- Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

'Amerikancılık yaparken İsrail karşıtı olamazsınız'

Abone ol
Gazeteci ve yazar Mehmet Ali Güler, ABD'nin İran saldırılarını, İsrail-İran çatışmasını ve Türkiye'nin tutumunu değerlendirdi.
İsrail’in 13 Haziran’da gece yarısı İran’a yönelik başlattığı saldırılar neticesinde İran ve İsrail arasında çatışma başladı.
İsrail, İran’ın komuta kademesini, nükleer tesislerini, hava savunma sistemlerini, askeri radarlarını, doğalgaz ve petrol sahalarını ve sivil havalimanlarını hedef aldı. Saldırılarda İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bagheri, İran Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami ve en on iki nükleer fizikçi hayatını kaybetti.
İran da balistik füzeler ve dronlar ile İsrail’in komuta merkezlerini, Hayfa Limanı’nı ve askeri üretim merkezlerini vurdu. İran’ın saldırılarında 20’den fazla İsrailli öldü, 500’den fazla kişi yaralandı. Tel Aviv ve Hayfa’da ciddi yıkım gözlemlendi.
Çatışmalar devam ederken İsrail, kimi zaman günde 50 uçağı İran hava sahasına sokarak ülkenin batısındaki ve başkent Tahran'daki askeri ve idari noktaları hedef aldı. İran da İsrail'in elektrik şebekelerine ve askeri altyapısına yönelik kapsamlı füze atışları gerçekleştirdi.
22 Haziran'da ise ABD'nin İran'a yönelik hava saldırısı gerçekleşti. Amerikan Hava Kuvvetleri’ne ait 7 B-2 casus bombardıman uçağı, 22 Haziran'da geceyarısı İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan nükleer tesislerine ve uranyum zenginleştirme merkezlerine saldırı düzenledi. Saldırıya, ABD’nin İran açıklarındaki denizaltılarının da Tomahawk seyir füzeleri fırlatarak dahil olduğu bildirildi.
Saldırıda toplam 30 Tomahawk füzesinin ve 12 adet GBU-57 ‘Devasa Delici Mühimmat’ lakaplı bombanın kullanıldığı bildirildi. Her biri 13 ton ağırlığında olan bu bombaların, yerin 60 metre altına kadar delik açabildiği iddia ediliyor.
Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, 20 Haziran'da ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'la müzakere yahut askeri çatışma yönünde "iki hafta içerisinde karar alacağını" söylemişti.

Ancak bu açıklamadan yaklaşık 36 saat sonra ABD, İran’ı bombaladı.
İsrail ve İran arasında devam eden çatışmayı, ABD’nin İran’a hava saldırısını ve Türkiye’nin tutumunu, gazeteci ve yazar Mehmet Ali Güller ile konuştuk.

‘Amerikan saldırılarının amacı İsrail’e çıkış kapısı aralamak olabilir’

Mehmet Ali Güller’e göre İran, İsrail’in beklemediği ölçüde karşılık verdiği için Donald Trump, İran’a saldırarak İsrail için çıkış kapısı aralamayı hedefledi:

“Trump’ın hamleleri çok planlı ve programlı görünmüyor. Sabahtan akşama kadar aynı konuda dört kere fikir değiştirdiğini görüyoruz. Trump yönetimiyle Amerika’daki kurulu düzen dediğimiz kesimler arasında önemli bir çatışma vardı. Fakat Trump ile Trump yönetimi arasında da bir çelişki olduğu, Elon Musk tartışmasıyla ortaya çıkmış oldu. Bunun somut ifadelerinden birisi olarak Trump’ın istihbarat direktörü olarak atadığı isim Tulsi Gabbard ile karşı karşıya gelmesi. Diğer yandan Trump’ı iktidar yapan kesimlerin de kendi içinde çelişmeleri var. MAGA, İran konusunda ikiye bölünmüş durumda. Trump’ın Vance ile olan, Hegseth ile olan çelişmeleri tuhaf bir şekilde ilerliyor. Belki de son dönemin en iç bütünlüğü olmayan kabine görüntüsü var ortada. Bu, sürpriz değil. Hegemonyası zayıflayan bir Amerika, stratejik meselelere çare ararken eskisi gibi elinin altında çok fazla koz bulamıyor. Bu yüzden de hegemonya zayıflaması sırasında güç liderliğini sürdürebilmek, dominasyonunu devam ettirmek için birtakım hamleler yapıyor. Ama bu hamleler de ülke içerisinde sıkıntılara yol açıyor. Bu altı aylık iktidarın, yola çıkarken Ortadoğu’da macera aramama vaadi en önemli vaatlerinden birisiydi ve bununla çelişen adımlar atıldı. Bu, Trump’ı hem kongre içerisinde zorlayacak, hem de 2026’daki ara seçimlerde zorlanmasını sağlayacak.

Trump, daha çok İsrail’e destek anlamına gelecek bir saldırı yaptı ama bunu sürdürme taraftarı gibi görünmüyor. Bunun sürdürülmemesi için de Amerikan kabinesi içinde J.D. Vance başta olmak üzere bazı isimler hem rejim değiştirme gibi bir niyetin olmadığını, hem bu meselenin ucu açık olmadığını vurguladılar. ‘İran’la savaş halinde değiliz, nükleer programıyla savaş halindeyiz’ diyerek noktayı koymuş oldular. Belki de 22 Haziran’daki bu saldırıyı, Amerikan yönetiminin İsrail’e çıkış kapısı aralama saldırısı olarak yorumlayabiliriz. Amerika niye 22 Haziran’da saldırdı?

13 Haziran’da İsrail bir saldırı başlattı. Bu saldırılara yanıt sırasında İran’dan atılan füzeleri ABD elbette Doğu Akdeniz’deki, Suriye’deki, Ürdün’deki, Irak’taki uçakları ve füze savunma sistemleriyle durdurmaya çalıştı. Ama doğrudan saldırıya aktif şekilde katılmadı. Savunmada bir pozisyonu vardı. Amerika niye dokuz gün bekledi? Çünkü dokuz gün boyunca İsrail, hedeflerine ulaşamadı. Tersine büyük bir savunma ağı kurulmuş olmasına rağmen İran her gece yanıt verdi. Bölgedeki tüm ülkelerin ve ABD’nin kurduğu hatları yararak füzelerini Tel-Aviv ve Hayfa’ya düşürdü. En son Hayfa Belediye Başkanı ateşkes çağrısı yapıyordu. İran’ın yanıt gücü, İsrail’in beklemediği orandaydı. İsrail, elindeki imkanlarla nükleer tesislere hiçbir şey yapamadı. ABD de dokuz gün sonra destek saldırısı yaptı. İlk etapta gördüğüm kadarıyla bu, devam edebilecek saldırıların başlangıcından ziyade, İsrail’e çıkış kapısı açmaya çalışan, İran’ı da zayıflatarak tekrar nükleer müzakere masasına oturtmayı hedefleyen bir saldırı gibi görünüyor.”

‘Çatışmaların uzaması İran’ın lehine, ABD ve İsrail’in aleyhine olur’

İran’ın ABD’ye vereceği potansiyel yanıtın ölçülü olacağını dile getiren Mehmet Ali Güller, İran’ın sorumlu bir devlet anlayışı ile dış politikasını yürüttüğünü kaydetti. Güller’e göre İran’ın iç cephesi kuvvetli olduğu için çatışmaların uzaması İsrail ve ABD’nin aleyhine olur:

“İran’ın ne yapacağı sorusuna yanıt verebilmeyi kolaylaştıran bir başka soru daha var. O da, İran’ın ne yapmayacağı sorusudur. Şunu tespit edelim öncelikle: Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail, ne kadar sorumsuz devlet görüntüsü veriyorsa, İran da tersine o kadar sorumlu devlet görüntüsü veriyor. Ne demek istiyorum? Amerika ve İsrail’in sorumsuz devlet olarak, uluslararası hukuku hiçe sayan, kendi nükleer silahlarını yok sayan, başkalarının nükleer silah yapmasını savaş sebebi sayan, sivil katletmekte sınır tanımayan, tüm bu coğrafyayı sorumsuz bir perspektifle komple yakabilecek bir çatışmayı başlatabilecek bir görüntüleri var. İran ise tam tersine olağanüstü sorumlu davranıyor. Geçen yıl üç İsrail saldırısı olmuştu.

İran her birine çok ölçülü yanıt vermişti. Ben o zaman da bunu sorumlu devlet anlayışı olarak yorumlamıştım. Savaşı genelleştirmek istemediler. Batı kampının bir araya gelmesini engellediler. Bugün de aynısı geçerli. İran, sorumlu bir devlet anlayışıyla, savaşı bölgeye yayma riskinin kıvılcımını tutuşturmayacak şekilde, ölçülü yanıtlar veriyor. Ne yapmayacaklarının cevabını burada görebiliriz. İran bu sınırlı savaşı yani kendisi ile İsrail arasında veya kendisi ile Amerika arasında başlamış olan bu savaşı, Ortadoğu savaşına veya Üçüncü Dünya Savaşı’na ilerlememesi için ölçülü bir yanıt veriyor. Peki İran bu durumda ne yapar? Elbette İran, egemen bir devlet olarak hiçbir saldırıyı yanıtsız bırakmaz. Bu söz konusu olamaz. Ama burada Amerika’nın ikinci bir saldırı yapmasını da istemezler.

Ölçülü bir yanıt verilir. Irak’taki veya bölgedeki diğer Amerikan üslerini hedef alabilirler. Bu A şıkkı. Bir de B şıkkı var. O da İsrail’e daha sert bir karşılık vermek. O ölçüyü biraz daha artırıp İsrail’e daha sert bir yanıt vererek ABD’ye ölçülü karşılık verebilirler. Yanıtsız bırakmayacaklardır. İran hem sorumlu hem de tecrübeli bir devlet. Bugünden yarına her saldırıya anında yanıt vermek gibi bir durum yok. Mekanı, zamanı kendilerinin belirleyeceği bir yanıt verebilirler.

Avantajlarını da bilen bir devlet İran. Avantajları neler? İran, Rusya gibi değerlendirilebilecek bir ülke. Çok dayanışmacı ve dirençli bir toplum var her iki ülkede de. Rusya da öyle, İran da öyle. Uzayan her savaş tarihte de şimdi de Rusya’nın ve İran’ın lehine olmuştur. Rusya, Napolyon’n saldırılarında da, Hitler’in saldırılarında da zaman geçtikçe dayanışmacı toplumun verdiği avantajla önce kaybeden sonra galip çıkan bir toplum olmuştur.

İran için de aynı şey geçerli. Irak-İran savaşı başladığında Irak, ilk başlarda Batı’nın da desteğiyle hızlı şekilde ilerlemişti. Fakat sekiz yıllık savaş biterken avantaj İran’daydı. Batı karşısında bir anlaşmaya zorlandı Humeyni o zaman. Fakat belirli şartları gözettiği için anlaşma yaptı. Biraz daha devam etse, Irak’ı ağır bir yenilgiye uğratacaktı. Eğer İsrail, bu saldırıları uzatırsa, şöyle olacak: Batı, Rusya’da iki şey ummuştu.

Ağır baskı uygulayacaklar, Ukrayna’ya verilen silahlar tükenmeyecek ve Rusya’nın üretim kapasitesi zayıflayacak diye bir öngörüleri vardı. Bir de ‘Putin rejimine karşı halk ayaklanacak’ diye analizler yaptılar. Aynısını İran’da düşünüyorlar. İsrail saldırırken İran’ın yanıt verme kapasitesi sınırlı olacak diye askeri hesap yapıyorlar. Bir de rejim değişikliği hesabı yapıyorlar. Bir kere İran, 45 yıllık ambargoya maruz kalan bir devlet olarak, kendi savunma sanayisini geliştirmiş bir ülke. Asya ülkeleriyle de çok ciddi ilişkileri var.

Ben İran’ın silah üretim kapasitesinde savaşı kaybetmesine sebep olabilecek bir sıkıntı olduğunu görmüyorum. İran’da rejim değişikliğinin de hayal olduğunu düşünüyorum. İran şöyle bir toplum: Orada rejimden rahatsız olan elbette çok insan var. Fakat İran’a İsrail, ABD gibi yerlerden saldırı geldiğinde, İran toplumu dayanışma örneğiyle iç bütünlük sağlayacaktır. Türkiye’de de iç cephe ve bütünlüğü tartışıyoruz. İran’ın iç cephe bütünlüğü şansı, İsrail’den de ABD’den de fazla. ABD, kendi ülkesinin yarısıyla kavgalı. 16 eyalette istenmeyen adam haline geldi. Netanyahu için durum daha de fecaat. Yolsuzlukla da yargılanıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden hüküm giydi. Halkının yarısıyla kavgalı. İran ise toplum içindeki çelişkinin rafa kalktığı, bütünleştiği bir durumda. Uzayan her süreç İran’ın lehine, ABD ve İsrail’in aleyhine olacaktır diye öngörüyorum.”

‘ABD elitleri arasında ayrılık var’

Mehmet Ali Güller’e göre Amerikalı elitler, İran ve Çin politikasında nasıl bir yol haritası izleneceği konusunda bölünmüş durumda:
“Amerika’da bir grup, İran’ı Asya’nın Batı’daki ön cephesi olarak görüyor. Çin’e gitmenin, Çin’i alt etmenin yolunun İran’ı devirmekle ve Pakistan’ı Çin’den uzaklaştırarak mümkün olacağını savunuyor. Çin, zamanı lehine kullanan bir devlet. Zaman, Amerika’nın aleyhine işliyor. Çin zamanla ekonomisini büyütüyor, iç sorunlarını çözüyor, silahlanmasını geliştiriyor. Amerika ise liderliği azalan, hegemonyası zayıflayan, ticarette ikinci sıraya gerilemiş, üretimde gerilemiş, verilerin aleyhine işlediği bir devlet. Amerika’da bir kanat, İran, Rusya, Ukrayna vb. konularda zaman kaybetmeden doğrudan Asya-Pasifik’e odaklanmak gerektiğini savunuyor. Bu iki görüş uzun zamandır çatışıyor. Trump’ın ilk döneminde de vardı bu. Trump, Ortadoğu’dan hızla asker çekmek istiyordu Asya-Pasifik’e yönelmek için. Ama Suriye’de birkaç kez asker çekme kararı almasına rağmen son tahlilde CENTCOM’un dediği olmuştu. Amerika içindeki çekişmeler, hangisinin galebe çalacağını kestirmeyi zorlaştırıyor. İki tarafın da farkı çıkarları var. CENTCOM, Amerikan ordusu içindeki en prestijli kurum. Onun komutanı Kurilla, üç kez yaralanmış olmasına rağmen görevi bırakmamakta ısrar ediyor. Trump, yeni döneminde ordu içerisinde agresif değişiklikler yaptı ama Kurilla’yı yerinden oynatamadı. Kongre içindeki, ordu içindeki dengeler önemli. Ayrıca askeri endüstri içerisinde de büyük bir iktidar mücadelesi var. Bir trilyon dolarlık savunma bütçesi var. Tüm bunlar ciddi kavga nedeni. O pazar nerede olacaksa oraya yoğunlaşmak istiyorlar. Ortadoğu’yu ABD savunma endüstrisi, Suudi Arabistan başta olmak üzere, potansiyel ihracat merkezi olarak görüyor. Bu iç çatışma devam edecek.”

‘Rusya ve Çin, dünya savaşı riskini büyütmeden İran’a gerekli desteği sağlıyor’

Rusya ve Çin’in İran’a sağladığı desteğin ve işbirliğinin kimi çevrelerce küçümsendiğini aktaran Güller, şunları söyledi:
“Rusya ne yapıyor? Çin ne yapıyor? Böyle çok sorular geliyor bana. Rusya ve Çin niye füze atmıyor diye soran bile var. Bunları masa başında söylemek kolay. Bilgisayar oyunu değil bu. Devlet sorumluluğu gerektiren işler. Bugünden yarına bir Üçüncü Dünya Savaşı riski almak, bir devlet adamı ve halklar açısından kolay değil. Bu savaş öncekiler gibi olmayacak. Çıkarsa tüm dünya altüst olacak. Nükleer savaş olacak. Bugünden yarına Rusya ve Çin’in paldır küldür cepheye aske yığar gibi destek vermesi mümkün değil. Peki hiç bir şey mi yapmıyorlar? Hayır, yaptıkları pek çok şey var. Çin’in ne yaptığını ben Amerika ve İsrail’in tepkilerinden anlıyorum. ABD ve İsrail, ısrarla Çin’e ‘Tahran’a gelen kargo uçakları azalsın’ diyor. Birtakım destekler var. Rusya ne destek veriyor peki? Trump da Netanyahu da Putin’den ‘ricacı’ oldular. İran nükleer santrallerinde çalışan Rus personelin çekilmesini istediler. Putin ‘Çekmeyeceğim’ dedi. Bu çok önemli bir destek. ABD’nin İsrail’e verdiği desteğin Rusya ve Çin’den İran için gelmesi mümkün değil. Bu, Üçüncü Dünya Savaşı anlamına gelir. Bu çok büyük bir risk olur. Bunu bölge ülkeleri olarak biz de istemeyiz.”

‘Amerikancılık yaparken İsrail karşıtı olamazsınız. Onlarla aynı cephede yer almış olursunuz’

Türkiye’nin ABD’nin adını anmadan İran’a yönelik saldırıları kınamasının samimi olmadığını ifade eden Güller, “Amerikan karşıtı olmadan İsrail karşıtı olamazsınız” dedi:
“Türk Dışişleri Bakanlığı’nın ‘endişe duyan’ ama ABD’yi kınamayan bir açıklaması var. Bu, Soğuk Savaş sonrası dönemi, hala kendisini Amerikan cephesinde gören bir anlayışın sürdürülmesi olarak okunabilir. Diğer bir konuya gelelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’e karşı İslam İşbirliği Teşkilatı’nda önerdiği İslam İttifakı konusu çok sorunlu bir konu. Böyle bir model hem yanlış hem de mümkün değil. İhvan bile bu konuda ikiye bölündü. İhvan’ın genel merkezi İran’a destek verdi. Suriye kolu ise reddiye verdi ve İran ile İsrail’i eşit suçlu gördüklerini söylediler. Diğer yandan Amerikan üslerinin olduğu Körfez ülkeleri var. Ürdün, İran’a karşı tutum içerisinde. Tüm bunlara bakarsak İslam İttifakı kurmanız mümkün değil. Gerçekçi değil. Ayrıca yanlış bir model. Benim görebildiğim son yıllarda Gazze meselesi, Birlemiş Milletler’deki ABD-İsrail ikilisiyle dünyanın geri kalanı arasında makasın en çok açıldığı konu oldu. Avrupa’da bile İrlanda, İspanya gibi birçok ülke Filistin yanlısı bir konum alıyor. Güney Afrika var. Hiçbir Arap ve İslam rejiminin yapamadığı bir iş aptı. Kolombiya var, Venezüella var. Tüm dünya İsrail’e karşı Gazze’yi destekliyor. Böyle büyük bir cephe varken gidip İslam eksenli olmaya çalışırsanız kendi cephenizi bölmüş olursunuz. Neden İrlanda’yı, İspanya’yı, Güney Afrika’yı dışarıda bırakacaksınız? Ayrıca son bir şey söyleyeyim. Hem Amerikancılık yapıp hem de İsrail karşıtlığı yapamazsınız. Sadece retorik olur İsrail karşıtlığınız. Fiiliyatta Amerikancılık yaptığınız müddetçe, doğal olarak İsrail’i destekleyen cephenin yanında konumlanmış olursunuz.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала