretleri arasında bir yapı kurabilir. Ancak ABD’nin bölge vizyonu buna müsait değil. Suudi Prens Selman’ın ziyaretinde Suudi Arabistan’ın NATO üyesi olmayan en büyük müttefik payesi aldığını gördük. Amerika’nın Orta Doğu’ya bakış açısı İsrail merkezli değil daha Körfez merkezli bir hal almaya başladı. Suriye’de ABD’nin dış politika öncelikleri daha çok Körfez ülkeleriyle uyumlanmış vaziyette. İsrail, ancak bu poltikaya uyum sağladığı müddetçe istediğini yapabilir. Kendi gündemini uygulamaya başladığında Amerika’dan fren yiyor”

‘Güvenlik konseyi kararlarıyla Şara, yaptırım listesinden çıkarıldı’

Bölgede yaşanan diğer gelişmelere de hatırlatma yapan Delgen, ABD’nin Erbil’e kurduğu konsolosluğa dikkat çekerek güvenlik konseyi kararlarına işaret etti:

“Bölgede de daha ilginç gelişmeler oluyor. Onlara da bakmak lazım. ABD en büyük konsolosluk binasını Erbil’e kuruyor. Yeni bir vizyondan bahsediyoruz. 6 Kasım tarihinde alınmış bir güvenlik konseyi kararı var. Üzerinde çok durulmadı ama 7’nci bölüm kapsamında alınmış bu karar. Uluslararası hukuk açısından en sert yaptırımların düzenlendiği bir bölüm. 7’nci bölüm kapsamında alınmış kararla Ahmed Şara, İçişleri Bakanı El Kaide ve IŞİD üyelikleri nedeniyle uygulanan yaptırım listesinden çıkarıldı. “Biz senin yaptırımlarını kaldırdık” diyor. Bu yapılmazsa güvenlik konseyi bunu yapmaya yönelik düzenleme yetkisini de elinde tutuyor. 7’nci bölüm kapsamında bu kararın alınması bu demek. 7’nci bölüm kapsamında bu karar alınınca bu aynı zamanda emredici bir karar.

Güvenlik konseyi Ahmed Şara’ya yaptırımı kaldırdığında diğer ülkeler terör örgütü nedeniyle Şara’yı yaptırım listesine alamazlar. Çünkü bu normatif bir karar. İsrail’in böyle bir konsensus oluşmuşken “Benim güvenlik gerekçem bunu istiyor” şeklinde ileri gitmesi olası değil. İsrail şartlardan istifade edecektir. Suriye IŞİD ile mücadele koalisyonuna resmi olarak taraf oldu. 10 Mart anlaşması var. SDG’nin merkezi orduya entegrasyonundan bahsediliyor. Şara’nın askeri gücü belli ama SDG, merkezi hükümete dahil olduğunda aslında HTŞ ya da şu anki ordu SDG’nin içerisinde eritilecek diye anlıyorum. SDG ile iyi ilişkileri olan bir İsrail, aslında Suriye’nin siyasi geleceğinde de belki SDG üzerindeki etkisini kullanarak söz sahibi olmuş olacak. Suriye’de İsrail ve Türkiye arasındaki nüfus mücadelesinin SDG üzerinden yürümesinin de bu stratejiden kaynaklandığını düşünüyorum”

‘Türkiye pivot ülkelerden bir tanesi’

ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın Türkiye-İsrail arasında normalleşmenin başlayacağına ilişkin sözlerini hatırlatan Delgen, şunları kaydetti:

“Son dönemde ABD’nin Katar ile başkanlık kararıyla da olsa güvenlik anlaşması imzalaması, İsrail’in birtakım isteklerine rağmen Suudi Arabistan ile sivil nükleer enerjiyi geliştirmesi, yapay zeka çiplerinin ihracatlarının kaldırılmasını dikkate aldığımızda İsrail’in ABD dış politikası üzerinde etkili olduğunu söylemek gerçekçi değil. 7 Ekim’den sonra İsrail, bölgede ABD’nin siyasi ve askeri desteği olmadan bölgede varlığını sürdüremeyeceğini fark etti. İsrail serbest hareket edebiliyorsa bu ABD’nin sağladığı siyasi ve askeri destek sonucunda. İsrail ABD ile politikalarını uyumlaştırmak zorunda. ABD güvenlik belgesinden önce ABD Büyükelçisi Tom Barrack, “Yakında Türkiye ile İsrail arasında normalleşmenin olacağını düşünüyorum” diyor.

Yunan gazetesine verdiği röportajda da Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların çözülebileceği, ABD’nin bir köprü vazifesi görebileceğinden bahsetti. ABD, yeni bir anlayışla küreselden daha çok bölgesel iş birliğine yönelerek o bölgelerde de pivot ülkeler üzerinden iş birliği mekanizmaları kuruyor. Bu mekanizmalarda bu bölgede de İsrail, Yunanistan, Türkiye ana ülkelerden bir tanesi. Bu ülkelerin kendi aralarında sorunlarını çözmeleri gerekiyor. Günün sonunda bir normalleşme olacağını düşünüyorum. Almanların ve Fransızların Türkiye’ye yönelik açıklamalarına baktığımızda AB’nin biraz ABD’nin de yönlendirmesiyle Türkiye’yi kendi güvenliklerinde bir yerlere konumlandırmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Umarım tarihimizde ikinci bir Kore vakası yaşanmaz. ABD Büyükelçisinin Türkiye’ye Rusya’dan enerji alımı noktasında bizimle aynı noktaya gelmesi, S-400’ler çıkacak belki F-35’ler yeniden gündeme gelecek ama benim anladığım yeni bir düzene doğru gidiyor olduğumuz”

‘Yeni bir dünya kuruluyor’

Üretim ve sanayiye ihtiyaç duyan ülkelerin, genç nüfusa sahip Suriye’ye bir istikrar kazandırmak istediğini de belirten Delgen, sermayenin de el değiştireceğini söyledi:

“Küresel ekonomi bazında baktığımızda Çin bir üretim üssüydü ama artık yeni bir üretim üssüne ihtiyaç var. Suriye gibi genç nüfusun olduğu, üretime, sanayiye aç ülkelerin küresel ekonomiye kazandırılması için istikrar kazandırılması gerekiyor. Suriye açıklarında, topraklarında sondaj çalışmaları var. Suriye Merkez Bankası, varlıklarını Lübnan bankalarına çıkartan Suriye’deki yerel bankaların kayıtlarının çıkarılmasını istedi. Sermaye de el değiştiriyor. Bunların kime yakın olacağı belli. Bölgenin en büyük liman işletme şirketi DP World 30 yıllığına Tarsus Limanı’nın işletmesini alıyorsa düşünmek gerek. Demek ki birtakım artışlar olacak.

Amerika’nın bakış açısı Şara’nın merkezde olduğu, meşruiyetinin sağlandığı, diğer unsurlar üzerinde kontrolü sağladığı bir Suriye’den yanayken İsrail güçsüz bir Suriye istiyor. Bulduğu her fırsatta askeri faaliyetler içine giriyor. Amerika da “Yeter artık” uyarısını yapıyor. Epstein dosyalarının etkisi tartışılamaz. ABD Dışişleri Bakanı NATO toplantısına katılmıyor. Normal bir dönemde katılmayabilir ama Ukrayna meselesi ve askeri yardımların konuşulacağı bir dönemdeyiz. Demek ki gerçekten yeni bir dünya kuruluyor. Çin’in 90 bin dolar maliyetli bir hipersonik füze ürettiği söyleniyor. Bu güçle ne askeri ne ekonomik olarak orta vadede mücadele edilemez. Geçiş döneminin yansımalarını görüyoruz. Umarım dünya kısa vadede istikrar bulur”

Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала