00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
07:38
HABERLER
11:00
8 dk
HABERLER
12:00
8 dk
EN ÇOK OKUNAN 5 HABER
12:39
10 dk
HABERLER
13:00
6 dk
HABERLER
14:00
7 dk
HABERLER
15:00
6 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
17:00
5 dk
HABERLER
18:00
7 dk
HABERLER
07:00
7 dk
Live
HABERLER
Saat başı başlıkları
08:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
09:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
10:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
11:00
1 dk
DÜNYA HABERİ
Dünyadan öne çıkan başlıklar
11:10
15 dk
PARANIN HAREKETİ
Ekonomide neler oluyor?
11:21
20 dk
BASIN TURU
Selin Yazıcı, Ebru Dönmez ve Serkan Baştımar'la Basın Turu
11:31
23 dk
ENERJİNİN SEYRİ
Enerji sektöründe öne çıkan başlıklar
11:51
14 dk
GÜN ORTASI
Okan Aslan'la Gün Ortası
12:05
83 dk
90 SANİYE
Türkiye ve dünya gündemi
13:28
1 dk
HABER MASASI
Selin Yazıcı, Ebru Dönmez ve Serkan Baştımar'la Haber Masası
13:30
35 dk
YENİ ŞEYLER REHBERİ
Serhat Ayan'la Yeni Seyler Rehberi
14:05
55 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
15:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
16:00
1 dk
EKSEN
Ceyda Karan'la Eksen
16:01
89 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
17:30
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
18:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
19:00
1 dk
BÖLGENİN KALBİ
Ceyhun Bozkurt'la Bölgenin Kalbi
19:05
84 dk
DünBugün
Geri dön
Adana107.4
Adana107.4
Ankara96.2
Antalya104.8
Bursa101.4
Çanakkale107.2
Diyarbakır89.6
Gaziantep104.3
Hatay106.1
İstanbul97.8
İzmir91.0
Kahramanmaraş92.3
Kayseri105.5
Kocaeli90.2
Konya88.6
Malatya106.0
Manisa101.0
Mardin92.2
Ordu99.6
Sakarya90.2
Samsun107.7
Sivas104.2
Şanlıurfa95.3
Trabzon102.4
Van88.0
 - Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘Mezhepçilik üzerinden politika izlemeye kalkarsanız Suriye Lübnan’a döner’

Ceyda Karan'la Eksen
00:00
1
  • 0,8
  • 1
  • 1,5
  • 2
iBölüm hakkında
EKSEN
Ceyda Karan'la Eksen - RS FM'nin Dış Haberler Programı Eksen
Tüm bölümleri izle
Ceyda Karan'la Eksen
Abone ol
Doç. Yasin Atlıoğlu’na göre Suriye’de yaşananlar mezhepçi politikalardan kaynaklanıyor. Dürziler, Kürtler ve Aleviler’in Suriyelilik kimliğinde buluşabileceğini belirten Atlıoğlu, mevcut Suriye yönetiminin bunu yapabileceğinin şüpheli. Atlıoğlu Dürzilerin İsrail’e kayma ihtimalinin ortaya çıktığı görüşünde.
Suriye'de Beşar Esad yönetiminin 8 Aralık’ta devrilmesinin ardından sancılı geçiş süreci sürerken, Ulusal Diyalog Konferansı ülke içindeki bölünmüşlüğü teskin etmiş görünmüyor.
Ülkenin SDG kontrolü altındaki kuzeydoğusu ile güneyinde İsrail’in varlığını genişlettiği Dürzi bölgeler, Şam’da iktidarı ele alan HTŞ ile pazarlığa otururken, huzursuzluk kuzeybatıdaki sahil bölgelerinde katliama dönüştü. Lazkiye, Tartus, Banyas gibi kentler ve kasabalarda Alevilerin protestolarının ardından silahlı unsurların da katıldığı bir isyan patlak verdi. Şam’daki Ahmet el Şara’nın (Colani) idaresinin kontrolü altında olduğu bilinmeyen silahlı cihatçı unsurların müdahalesinin ardından binden fazla sivilin hayatını yitirdiği belirtiliyor.
Ulusal Diyalog Konferansı'nın teskin edemediği kriz hali, sahil hattındaki katliamlar ve İsrail'in güneyde etkisini genişletmesinin Dürzi toplumunda yarattığı yarılmaları Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu ile konuştuk.

‘Demokrasi kelimesini kullanmıyorlar’

Doç. Yasin Atlıoğlu’na göre, Suriye; devletinin inşa sürecinde ekonomik sıkıntılara rejimin öngörülemezliği ekleniyor. Suriyelilerin de Batı ülkelerinin de otoriter bir yönetimin gitmesinden memnun göründüğü sürece işaret eden Atlıoğlu, El Şara’nın askeri gruplar tarafından liderliğe seçildiğini anımsattı. Atlıoğlu, ‘demokrasi’ kelimesinin bile anılmadığı bir belirsizlik sürecinin hakim olduğunu dile getirdi:

“8 Aralık’ta rejimin değişmesiyle başlayan bir süreç. 8 Aralık’tan önce hiç kimse Şam’da iktidarın el değiştireceğini, İdlib’deki Colani’nin Şam’a gelip Şam’da devlet başkanı olacağını tahmin edemezdi. Çok hızlı bir biçimde bu süreç ilerledi ve Colani de kendini bir anda Şam’da buldu. Bu aslında acaba Colani mi Şam’ı değiştirecek, Şam mı Colani’yi değiştirecek diye bir soruyu da sormamızı gerektiriyordu. Şu ana kadar aslında Colani adını değiştirdi, gerçek adı Ahmed El-Şara’yı kullanmaya başladı ve bir devlet başkanı olarak da 31 Ocak’ta yapılan o askeri zafer konferansı ile birlikte kendini devlet başkanı olarak atadı. Aslında bu yaşadığımız olaylar Şara’nın devlet başkanlığında Suriye’de başlayan devlet inşasının bir parçası olarak görmek gerekiyor. Bu devlet inşası süreci dışarıdan bakıldığında yine hiç kimsenin beklemediği gibi gerek Avrupa ülkeleri, gerek bölge ülkeleri yeni yönetime oldukça destek çıktılar. Hem Şara hem Dışişleri Bakanı Şeybani her gün farklı ülkeleri ziyaret edebiliyorlar, farklı ülkelerden heyetler gelip ziyaret ediyor. Dolayısıyla bu konuda bir sıkıntı yok.

Ama diğer taraftan da bu rejim değişikliğinin yarattığı bir heyecan da vardı. Suriyeliler uzun süreli bir otoriter yönetimin ortadan kalkmasından dolayı çok mutlu olmuşlardı. Fakat 31 Ocak’tan sonra devlet inşa süreci bu şekilde işlemeye başlayınca yavaş yavaş bazı sıkıntılar da belirmeye başladı. Başta ekonomik sıkıntılar da var ama öncelikle devletin nasıl inşa edileceği meselesi var. Bir otoriter devlet mi, yoksa bir demokratik devlet mi? Ki şu ana kadar geçen süreçte mevcut yeni yönetimin üyeleri gerek sözlü, gerek yazılı belgelerde demokrasi kelimesini bile geçirmediler.”

‘Şara kendi devletini mi inşa edecek?’

Ulusal Diyalog Konferansı’nın ani biçimde yeterli katılım sağlanmasına imkan tanınmadan toplandığını vurgulayan Atlıoğlu, Şara’nın ‘kendi devletini inşa ettiği’ endişesinin bulunduğunu dile getirdi:

“Diğer taraftan geçen ayın sonunda çok enteresan bir şekilde ve hiç kimsenin beklemediği bir şekilde bir Ulusal Diyalog Konferansı toplandı. Bin 500, 2 bin kişinin katılması beklenirken sanırım 600 civarı katılımcıyla, Avrupa ve ABD’deki tanınmış muhalif figürlere de 1 gün önce davetiye yollanarak aslında ‘Siz gelmeyin’ demek istendi. Konferans çok hızlı bir şekilde yapıldı. Bunu dışarıdan birileri mi istedi, yoksa Ramazan başlamadan hızlı bir şekilde bunu yapalım ve sürece devam edelim mi dediler. Sonuç olarak zaten buradan da pek bir şey çıkmadı.

Şu anda gerek muhalefet gerekse Suriye halkının büyük bir kesimi ülkenin geleceği ile ilgili endişe duymaya başladı. Suriyeli muhaliflerden çok sert eleştiriler var. Bu süreci Şara’nın kendi devlet başkanlığını, otoritesini kurmak ve sağlamlaştırmak için kullandığı araçlar olarak görülüyor. Esad döneminde de böyle diyalog konferansları yapılırdı, hiçbir netice çıkmazdı. Ona benzetenler de var. Dolayısıyla acaba diyorlar ki ‘Şara kendi devletini mi inşa edecek?’

‘Lazkiye’den Humus’a uzanan bölgelerde bir devletsizlik var’

HTŞ’nin askeri gücünün Suriye topraklarını kontrol etmeye yetmediğini dile getiren Doç. Dr. Atlıoğlu, eski ordudan kalan subaylar bulunsa bile bunların muhtemelen küçük gruplardan ibaret olduklarını dile getirdi. Atlıoğlu, sahil bölgesine sevk edilen grupların ise disiplinsiz unsurlar olduğuna dikkat çekerek ortaya çıkan ‘devletsizlik’ görünümüne vurgu yaptı:

“Diğer taraftan başka bir sorun var; Şara ve onun örgütü olan HTŞ’nin askeri gücü yeni devletin şu anki topraklarını kontrol etmeye yetebiliyor mu acaba? Şam’ın Güneyinde zaten Dürzilerden dolayı bir sıkıntı yaşanıyordu, fakat hiç beklenmedik bir şekilde olaylar sahil bölgesinde çok hızlı bir biçimde gelişti. Bu olay nereye gideceğini tahmin etmek çok kolay değil. Şam oldukça tedirgin oldu. Yani biz bu Suriye ordusundan kalan subayların sayısı konusunda da kesin rakamlar elimizde yok ama muhtemelen küçük gruplar. Bu küçük grupların birazcık örgütlü hareket edip bir başkaldırı hareketine giriştiğinde Şam’daki hükümetin askeri olarak da yetersiz kaldığını gösterdi. Ülkenin her yerinden bizim Milli ordunun bölgelerden konvoylar aktı ve bugün bu sayede harekete geçebildiler ve ‘Düzeni sağlamaya çalışıyoruz’ dediler. Ama tabii bu sahil bölgesinde 8 Aralık’tan geçen 3 ay boyunca 1-2 tane pusu olayı oldu.

Ama diğer taraftan da silah bırakma, bir taraftan müzakereler, ılımlı bir yaklaşım da sergilendi; diğer taraftan da bu bölgeye giren grupların (bilinçli bir tercih midir bilmiyorum ama) HTŞ’nin disiplinli kadrosunun da dışında olarak cihatçı gruplar olduğunu görüyoruz. Yani bu bölgede baştan itibaren bir tehlike arz ettiriyordu.

Dolayısıyla zaten Lazkiye’den başlayıp, Suriye’nin ortasında Humus’a kadar giden bölgelerde bir devletsizlik de var. Adam kaçırmalar, adam öldürmeler, hırsızlık… Bir de enteresan bir şekilde herkes maske takıyor. Suriye güvenlik güçleri diyoruz, maskeli adamlar geliyor. Dolayısıyla adam maskesini takıp HTŞ kılığında veya başka bir örgüt adı altında gidip kendi de illegal faaliyetlerde bulunabiliyor.”

‘Mevcut olaylar bir direniş hareketine neden olabilir’

Çatışmaların mezhepçi eğilimlere yeni bir boyut kattığını kaydeden Doç. Atlıoğlu’na göre huzursuzluktan ‘İran veya Hizbullah’ı sorumlu tutmak sorunu çözmüyor. “Esad denklemin dışına çıktıktan ve muhalefet de devlet olduktan sonra yeni devlet kendine bir öteki arıyor, bulamıyor” diyen Atlıoğlu, bu olayların yeni direniş harekete yaratabileceğine dikkat çekti:

“Batı medyası Suriye’de olan olaylarla hiç ilgilenmiyor. Büyük haber ajansları veya Batılı kanallar kısa bir haberle geçiştiriyorlar. Buna rağmen birtakım katliam haberleri daha somut bir biçimde ortaya konulmuş durumda. Dolayısıyla tabii HTŞ ‘Bunu engelleyemedim’ ya da ‘Bunları cezalandırdım’ dese de sorunlar sadece bu saldırılarla da sınırlı değil. 8 Aralık’tan sonra 3 ay geçmiş ve Alevi askerlerden oluştuğu söylenen bir grup böyle bir saldırı düzenliyor. Neden böyle bir saldırı düzenledi? Şu sürekli tekrar ediliyor; ‘Bunun arkasında Hizbullah var, İran var’… Esad denklemin dışına çıktıktan ve muhalefet de devlet olduktan sonra yeni devlet kendine bir öteki arıyor, bulamıyor. Esad yok, İran yok, Hizbullah’ın bu işlere girme ihtimali yok. Burada doğal bir durum gelişmiş gibi gözüküyor.

Ben biraz daha sosyal açıdan da okumaya çalışıyorum. Mesela bölgede 3 bin Alevi öğretmeni işten attılar. Dolayısıyla Lazkiye’de toplam 12 bin civarında işten atılan Alevi var. Bunlar tabii devleti küçültme, liberal ekonomiye geçiş, işe gitmeden devletten para kazananları işten çıkartma gibi nedenlerle atılıyor ama 3 bin öğretmenin okulların dışında bırakılması bu nedenlerin hiçbirine uygun gözükmüyor. Yani burada ister istemez mezhepçi birtakım eğilimlerin olduğunu söylemek mümkün.

Bu çatışmanın belki de en kötü yönü bu mezhepçi eğilimlere yeni bir boyut katması. Bu muhtemelen belki bugün, yarın oradaki silahlı ordudan kalan gruplar yakalanacak, öldürülecek veya hapsedilecek. Ama o bölgeyi bu şekilde yönetmeye kalktığımızda ciddi sıkıntıların da şu an birikimine izin veriyorsunuz. Orada akrabaları, aileleri ölen insanlar muhtemelen intikam hırsı ile de harekete geçebilirler. Bir süre sonra ekonomik zorluklarla maaş alamayan, hayatta kalamayan insanlar zorunlu olarak İran desteği, Hizbullah, Esad ile vs. Alakası olmayan bir direniş hareketine de yol açabilir. Hatta insanlar hırsızlık yapmaya başlayabilirler. Çünkü en 30 bin kişi olduğu söylenen bir Suriye ordusu bir anda ortadan kayboldu. Bunların silahları muhakkak bölgede yayılmış durumda. Her evde silah vardır, her yerde silahlar gömülüdür, bunların toplanması da çok kolay olmayacakmış gibi gözüküyor. Burada dikkat çekici olan şey; bu olayların benzerleri Güney’de neden yaşanmadı diye sormak lazım.”

‘Dürzilerin İsrail’e doğru kayma ihtimali ortaya çıktı’

Sahil bölgesindeki Alevi protestolarının kaçınılmaz olarak diğer bölgeleri etkileyeceğini belirten Atlıoğlu, İsrail faktörü eşliğinde güney bölgelerdeki Dürzilerin tutumuna atıfta bulundu.:

“Sahil bölgesinde bu olaylar başladığı sıralarda Süveyda’da da Süveyda Askeri Konseyi denen bir grubun üyeleri yeni devlet başkanı Şara aleyhine sert sloganlar atarak meydanlara çıktılar. Çok kalabalık bir grup değildi, ama ilk defa bizi şaşırttı. Dürziler tamamen Şam’daki hükümeti reddettiklerini söylediler. Diğer taraftan geçen hafta sonu Şam’ın Caramana mahallesi Dürzilerin, Hristiyanların yaşadığı bir bölge, burada sahil bölgesindeki olaylara benzer bir olay oldu. HTŞ kuvvetlerini yani Suriye güvenlik kuvvetlerini bir check-point’te durdurdular, silahlarını aldılar, sonra gerilim büyüdü, Caramana’yı kuşattılar, Süveyda’dan konvoylar geldi derken bir anda müzakereler başladı ve olay büyümeden ortadan kalktı. Bu aslında Dürzileri Alevilerden farklı bir yere mi koyuyor yeni yönetim?’ Diye sorarsanız bence çok fazla farklı bir yere koymuyor. Dürziler de nereden baksanız 2023’teki protestolardan önce merkezi hükümetle birlikte hareket ediyorlardı. Dolayısıyla zaman zaman sosyal medyada da görüyorum Dürziler konusunda, Dürzi şeyhi Hikmet El Hicri konusunda hakarete varan yorumlar yapılıyor, Dürzilerin öldürülmesi çağırıları yapılıyor ama merkezi hükümet de harekete geçemiyor. Çünkü orada bekleyen bir İsrail faktörü var. Bu ‘Dürziler İsrail’i davet ediyor’ demek değil.

Dürziler içerisinde genel eğilim Dürziler her zaman Arap milliyetçisi ve Suriye kimliğine çatmış insanlar. Bu da Dürzi toplumun büyük bir kısmını kapsıyor. Hatta Şam’a karşı muhalefet sergileyenler arasında da yine Şam’a belli şartlar altında bağlanmayı düşünenler var. Bir de Dürziler Alevilere göre kendi dini liderleri çatısı altında toplanmış, daha organize bir topluluk. Birlikte hareket edebiliyorlar ve kardeşe bağlılık, birbirlerini destekleme olayı daha fazla. Alevilerde bir dini veya siyasi liderlik yok. Bunun nedeni de uzun süreli Esad yönetimi zaten. Dolayısıyla tek bir dini lider ya da üçlü troyka sisteminin içindeki dini liderler ve iç savaş sırasında ortaya çıkan farklı silahlı gruplar şu anda Dürzi toplumunu yönlendirebiliyor.

Yine çok enteresan; 20 Şubat’tan itibaren başlayan Süveyda Askeri Konseyi diye bir grup ortaya çıktı. Eminim bu grubun sayıları sahil bölgesindeki Alevi Subayların örgütlediği gruptan daha küçük bile olabilir. Ama Süveyda Askeri Konseyi ve başında Suriye ordusundan ayrıldığı söylenen Tarık El Şefi diye bir subay var. Bu grupla İsrail arasında birtakım bağlantılar olup olmadığı çok tartışılıyor. Gösteride de enteresandır; İsrail’deki dini lider Muvaffak Tarif’in fotoğraflarının olduğu söylendi. Bir de 10 gündür çok enteresan şeyler oluyor; adamın biri Süveyda’nın Kuzeyinde bir kavşağa göndere İsrail bayrağı çekti. Sonra Dürziler gelip indirdiler. İki gün önce aynı olay Süveyda’da yine yaşandı. Bunları yan yana koyduğumuz zaman ve bu sahil bölgesindeki gerilimler ve Fırat’ın doğusunda ortaya çıkabilecek gerilimleri de yan yana koyduğumuzda Süveyda’daki Dürzilerin her ne kadar hala Şam ile pazarlık içinde olmasına rağmen sanki yavaş yavaş İsrail’e doğru kayma ihtimalinin de ortaya çıktığını söyleyebiliriz.”

‘Mezhepçilik üzerinden politika izlemeye kalkarsanız Suriye Lübnan’a döner’

Mezhepçi politikaların olumsuz sonuçlarına dikkat çeken Atlıoğlu’na göre Dürziler, Kürtler ve Aleviler Suriyelilik kimliği noktasında buluşturulabilir. Ancak Atlıoğlu mevcut Suriye yönetiminin bunu yapabileceğinden şüpheli:

“Ama dün mesela Rijal al-Karami diye büyük bir silahlı grup var, onlar Şam ile anlaşmaya vardıklarına dair bir iddia da ortaya atıldı. Güvenlik açısından Süveyda’nın Dürziler’e bırakılacağı şeklinde. Mezhepçilik ve mezhepler üzerinden politika izlemeye kalkarsanız Suriye Lübnan’a döner, Lübnan’dan daha felaket çatışmaya sürüklenir. Burada bağlayıcı bir unsur var; Suriyelilik kimliği.

Suriyelilik kimliğinin üzerine giderek bir şeyler yapılabilir ama bunun da Anayasal ve demokratik kurumlarla desteklenmesi lazım. Bu güvenceler verildiğinde eminim ki insanlar savaşmaktan yoruldu. Dürziler de Kürtler de Aleviler de Suriye vatandaşı olarak Suriye’de kalmayı tercih ederler. Ama bunu mevcut yönetim yapabilir mi bu konuda umutlu olmak istiyorum ama giderek umudumu kaybediyorum.”

‘İsrail saldırdığı takdirde bölgede Şara’yı koruyabilecek bir güç yok’

Ahmed El-Şara’yı anlaşmazlık durumunda İsrail’den koruyacak bir gücün olmadığını belirten Doç. Atlıoğlu “Golan, Dera, Süveyda, Tenef, Deyrizor bağlantısının hala kurulma ihtimali var. Dolayısıyla İsrail bunu Suriye’nin, hatta Türkiye’nin üzerinde de bir tehdit olarak tutacakmış gibi gözüküyor” değerlendirmesinde bulundu:

“İsrail konusunda iki nokta ile başlamak lazım aslında; Birincisi: İsrail eskiden beri bölgede Arap olmayan veya Sünni Müslüman olmayan gruplarla bir azınlık ittifakı geliştirmeye çalışıyor. Bu noktada Lübnan’daki Maruniler en başlıca grup, arkasından da Dürziler, Kürtler gibi gruplar sıralanıyor. İkincisi: Ben İsrail’in Şam’da her ne kadar radikal rejimin olmasına karşı çıktığını söylem düzeyinde ortaya koysalar da aslında çok da umurlarında olduğunu düşünmüyorum. Netanyahu için illa ki Şam’da demokratik, istikrarlı bir devlet kaygısı yok. ‘Bize tehdit arz etmesin, İran’ı, Hizbullah’ı engellesin, Batı ile ilişki kursun, mümkünse de ordusu güçsüz olsun veya hiç olmasın’ mesele bu.

Bu bağlamda azınlıklarla ilişkiler de her zaman Suriye’nin parçalanma riskini de tetikte bir şekilde beklemesine yol açıyor. Şu an bunların hepsi İsrail için uygun. Şu anda Netanyahu’nun çatıştığı birçok cephe var. Gazze, Lübnan’daki durum netleşmiş değil, Yemen’den her an bir saldırı gelebilir, İran’ı yok etmek öncelikli bir amaç…

Bunları yan yana koyduğunuzda Suriye’de bir fırsat ortaya çıktı, bu fırsatı değerlendirdiler. Daha fazlasını isterlerse yapabilirler mi? Şu anki koşullarda istediklerini yapabileceklerini düşünüyorum. Çünkü Suriye içerisinde engelleyecek bir güç odağı yok ve Suriye’nin dışında da bu olaya müdahil olacak da bir güç odağı yok. İsrail’in bir taraftan haritayı değiştirme söylemi var. Sahil bölgesinde çatışmalar olduğu sırada SDG IŞİD ile çatıştığını duyurdu. Çok enteresan geldi. Üstüne de gece Tenef’teki Amerikan destekli Suriye Özgür Ordusu ‘Irak sınırını koruyoruz’ diye paylaşım yaptı. Ben de bunun bir tesadüf olmayacağını düşündüm. Palmira hala Tenef’teki Amerika yanlısı muhaliflerin elinde.”

‘Şam’daki hükümet Golan’ı da bırakarak Süveyda ve Dera’yı kurtarayım diyebilir’

Şam’ın Irak sınırına uzanan bölgede hakimiyeti bulunmadığını da anımsatan Atlıoğlu, El Şara yönetiminin Golan’ı İsrail’e bırakmak karşılğında Süveyda ve Dera’yı alarak İsrail’le barış masasına oturma ihtimali bulunduğu görüşünde:
“Irak sınırına kadar olan bölgede Şam’ın mutlak bir hakimiyeti yok. Dolayısıyla burada Golan, Dera, Süveyda, Tenef, Deyrizor bağlantısının hala kurulma ihtimali var. Dolayısıyla İsrail bunu Suriye’nin hatta Türkiye’nin üzerinde de bir tehdit olarak tutacakmış gibi gözüküyor. Ama diğer taraftan da ben Şam’daki hükümetin bir şekilde Golan’ı da bırakarak ‘En azından Süveyda’yı, Dera’yı kurtarayım’ deyip İsrail ile barış masasına oturma ihtimalinin yavaş yavaş şekillendiğini görüyorum. Bu yapıldığı takdirde İsrail’in bu yarattığı askeri baskıdan kurtulabilir. Aslında reel politik açısından gayet yapılabilecek bir hareket, ama ahlaki açısından veya bölgedeki tarihi süreci hatırlarsanız vatana ihanetle bile eş değer olabilir Suriyeliler açısından. Reel politik açısından İsrail baskısını engelleyebilecek bir unsur yok. İsrail saldırdığı takdirde Şara’yı koruyabilecek bir güç yok maalesef bölgede.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала