- Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘Çin, Avrupa’nın yaşadığı sorunları sıralıyor ve sorumlusunun ABD olduğunun altını çiziyor’

Ceyda Karan'la Eksen
Abone ol
Gazeteci Gökhun Göçmen'e göre İran'ı Rusya ve Çin yalnız bırakmadı. Eleştirileri değerlendiren Göçmen, Rusya ve Çin'in diplomatik anlamda son 10 senedir İran ile işbirliği yürüttüğünü hatırlatırken, diğer yandan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Ortadoğu ülkelerinin İsrail saldırganlığına karşı somut bir adım atmadığına dikkat çekti.
2 Temmuz'da AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin eş başkanlığında 13. Stratejik Diyalog toplantısı için bir araya gelerek ayın ilerleyen günlerinde yapılacak zirve için hazırlıkları ele aldı.
AB Dış İlişkiler Servisinden yapılan yazılı açıklamaya göre, AB'nin küresel zorlukları ele almak için Çin ile yapıcı bir şekilde etkileşim kurma taahhüdünü yeniden teyit etti. Kallas, ticari ilişkileri yeniden dengelemek, rekabet alanını eşitlemek için somut çözümler bulmanın önemini vurguladı. AB temsilcisi ayrıca Çin'i, Avrupalı şirketler için önemli riskler oluşturan ve küresel tedarik zincirlerinin güvenilirliğini tehlikeye atan kritik ham maddelerin (nadir toprak elementleri) ihracatına yönelik kısıtlamaları da dahil olmak üzere "çarpıtıcı" uygulamalarına son vermeye çağırdı.
Ancak Kaja Kallas, Çin'i Rusya'ya askeri destek vermekle itham etti.
Çin ve Avrupa Birliği ilişkilerinin ellinci yılı öncesi yapılan görüşmede Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ise, Çin'in Ukrayna ihtilafına taraf olmadığını hatırlattı. Avrupa Birliği'nin başta enerji, Ukrayna krizi ve benzeri problemler yaşadığına vurgu yapan Wang Yi, bu sorunların kaynağının ABD olduğunun altını çizdi.
İsrail-İran savaşında Çin’in konumunu, Çin-İran ilişkilerini, BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü’nün etkisini, Lahey’deki NATO zirvesini ve Pasifik için çıkan sonucu gazeteci Gökhun Göçmen’le konuştuk.

‘2018’den sonra İran, görece Çin ile yakınlaşmaya başladı’

BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) Batı’ya karşı kurulmadığını ve işbirliğini hedeflediğini anımsatan Göçmen, Çin’in BRICS çatısı altında veya ikili şekilde İran ile yürüttüğü diplomasiyi anlattı:

“Çin meselesi ve Rusya, İsrail-İran savaşı meselesinde konuşuldu. Haksız sorular ve endişeler değil bunlar. Çin, Rusya ve İran’ı buluşturan çeşitli platformlar var. Bunlardan birisi BRICS, diğeri Şanghay İşbirliği Örgütü. Dolayısıyla İran’ı hedef almak aynı zamanda çok kutuplu dünyanın platformlarına da darbe vurmak anlamına geliyor. Burada Çin-İran ilişkisine bakmak ve Çin’in nerede durduğunu anlamak gerekiyor. Bizim Türkiye’den gördüğümüz BRICS ve ŞİÖ, Çin’in gördüğü BRICS ve ŞİÖ ile aynı değil. Bunu defaatle farklı mecralarda da dile getirmeye çalıştım. Ne Çinliler ne de Ruslar, bu platformu Batı’ya rakip olarak kurgulamadılar. Türkiye’de biz genelde BRICS ve ŞİÖ tartışmalarını NATO ve Avrupa Birliği paralelinde yürüttüğümüz için bizde genellikle Batılı kurumlara alternatif gibi görülüyor. Ne zaman BRICS’i konuşsak Türkiye’nin NATO ile veya Avrupa Birliği ile problemi olduğu için konuşuyoruz. Meydada da böyle. Hal böyleyken insanlar bu platformların işbirliği platformundan ziyade Batı’ya yanıt verme ittifakları olduğunu düşünüyor. BRICS ve ŞİÖ bir ittifak değil aslında. Ülkeler bu kurumlara katılırken özellikle üçüncü tarafları hedef almayacaklarının altını çizmekteler. Çin’in zaten bir ittifak politikası yok. Çin tabii ki tüm bu süreci endişeyle izledi. Çin, 2018’de Donald Trump nükleer anlaşmadan çekildiği andan itibaren İran politikasını çeşitlendirmeye çalıştı.

Bunların başında da İran ile yapılan 25 yıllık stratejik mutabakat geliyordu. 2018’den sonra İran, görece Çin ile yakınlaşmaya başladı. Özellikle Küresel Güney’in bileşenlerinden birisi olarak görünür İran. Fakat ABD’nin başını çektiği Batı kampıyla nükleer anlaşma yaptıkları dönemde İran’da Batı ile daha fazla entegre olacakları yönünde bir beklenti vardı. Trump bu anlaşmadan çekilince İran’ın dini lideri Hamaney Doğu’ya yönelme çağrısı yaptı. O tarihten sonra Çin-İran ilişkileri gelişmeye başladı. Uzunca bir süreyi kapsayan bir stratejik mutabakata vardılar. Bir anlayış birliğine girdiler. Daha sonra ŞİÖ’ye girdiklerini gördük. ŞİÖ’ye 2002 yılından beri ilgi gösteriyordu İran ama her nasıl olduysa 2018’den sonra bu süreç gelişti. BRICS’in içine kattılar. Nükleer müzakereler meselesinde de Çin, İran’ın yalnızlaşıp radikal olarak algılanmaması için Pekin’de nükleer müzakere yürüttü. Üç tur görüşme yaptılar. Burada özellikle İran’ın barışçıl amaçla uranyum zenginleştirmesinin önemine dikkat çekildi. Fakat Donald Trump ve Binyamin Netanyahu ikilisinin oyunları ile önce ‘müzakere var’ dediler, ama müzakereden önce İsrail gidip İran’ı vurdu. Daha sonra ABD oyuna dahil oldu.”

‘Çin, ABD gibi silahlı müdahale yapacak niyete ve kapasiteye sahip değil’

Çin’in İsrail-İran savaşına doğrudan müdahale edecek bir pozisyonu olmadığını yahut İran’ın bu kapsamda bir anlaşma imzalamadığını vurgulayan Gökhun Göçmen, Çin’in Ortadoğu’da barış mimarisi için attığı adımları hatırlattı. Öte yandan Göçmen’e göre İran’ı gerçek anlamda yalnız bırakan ülkeler, İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri ve Ortadoğu’daki devletler:

“Çin, kendi potansiyeli ve kapasitesi doğrultusunda İran’ı aslında çok kutuplu dünyanın bir bileşeni haline getirmeye çalıştı ve bunda görece başarılı oldu. Biz şimdi ‘Trump’ın Ortadoğu’ya getireceği barışı’ konuşuyoruz. Bunu Türkçeye çevirirsek, Ortadoğu’daki ülkelere ‘Teslim olun. İsrail’in merkezde ve hegemon olduğu, İbrahim Anlaşmaları ile perçinlenmiş güvenlik mimarisini kabul edin’ diyor. Buna da ‘barış’ diyor. Gazze’de ateşkes sağlanacak gibi görünüyor şimdi. 2025’in sonuna doğru Suriye-İsrail normalleşmesi var. Steve Witkoff, İbrahim Anlaşmaları’na başka ülkelerin de dahil olabileceğini bildirdi. Fakat bunun öncesinde Çinliler de bölgede güvenlik mimarisi kurmaya çalışıyorlardı. O mimarinin kalbinde de İran’ın dışlanması değil, bölgeyle entegre bir İran vizyonu vardı. Çin’in ev sahipliğindeki İran-Suudi Arabistan anlaşması da çok önemliydi. Bundan sonra Yemen’de silahlar sustu. Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır yine İran’la diyalog süreci başlattı. Diğer taraftan Çin, ABD’nin aksine Ortadoğu’daki sorunun kalbinde Filitsin meselesi olduğunu bilerek Pekin’de 14 Filistinli örgütü bir araya getirdi.

Trump hep ‘güç yoluyla barış’ diyor. Ukrayna’da da bunu diyor. Yani Filistin meselesini teslim alıp Ortadoğu ülkelerini İsrail hegemonyasına terk etmek isteyen Trump barışının aksine Çin’in de bir barış vizyonu vardı. Çin’in vizyonunda İran bölgede dışlanan değil aksine Körfez’deki komşularıyla birleşen ve kaynaşan bir konumda olacaktı. BRICS’in çatısında da bunu yapmaya çalıştılar. BAE aynı yıl BRICS’e dahil edildi. Suudi Arabistan davet edildi ama onlar imzalamadı nihayetinde. Orada bir sürünceme oldu. Ama genel anlamda bir güvenlik mimarisi kurmak istediler. Fakat ABD’nin olaya silahla girmesinden sonra Çin’in pozisyonu orada süreci yönetmeye dayalı oldu. Çin, niyet ve kapasite itibarıyla bunu yapabilecek bir devlet değil. ABD gibi dünyanın çeşitli noktalarına silahla müdahale eden ve edebilen bir devlet değil. Dünyanın çeşitli noktalarında askeri üsleri de yok zaten. Her zaman şunu söylüyorum: Çin ve Rusya’nın İran’ı yalnız bıraktığı söyleniyor. Peki bu süreçte, İslam İşbirliği Teşkilatı ne yaptı? İsrail dört koldan tüm ülkelere saldırdı. Çin’den neden uçak gemisi göndermesi istendi? Bölge ülkeleri ne yaptı acaba? İsrail zulmü karşısında eline kim silah alıp caydırıcılık gösterdi de Asya’nın bir ucundan bir ülkenin gelmesini istiyorsunuz?

Burada tabii Çin’in kapasitesi ve gücü itibarıyla böyle bir beklenti olmasını anlıyorum. Ama Çin tam anlamıyla ABD’nin izlediği politikayı izlemiyor. Şuna hak veriyorum: Bazen barış güç yoluyla korunur. Caydırıcılık barışı getirir. Çin henüz o pozisyonda değil ve uzunca bir süre de silahlı ihtilaflara dahil olmak isteyeceğini düşünmüyorum. ABD’nin boşluk bıraktığı yerlerde uzun vadeli, stratejik sabırla hareket ederek barış mimarisi tesis etmeye çalışacaklardır diye düşünüyorum. İran böyle bir anlaşma yaptı mı? Çin veya Rusya ile güvenlik garantisi için imza attılar mı? Ortada olmayan bir anlaşmanın sorumluluğu Çin ve Rusya’nın omzuna yüklendi adeta. Endişeleri de samimi eleştirileri de anlıyorum. İnsanlar artık bir zorbanın karşısında set oluşturabilecek silahlı bir kuvvetin oluşmasını istiyor. Ama Çin ve Rusya gibi devletlerde bu ancak anlaşmalarla olabilecek şeyler.”

‘Çin, Avrupa’nın yaşadığı sorunları sıralıyor ve sorumlusunun ABD olduğunun altını çiziyor’

Avrupa Birliği ve Çin arasındaki ilişkilerde AB’nin tek taraflı Çin’i suçladığına dikkat çeken Gökhun Göçmen, Çin’in ise diplomatik pozisyonunu açıklarken, AB’nin yaşadığı sorunların kaynağının Çin değil ABD olduğunu dile getirdiğini söyledi:s
“Çin ve Avrupa Birliği’nin diplomatik olarak ilişki kurmalarının üzerinden elli sene geçti. Bu ellinci yıl aslında önümüzdeki haftalarda yapılacak liderler zirvesiyle başka bir evreye taşınır mı bunu göreceğiz. Ama taraflar arasında durum istenildiği gibi değil. Wang Yi’nin son ziyaretinde Kaja Kallas ile yaptığı görüşmelerde de buna tanıklık etti. Wang Yi’nin Avrupalı muhattaplarına verdiği en önemli mesajlardan birisi ‘Sizin yaşadığınız sorunların hiçbiri Çin’den kaynaklanmıyor’ demesiydi. Avrupa’nın yaşadığı en büyük sorun ne? Rusya ve Ukrayna meselesi. Çin’i, askeri anlamda Rusya’ya destek vermekle suçluyorlar. Çinliler de ‘Tarafımızı, kimseye silah vermediğimizi söyledik. Rusya ile stratejik ortaklığımıza devam ettiğimizi söyledik. Zannettiğiniz gibi Rusya’ya destek vermiş olsaydık tablo şu anda böyle olmazdı’ diyor. Cidden düşününce Çin bir karar alsa, Rusya’yı askeri yollarla destekleyeceğini söylese, herhalde bugünkü tabloyu konuşuyor olmazdık. Ukrayna krizinin ilk dönemlerini hatırlıyorum. Almanya, Avrupa’nın diğer ülkeleri vs. bu kadar meraklı değildi. Biden daha meraklıydı. Kaderin cilvesine bakın: Trump bir anda bu işten sıyrılmayı ve ateşten topu Avrupa’nın kucağına bırakmayı başardı. Avrupalılar da sorunun çözümünü yanlış yerde ve hala Çin’de aramaya çalışıyor. Çinliler de ‘Sorunu çözmek istiyorsanız muhatabı değiliz. Ama çözüm için bir adresiz. Elimizden geleni yaptık. BM nezdinde barış platformu kurduk’ diyor. Ticari gerilimlerde sorunun kaynağı ek gümrük vergileri koyan ABD mi, Çin mi? Burada da sorunun kaynağının Çin olmadığını söylüyor Wang Yi. İklim değişikliği konuşuluyor. Çin de Paris İklim Anlaşması’nın bir tarafı olduğunu, sorunun kaynağının NATO zirvesinde ‘babacık’ dedikleri Trump olduğunu söylüyor. Ukrayna krizinde sorunun kaynağı Çin değil, Biden yönetimi. Sorun şimdi Avrupa’nın kucağında. Avrupa’ya ek gümrük vergisi koyan ABD. İklim değişikliğine inanmayan da Çin değil ABD Başkanı Trump. Dolayısıyla Çin sorunların kaynağının ABD olduğunu vurguluyor.”

‘Trump, NATO’yu Asya’ya taşımayacak ama Asya’da NATO benzeri bir ittifak kurmaya çalışacak’

NATO Liderler Zirvesi’nden çıkan sonucu değerlendiren Gökhun Göçmen, Donald Trump’ın NATO’yu Asya’ya genişletmeyeceğini fakat Asya’da NATO benzeri bir ittifak kurarak Çin’i hedef almak isteyeceğini belirtti:
“Donald Trump ‘NATO’nun taahhütlerine bağlıyım’ diyor ama diğer taraftan NATO’ya çok sıcak bakmadığı da aşikar. Rusya meselesinde de NATO, Rusya’yı uzun dönemli tehdit olarak tanımladı. Ama önceki NATO zirvelerinde de Rusya’ya verilen mesajların daha sert olduğunu görmüştük. Bu seferki bildiride Çin de yer almadı. Anladığım kadarıyla Trump, NATO’yu Asya’ya taşımaktan ziyade, QUAD gibi platformlar üzerinden Asya’nın NATO’sunu şekillendirmeye çalışacak. Yükümlülükleri ayıracak. NATO, Avrupa’ya ait olacak. QUAD’a da Filipinler vs. eklemlenerek Çin’i kuşatma-çevreleme eylemlerine devam etmek isteyecek. Muhtemelen diyoruz ama QUAD zirvesinden çıkan kararlarda ortak deniz devriyelerinin Çin ile ihtilaflı alanlarda yapılacağı söyleniyor. QUAD birlikteliği doğal afetlere karşı kurulmuş teknik bir birliktelikti fakat zaman içinde Soğuk Savaş tarzı bir platforma dönüştü. Nadir elementler üstüne bir ortaklık geliştiriliyor. Kimse bunun Çin’e karşı olmadığını söyleyemez. Avustralya’nın nükleer güç yapılıp askerileştirmesi, Filipinler’in askerileştirilmesi, ABD’nin orada dört askeri üs açması gibi şeylere bakarsak Asya’da NATO tipi bir yapı kurulmaya çalışıldığını görebiliyoruz.
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала