Yeniden Refah Partili Bekin: Suriye’de Türkiye-İran-Rusya iş birliği sürmeli

“İktidarın 2011’den itibaren Suriye politikasında büyük yanlışlık içerisinde olduğunu ifade edip duruyoruz. Keşke haklı çıkmasaydık, ama gelinen noktada haklılığımız ortadadır. Türkiye o dönemde maalesef ABD’nin aklı ile hareket ederek Şam’da Cuma namazını kılacağımızı ve Suriye’nin birkaç gün içinde teslim olacağını zannetti. Fakat bunun öyle olmadığı ortadadır. Biz Amerika ve müttefikleriyle ne zaman hareket ettiysek Türkiye’ye Güney doğu için müdahale etmek konusunda hiç izin verilmiyordu. Ne zaman ki DEAŞ’a karşı müttefiklerle birlikte hareket etti ve Suriye’yi bombalamaya başladı, o zaman Güneydoğu’da önü açıldı. Daha önceki operasyonlarda Almanya başta olmak üzere müdahil oluyordu ve Türkiye’ye silah göndermiyordu, silah yasakları koyuyorlardı. Oysa ki DEAŞ’ı kuran asıl Amerika Birleşik Devletleri’dir. Bunu Carter telgraflarında görmek mümkündür, 543 bin telgrafta zaten bunlar belirtiliyor, Clinton döneminde de açıklandı, ayrıca WikiLeaks’te de her şey açığa çıktı. Şu anda da ABD bu bahanelerle Suriye politikasında hala orada kalıp müdahil olmak istiyor. Bu Siyonist İsrail’in politikalarını yeniden şekillendirmeye yönelik olan çok önemli hamlelerdir. Burada sadece Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır değil Türkiye de derinden etkilenecektir. Buna göre Türkiye’nin yeniden İran ve Rusya da dahil olmak üzere bölge ülkeleriyle güçlü ilişkiler başlatılmalı. Yeni bir Suriye ve Ortadoğu politikası da başlatılmalı. Çünkü ABD’nin hiçbir şekilde güvenilirliği kalmamıştır. Sadece kendi çıkarlarını önceleyen politikalar ortaya koymaktadır.”

“Ne yazık ki bölgedeki idareciler Gazze’den baya çekiniyorlardı. Çünkü kendi koltuklarını sağlama almak istiyorlardı. Kendi koltuklarını sağlama alabilmek adına özellikle Gazze’deki Filistinlilere hiç yardımcı olmadılar ve son ana kadar suskun kaldılar. İran’da güçlü bir Hizbullah ve Gazze’deki güçlü bir Hamas onlar için tehdit unsur olacaktı. Bunu önleyebilmek adına özellikle el altından bunların bir an önce bunların örselenmesi gerektiği politikalarını izlediler. Suriye’de rejimin düşüşünden sonra dengelerin değişmesi ve Colani’nin iktidara hızlı bir şekilde geldiğini görüyoruz. Birçok ülkede HTŞ terör listesindeydi. Kendilerine hizmet edebilecek, onlar için radikal olsun olmasın hiç önemli değildir, yeter ki Amerika ve İsrail’in çıkarlarına hizmet edebilecek yöneticiler iş başında olsun. Şu anda Amerika ve İsrail’in mottosu budur. Buna diğer ülkeler de teşne oluyorlar. Suudi Arabistan’ın, diğer Körfez ülkelerinin buraya açıkça destek olmasının arkasındaki asıl neden budur. Çünkü yeni yönetimden mutlaka taahhüt almışlardır. Yeni yönetimden kendilerine tehdit oluşturmayacak şekilde, sadece Suriye’ye odaklanması istenmektedir. Bu da Amerika ve İsrail’in çok işine yarıyor. İsrail şu anda Suriye’nin zayıflığından faydalanarak stratejik bölgeleri işgal etti ve Şam’a yaklaşmış vaziyette. Burada İsrail’in kolay kolay geri adım atacağını düşünmüyoruz. Çünkü İsrail ileriye yönelik genişleme politikasını da hedeflediği için bu konuda Colani’ye de destek verecektir. Biz elbette ki 1 santim Suriye toprağının işgal altında kalmamasını arzu ediyoruz. Burada da başta Türkiye olmak üzere bütün Müslüman ülkelerin harekete geçerek İsrail’e tepki ortaya koyması gerekirken ne yazık ki hepsi de suskunluğu yeliyorlar. Bu da İsrail’in daha büyük hamleler yapması için önünü açıyor. Bunun sonucunun nereye gideceğini kestirmek zor olmasa gerek. Yakın gelecekte daha zayıf, kendi iç meseleleriyle boğuşan ve etnisite savaşlarının olduğu bir Suriye ile karşılaşırsak hiç şaşırmayalım. Çünkü bölge dışı aktörler Suriye’nin güçlenmesini istememektedir. Böyle bir durum İsrail’in daha rahat bir şekilde hedeflerine ulaşmasını sağlayacaktır.”

“Emeklilere bu zamlar çok yetersiz. Zaten zamlar daha emeklinin cebine girmeden emtiaya yapılan zamlar yüzde 40-50 dolaylarında seyretmeye başladı. Bütün bunlar tabii yoksulluğu daha da derinleştirdi. Şu anda emeklilerin de çalışanların da alım gücü iyice düşmüş vaziyette ve iktidar partisine büyük bir tepki var.”

“Seçim döneminde İstanbul milletvekili olduğum için o dönem yaptığım çalışmalarda insanları üye yapmak çok zordu. Ancak bu sefer gittiğimizde, özellikle cami cemaati dediğimiz, iktidara sımsıkı sarılan, çoğu da emeklilerden oluşan kesim kimlik kartlarını çıkarıp bizlere üye olmak istediklerini ifade ediyorlar. Bir an önce iktidarın değişmesi gerektiğini dile getiriyorlar. Bizim üye sayımız 250 bin civarındaydı, çok kısa bir süre içerisinde 650 bini buldu. Günde bin ila iki bin kişi bize üye oluyor. Bu da iktidarın açmazının bir göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır.”

“İktidar 23 yılın birikimiyle Türkiye’yi büyük bir açmazın içerisine sokmuş vaziyettedir. Dış borç yükü artmış ve artık bunu ödemeyi bir kenara bırakın, faizini dahi ödeyebilmek için yeniden borçlanma yoluna gitmektedir. Bu da ister istemez çalışan kesimi derinden etkilemektedir. Türkiye’de müreffeh bir hayat süren sadece elit bir kesim var, o da parmakla sayılacak kadar azdır. Maalesef bütün Türkiye’nin kaynakları ve imkanları bu kesime aktarılmaktadır. Diğer büyük çoğunluk ise ezilmektedir. Türkiye’de orta sınıf denilen bir şey de kalmadı. Türkiye’de bu gidişatın düzeltilmesi için bu iktidarın da büyük bir çaba içerisinde olmadığını görmemiz mümkündür. Bir ülke ne kadar borçlu olursa taviz verme durumuyla karşı karşıya kalıyor ve istediği dış politikayı da ortaya koyması mümkün olmuyor”

“Açılım tek başına Abdullah Öcalan’ın aldığı bir karar olmasa gerek. Mutlak suretle Trump göreve gelmeden önce Türk hükümet yetkililerine ‘Kendi içinizde bu sorunu ortadan kaldırın ki benim de elimi güçlendirin’ şeklinde bir telkinde bulunmuştur. Bundan sonra bunların yapılmış olması çok dikkat çekicidir. Çünkü hepsi birbirine eklemli vaziyettedir. Açılımın arkasında Amerika olabilir tabii. Amerikasız yaprak kıpırdaması mümkün değildir. Bugün Kuzeydoğu Suriye’de de Amerikan planları ön plana çıkmaktadır. Kendileri de zaten ABD ve İsrail ile yakınlaşarak bunun çözüme kavuşturulmasını arzu etmektedirler.”

“Bu tip hassas konulardan hükümetin daha sağduyulu politika ortaya koyması gerekirdi. Burada gerilime neden olabilecek uygulamalardan uzak durmak gerekiyor. Bu gençler için de daha farklı idari bir yaptırım yapılabilirdi. İhraç ağır olmuş vaziyettedir. Daha bunun hukuki bir süreci var. Temenni ediyoruz ki inşallah bu hukuki süreç içerisinde bu yanlışlıktan geri adım atılır veya bir af yoluna gidilir. Çünkü bizim artık gerilim politikalarından uzak durmamız, kucaklayıcı olmamız gerekiyor. Burada bir müesses bir nizamın kurucusu var. Söz konusu Atatürk olunca bunu çeşitli yönlere götürmek de mümkün olabilir. Bu konuda daha dikkatli olmakta fayda var. Toplum artık bu tür konularda gerilim politikası görmek istemiyor.”