- Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘Bölgede ‘mıntıka temizliği’ İran ile olası çatışmanın habercisi’

© SputnikCeyda Karan'la Eksen
Ceyda Karan'la Eksen - Sputnik Türkiye, 1920, 11.11.2025
Abone ol
Dr. Mehmet Akif Koç’a göre ABD ve İsrail’in bölgedeki askeri ve diplomatik hamleleri, İran’la olası çatışma öncesi “güç toplama” arayışını yansıtıyor. ABD’nin ‘talan ettiği’ coğrafyalara da atıfta bulunan Koç, Washington’un geçmişte istikrarsızlaştırdığı Suriye’yi şimdi yeni çıkarları yönünde küresel sisteme entegre etmeye çalıştığını vurguladı.
Ortadoğu yeniden bir satranç tahtasına dönüşmüş durumda. Diplomasi, askeri hareketlilik ve ekonomik çıkarlar iç içe geçmiş; her hamle bir sonrakinin zeminini hazırlıyor. Gazze’de ateşkes sürerken, Suriye hattında hem Washington hem Tel Aviv yeni bir denge arayışında. Görünürde “barış çabaları” olarak sunulan adımların ardında ise çok daha geniş bir stratejik hazırlık yatıyor.
ABD ve İsrail, bölgedeki mevcut statükoyu kendi güvenlik ve çıkar önceliklerine göre yeniden şekillendirmeye çalışıyor. İran’la doğrudan bir çatışma olasılığı giderek daha sık dile getirilirken, bu senaryoya uygun adımları da dikkat çekiyor.
Bu yeni süreçte Washington’un geçmişte istikrarsızlaştırdığı ülkeleri yeniden uluslararası sisteme entegre etme çabası da gözleniyor. “Yıkım ve yeniden inşa” formülünün güncellenmiş bir versiyonu olarak, bölge ülkeleri bir kez daha küresel güçlerin jeopolitik satrancında yeniden konumlandırılıyor. İran-İsrail geriliminin tırmanma olasılığı, enerji hatlarından hava sahalarına kadar uzanan bu yeniden yapılanmayı hızlandırıyor. Görünen o ki, bölge bir kez daha büyük bir hesaplaşmanın eşiğinde. Bu denklemde Suriye, Gazze ve Lübnan yalnızca çatışma alanları değil, aynı zamanda yeni güç haritasının sınır çizgileri haline gelmiş durumda.
Ortadoğu’da hızlanan diplomasi trafiğini, ABD ve İsrail’in bölge stratejilerini, İran ile olası çatışmanın bölgesel dengelere etkisini İran ve Ortadoğu uzmanı Dr. Mehmet Akif Koç ile konuştuk.

‘Diplomasi trafiği tesadüf değil’

Dr. Mehmet Akif Koç’a göre, son haftalarda artan diplomatik temaslar uzun süredir adım adım örülen bir sürecin sonucu. Koç, Riyad görüşmesinden Birleşmiş Milletler temaslarına ve CENTCOM generallerinin Şam heyetiyle kurduğu ilişkilere kadar uzanan sürecin, yeni bir bölgesel denklem hazırlığına işaret ettiğini belirtti:

“8 Aralık’tan sonra bu ilk temas değil, 14 Mayıs'ta Suudi Arabistan’ın aracılık ettiği Riyad'daki görüşme vardı. Onun arkasından Birleşmiş Milletler zirvesi marjında birtakım temaslar vardı. Ve son 1 aydır bir ivme kazanan, özellikle askeri sahadaki ilişkiler vardı. En son CENTCOM generalleriyle Ahmet el Şara ve Esad el Şeybani basketbol oynamışlardı. Dolayısıyla böyle bir yoğun diplomatik ve askeri temaslar var. Dolayısıyla bunun altyapısı böyle hazırlanmıştı. Yani o diplomatik temasların bir arka planı var ve onun üzerine bu görüşme gelecek.

