‘ABD’nin kibrini, Çin’in sabrını gördük’
‘Piyasalar bu uzlaşıyı benimsedi’
‘Gümrük vergisi farkının sebebi fentanil meselesi’
‘ABD’nin kibrini, Çin’in sabrını gördük’
“Buradaki asıl meselelerden birisi de Çin’in ne isteyip ne aldığı. Donald Trump’ın bu ticaret savaşına başlarken en büyük argümanı devasa ticaret açığıydı. 295 milyar dolarlık bir ticaret açığı vardı. ABD Başkanı bunu bir şekilde daraltmanın yollarını alıyor. Fakat biz Cenevre uzlaşısına bakınca, ticaret açığının nasıl kapatılacağına dair bir metin görmüyoruz. Şanslıyız ki ticaret savaşına ilk kez tanık olmuyoruz. 2020’de ticaret açığını kapatmaya dair bir anlaşma imzalanmıştı aslında. Çin, belirli bir oranda ABD’den tarım ürünü satın alacaktı. Bu önemli çünkü Trump seçmenleri tarımla uğraşıyor. Seçim yatırımı olarak da imzalanmıştı bu. Şu anki uzlaşıda ticaret açığını kapatmaya yönelik bir madde görmüyoruz. Trump’ın ikinci bir argümanı da sübvansiyon meselesiydi. Cenevre’de Çin’in bu konuda bir söz verdiğini, ABD’nin de talepte bulunduğunu görmüyoruz. Fikri mülkiyet gibi başlıklar da bu uzlaşıda yer almıyor. Peki bu konular ileride ele alınır mı? Elbette. 2020’de bu konularda uzlaşıp imzalar atılmıştı. Peki ne oldu bu süreçte? ABD’nin Çin’e karşı ticaret açığı kapanmadı. ABD bu süreçte sürekli olarak sübvansiyonları ve fikri mülkiyet hakları meselesini gündeme getirdi. Beyaz Saray’ın aynı şeyleri tekrarladığını görüyoruz. Çin’in de rekabet gücü artıyor ve bu konuda ABD’nin önüne geçiyor. Geleneksel sanayi mesela. Çin, ABD’den 20 kat fazla çimento, 17 kat fazla çelik, 200 kat fazla gemi üretiyor. Elektrikli araç ve güneş panelinde Çin hakim durumda. ABD, burada Çin’in rekabet gücünü ortadan kaldırmadığı müddetçe ki bu mümkün gözükmüyor zira anlaşmalar ile Çin rekabet gücünü teslim etmez, biz her şeyin tekrar ettiği bir noktaya düşeceğiz. Ekonomiyi, ticareti konuşuyoruz ama bu iş öyle bir yere geldi ki, dünyanın en büyük iki gücü bir prestij, hakimiyet mücadelesi içine girdi.
Öyle olmasa Çin sürekli Mao Zedong’un ‘Diz çökmeyeceğiz’ söylemlerine atıfta bulunmazdı. Diğer taraftan ABD de bu kadar büyük bir biçimde bunu maksimum baskı stratejisi haline getirmezdi. Elbette uzlaşı iki tarafın da ekonomisine yarayacak fakat siyaseten bir kaybeden olacak. Taraflar nereye geldi? ABD Başkanı Donald Trump, ‘Çin’e ihtiyacımız yok. Onların bize ihtiyacı var. Bu yüzden kapımı çalıp anlaşma talep edecekler’ dedi. Nisan ayından itibaren Çin’in ABD’ye ihracatı yüzde 21 oranında azaldı. Fakat ne tesadüftür ki Çin’in Asya’ya ticareti yüzde 21 arttı. İki ihtimal var: Ya Çin bölgeye ihracat yaparak ABD kaybını telafi etti ve 3. ülkeler üstünden dönüp ABD pazarına girdi. Avrupa ile ticareti yüzde 8 arttı. Trump’ın sandığı kadar Çinlilerin canı yanmamış olabilir. Trump ısrarla ‘Beni aradılar, görüşüyorlar’ dedi. Bu müzakereler başladıktan sonra Trump’a ‘Sizi kim aradı’ dediler. ‘Hepimiz bazen oyun oynarız. Ne var ki? Önemli olan kimin aradığı değil, aynı odada buluşmak’ dedi. Trump’ı anlatan müthiş bir anektod bu. Zaman ilerledikçe bunun siyasi bir izdüşümü olacak. Çin konumunu korudu. Çin taviz vermeye hazır tabii zira ABD ile ticaret yapmak çok kârlı bir iş. 295 milyar dolarlık ticaret açığı Çin lehine.
Çin, Amerikan pazarından büyük kazanç elde ediyor. Bunu kaybetmek istemeyecekler. Taviz vermeye hazırlar. Ama Çin, bunun bir siyasi hegemonya yarışı olmasını istemedi. Amerikalılar oyunu çok seviyor. Çin buna stratejik bir sabırla yanıt verdi. Çin temsilcisine müzakerelerden sonra hemen soruldu. Geç kalma meselesine değindi gazeteciler. ‘İyi bir yemek için hiçbir zaman geç kalınmaz’ dedi. Biz bu süreçte Amerikan baskısına ve kibrine tanıklık ederken aynı zamanda Çin sabrına da tanıklık etmiş olduk. Ticaret savaşlarında herkes kaybeder, anlaşmada herkes kazanır. İlk etapta ABD’nin vergileri daha yüksek. Fakat bu fentanil meselesi çözüldükten sonra daha dengeli hale gelecek. Ticaret açığı, sübvansiyonlar, fikri mülkiyet hakları vs. 2017, 2018, 2019 yıllarında Trump yönetimiyle görüşüldü. 2020’de anlaşma yapıldı. O anlaşma maddeleri yerine getirildi ancak Trump bugün hala ticaret açığını kapatamamaktan bahsediyor. Bu, imzayla yapılacak bir şey değil. Hiçbir anlaşma ile Çin’in büyümesinin durdurulması talep edilemez. Bunun sonucunda ilk uzlaşıyı böyle okuyabiliriz diye düşünüyorum.”
‘ABD’nin Rusya ve Çin’in arasını açma planı gerçek dışı’
“9 Mayıs’ın da röntgenini çekelim ve tarafların neler konuştuğunu ele alalım. Rusya ve Çin arası açılabilir mi? Şimdi ilk etapta 9 Mayıs öncesinde Şi Çinping, Rus basınına bir makale yazdı. Putin’in konuşması da önemliydi. Tarihsel vurgularla başladı. Şi Çinping’in ziyaretinin de asıl sebebi Nazi Almanyası’nın yenilmesinin 80. yıldönümüydü. Putin de Ukrayna krizinin başından bu yana yaptığı vurguları yineledi. Zamanında faşizme karşı verilen savaşı hatırlattı ve o faşizmin izdüşümü ile bugün mücadele ettiklerini belirtti. Çin de faşizmin yenilgiye uğratılmasının 80. yıldönümüne özel bir önem verdi. Eylül ayında Putin de iadeyi ziyarette bulunarak Çin’deki anma törenlerine katılacak. Çin de ‘Tarihin doğru kavranması’ yönünde bir irade beyanında bulundular. Tıpkı Ruslar gibi faşizmin Asya ayağını kendilerinin yenilgiye uğrattığından bahsettiler. Japon işgalinden bahsediyoruz burada. Tabii liderler bunu öğretmen gibi söylemiyor.
Günümüzdeki sorunlarla da paralellik çiziyorlar. Putin’in Ukrayna vurgusu bu bağlamda önemli. Aynı şekilde Çin’in neden bu kadar önem verdiğini şuradan anlayabiliriz: 2. Dünya Savaşı sona ererken Japonya, teslimiyet öncesinde Kahire Deklerasyonu imzaladı. Bunun Çin’i ilgilendiren en önemli kısmı, Tayvan’ın Çin’e ait olduğu ve Japon işgali altındaki Tayvan’ın Çin anakarasına iade edilmesi karara bağlandı. Bu nedenle 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan uluslararası sistem, Çin için önemli. Tabii o zaman Çin Komünist Partisi iktidarda değildi fakat bu deklerasyon önemliydi. Biz 9 Mayıs’ı konuşurken Asya’da savaş çanları da çalıyordu Pakistan ve Hindistan arasında. Neyse ki uzlaşıya vardılar. Çin, uluslararası barışa yaptıkları katkıları hatırlatmak istedi. 2. Dünya Savaşı sonrasında Barış İçinde Yaşamanın Beş Kuralı gibi dünyaya armağan ettikleri bazı anlaşmalar vardı. Tekrar bir oyun kurucu olarak sahneye çıkan Çin, 2. Dünya Savaşı anlaşmalarına önem verdi. Bunlar söylemsel kısımlar ama pratikte de önemli boyutlar var. Şi Çinping, on birinci defa Moskova’ya gitti. Liderler, 40 defa bir araya geldi. Önemli gündem maddelerini her zaman ele aldılar.
Öyle ki artık devlet başkanı seçildiğinde iki taraf derhal birbirini ziyaret ediyor. Gelenek haline geldi. Aralarında kişisel bir dostluk da var. Şi Çinping ve Putin doğum günlerini birlikte kutluyor. Putin, Şi’ye doğum gününde meşhur bir Rus dondurması gönderdi. Aralarında böyle bir muhabbet var. Tarihin yaprakları Şubat 2022’yi gösterdiği vakit, Rusya Ukrayna’ya harekat düzenlemeden önceki son yurt dışı adresi Pekin’di. Kış Olimpiyatları vardı. Orada muazzam bir anlaşma yapıldı. Siyaset bilimciler bu anlaşmayı arşivlemeli. Yeni Dönemde Stratejik Koordinasyon anlaşmasıydı. Yeni dönem, çok kutuplu dünya için tarafların daha cesur çalışacağı sinyalini verdi. NATO’nun genişlemesine karşı doğrudan bir ifade yer aldı. ABD’nin Asya-Pasifik politikaları doğrudan eleştirildi. Çinliler, resmi metinler hazırlarken genelde ABD’nin adını doğrudan anmak istemezler. Fakat bu belgede doğrudan ABD’nin adı yer aldı ve bu önemliydi. Koordinasyonda ise tarafların eylemleri koordine edeceği anlamı çıkıyor. Ticaret zaten rekor kırmıştı, Batı yaptırımları sonrası bu daha da yükseldi. Politik anlamda BRICS’in genişlemesiyle birlikte küresel güneyin ağırlığı arttı. Taraflar eşgüdümlü ilerledi.
9 Mayıs’taki anlaşma, Stratejik Koordinasyon’un daha da ilerletilmesi anlaşmasıydı. Küresel değişim ve ticaret savaşları göz önünde bulundurularak, tedarik zincirlerinin daha özerk ve dayanıklı hale getirilmesi konusunda anlaşıldı. Yerel paranın ticarette payının artması vurgulandı. Putin zaten Şi ile görüşmesinde ticaretin neredeyse tamamının yerel parayla yürüdüğünün altını çizdi. Tarım ve enerji gibi meselelerde yakın koordinasyondan bahsedildi. Kuşak-Yol ile Avrasya Ekonomik Ortaklığı gibi projelerin uyumlu hale getirilmesi gibi devasa projelere de tanıklık edeceğiz yakın zamanda. Putin, ‘Bizim ülkelerimiz arasındaki ilişki zamana ve mekana bağlı değildir. Üçüncü taraflar tarafından bozulamaz’ dedi. Bu çok önemli. Masada olmayan ABD’ye verilen bir mesajdı bu.
Bir süredir Amerika’da ‘Tersine Nixon’ planları var. Soğuk Savaş’ta ABD, Çin ve Sovyetler Birliği’nin arasını açma stratejisi yürütmüştü. 1949’da devrimden sonra fakir ve gelişmekte olan Çin’i yanına çeken ABD, Sovyetler’i izole etmek istedi ve bunda da başarılı oldu. Bugün Rusya’yı yanlarına çekip Çin’i yalnızlaştırmak istiyorlar ama bunun başarılı olması mümkün değil. O dönemde ABD’nin Sovyetler’in ve Çin’in arasını bozabileceği bir zemin vardı. Taraflar ideolojik rekabet halindeydi. Sosyalist bloğa kimin önderlik edeceği tartışması vardı. Öte yandan Çin ve Sovyetler Birliği sınır çatışmaları da yaşamıştı. ABD bu zemini değerlendirmişti. Soğuk Savaş’ta ABD’nin bir ayartma enstrümanı vardı. Para vardı. Çin’in paraya ihtiyacı vardı. Fakat bugün ABD, küresel anlamda tek hegemon güç değil. Çin kimi zaman ensesinde, kimi zaman önünde yer alıyor. Yani bugün artık rüşvetlerle bozulamayacak bir birliktelik var.”