Mavi Vatan'da son durum ne? Emekli Tümamiral Gürdeniz anlattı: 'Yunanistan, anlaşmayı fiilen tanımamış oldu'
'2020'de AB'nin Yunan komutanı emrindeki Alman fırkateyni, Türk gemisine baskın düzenledi'
“2020 yılının 18 Mart’ında Türkiye, Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı sınırlarını Birleşmiş Milletler’e deklare etti. O döneme bakarsak, Mavi Vatan tatbikatı 2019’da yapıldı. Türkiye çok ciddi bir şekilde hamleler yaptı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne lisans sahaları verdi. Tabii onların verdiği sahalar da oldu. Hem kendi sahanlığımızda hem de KKTC’ye verilen sahanlıklarda çok ciddi bir sismik araştırma ve sondaj dönemi yaşandı. Oruç Reis gemisi sismik araştırmalar yaparken koruyan Kemal Reis fırkateyni ile Yunan fırkateyni çatıştı ve kriz tepe noktasına geldi. Esasında Türk savaş gemisi çok doğru bir karar verdi ve çatışmadan kaçınmadı. Yunan da çatışmayı önleme tüzüğüne aykırı şekilde gemimize çarptı. Ama orada önemli olan Oruç Reis gemisiydi. Askeri hedef oydu. Oruç Reis gemisi, rotasını değiştirmeden devam etti. Yunanlılar gemimize çarpmayı başarı olarak gösterdi saçma bir şekilde. Fakat Oruç Reis’i oradan çıkartmayı başaramadılar. Bu, Yunanistan’ın verdiği bir reaksiyondu.
20 Kasım 2020’de, Türkiye’nin en prestijli deniz ticaret firmalarından olan Arkas Holding’e bağlı Roseline-A gemisi, Türkiye’den Libya’ya insani yardım malzemesi götürürken, Akdeniz’in ortasında yani açık deniz sahasında; sadece uluslararası hukukun ve BM sözleşmesinin izin verdiği şekilde gemiye çıkmaya izin veren koşullarda, Avrupa Birliği’nin kaçak göç ve kriminal faaliyetlerle mücadele eden İrini Harekatı vardı. Bu harekatı yöneten Yunan komodor, Avrupa Birliği temsilcilerinden izin alıyor. Emrindeki Alman fırkateyni Hamburg’a ‘Bunlar BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı şekilde silah taşıyor. Bu gemiye çıkın’ diyor. Uluslararası hukuka göre, ki bu çok eski bir kuraldır, bayrak sahibi ülkenin onayı alınmadan çıkılmaz.
Bunlar, Ankara’nın onayını almadılar. Türkiye’ye bir sözleşme kapsamında bildirim gönderdiklerini fakat yanıt gelmediğini öne sürdüler. Gemi kaptanı ne yapacaktı? Tabii ki silahlı çatışmaya gireceğine gelen helikopteri buyur etti ve adamlar da inip gemiyi esir aldı açıkçası. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa oldu. Daha önce çıkmalar oldu ama Türk sahipli yabancı bayraklı gemilerdi. Mavi Marmara baskını gibi. Türk bayraklı bir gemiye bu ilk kez oldu. 2002’den itibaren Türkiye, gemilere çıkma hadiseleri yaşadı.
Bu adamlar barbarca, kelimenin altını çiziyorum, Almanlar bu hareketi barbarca yaptı ve hesap sorulmadı. Gemiye çıkıp gemiyi esir aldılar, personele plastik kelepçeler taktı. Daha sonra arama yapıldı, hiçbir şey bulunamadı ve geminin yoluna devam etmesine izin verildi. Bu, mafyavari bir hareket. Filmlerdeki mafyaların birilerini bacağından vurması gibi bir olay. Daha önce Angela Merkel ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir konuşma yapıldı. Yunan basını, ‘Türkiye ikna edildi’ dedi. Yunan basınından gördük bunu. Hakikaten de 2020 yılı Kasım ayından itibaren, Yavuz, Fatih, Kanuni, Abdülhamid gibi dört sondaj gemimiz, Oruç Reis ve Barbaros gibi iki sismik araştırma gemimiz olduğu halde, bir daha Doğu Akdeniz’de arama yapmadı. Çoğu Karadeniz’e gitti. Oruç Reis ise Somali’ye gitti. Türkiye, yaklaşık beş yıldır 18 Mart 2020’de ilan ettiğimiz kıta sahanlığı içinde; özellikle Kıbrıs Adası’na yakın, Rodos’a yakın, Meis’e yakın kritik sahalarda hiçbir araştırma veya hamle yapmadı.”
'Yuninistan, Türkiye-Libya anlaşmasını fiilen deldi'
“Son zamanlardaki gelişmelere bakalım. Türkiye, 2020’den sonra kademeli şekilde finansal büyük bir krize sokuldu. Bu, ABD ve AB tarafından büyütüldü. ABD ve Avrupa Birliği’nin temsil ettiği Anglosakson deniz kulübü, kendilerine denizde meydan okunmasına izin vermez. Biz meydan okumuyoruz, arada fark var; kendi sahamızı koruyoruz. Türkiye’nin anasının sütü gibi helal olan haklarını ve gelecek kuşakların haklarını savunuyoruz. Arsız Yunanistan, ‘Bütün Ege benimdir. Her adanın kıta sahanlığı hakkı vardır. Türkiye sadece karasularına itilmelidir’ diyor. Meis gibi dokuz kilometre çevresi olan küçücük bir adanın, bin 600 kilometrelik Anadolu’ya rağmen daha çok kıta sahanlığı olduğunu iddia ediyor. Bu kadar şımartılmış durumdalar. Bu Anglosakson deniz kulübü mafya usulu çalışıyor. Hükümetleri güçle, finansal tehditle baskı altına alıyor veya gerektiğinde gemiye baskın yapmak gibi yöntemlerle sert güç kullanıyorlar. 2020’den bugüne kadar neler oldu? Libya ile 2019’da yaptığımız bir anlaşma var. Tobruk ile Marmaris gibi karşılıklı kıyılar var. Gayet mantıklı. Türkiye, Libya’ya demiş ki ‘Karşılıklı kıyıdaşız’. Bu anlaşmadan sonra KKTC ile de bir anlaşmamız var. İki anlaşmayı cebe koyduk.
Diğer taraflara, Yunanistan’ın Akdeniz’e bakan tarafında kıta sahanlığı veya münhasır ekonomik bölgesi olduğunu kabul etmiyoruz dedik. Neticede Yunanistan bir ada devleti değil. Ana kıtası var. Ama bize Yunanistan, AB ve ABD hep neyi empoze ediyor? ‘Yunanistan ada devletidir, hatları adalara göre çizeceksin’ dedi. Türkiye de Libya’ya, münhasır ekonomik bölge üzerinden Yunanistan’la Girit’i kabul etmemesini söyledi. Daha 2017’de, yani ortada Mavi Vatan Tatbikatı yok ortada, Yunan hükümeti kendilerinin rezil Sevilla haritasına göre sismiğe ve sondaja başlayacağını söylüyor. 2019’da da gidip Exxon’a, Total’e ve Hellenic Oil’e lisans veriyor. Tabii 2019’da bu olduğunda Türkiye de Libya ile anlaşma imzalayacaktı. Libya, o dönemde buna sessiz kalıyor biraz. Fakat anlaşmadan sonra, fiili çalışmalar başlanacağı söylendiğinde Türkiye gidip Libya ile hidrokarbon mutabakat anlaşması imzaladı.
Bunun kağıda yansımayan hususu şu: Türkiye olarak büyük ağabey biziz. Bu sahalarda yapılacak işlerde yanında olacağız dedi. Fakat işte 2020 olayından sonra Türkiye geri çekilince bu olmadı. 2022’de bu anlaşmaya rağmen ve Doğu Akdeniz’den geri çekilmemize rağmen, Libya Dışişleri Bakanı gidip Yunanistan’a feci bir çıkış yaptı ve büyükelçiyi geri çağırdı. Yunanistan durmadı, devam etti ve üzülerek söylüyorum ki 2025’te Libya, bu ortay hattı kabul etti. Bu, esasında onların geri çekilmesi. Niye? Çünkü Türkiye, bu konuda Libya’nın yanında duramadı. Chevron, işlerin iyi yürüdüğünü düşündü. Birkaç ay önce Girit’in güneydoğusuna gitti. Orası niye önemli? Çünkü Girit’in güneydoğusundan geçen saha, Türkiye ve Libya arasındaki anlaşmada karşılıklı birbirine bakan sahanın içinde. Yunan gazetesi Kathimerini, Chevron’a izin çıkınca şöyle bir haber yaptı: ‘ABD, Yunanistan’ın tezini savunuyor ve bu problemli sahada yanımızda duruyor. Biz, Girit adasının güneydoğusundaki sahalarda da Chevron’a lisans hakkı veriyoruz’. Yani Türkiye-Libya anlaşmasını fiilen kabul etmediklerini söylemiş oluyorlar.
Bizim sahamıza girip bir şey yapmaları mümkün değil. Bizim verdiğimiz sahalara uyuyorlar ama bu Libya aleyhine. Yani sahanın Yunanistan tarafına bakan kısmını cebe koydular. Libya’nın donanması yok, ne yapabilir? Türkiye de onun namına girip Chevron’u atamıyor. Hükümetin düştüğü durumu görüyorsunuz. Daha da ötesi, muhalefetin de bu konuda tek bir açıklaması yok. Mavi Vatan delik deşik olmuş fakat ne iktidardan ne muhalefetten tek bir açıklama yok. Türkiye şu anda devlet olarak Libya’nın haklarını koruyabilen bir durumda değil.”