Haziran ayında İran-İsrail savaşı vardı, bunun önümüzdeki günlerde tekrar ivme kazanacağı konuşuluyor. Bunu ciddiye almakta fayda var, birincisi bu. İkincisi; IŞİD'le alakalı mesele, özellikle Irak'ın batısında, Suriye'nin kuzey doğusunda. Gerçekten sahada böyle bir karşılığı var mı, yok mu emin değilim. Arap aşiretleri arasında böyle bir merce bulduğundan şüphe yok. Ama gerçekten sahada böyle binlerce kişilik bir IŞİD varlığının olduğu ve bunun üzerinden ciddi bir tehdit olduğundan çok emin değilim. Yani belli hücreler vardır illaki, belli lokal kontrol ettikleri sahalar vardır ama bu sanki daha başka bir üst dizayn için kullanılıyor gibi düşünüyorum. Irak'taki iç savaşta mesela özellikle 2009-2010'a kadar böyle bir zemin vardı. Proto-IŞİD örgütlerin serpilebileceği bir zemin vardı ama Suriye'de şu aşamada sahada böyle bir kontrol dışı çok çok küçük alanlar var. Ve bu alanlardan da 2013-14-15'teki gibi çok yoğun bir Irak ve Suriye'de bir Suriye kadar coğrafyayı kontrol edebilecekleri bir saha gerçekliği yok. Ama bunun üzerinden tarafların kendilerini ifade edebildikleri bir zemin var. O zeminde elbette Amerika'ya bölgede neden ihtiyaç duyulsun? Çünkü IŞİD diye bir tehlike var. Bundan dolayı ihtiyaç duyulur herhalde. Yani biraz da bunun için kullanılıyor.”

‘Bölge aktörleri oluşturulan dizayna göre kendilerini yeniden şekillendiriyor’

Ortadoğu’da yaşanan son gelişmelerin rastlantı olmadığını; bölgesel güçlerin uluslararası dizayna göre yeniden konumlanmasının sonucu olduğunu ifade eden Koç, İran-İsrail gerilimi, IŞİD dosyası, Suriye-Kürt entegrasyonu, İsrail’le normalleşme ve ekonomik hatlar üzerinden yeni dönemde bir “yeniden yapılanma” süreci olduğunu söyledi:
“IŞİD’in parçası olan El Şara IŞİD’in başına getirildi, onun üzerinden IŞİD ile mücadele edilecek. Böyle değişik bir zemin var. Aslında bunu nispeten yapıyorlar. Şu anki Taliban da mesela 96'da Kabil'i ele geçiren Taliban değil. Yani o da dönüşerek geldiğini söylüyor. Ama şunu biliyoruz; Ben 2010-12 döneminde Tahran'dayken Taliban'la Doha'da müzakereler yapıldığını biliyordum. 2010'da, 2011'de Tahran'da müzakerelere katılan insanlar ile görüşüyordum o dönemde. Yani Gulbeddin Hikmetyar’ın yakın çevresinden, ne bileyim, Taliban çevresinden. Bunlar da İran üzerinden gidiyorlardı falan. Diplomaside böyle şeyler oluyor yani, çok şaşırtıcı eşiği geçiyor artık. Fakat buradaki temel espri şu; örgütler hakikaten dönüşüyordur, kişiler dönüşüyordur. Buna bir şey demiyorum. Ama günün sonunda, o zaman biz bu haltı niye yaptık? Yani madem günün sonunda böyle bir şey olacaktı 15 yıl boyunca Suriye gibi, Irak'ın batısı gibi koca koca coğrafyalar neden perişan oldu? Neden iç savaşta yerle bir oldu? Madem günün sonunda böyle bir şey olacaktı, bölge o 15 yılı neden kaybetti? Neden yüz binlerce insan öldü? Bu soruların cevabı yok tabii ama günün sonunda bölgede böyle bir dizayn var maalesef. Bölgedeki aktörler de bu dizayna göre kendilerini yeniden şekillendiriyorlar. Böyle yeniden konfigüre ediliyor. Konjonktürde ve uluslararası şartlarda biraz bunlar var. İran-İsrail savaşı var, bir. IŞİD meselesi var, iki. Suriye-Kürtlerin entegrasyonu meselesi var, üç. İsrail ile normalleşme meselesi var, dört. Bir de tabi ticari ekonomik boyutu var. Bu beşli çerçevede okuma taraftarıyım.”

‘ABD’nin talan ettiği iki coğrafya yine ABD eliyle uluslararası sisteme entegre ediliyor’

Dr. Mehmet Akif Koç, Washington’un geçmişte istikrarsızlaştırdığı ülkeleri şimdi yeniden küresel düzene dahil etmeye çalıştığını söyledi. Afganistan ve Suriye’nin “önce yıkım, sonra entegrasyon” stratejisinin güncel örnekleri olduğunu kaydeden Koç’a göre, uluslararası meşruiyet arayışına giren el-Şara bu planın bir parçası:

“Şara’nın diplomasi yeteneği var ama bu daha ziyade örgütlerle, aşiretlerle yapılmış şimdiye kadar. Gerçi geçen ay da Moskova'daydı, Kremlin'de de ağırlandı. Sonra Çin'e de gidecektir, Pekin'de de ağırlanacaktır. Taliban da aşağı yukarı benzer bir rotayı izlemişti hatırlarsanız. Amerika haricinde onlar da benzer bir rotadan geçtiler. Belki onların da Amerika ziyareti olur yakınlarda.

Dolayısıyla Amerika'nın zamanında mahvettiği, talan ettiği Afganistan ve Irak gibi iki sorunlu coğrafya, yine Amerika eliyle uluslararası sisteme entegre ediliyor. Dolayısıyla ben Afganistan ile Suriye'yi çok ayırmıyorum. Yani mantalite olarak önce yıkılıp sonra tekrar sisteme entegre edilmesi yönüyle birbirinden çok ayırt edemiyorum. Muhtemelen ikisi de aynı rotaları izleyecekler.”

‘Şam’da başkanlık sarayının vurulması İsrail’in geri adım atmayacağının göstergesi’

Dr. Koç, İsrail’in Suriye politikasında 1974’teki Kuvvetlerin Ayrışması Anlaşması’nı referans alarak kontrollü bir statüko sürdürmek istediğini, ancak Golan’daki genişleme ve Dürziler üzerindeki nüfuz arayışının gerilimi artırdığını belirtti. Koç, Şam’daki başkanlık sarayına ve savunma bakanlığına yönelik saldırıların da Tel Aviv’in geri adım atmayacağının açık bir göstergesi olduğunu kaydetti:

“Peşrev kısmı var tabii de Türkiye-İsrail doğrudan ilişkilerinden önce biraz İsrail-Suriye meselesini irdelemek isterim ben. Çünkü İsrail açısından Suriye biraz böyle bir yerde duruyor; 1974'teki o kuvvetlerin ayrışması anlaşması vardı, Hafız Esad’ın yaptığı, 1973 Yom-Kippur Savaş'ından hemen sonraki anlaşma. O anlaşmayı temel alarak bir uzlaşıya varılması… yani en azından zaten teknik olarak 73’ten sonra barış yapılmış değil Suriye ile İsrail arasında. Mısır'la, Ürdün'le falan yapıldı ama Suriye ile yapılmadı. Dolayısıyla İsrail 74 anlaşması temelinde en azından bir sürdürülebilir statüko yaratmak istiyor. Bu, anladığım kadarıyla Suriye'nin de işine geliyor. Fakat burada olayı çetrefilleştiren İsraillerin Hermon Dağı dedikleri o dağa kadarki alanı komple kontrol etmesi, Golan'daki işgali 67’deki işgali daha da genişleterek Şam'a daha fazla yanaşması ve artık kısa topçu menziline girmesi yani İsrail toplarının menziline girdi Şam'daki bütün başkanlık sarayı vs. bile. Sadece havadan bombardıman değil, karadan da böyle bir risk var. Dolayısıyla bu işi biraz çetrefilleştiriyor.

İkincisi; çok üst düzeyde bizzat başbakanın ağzından, dışişleri ve savunma bakanlarının ağzından Suriye'deki Dürzilerin özellikle o Hikmet el Hicri grubunun İsrail'in himayesi altında olduğu söylendi. Bunun üzerine de Şam yönetiminin Süveyda ve etrafında bir hakimiyet kuramayacağı açık bir şekilde söylendi. Kurmaya niyetlendiği her seferinde İsrail sert bir şekilde vurdu. İcabında Şam'da başkanlık sarayını da savunma bakanlığını da vurarak geri adım atmayacağını, buna niyeti olmadığını gösterdi. Bunlar işi çetrefilleştiriyor.”

‘İsrail için en iyi senaryo zayıf ama bir arada duran Suriye’

İsrail’in bölgesel stratejisinde Şam yönetimini tamamen tasfiye etmek değil, sınırlı güce sahip ama ülke bütünlüğünü koruyan bir Suriye hedefinin öne çıktığını ifade eden Koç, İsrail ve ABD açısından hem IŞİD benzeri tehditlerin yeniden yükselmemesi hem de Şii milislerin güç kazanmaması için, “kontrollü bir Suriye devleti” en uygun denge olarak görüldüğünü söyledi. Koç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Fakat İsrail’in Suriye'ye ihtiyacı var. Bir, yekpare bir kara devleti olarak var olması İsrail'in işine geliyor. Çünkü eğer Şam'ın etkisi Deyrizor'da, Rakka'da, Tenef civarında, Halep'te vs. zayıflarsa bu sefer oralarda orta vadede IŞİD benzeri yapılar tekrardan güçlenebilir. Bundan korkuluyor. İkinci bir mesele de; Suriye'nin batısında ve doğusunda geniş Şii topluluklar var. Batısında Lübnan Hizbullah'ı var, doğusunda Irak Şii'leri var. Dolayısıyla bunların yeniden bölgede güç kazanmasını istemiyor. O yüzden de Suriye'nin bir yekpare devlet olarak ortada durması Amerika'nın da lehine, İsrail'in de en iyi senaryosu değil ama İsrail'in de lehine. Şimdi burada Lübnan’daki Hizbullah'ı da sıkıştırmak istiyorlar bir yandan. İran'ın Irak üzerinden o kolu zaten kesildi 8 Aralık'ta ama bunu tekrardan canlanmayacağı bir konjonktür yaratmak istiyorlar. İsrail bu açıdan da Suriye'de kendisiyle iş birliği yapmayacaksa da kendi aleyhine geçmeyecek olan bir yönetime muhtaç. Esad yönetimi bile o iç savaştaki haliyle çok yoğun bir İran ve Şii milisleri etkisindeydi. Dolayısıyla tekrardan aynı şeyi yaşamak istemiyor. Bu yüzden Suriye, Suriye'ye muhtaç. Hem İsrail hem Amerika bu açıdan da muhtaç. Şimdi biraz da bu çerçevede okuyorum. Suriye'deki Şam ve civarındaki Filistinli liderlerin ülkeden ayrılmaları, bir kısmının tutuklanmaları, kamplarının kapatılmaları vs. Bunlar elbette İsrail'in talepleriyle olmuştu. Eli Kohen’le alakalı bu soğuk savaş civarındaki Suriye’deki İsrail'in casusu. Zannedersem onun naaşından kalanları falan da iade edecekler. Orada da karşılıklı birtakım jestler var. Şimdi bunları böyle alt alta topladığımız zaman Suriye'yi tamamen devreden çıkarmak istemiyorlar. Ama şundan da endişe ediyorlar; İsrail tarafından 8 Aralık'ta ve Mart'taki o yüzlerce askeri noktanın vurulması. Bir ordusu olmasın, ağır silahları olmasın. Fakat Amerika'nın da Türkiye'nin de yardımıyla ülkeyi Şam yönetimi kontrol etsin. Fakat askeri olarak da bana tehdit olamasın. Güçlü bir ordusu olmasın, bana tehdit olamasın. Ama üniter bir devlet gibi yekpare kendi coğrafyasını kontrol etsin. Bunu amaçlıyorlar. Bu ne kadar mümkün bilmiyorum. Hem öyle olsun hem böyle olsun. Her zaman olmuyor şeyde uluslararası siyasette."

‘İsrail, İran’la çatışma riskine karşı Suriye sahasında sessizlik arıyor’

İran-İsrail geriliminin yeniden tırmanabileceğini belirten Mehmet Akif Koç, İsrail’in bu şartlarda Suriye ile resmî bir barış olmasa da 1974 anlaşması temelinde “sürdürülebilir bir ateşkes” zemini oluşturabileceğini söyledi:
“İran'la İsrail arasındaki ‘çatapatın’ diyelim, tam zamanlı bir savaş olmadı. Onun yakın zamanda tekrar başlaması söz konusu. Dolayısıyla İsrail oraya varmak için Ürdün'ün, Suriye'nin ve Irak'ın da hava sahasını kullanmamak durumunda. Irak'ın kuzeyinden gidiyor zaten. Bağdat üzerinden, Şiilerin olduğu bölgeden çok değil. Suriye'nin de buna en azından ses çıkarmaması lazım. Düşmanının düşmanı dostun değilse de düşmanında değil yani. Bunu en azından birbirlerine sahada gösteriyorlar. Dolayısıyla bu açıdan da o hava sahasının kullanılması önemli. Bunları alt alta koyunca ben böyle bir barış anlaşması olmayacaksa da yeniden 74 anlaşması temelinde sürdürülebilir bir ateşkese varacaklarını tahmin ediyorum.”

‘İsrail, Gazze’de Türk askerine karşı’

İsrail’in Gazze’nin yeniden inşasında Türk askerinin sahada yer almasına şiddetle karşı çıktığını dile getiren Koç, Hamas sonrası yönetim modelinin belirsizliğine de dikkat çekti:
“Şimdi Türkiye'nin durumu şöyle; Gazze'de Hamas'ın yeniden yönetimi eline almasına herkes karşı. Buna bizzat Filistinler de karşı, Mısır da karşı, Ürdün de karşı, herkes karşı. Fakat Gazze nasıl yeniden ayağa kalkacak? Hamas olmadan orası nasıl bir yönetimle yönetilecek? Burada ciddi bir soru işareti var. Türkiye'nin sahada askerinin olmasına yani sivil unsurlara belki izin verilecektir ama askerinin olmasına İsrail sert karşı çıkıyor. Buna dair dünya kadar açıklama yapıldı. Artı Suriye'de de Türkiye'nin varlığı ‘Hama'nın güneyine inilmeyecek’ şeklinde böyle bir üstü kapalı uzlaşıya varıldığı anlaşılıyor. Yani askeri varlık olacaksa da Halep ve civarında, Hama'nın da kuzeyinde olsun fakat Hama’nın güneyine inilmesin. Böyle üstü kapalı bir uzlaşı var. Dolayısıyla hem Gazze’de hem Suriye'de yanı başında Türkiye'nin askeri varlıkla güçlü bir şekilde var olmasını İsrail kendince haklı gerekçelerle istemiyor. Fakat Gazze'de bu ateşkesten beri bir aydan fazla bir zaman geçti. İsrail hala daha Gazze’yi kafasına göre gidip vurabiliyor. Dolayısıyla bu ateşkes nasıl sağlanacak? Garantör ülkeler neyi garanti ettiler? İsrail'in tekrardan saldırmasını engelleyebilecek mekanizmalar neler? Bu konularla ilgili kamuoyunda bir netlik yok. Kafalar karışık. Bunun üzerine birkaç bin kişilik Türk askeri varlığı Gazze'de İsrail'in hiç istemeyeceği bir şey. Türkiye'nin Hamas'la ilişkilerinden dolayı elbette. Bu arada Türkiye’de bu hükümet değil de 90'larda gibi daha seküler hükümetler olsa ben yine de İsrail'in Türk askerinin Gazze'de konuşlanmasına Amerika ile birlikte tırnak içinde müsaade edeceğini çok tahmin etmiyorum. Bu başlı başına jeopolitik bir rekabet çünkü. Bu bir problem.”

‘İsrail ve ABD büyük bir çatışmaya hazırlanıyor’

Dr. Koç, Gazze ateşkesi ve Suriye’deki diplomatik yumuşamanın tesadüf olmadığını belirtti. İsrail ve ABD’nin İran’la yaşanabilecek yeni bir bölgesel çatışma öncesinde “mıntıka temizliği” yaptığını vurgulayan Koç, şunları kaydetti:
“İsrail ve Amerika başka bir şeye hazırlanıyorlar. Yani bunlar daha küçük çaplı, daha minör adımlar, daha majör bir çatışmaya hazırlanıyorlar. 12 Haziran'daki o 12 günlük savaşta İran ölmedi, yaralı kaldı. Yaralı kalan bir İran'ın da bölgedeki ‘network’leri yeniden harekete geçirmeyeceğinin garantisi yok. Artı elindeki nükleer kapasite de tamamıyla imha edilmiş değil. Yani Amerika müdahalesi biraz bunu sağlamaya yönelikti ama bu olmadı. Dolayısıyla bu çatışma tekrardan büyüyerek karşımıza gelebilir. Her geçen gün gelme ihtimali yükseliyor. Ben buna hazırlanıldığını ve biraz ‘mıntıka temizliği’ yapılmaya çalışıldığını görüyorum. Lübnan'da hareketlenme bekleyebiliriz ölümümüzdeki dönemde. Yani Allah göstermesin. Bunları tabi felaket senaryosu gibi söylüyor değilim. Fakat nihayetinde burası maalesef böyle bir coğrafya. Yani burada perşembenin gelişi çarşambadan belli aşağı yukarı. Bu adımlar böyle bir şeye doğru gidiyor. Geçmişte böyle oldu, bundan sonra da böyle olacağı anlaşılıyor. İran’daki çatışmaya hazırlık amacıyla Gazze’de ateşkes; Lübnan’da Hizbullah’ın daha da elimine edilmesi, Suriye ile sürdürülebilir bir normalleşme ve Türkiye ile de diplomatik sahada fazla zıtlaşmadan sürdürülebilir bir zemine kavuşup tüm gücüyle İran’a yükleneceğini tahmin ediyorum. Şu anki gelişmeleri ‘bunun için arkada bir mıntıka temizliği yapılıyor’ şeklinde okuyorum.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала