'Batı'da demokrasi erozyonu yaşanıyor. Onlardan olan demokrat, olmayan diktatör sayılıyor'
‘ABD Başkan Yardımcısı, Avrupalı muhataplarına demokrasi dersi veriyor fakat oranın durumu daha da kötü’
“Aslında hayli uzun bir zamandır Batı’da ciddi bir demokrasi erozyonu yaşıyoruz. Her yaşanan yeni olay, bu erozyonun daha da büyüdüğüne ve demokrasinin Avrupa açısından sadece Avrupa’nın çıkarlarına uygun olması anlayışının hakim olduğunu ortaya koyuyor. Sondan başa gidelim. Romanya’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kasım ayında Calin Georgescu sandıktan birinci çıkıyor. Ama ne hikmetse seçimler, anayasa mahkemesi tarafından iptal ediliyor. Mayıs ayında seçimlerin tekrarlanması gündeme geliyor fakat ilk turda sandıktan birinci çıkmış Calin Georgescu’nun adaylığına müsaade edilmiyor. Demokrasi nerede? Demokrasi yok. Eğer o birinci çıkan aday Avrupacı olsa, NATO’nun, AB’nin, ABD’nin Romanya ile ilişkilerine farklı bir açıdan bakıyor olsaydı, seçimleri kabul edeceklerdi.
Ama şimdi seçimlere girmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Neden? Çünkü demokrasi, Avrupa’nın çıkarlarına kadar olan kısımda var. Biz bunun öncesini nerede yaşadık? İki yıldır Gazze’de soykırım yaşanıyor. Avrupa’nın demokrasi sınavı nasıldı burada? Bir yanda Avrupa içerisinde İrlanda, Slovenya, İspanya gibi kenardaki Avrupa ülkelerinin Gazze’ye destek verdiğini gördük. Fakat daha merkez Avrupa diyeceğimiz ülkelerin, İsrail için canını dişine taktığını ve diplomatik destek verdiğini gördük. AB’nin şeflerinden Kaja Kallas şu an İsrail’de ve ‘İsrail’in güvenliği, Avrupa için önemlidir’ dedi. Üniversitelerde Filistin’e destek veren öğrencilerin eylemlerini yasaklama ve baskılama çabaları oldu. Bu eylemleri engellemeyen üniversite yönetimlerinin görevden alınması tehditlerinin havada uçuştuğu bir süreç yaşandı Avrupa’da. Daha öncesine gidelim. Ukrayna-Rusya Savaşı başladı. Avrupa’da demokrasi, Dostoyevski’yi, Tolstoy’u sansürleme noktasına kadar gitti. Bir Rus karşıtlığı vardı.
Öyle bir noktaya kadar geldi ki bu... Bir yandan demokrasiyi, mülkiyet ilişkileriyle de düşünürsek, Rus malvarlıklarına el koyma noktasına gittiler. Rus kitapları ve konserleri yasaklandı. Batı’nın Suriye, Afganistan, Irak, Yugoslavya tutumuna da bakarsak, Batı demokrasisi hepsinde facia sınavlar vermişti. Gün geçtikçe bunun daha da sıkıntılı bir görüntü arz etmesi, Batı’nın bir blok olarak değil, kendi içinde de demokrasi konusunda çatışmalı bir noktaya gitmesi nedeniyle görüyoruz. Bunu en son Münih Güvenlik Konferansı’nda, Amerikan Başkan Yardımcısı’nın, Avrupalı muhataplarına demokrasi dersi vermeye çalıştığı bir süreç yaşandı. İki taraf da haksız. Hiçbir taraf, demokrasi konusunda diğerinden daha başarılı değil. ABD Başkan Yardımcısı, ‘Demokrasiniz erozyonda, ifade özgürlüğünü kısıtlıyorsunuz’ dedi ama bunlar Amerika’da da çok iyi değil. Bu örneklerin çok daha fazlası ABD’de var. Birçok üniversitenin fonları kesildi. Üniversite rektörleri, Filistin eylemleri sebebiyle istifaya zorlandı. Kongre’ye çağrılıp Senato’da sorgulandılar. Demokrasi dedikleri şey, sadece kendi çıkarları ile ilgili bir durum.”
‘Demokrasi, Avrupa’da tortulaşmaya, kireçlenmeye başladı’
‘Obama, renkli darbelerin arkasında olduklarını itiraf etmişti’
“Batı’nın kendisi bir hat çizip ayrım yapıyor. Bir Batı sözlüğü var. İnsan hakları, demokrasi vs. kavramlar, Batı’nın çıkarları ile ilgili pozisyon alanlara atfedilmiş kavramlara dönüştürülmüş durumda. Eğer Saddam Hüseyin, Amerika’nın iddia ettiği gibi halkına diktatörlük yapan, seçim yapmayan bir isim olduğu için mi ABD tarafından devrildi ve Irak işgal edildi? Saddam iyi kötü seçilmiş birisi. Hiç seçim olmayan, krallık olan Körfez monarşilerine neden Amerika’nın bir demokrasi itirazı yok? Çünkü burada mesele, ABD’nin çıkarları. 1990 yani SSCB’nin dağılması, yeni bir eksen yarattı. Brüksel-Washington ekseni yaratıldı. Bu eksen, Sovyetler’in dağılmasından sonra ortaya çıkan yeni haritada, iktidarların o eksende konumlanıp konumlanmamasına göre oraları demokrat veya diktatörlük ilan etti. Meselenin özeti bu. Turuncu darbeler, renkli devrimler de özünde buydu.
Eğer Sovyetler Birliği sonrası, Sovyet nüfuz alanı olan bölgelerdeki iktidarlar, Washington-Brüksel ekseniyle uyumluysa demokrattı. Değilse diktatörlüktü. O diktatörlüğe karşı, Batı’nın desteklediği birtakım isimleri iktidar yapmak için yapılan operasyonlara da ‘renkli devrim’ dediler. Bunların devrim olmadığı, tersine darbe olduğu zaten sonuçları itibarıyla görüldü. Bunlara sempatik gözükmeleri için ‘lale devrimi’, ‘turuncu devrim’, ‘hilal devrimi’ gibi isimler verdiler. 2003’ten sonra Gürcistan, Kırgızistan, Ukrayna’da bu tür darbeler yapıldı. Azerbaycan’da iki kere denendi ama yapılamadı. Bunlar esas itibarıyla, Batı ile ilişkilerini Rusya karşıtlığı yapmadan sürdürmek isteyen yönetimlere karşı, tamamen Batı eksenine girip Rusya karşıtlığı yapılmasının yolunu kolaylaştıracak iktidarları monte etme işiydi. Biz bunun en tipik örneğini iki defa Ukrayna’da gördük. En son 2014’te Amerikan diplomatı, göstericilere kurabiye dağıtarak operasyon gerçekleştirdi. Saakaşvili de oldukça tipik bir örnek. Turuncu darbe denilince dünyada sembolleşmiş bir isim. Niye? Çünkü her iki ülkede birden bu işleri yaptı. Gürcistan’da turuncu darbeyle iktidar oldu. 2008’de Rusya’nın Güney Osetya müdahalesi sonrası tablo değişti. Yıkıldı. Sonra Ukrayna’ya gidip oranın vatandaşı oldu. Ukrayna vatandaşı olarak Odessa’ya vali yapıldı. Odessa Valisi olarak Rus azınlığa karşı politikaları oldu. 2014 Maydan Darbesi sırasında kendi özel birlikleri, silahlı operasyonlarla darbede rol oynadı.
İşin içinde silah var, ABD, NATO, AB çıkarları var. İşin içinde paralı fon çalışmaları var. Bunlara renkli devrim demek olası değildir. Neticede devrim, bir ülkede işçi sınıfı ağırlıklı olmak üzere ezilen sınıfların iktidarı devirmesi ve kendi iktidarını kurması işidir. Orada bir dış faktörün olması gibi bir durum yoktur. Tüm bunları Ukrayna’da, Gürcistan’da gördük. Hepsi Batı destekliydi. 2014 Maydan olayları olduktan sonra yani 2015’te Obama, bundan hiç rahatsızlık duymadan, kendinden emin bir şekilde CNN’de ‘Putin, bizim Maydan’daki olaylara dahlimizi engelleyemedi’ dedi. Bizzat Amerikan Başkanı, bu tür olaylardaki fonksiyonlarını kabul etmiş oldu. Turuncu darbe denilen konular geliyor neticede şuna dayanıyor: Orada iktidar yapılmak istenen kitle, Batı çıkarlarına karşı mı değil mi? Eğer çıkarlara karşıysa diktatördür. Eğer Batı çıkarları lehine konumlanacaksa, ülkenin ekonomisini talana açacaksa, ülkeyi sömürge haline getirebilmek için anlaşmalar imzalayacaksa, dünyanın en demokrat adamı oluyor. Böyle bir Batı sözlüğü oluşmuş oldu. Böyle olunca kendi vatanını korumak isteyen Muammer Kaddafi, Saddam Hüseyin, Beşar Esad gibi isimler diktatör oldu. Fakat ülkesini peşkeş çeken Zelenskiy, Saakaşvili gibi isimler de demokrat oldu. Bu da bize kavramların içinin nasıl boşaltıldığını göstermiş oldu.”
‘Turuncu devrimler ve kırmızı direnişler’
“Türkiye’deki meseleler, az önce konuştuğumuz meseleler gibi değil. Bambaşka bir durum. Bu ülkede ilk seçim 1877’de yapıldı. O tarihten bugüne gelişerek seçim yapma, oy kullanma iradesi gelişti. Bugün olanlar, halkın kendi oy kullanabilme iradesini ve seçtiğini savunma politikası olarak değerlendirilebilir. Ortada daha farklı bir durum yok. Halk, bugün kendi iradesine sahip çıkıyor. Diğer örneklerle bunun arasındaki en temel fark bu. Diğer yandam renkli isimlendirmelerin siyaset biliminde önemi de var. Bu yüzden geçmişte Avrupa ve Amerika, ‘turuncu devrim’ ifadesini sözlüğe eklemişti. Ben de buna karşı, bunun neden turuncu devrim değil de kırmızı savunma olduğunu semboller üzerinden anlattım. Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan’daki ‘renkli devrim’ eylemlerini hatırlayın. En son hatırladığımız Maydan olaylarıydı. Neredeyse Ukrayna bayrağından çok Avrupa Birliği bayrağı vardı. Neden AB’nin ve AB’nin bayrakları o meydanlarda sallanıyordu? Bu, Ukrayna içi bir seçim mücadelesi ise, o bayraklar niye vardı? Bunu yanıtlamak lazım. Bu bile aslında o eylemlerin dış faktörlü turuncu darbe olduğunu gösteriyor. Gezi’yi hatırlayabilirsiniz. Bugün Saraçhane eylemleri ile ilgili internette arama yapınca ortada tek bir ABD veya Avrupa bayrağı göremezsiniz. Her şeyden önce ulusal Türk bayrağı var. Her yer gelincik tarlası gibi kıpkırmızı. Bunun haricinde çeşitli grupların kendi sembolleri var. Parti, sendika flamaları var yani. Bir ABD veya AB bayrağı göremezsiniz. Bu, turuncu darbe olup olmadığını anlama konusunda önemlidir.
Saakaşvili’nin rolünü ve silahlı birlikleri de anlattım. Bizim eylemlerimizde bu durum da yok. Taşkınlık, kışkırtma yok. Elbette bazı olaylar oldu, havai fişek atmanın ötesine geçmedi ama. Keskin nişancıların Ukrayna’daki gibi polisi vurması durumu yaşanmadı. Ukrayna’da yaşandı bu. Kitlelerin bayrakları, maskeleri ve göz yaşartıcı gaza karşı limonlar var. Saraçhane’ye gittiğimde gördüğüm en ilginç sahnelerden birisi bu. Esnaflar tabureyi kurmuş, limon satıyor. Böyle bir halkın yaptığı eylem, turuncu darbe olabilir mi? Elbette olamaz. Bu halk, orada kendi oy kullanma iradesinin peşinde kırmızı savunma oluşturuyor. Bu turuncu darbe türü eylemlerin tamamında, Amerika ve AB lehine bir siyasal konumlanış durumu var. Bunun gerekleri olarak da Soros tarafından fonlanmış yapıların aktif olarak devrede olduğu, daha çok kendi ulusal kahramanlarını değil de farklı nitelikteki eylemlerin ön plana çıkarıldığı protestolar olarak nitelendirebiliriz. Saraçhane’de ne görüyoruz bugün? En çok atılan sloganlardan birisi, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganı. Siz böyle slogan atılan bir eyleme, Ukrayna ve Gürcistan benzetmesi yapamazsınız. Bu teknik olarak mümkün değil. En temel farklar bunlardır. Dünyada, insan hakları, demokrasi gibi, Fransız İhtilali ile başlayan süreçte Batı’nın ilerici olduğu dönemde başlayan kavramlar, Batı’nın kapitalizmin son aşaması olarak emperyalizme geçtiği ve dünyayı sömürmeye başladığı süreçle birlikte bu kavramlar kesintiye uğradı ve dondu. O günden bugüne de adım adım erozyona uğruyor. Washington merkezli liberal demokrasinin tüm maskeleri düşüyor. Demokrasiyi sandıkla sınırlandıran anlayışlar gün yüzüne çıkmış durumda. Burada asıl mesele hakça ve insanca yaşama. Oraya gidip görürseniz, liberal demokrasinin en büyük sınavını verdiği nokta, Amerika’nın yüzde 1’inin servetinin, yüzde 50’den fazla olduğu ekonomik yapıdır.”