- Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘Lübnan ordusu, sokakta elinde tüfekle dolaşan küçük bir grubun dahi silahını elinden alamaz. Bırakın Hizbullah’ı’

© SputnikCeyda Karan'la Eksen
Ceyda Karan'la Eksen - Sputnik Türkiye, 1920, 20.08.2025
Abone ol
Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu'na göre Lübnan ordusu, Hizbullah'ı silahsızlandırabilecek kapasitede değil. Ordunun yapısal sorunları haricinde Lübnan iç siyasetinde de durumun oldukça kritik olduğunu belirten Atlıoğlu, diğer yandan Suriye veya Selefi gruplar merkezli bir çatışma riskine karşı uyarıda bulundu.
Lübnan'da Cumhurbaşkanı Josef Avn ve Başbakan Nevaf Selam, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın önlerine koyduğu ve altı ay içinde Hizbullah'ın silahsızlandırılmasını öngören tasarıyı kabul etmişti.
Son olarak Tom Barrack'ın 18 Ağustos Beyrut Ziyareti sırasında "terör örgütü Hizbullah" ifadesini kullanması, bir süredir ılımlı bir siyaset güden ve her türlü çatışma imasından kaçınan Hizbullah'ın sert tepkisiyle karşılaştı. Hizbullah lideri Naim Kasım, Hizbullah'ı silahsızlandırma projesine tepki göstererek "İsrail işgali ve saldırıları sürdüğü müddetçe silah bırakmayacağız. Direniş silahlarını teslim etmeyecek. Bu İsrail-Amerikan projesine karşı koymak gerekirse, bedeli ne olursa olsun savaşacağız" dedi.
Naim Kasım, Lübnan hükümetinin, silahın yalnızca devletin elinde bulunmasına yönelik kararına atıfta bulunarak şu ifadeleri kullandı: “Lübnan hükümeti, çıkabilecek her türlü çatışmadan tamamen sorumludur. Biz bunu istemiyoruz, ancak bunun için çalışanlar var. Lübnan hükümeti, olası herhangi bir iç çöküşten ve Lübnan’ın uğrayabileceği her türlü yıkımdan sorumludur.”
ABD Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Lübnan’a dayattığı Hizbullah’ı silahsızlandırma planını, Selefi riskini, Lübnan’da çatışma riskini, Lübnan ordusunun kapasitesini ve Türkiye’nin pozisyonunu Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi’nden Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu ile konuştuk.

‘Amerika’nın baskı siyaseti etkili oldu’

ABD’nin Lübnan’daki mevcut iktidara Hizbullah’ın silahsızlandırılması politikasını adeta dayattığını ifade eden Atlıoğlu, aksi halde Lübnan’ın daha büyük mali krizlerle karşı karşıya kalabileceği yönünde tehditlerin bulunduğuna da dikkat çekti:
“Şunu söylemek lazım: Geçen sene Lübnan içinde başlayan Hizbullah-İsrail çatışması sürecinde ABD’de Demokratlar görevdeydi. Lübnan siyasetini dizayn etmek için ilk girişimlere başlamışlardı. Ateşkesin imzalanmasından sonra ortaya çıkan durumda önce bir devlet başkanı seçildi. ABD’nin işaret ettiği Josef Avn Cumhurbaşkanı oldu. Zaten köklü bir aileye dayanan bir Sünni de Başbakan yapıldı. Trump koltuğa geçtikten sonra ise çok yoğun bir baskı başladı Trump’ın özel temsilcileri aracılığıyla. Önce Morgan Ortagus Beyrut’taki işlerle ilgilendi. Mayıs ayından itibaren de Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi olan Tom Barrack bu işi üstlendi. Haziran ayından itibaren de 18 Ağustos’ta dördüncü ziyaretini yaptı Tom Barrack. Yanında da ilginç bir şekilde Lübnan işleri elinden alınan Morgan Ortagus da vardı. Morgan Ortagus’un görev yaptığı süreçte en dikkat çeken özelliği fanatik İsrail yanlısı olmasıydı. Beyrut’ta İsrail diplomatı gibi hareket ediyordu. Çok ciddi tepki de almıştı. ABD’nin Lübnan’a gönderdiği özel temsilciler genelde Yahudi kökenli oluyor. Tom Barrack Hristiyan kökenli Lübnanlı ama pek bir fark yok. Tom Barrack da sert bir şekilde ortaya öneri koydu. Bu Amerikan önerisini de Lübnan’daki yeni hükümet ve cumhurbaşkanı uygulamak zorunda kaldı Ağustos ayı başında. Lübnan Başbakanı Nevaf Selam’ın açıklamalarında sürekli ‘Kararlar Beyrut’ta alınır, dışarıdan karar alınamaz’ vurgusu var. Burada İran’a gönderme var. İran ve Hizbullah’a atıfta bulunuyor. Herkesin bildiği bir gerçek var: Önlerine bir Amerikan önerisi konuldu. ‘Ya bunu uygularsınız ya da dört-beş yıldır yaşadığınız siyasi ve ekonomik kaostan çıkamazsınız’ denildi. Mali tehdit var. Olayı buna getirdiler. Açık bir şekilde de ifade ediyor bunu Josef Avn ve Nevaf Selam. Ya Hizbullah’ı silahsızlandırma önerisine evet diyeceklerdi ya da ‘ülke bir daha ayağa kalkamayacak şekilde mahvolur’ dediler. Amerika’nın baskı siyaseti etkili oldu tabii.”

‘Lübnan ordusu, sokakta elinde tüfekle dolaşan küçük bir grubun dahi silahını elinden alamaz. Bırakın Hizbullah’ı’

Lübnan’da Hizbullah’a yönelik yoğun baskılar sonucunda Hizbullah lideri Naim Kasım’ın sert bir açıklama yaptığını hatırlatan Atlıoğu, diğer yandan Hizbullah’ın silahsızlandırılma sürecinde Başbakan Nevaf Selam’ın koltuğunu kaybedebileceği değerlendirmesinde bulundu:
“Geçen seneki ateşkesin hemen sonrasında Suriye’de Esad rejimi yıkıldı. İran’ın desteği kesildi. Hizbullah, İsrail’den ağır darbeler aldı. Bu kapsamda Hizbullah ılımlı bir tavır gösterdi. Güneydeki ateşkese büyük ölçüde sadık kaldılar. Geçen sene Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve hükümetin kurulmasında Hizbullah’ın desteği olmasaydı ilerleme kat edilemezdi. Buna rağmen Tom Barrack her açıklamasında Hizbullah’tan ‘terör örgütü’ olarak bahsediyor. Zaten ABD, Hizbullah, Josef Avn ve Nevaf Selam’ın tek bir kanalı var o da Emel Partisi lideri, Lübnan Meclis Başkanı Nevi Berri. Hizbullah’a sorulmuyor. Zaten en sonunda Naim Kasım dayanamadı ve sert bir açıklamayla ‘Böyle devam ederseniz bu işin sonu çatışmaya gider’ dedi. Hükümetin aldığı kararda Nevaf Selam’ın çok cesur davrandığını görüyoruz. Siyasi geçmişi yok ama Selam ailesi önemli bir Sünni aile. Hem ekonomik güçleri hem de Osmanlı’dan kalan siyasi nüfuzları var. Nevaf Selam bir müddet siyasetle ilgilenmemiş. Dolayısıyla siyasi tecrübesizliği acaba dış baskıya dayanma gücünü zayıflattı mı? Şöyle bir şey var, herkes bu gerçeği biliyor: Lübnan hükümeti eğer ki bu karar bağlamında altı ay içinde Lübnan ordusunu, Hizbullah’ın silahlarını almaya zorlarsa çatışma çıkar. Tamam, Lübnan ordusunu canlandırmak ve merkezi otoriteyi güçlendirmek için uğraşın. Ama makul açıdan, Lübnan’da çatışmaların olmamasının önceliklerinden birisi, farklı mezhepsel gruplar ve temsilcileri arasında uzlaşı sağlamak ve kararlarda onaylarını almak. Bir grubu tamamen yok sayıp silahlarını almaya kalkarsanız tepki göstermemeleri mümkün değil. Zaten altı aylık süreçte Nevaf Selam’ın iktidarda kalacağının garantisi yok. Yarın öbür gün istifa ederse şaşırmamak lazım. Lübnan ordusu, sokakta elinde tüfekle dolaşan küçük bir grubun dahi silahını elinden alamaz. Bırakın Hizbullah’ı.”

‘Lübnan ordusu, altı ay içerisinde Hizbullah’ın silahlarına el koyamaz’

Lübnan ordusunun kağıt üstünde 70 bin mevcudu olsa da birçok personelinin geçinmek için taksicilik ve ek iş yaptığını kaydeden Doç. Dr. Atlıoğlu, UNIFIL’in de fiilen hiçbir katkısının olmadığını belirtti. Atlıoğlu’na göre bu koşullar altında Lübnan ordusunun 6 ay içerisinde Hizbullah’ın silahlarına el koyması mümkün değil:

“Lübnan ordusu kağıt üzerinde büyük. Bir iş yapabilecek gibi gözüküyor ama iki konuya dikkat çekmek lazım: Lübnan ordusu mezheplerden oluşuyor. Mesela Lübnan güneyindeki bir Şii generali görevden aldılar geçen hafta. Ordu harekete geçtiğinde içerideki birtakım mezhepsel gruplar buna tepki gösterirse 1975 gibi olur. Altı ay içinde ordu dağılır. Şii komutanlar ve askerler ayrılır. Lübnan’daki siyasi ve ekonomik krizin orduya yansıması da oldu. Lübnan ordusundaki askerlerin maaşları oldukça düştü.

Neredeyse Suriye’deki gibi 50-100 dolara kadar düştü. Askerler bu parayla geçinemedikleri için birkaç yıl öncesine kadar ek iş olarak taksi şoförlüğü yapıyordu. Bu krizi tam atlatamadılar ama şu anda maaşlarını Katar ödüyor. Suriye’de olduğu gibi. Yani kendisini finanse edemeyen bir ordu var. Lübnan ordusunun kağıt üzerinde şişirilmiş bir personel sayısı var. Kağıt üstünde 70 bin personel var. Ama bu personel ordu bütçesinin yüzde 70’ini götürüyor. Dolayısıyla yapısal bozukluk var. Dışarıdan yapılan yardımlar, ordunun faal bir ordu haline gelmesini kolaylıkla sağlayamayabilir. UNIFIL konusunda Fransa, bir sene uzatılsın ve sonra tamamen çekilsin diyor. Ben yıllardır çalışıyorum bu konulara ama UNIFIL ne işe yarar bilmiyorum. İsrail UNIFIL’in yanından geçip Lübnan’ı işgal ediyor. Hizbullah yanından geçip roket atıyor. Bence gereksiz, ülkelere maliyeti de var. Kaldırılabilir. Ama Lübnan hükümeti de ilginç bir şekilde UNIFIL’in kalmasını istiyor. Artık Lübnan ordusuna mı güvenmiyorlar, UNIFIL bir rol mü oynayacak bilinmiyor. UNIFIL’in içindeki bazı birliklerin İsrail ile doğrudan ilişkisi var. Tamamen İrlandalılardan oluşan bir UNIFIL kursanız belki işe yarar.

Geçen seneki ateşkeste, Litani Nehri’nin güneyindeki silahların alınmasından mesele nasıl tüm ülkede Hizbullah’ın silahlarına el konulmasına geldi? Bu da tartışılmalı. Bence altı ay içinde Hizbullah’ın silahlarına el konulamaz. Hizbullah ile masaya oturulup Litani Nehri güneyi ile sınırlı, bazı ağır silahların teslimini içeren bir uzlaşıya varılabilir. Hizbullah bundan 2 sene önce bunu yapmazdı ama geçen seneki ağır darbelerden sonra siyasi alanını da korumak zorunda. Lübnan’da Hizbullah’a düşman olan herkes harekete geçmiş durumda. Samir Caca konuşuyor, ‘Hizbullah’ın silahları alınmalı. Şiilere karşı değiliz ama silahlar ordu yoluyla alınmalı. Gerekirse operasyon da yapılabilir. Ordu çatışmayı göze alsın’ diyor. Hariri’nin eski partisinden olan, eski iç güvenlik komutanı Eşref Rıfi var. O da 2018’den beri Sünni lider olarak pazarlanıyor. Bunlar hareketli. Lübnan kuzeyinde Selefilerin de harekete geçtiğini görüyoruz Suriye’deki gibi.”

‘Lübnan ordusu içeride Hizbullah’ın silahlarını aldıktan sonra İsrail’e karşı ülkeyi savunabilecek mi?’

Lübnan’da yeni bir çatışma riskinin sadece ülke içindeki tehditlerden kaynaklanmadığını, Suriye eksenli bir tehdidin de mevcut olduğunu ifade eden Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu’na göre Lübnan devleti, Hizbullah ile müzakereyi tercih etmezse Lübnan’ın zaten zayıf olan savunması daha da kötüleşebilir:

“Amerika’nın olası bir çatışma konusunu, en azından Tom Barrack’ın bunu çok düşündüğünü sanmıyorum. Geçenlerde Bilad Ül Şam gibi bir kavram kullandı ve ‘Lübnan, Bilad Ül Şam’a geri dönebilir’ dedi. Lübnan asıllı birinin söyleyeceği son şey olmalı bu. Amerika’nın çok umurunda değil çatışma senaryosu. Olası bir çatışma durumunda, yani içeride çatışma patlak verirse, İsrail’in güneydeki işgali genişleyebilir. Gazze’de yaptıkları düşünürsek. Amerika açısından da bu çok kötü bir şey olmaz. Selefi grupların 2011-2014 arasında Suriye iç savaşıyla birlikte nasıl hareketlendiklerini hatırlayalım. Trablusşam’ın fakir mahallelerinde, Filistinli mülteci kamplarında yoksulları silahlandırıp Hizbullah’la çatıştırmışlardı. Yine aynı şeyin olması mümkün. Suriye’deki yeni hükümet bunu doğrudan destekleyebilir mi? Onlar da denge siyaseti izliyor. Kısa sürede doğrudan Lübnan’ın iç işlerine bulaşacaklarını zannetmiyorum. İçeride gerek Alevi, gerek Dürzi bölgelerine yapılan saldırılarda Ahmed eş-Şara ‘Kontrol edemediğimiz gruplar var’ demişti. Aynı şey Lübnan’da da söz konusu olabilir. Geçen bir videoda bir Arap aşiretinin ‘Lübnan’ı 48 saatte işgal ederiz’ dediğini gördüm. Lübnan-Suriye sınırında sadece kontrolsüz gruplar yok.

Uyuşturucu ticareti yapan kaçakçılar var. Bir kısmı Hizbullah’la da bağlantılı. Karmaşık bir yapı var. Lübnan’ın kuzey bölgesindeki sınırdan da bir çatışma patlak verebilir. Bu, içeride patlak verecek bir çatışma da olabilir sınırda da olabilir ve içeriyi tetikleyebilir. Hizbullah’la çatışacak olan Lübnan ordusu değil. Belki Lübnan ordusu başlar fakat Selefi ve Suriye kaynaklı gruplar ile Hizbullah arasında bir çatışmaya dönüşebilir bu. Hizbullah bunu geçen hafta da söyledi. Silahlarını bırakırken sadece İsrail konusunda garanti istemediklerini, Suriye tarafından gelebilecek bir tehdide karşı da garanti gerektiğini söylediler. Yani ağır silahlarını bıraksalar da kendilerini savunacak kadar silaha sahip olmaları gerektiğini açıkladılar. Lübnan’da her grup hareket ediyor. Lübnan’da devlet yok. Dolayısıyla elinizde silah yoksa, varlığınızın ortadan kalkması gibi bir durum söz konusu olabilir. Lübnan devleti böyle bir güce sahip olsa, Hizbullah’ın silahlarını alıp Şiileri koruyacağının garantisini verebilirdi. Lübnan ordusu içeride Hizbullah’ın silahlarını aldıktan sonra İsrail’e karşı ülkeyi savunabilecek mi? Buna ‘Evet’ diyecek kimse yoktur Lübnan içinde de dışında da.”

‘Lübnan’da Türkiye’nin nüfuz alanı daraldı’

Suudi Arabistan, Fransa ve ABD gibi aktörlerin öne çıktığı ve Türkiye’ye yakın isimlerin siyasetten çekildiği süreçte Türkiye’nin Lübnan’da nüfuzunun artmasının öngörülmediğini aktaran Atlıoğlu, şunları söyledi:
“Türkiye, 8 Aralık 2024’ten sonra Suriye’ye odaklandı. Amerika’nın da orada bir alan açtığını düşünerek, Suudi Arabistan ve Katar gibi aktörlerle birlikte İran ve Rusya’dan açılan boşluğu doldurmaya çalışıyorlar. Türkiye, 2011’den sonra Lübnan’da kamu diplomasisi faaliyetleri ile bir şeyler yapmaya çalıştı. Ama içeride ciddi krizler de yaşandı. Adam kaçırmalar, Suriye iç savaşı vs. Hariri gibi önemli bir figür de Lübnan siyasetinde ortadan kalkınca Türkiye’nin nüfuz alanı daraldı. Lübnan’daki hangi aktörler üstünde Türkiye’nin rolü var? Türkmenler var. Sünnilerin liderliğine oynandığı yönünde analizler vardı. Lübnan’daki ekonomik ve siyasi krize bakarsak Sünniler için liderlik ve finans konusunda dışarıdan destekçinin Suudi Arabistan olacağı kesin. Suudi Arabistan, Lübnan’daki en büyük kazananlardan birisi. Hele Hizbullah’ın silahsızlandırılması yönünde adımlar da atılırsa Suudi Arabistan en önemli Sünni aktör olur Lübnan’da. Fransa hep orada var. ABD daha görünür yön veriyor siyasete. Türkiye’nin buraya girmesi pek mümkün gözükmüyor. Türkiye’nin odağı Suriye. Bu işin biraz dışındaymışız gibi gözüküyor. Benim esas korkum şu: Lübnan’da bir çatışmanın Suriye’de bir çatışmayla eş zamanlı başlaması. Ciddi sıkıntı yaşanır bu durumda. Ama Hizbullah ile silahsızlanma konusu müzakere ile devam ederse daha olumlu bir süreç yaşanır.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала