‘USAID sonrası rejim değişikliği meselesi Trump’ın izleyeceği politikaya bağlı’
‘Fico’nun Musk’a bakan dediği mektubu var, trajikomik günlerden geçiyoruz’
“Türk medyasında USAID’nin çok önemli bir fonlaması var. Türkiye’de çok önemli bir kurum dolaylı veya doğrudan birçok medya kurumuna, birçok STK’ya yardımda ve fonlamada bulunuyor. Bunu tabii kimse kaybetmek istemiyor. Bu sadece Türkiye’de değil, bütün komşu ülkelerde de aynı durum yaşanıyor.
Rejim değişikliği operasyonları meselesi Trump’ın izleyeceği uluslar arası politikaya bağlı. Şu anda nasıl bir politika izleyeceği belli değil.
Şunu da anımsatayım; Slovakya Başbakanı Robert Fico Elon Musk’a bir mektup yazarak USAID’yi kendi ülkesindeki çalışmaları ve rejim değişikliği çabaları nedeniyle şikâyet etti. Üstelik de bir Avrupa ülkesi olan Slovakya’nın lideri Musk’a yolladığı bir nevi dilekçede ‘Sayın Bakan’ diye hitap etti. Böyle trajikomik günlerden geçiyoruz.”
‘SSCB’nin çöküşüyle ümidini kesmiş kesimin dönüşümü söz konusu’
“Enteresan tarafı şu; bir bakıma bu Kennedy tarafından kurulmuş, 1961 yılından beri var olan bir kurum. Bir bakımdan da 1990’dan sonra dünyanın her yerine yayılmış olan bir kurum. İnsanlar bir hayırseverlik ve STK’lar ağı etrafında toplanmış, dünyanın her yerinde bu işlere girişiyorlar. Bunun çok önemli bir özelliği son 35-40 yılda daha çok sol kesimde faaliyet gösteren insanların giderek o faaliyetleri artık USAID tarafından fonlanan STK’larda göstermeleri söz konusu. Bu da çok ilginç bir olay aslında. Neden böyle olduğunu tartışmak lazım.
Bunu şöyle görüyorum; 1990’daki Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra artık ümidi kesmiş olan bir kesim dünyada yeni bir düzen değişikliği, yeni bir toplum projesi ileri sürmek yerine kendi görüşlerine göre birtakım etik sorunlar, insan hakları sorunları, demokratik sorunlar gibi gördükleri meselelere eğildiler. Bu meseleler çerçevesinde başta ABD olmak üzere, Avrupa Birliği de var, İngiltere de var, bu gibi devletlerin kurmuş oldukları sosyal ağlara, STK ağlarına aktardılar. Böyle özetleyebiliriz.”
‘Aydın kesim sadece etik yaklaşımla woke ideolojiyi kendi ülkelerine uyguladı’
“Bir ideolojik perspektif kayması var kesinlikle. Aydın kesim dediğiniz zaman dünyadaki gelişmelere eleştirel bir gözle bakıyor. Fakat eleştirel yaklaşımda bir düzen ve sistem değişikliğini hesaba katmazsak, ortaya sadece etik konular kalıyor. Antik Çağ’da düzen değişikliği gibi bir konu düşünülmüyordu, insanlık henüz o düzeye gelmemişti. O bakımdan bu tür tartışmalar Epiküryenler, Stoacılar, ‘bir insan hayatını nasıl yaşar?’ gibi tartışmalarla devam ediyordu. Günümüzde de aydın kesimin büyük kısmını etkileyen etik, ahlaki yaklaşımların sanki belli bir kuralı, değişmez bir ilkesi veya bilimsel bir tanımı varmış gibi kafalarına göre; ‘şu demokratiktir, şu insan haklarına aykırıdır, şu uygundur’ şeklinde kendilerini Amerika’nın, İngiltere’nin, Avrupa Birliği’nin çabalarına vermiş, katılmış oluyorlar.
Bunu yaparken de Amerika, İngiltere gibi rejimlerin desteklediği siyasal İslam’a da destek vermiş oluyorlar. Desteğe bahane bulmak için de siyasal İslam’a karşı direnen, ülkelerini modernleştirmeye, çağdaşlaştırmaya çalışan milliyetçi rejimlere karşı, direniş rejimlerine karşı büyük bir kin ve öfke körüklüyorlar. Tarihi karıştırıyorlar, woke ideolojisini kendi ülkelerine uygulayarak kendi ülkelerindeki modernleşmeye yönelik sistemleri eleştiriyorlar ve en azından siyasal İslam’ı ehvenişer göstermeye çalıştılar ve hala çalışıyorlar. Bunun en güncel örneğini Suriye’de görebiliriz. Şu anda Suriye’nin birçok yerinde azınlık gruplara karşı bir katliam yaşanıyor. Ama onlar hala Esad’ın hapishaneleri peşinde. Bunu da propaganda mekanizması sayesinde gerçekleştiriyorlar.”
‘Rosa Luxemburg’u öldürtenlerin vakfından para alarak Luxemburg’u anma töreni düzenlendi’
“Geçtiğimiz dönemde ulus devletin çözülmesi hedefleniyordu. Şimdi durum değişti, ulus devlete bir geri dönüş var dünyada. Öyle diyelim, daha iyimser bakalım konuya... Bu çok eski bir mesele aslında. Kendilerine sol veya sosyalist diyen akımlar bunu sadece ‘devrimci’ bir düşünce ile baktıkları zaman, bunu bilimsel bir yaklaşımla, Marksist bir teori ile içselleştirmedikleri zaman ortaya bir kıyametçi, Mesihçi, adeta dini bir yaklaşım, bir düşünce ortaya çıkıyor. Doğru bir görüşün biraz yanlışı çok büyük bir yanlış haline geliyor. Bunu bu şekilde de nitelendirebiliriz. Başlangıçta iyi niyetle yola çıkanlar çok kötü bir yere varmış oluyorlar. ‘Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir’ diye bir laf vardır ya, onların vardıkları yer de bu. Gördükleri tüm kötü örneklere rağmen bundan bir türlü ders çıkarmıyorlar.
Ona bakarsanız 1960’larda Uruguay’da FBI’ın gönderdiği profesyonel işkenceciler USAID adına oraya gitmişlerdi. USAID aynı zamanda Vietnam’da, Afganistan’da da faaliyet gösterdi. Sayılmayacak kadar örnek var. Ama bunlara rağmen kendileri AB fonlarından, buna benzer başka yerlerden para almaktan çekinmiyorlar.
Almanya’da Ebert Vakfı var. Ebert aslında Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i öldürten sosyal demokrat başbakandı. Fakat Türkiye’de sosyalist Alman Ebert Vakfı’ndan para alıp onun verdiği para ile Rosa Luxemburg’u anma töreni düzenliyor. Çünkü ne tarihten haberi var, ne Ebert’i tanıyor, ne Rosa Luxemburg’u tanıyor, ne taraftarı olduğu düşüncenin herhangi bir kitabının bir tek sayfasını açıp da içinde ne yazdığını okumuş değil. Bunu da Türkiye’de çok ünlü bir Sivil Toplum Kuruluşu yapmıştı.”
‘Avrupa’da bunların sorgulanması çok daha zor’
“Avrupa’da bunların sorgulanması daha zor. Çünkü Avrupa’da ülke içlerinde Sivil Toplum Kuruluşu yaygınlığı daha fazla. Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren ama devlet tarafından fonlanan Sivil Toplum Kuruluşlarından bahsediyorum. Bütün Avrupa’da hem hükümet tarafından hem hükümet dışı örgüt gibi düşünülen bir örgütler ağı var. Bu örgütler ağı oldukça Avrupa’da düzenin daha demokratik hale gelmesi oldukça zor.
Amerika’nın Avrupa’da yüz binlerce askeri bulunduğu zamandan beri özellikle Almanya’da ve diğer ülkelerde devam eden bir uygulama bu. Bütün sol muhalefete eleştiriyi bu tür Sivil Toplum Kuruluşları etrafında organize etmişler ve hepsi belli yerlerden fonlandığı için amaçları, uygulamaları, kadroları, eylemleri yine devlet tarafından planlanmış oluyor. Bu, bir yerde Avrupa Birliği bürokratik organizasyonunun da bir devamı oluyor. Yani liberal kesimin sıkça gündeme getirdiği 1984 tipi, yani George Orwell tipi bir toplumsal yapı neredeyse bir anlamda kurulmuş bu sayede. Bu durumda sorgulanması çok zor.
Sol ve muhalif kesimde sadece egemenlikçi bir sol yok değil, var. Ama solun geniş kesimi yine devletin ve Avrupa Birliği’nin kontrolünde olduğunu söyleyebiliriz.”
‘Aşırı denilenin kendisi dogmatik, onun yerine radikal demek daha doğru’
“Amerika’da bu konularda değişik kavramlar kullanılıyor. Kıta Avrupası’nda ve bizde olduğu gibi değil. Ama iki tarafta da kullanılan ‘aşırı’ ifadesinin kendisi dogmatik. Çünkü neye göre aşırı? Herkes kendisine göre aşırı olana ‘aşırı’ derse o zaman ‘aşırı’ içinde fikir özgürlüğünü kısıtlayan bir yaklaşım da içeriyor demektir. Onun yerine radikal demek daha doğru. Radikal sağ, radikal sol vs. diyebiliriz. Ama Amerika’da hele de Marksizm hakkında herhangi doğru bir tanım olduğunu zannetmiyorum. Hiçbirisi o konuda bilgi sahibi değil.
Yalnız şunu gözden kaçırmayalım; Trump’ın tabanı ekonomide son derece radikal liberal bir çizgideler. Yani devlet müdahalesini, sosyal hakları tamamen reddediyorlar. Bunları ortadan kaldırmaya çalışacaklar ve kaldıracaklar da sanırım. Sağlık, eğitim konusunda hiçbir sosyal hak olmayacak onlarla beraber. O açıdan sola son derece karşı bir yaklaşımları var.”
‘Kapitalizm pervasız çizgisini göstermek zorunda kaldı’
“Burada bizi ilgilendiren tarafı; kendilerini açık olarak ortaya koymuş oluyorlar. Kapitalizm karşılaştığı zorluklar nedeniyle bildiğimiz saldırgan, pervasız çizgisini göstermek zorunda kaldı. Hakikaten bir yerde şu anda aşmış bulunduğumuz ya da öyle kabul ettiğimiz Neo-liberal küreselcilik döneminde sınırların olmadığı zannediliyordu. Sınırsız imkanlar, hammaddeler, yenilikler sayesinde serbest piyasa ekonomisinin herkese yeteceği ve herkesin refah ve barış içinde yaşayacağı gibi yanlış, radikal bir görüş vardı. Fakat şimdi sınırların olduğu anlaşıldı. Hammadde yönünden, enerji yönünden, iklim yönünden, insan psikolojisi yönünden sınırlar var. Her bakımdan sınırlı.
İşte o zaman ister istemez ulus devletlere dönüş, serbest dolaşımın yani sermayenin, emeğin ve hizmetlerin ortadan kalkması gündeme gelecek. Onun için Trump’ın bütün eylemlerinde serbest dolaşıma karşılığı görüyoruz. Birleşmiş Milletler’e bağlı kurumlarda bulunmak, müttefikler, bloklar, demokrasi gibi kavramlar etrafında birleşmek umurunda değil.”