’Böyle bir Suriye’de ne El-Şara ne de efendileri toprak bütünlüğünü sağlayabilir’
‘Türkiye-İran ilişkileri iki ülke için de büyük önem arz ediyor’
“Sayın Fidan’ın El Cezire televizyonundaki röportajının tamamına baktığımızda aynı zamanda İran ile iş birliğinin önemine atıf da var. İran-Türkiye ilişkilerinin ‘bölge için ne denli kıymetli olduğunu’ ifade eden cümleleri de var. Ama bunun yanında aslında bölgenin İran’dan mütevellit birçok krizle yüzleşmek zorunda kaldığını söylüyor. İran’ın ‘Şii-Hilal Projesi’ kapsamında 1979’dan sonra mezhepçiliği teşvik ettiği ve sonuçlarına bakıldığında bunun İran’a da fayda getirmediği niyetiyle bu açıklamayı yaptığını görmek mümkün. Zira zaten hem MİT Müsteşarı İbrahim Kalın’ın Tahran ziyareti hem Sayın Fidan’ın İranlı yetkililerle temasları esnasında her iki taraf Türkiye ve İran arasındaki ilişkilerin neden baki ve daim olması ve geliştirilmesi gerektiğini ifade ediyorlar.
Halen Türkiye ve İran arasındaki ticari münasebetler her iki ülke için çok önemli. Özellikle Türkiye bankalarına İran’a yönelik gündemle uygulanan ambargoları dikkate aldığımız zaman, bu iki önemli ülkenin bölgede potansiyel güç olduğunu biliyoruz. Ticari faaliyetlerinin yanında siyasi ve güvenlik ilişkilerini daha iyi bir noktaya getirmek iki ülkenin de çıkarlarına olacaktır.
Türkiye ile İran arasında, Türkiye ile Mısır arasında, İran’ın bölge ülkeleri ile şüpheniz olmasın ki Suriye’de bir rekabeti, çatışması ve kavgası hasıl oldu. Ve bir nebze de olsa olmaya devam etmektedir. Zira bölgede ağırlığı, etkinliği, potansiyeli olan üç önemli ülkeden bahsediyoruz. Bölgedeki gelişmeleri uluslararası ilişkiler bazında ele aldığımız zaman İran’ı Çin ilişkilerinden, Rusya ilişkilerinden bağımsız değerlendirmek mümkün değil. Türkiye’yi Batı dünyası ile bina etmiş olduğu ilişkilerden bağımsız, bölgemizde ortaya koyduğu politikaları değerlendirmek mümkün değil. Bir de Mısır vardı. Mısır maalesef özellikle Arap Baharı dediğimiz bu facianın etkilendiği ülkelerden birisi. Muhammed Mursi sonrası Sisi iktidarı ekonomik ve finans olarak Arap Körfez Ülkelerine Suudi Arabistan’dan gelen finans yardımlarına o kadar bel bağladı ki kendi öz kaynaklarını kullanmak ve bu öz kaynakları üzerinden bir ekonomik egemenlik ve bağımsızlık sağlamak yolunda henüz arzulanan adımları atabilmiş değil. Bu sebeple de Mısır’ın da eskiye kıyasla etkin bir güç olduğunu şu an söylemek maalesef mümkün değil.
Bu sebeple de Türkiye-İran münasebetleri, gerginlikleri, rekabetleri veya iş birlikleri şüpheniz olmasın ki bölgemize olumlu veya olumsuz yansımaya devam edecek. Bizim arzumuz İran ile Türkiye arasında bölge sorunlarının ortak bir irade ortaya konularak çözülmesinden yana. Bu bölgesel iş birliğinin ehemmiyetine her daim işaret ettik.”
‘100 yıl önceki tablo ile karşı karşıyayız’
‘HTŞ Suriye halkının tümünün temsilcisi olarak iktidara gelmedi’
“100 sene önceki bu benzer tablo bugün yine Suriye’de mevcut. HTŞ neden Suriye’deki toprak bütünlüğü, Suriye milletinin birliğini, devleti yeniden inşa etme konusunda acil ve kabiliyetsiz? Çünkü HTŞ Suriye halkın tümünün temsilcisi olarak Şam’da iktidara gelmedi. Bu çok önemli. Muhalefetin tümünün temsilcisi olarak da iktidara gelmedi. Suriye muhalefetine katılan ya da katılmayan, sivil veya askeri yapıların bir üst çatısı olarak Şam’da iktidara gelmedi. Bu da çok önemli bir husus. Suriye’de yönetim değişikliğini silahı ile kazanmadı. Yani tırnak içinde ‘devrim’ olarak nitelendirilen hadise gerçekleşmedi, bir çatışma, savaş sonrası karşı orduyu mağlup ederek Şam’a silahın gücü ile oturmadı. Anlaşarak, görüşerek bağlı olduğu, konuştuğu, irtibatlı olduğu devletlerin istişareleri sonucunda bir programı hayata geçirmek üzere Şam’daki koltuğa oturtuldu. Bu sebeple de HTŞ’nin Türkiye kadar İsrail ile de görüşmeleri var, İsrail kadar İngiltere ile, Fransa ile, ABD ile irtibatlı bir yapıdan bahsediyoruz. Şimdi bu yapı Şam’ı üstlendiği zaman Türkiye mevcut bakanların yüzde 90’ının Türkiye vatandaşı olması nedeniyle hükümete yakın medyada ‘Suriye’yi kimin yönettiğini görmek istiyorsanız gidin Şam’daki Four Seasons Oteli’nin dördüncü katına bakınız’ imalı konuşmalarla aslında orayı MİT ve Türk Dışişleri Bakanlığı ortaklaşa yönettiği söylenmektedir. Türkiye’den gelen açıklamalara baktığımız zaman, özellikle hükümet medyasında ‘Suriye’yi birlikte inşa ediyoruz’ açıklamaları var.
Öbür taraftan Netanyahu’nun açıklamaları var. ‘Bu devrimi aslında İsrail sayesinde kazandınız. İsrail’in savaş uçakları Esad’ın ordusunu felç etmeseydi, teknolojimizle size verdiğimiz destek sonucunda ordu ve komutanlar arasındaki iletişim sekteye uğratmasaydık siz bugün Şam’da oturamazdınız’, ‘İngiltere aracılığıyla Ukrayna’nın drone’ları oraya götürülüp askeri üstünlük kazanılmasaydı, siz bunu sağlayamazdınız’ ve ‘ABD’nin nitelikli silahları olmasaydı, özellikle Stinger füzeleri verilmeseydi siz İdlib’e dahi giremezdiniz’ deniyor. Demek ki göbekten bağımlı, başkalarının silahı ile, başkalarının telkinleri ve başkalarının programları çerçevesinde Şam’a oturmuş bir yapı var. Bu Ahmed El Şara Suriye’nin toprak bütünlüğü, birliğini sağlamak niyetinde olduğunu varsayalım. Herkes aslında Şam’a oturduktan sonra tüm Suriye’yi kontrol etmek ister. Tüm Suriye halkı ve Suriye devlet kurumları üzerinde Suriye’deki tek silahlı güç olması kaydıyla tek yönetim biçimini empoze etmek ister.”
‘Böyle bir Suriye’de ne El-Şara ne de efendileri toprak bütünlüğünü sağlayamaz’
“Ama bugün bir gerçeklik var. Biraz önce anlattığım gerçeklik sonucunda neler oldu bakalım… Türkiye Suriye’ye neden müdahale etti? Birincisi: YPG/PKK’dan Türkiye’ye yönelik gelen terör tehdidini bertaraf etmek. İkincisi; Suriye halkının haklı mücadelesinde yanında olmak, onları korumak, Esad ordusu ve yönetiminden gelecek saldırılardan en azından Türkiye’nin olduğu bölgelerde daha iyi korunmasını sağlamak. Bir de ‘ülkemize milyonlarca Suriyeli göç ettiğine göre biz bu sorunu otomatikman parçası olduk, bu sebeple de Suriye’de olmak zorundayız’. Peki İsrail ne diyor? İsrail de ‘Şu an Suriye’de bir istikrarsızlık var, HTŞ’nin ne yapacağı belli değil’ diyor. HTŞ’ye yardım yaparken HTŞ’ye karşı savaşma mantığını nasıl anlayacağız? ABD de IŞİD’i Suriye, bölge ve kendisi için bir tehdit olarak görmekte. Halbuki Trump IŞİD’in bizzat Obama ve Clinton tarafından inşa edildiğini açıkça itiraf etti.
Kendi inşa ettikleri örgütleri kullanıyorlar, kullanma tarihleri geçtikten sonra veya kullanılmaya daha uygun başka bir aşamaya gelindiğinde de onlara karşı mücadele bahanesi ile aslında amaçladıkları programa yürüyorlar. İsrail de bugün HTŞ ile ilgili aynısını yapıyor. ‘HTŞ uluslararası terör listesinde, bu terör örgütünden bana bir tehdit gelebilir. Bu sebeple askerimle oraya müdahale etmek, tampon bölge inşa etmek zorundayım. Kendi güvenliğimi bu şekilde korumak zorundayım. Bunun yanında HTŞ’nin baskı uyguladığı, haklarını vermediği Suriye milletinin korunmasına ihtiyacı var. Bizi koruyun talebine cevap verdim’ diyor. Bunun yanı sıra Rusya neden müdahale etti? Rusya dedi ki ‘Suriye’ye uluslararası bir saldırı var. Uluslararası saldırının Suriye’ye taşıdığı yabancı kimlikli binlerce teröristi var ve bu teröristler ve efendileri resmi, meşru iktidar olan Esad’ı devirmek için oradalar, ben meşru hükümet tarafından davet edildim. Bu sebeple de oradayım. Buna karşılık Tartus ve Laskiye ve Suriye’de kara ve deniz üslerini meşru bir hükümetten aldım’ diyor.
İran ne diyor? İran da şöyle diyor: ‘Benim İsrail ile tarihi bir düşmanlığım var. İsrail Siyonist, yayılmacı, işgalci, bütün bölge ülkelerini tehdit eden, Filistin halkını katleden bir devlet. Ben de Müslüman bir ülke olarak Filistin halkının, Lübnan halkının yanında olmakla, İsrail ile savaşanlara destek vermekle mükellefim. Suriye’de de İsrail’in, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne hizmet eden örgütler var. Bu örgütlerin bertaraf edilmesi için de Esad’ın davetlisi olarak Suriye’ye girdik’.
Hepsinin kendi açılarından haklı gerekçeleri var. Hepsinin Suriye’de olması için sebepler var ve hepsi Suriye’de. Böyle bir görüntünün arz ettiği Suriye’de Şara değil Şara’nın efendileri de Suriye’de toprak bütünlüğünü sağlayamaz.”
‘Dürzi boyutu önemli’
‘Davut koridoru açılabilir’
“İsrail’in Güney cephesinde önemli bir koridoru açma ihtiyacı var. Davut koridoru olarak bildiğimiz bu koridorun unsurları Suriye sınırı boyunca Dürziler, Dera’da Arap muhalif gruplar, ki bunu eklemek zorundayız sadece Dürziler değil aynı zamanda Dara’daki Sünni Bedevi Arap aşiretleri de HTŞ ile birlikte hareket etmek istemiyor. Hatta Şam’a ilk giren kuvvetler onlardı ve onların başındaki adamın bir ismi de Rusya’nın adamı olarak ün kazanmış şahıstır. Şimdi bu koridoru İsrail ancak Golan üzerinden, Dürziler’in üzerinden ve Amerika’nın Ürdün-Suriye sınırında sahip olduğu El Tenef askeri üssü üzerinden YPG coğrafyasına kadar uzanabilir. Oradan da Barzani’nin hükümet olduğu Kuzey Irak’a kadar bu koridorunu açabilir.
Daha önce sürekli olarak bu Kürt koridoruna hep Batı cephesinden baktık, yani İskenderun, Kuzey Irak koridoru olarak anladık. Ama bunun ‘B’ planı olarak alternatifi burayı açamadığı takdirde Suriye’nin böyle bir iç savaş yaşaması halinde İsrail’in bunu Ürdün sınırından Kuzey Irak’a kadar açabileceğini söylemiştim. Dürziler için orada bir otonom bir özerklik, hatta İsrail’e ilhak söz konusu olduğunda şüpheniz olmasın ki bunun devamında özellikle ekonomik sorun ve sıkıntı yaşayan Lübnan’da yaşayan Dürziler için de bir İsrail ile görüşme, İsrail ile benzer bir ilişki inşa etme arzusunu kamçılayacaktır.”
‘Türkiye mevcut politikasına devam ettikçe Doğu Akdeniz’de yer alması mümkün değil’
“Suriye sahası bölge politikaları birçok psikolojik operasyonu yapmaya ve duymaya elverişli bir coğrafya. İsrail Savunma Bakanlığı Türkçe yayınlar servisine başladı. İsrail medyasında ve İsrail iktidarında sürekli olarak ‘Türkiye Suriye’de mevcut olan tamahlarına askeri üsler istiyor. Yeni Osmanlıyı inşa etmek arzusundadır’ diyor. Sanki kendisi melaike, kendisi barış, demokrasi, özgürlük temsilcisi, Suriye’nin toprak bütünlüğünü yıllarca savunmuş gibi Türkiye’nin Suriye ile ilgili politikalarını sürekli gündeme getiren kendi gerçek amaçlarını ise saklayan bir ülke konumunda.
Türkiye’nin özellikle İsrail ilişkilerini Avrupa ve özellikle ABD’den bağımsız ele almak mümkün değil. Batı kampında yer alan Türkiye’nin Suriye’de olsun, Doğu Akdeniz’de olsun İsrail’e karşı etkili, sonuç alıcı ve gerçekten bölgenin çıkarlarını koruyacak politikaları harekete geçirmesi çok zordur. Bu sebeple de Türkiye özellikle ‘Rusya ile İran ile tekrar yakınlaşma, Avrupa’nın bugün ABD ile yaşadığı sıkıntılardan nasıl kazanım elde edebilirim ve bunu kendi menfaatime nasıl kullanabilirim’ politikası ile devam ettikçe ve politikalarını net bir şekilde ortaya koymadıkça, yani bir ayağı Rusya, bir ayağı İran, bir ayağı Amerika, bir ayağı Avrupa’da olduğu sürece Suriye’de Türkiye’nin de bu haliyle toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini sağlaması kolay değil, Doğu Akdeniz’de yer alması mümkün değil. Türkiye’nin de özellikle Suriye’de mevcut olan ve en önemli kanayan yara konumunda olan Alevilerle ilgili politikalarını köklü olarak yeniden gözden geçirmek zorundadır.”