Akademik bakış açısıyla arabesk müzik: ‘Arada kalmışlığın sesi oldu’
14:05 13.01.2025 (güncellendi: 16:43 13.01.2025)
Akademik bakış açısıyla arabesk müzik: ‘Arada kalmışlığın sesi oldu’
Abone ol
Gazeteci Serhat Ayan, Yeni Şeyler Rehberi programına konuk olan İletişim Bilimci Prof. Dr. Nazife Güngör, Ferdi Tayfur’un ölümünün ardından yeniden gündeme gelen arabesk konusunu değerlendirdi. Güngör, “Arabesk şarkılar arada kalmışlığın sesi oldu” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektörü, İletişim Bilimci Prof. Dr. Nazife Güngör, arabesk müziğin önemli isimlerinden Ferdi Tayfur’un ölümünün ardından arabesk konusunu değerlendirdi.
Aynı zamanda 1993 yılında ‘Arabesk’ isimli bir kitabı da kaleme alan Prof. Dr. Güngör, Ferdi Tayfur’un 1970’li yılların arabeskine damgasını vurmuş bir isim olduğunu söyledi. Güngör, “Melankolik şarkı sözleri, hüzün dolu nağmeleriyle halkın gönlünde taht kurmuş bir sanatçı. Halkın sevgisini kazanmasının tek nedeni şarkılar değil elbet. Halk kendinden bilirse daha çok sahiplenir. Ferdi Tayfur’u halk kendinden bildi. Yaşam tarzıyla, yaşam mücadelesiyle O halktan biriydi, dolayısıyla da halkın sesi olabilmişti. 1960’ların ve 70’lerin toplumsal değişim sürecinin müzikteki yansımasıydı Ferdi Tayfur. Kırdan kente göçün neden olduğu bunalım sürecine ses vermişti.” ifadelerini kullandı.
‘Kitleleri yakalayıp kendilerine bağladılar’
1970’ler Türkiye’sinin bir yandan kırdan kente göçe hazırlıksız yakalanmış olduğunu, dolayısıyla da işsizlik, yoksulluk ve yersizliğin toplumda büyük bir kaosa neden olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nazife Güngör, şöyle devam etti:
“İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerin çevresini gecekondular sarmıştı. İnsanlar kendi olanaklarıyla inşa ettikleri derme çatma evlerde, alt yapıdan, elektrik, su, ulaşım olanaklarından yoksun biçimde yaşama tutunmaya, yeni yaşamlarına uyum sağlamaya çalışıyorlardı. Kırdan kopmuşlardı, ancak kentli de olamamışlardı. İşte arabesk şarkıların sözleri bu arada kalmışlığın sesi olmuştu."
Bir taraftan da bu yeni müzik formuna ilişkin tartışmalar başladığını hatırlatan Prof. Dr. Nazife Güngör, şunları ekledi:
“En iyi müzik okullarında eğitim alanlar, müziğin en kalitelisini yapanlar kitlelerden o kadar da ilgi görmezken bu yeni tarzın böylesine ilgi görmesinin nedeni neydi? Müzisyenler, müzik araştırmacıları, sosyologlar, sosyal psikologlar işin aslını öğrenmek için harekete geçmişlerdi. Pek çok çalışma yapıldı, yazılıp çizildi. Kitleleri bu denli etkileyen neydi acaba? Bu dünyadan ve de bu toplumdan nice müzisyen gelip geçmişti. Türküler, halk deyişleri, klasik müzik, sanat müziği vs. Ama ilk kez bir müzik formu kitlesel düzeyde ilgi görüyordu. Halk sevdi bu sanatçıları. Yaptıkları müziğin sanat değerini tartışmak çok da önemli değil bence. Oraları çoktan geçtik. Kitleleri bir biçimde yakaladılar ve kendilerine bağladılar. Bunu boş ya da anlamsız bir olay olarak değerlendirmek de doğru olmaz. Demek ki kitlelerin duygu dünyasına girebildiler. Ama duygu dünyasına girebilmek, kitlelerle bütünleşebilmek için aslında aynı yaşam deneyimlerine sahip olmak da çok önemli. İşte Ferdi Tayfur’un, Orhan Gencebay’ın, Müslüm Gürses’in kitlelerce sahiplenilmesinin belki de en temel nedeni bu.”
‘Arabesk bir müzik türü değil’
Arabeskin, bir müzik türü olmaktan çok kitlesel bir olay olduğunu belirten Prof. Dr. Nazife Güngör, “Halkın ilgisini çeken, kitleler tarafından sahiplenilen sanatçılar veya sanat olayları çoğu zaman popüler siyasetin aygıtı haline getirilebilmekte, ideolojik bir değer yüklenebilmektedirler. Türkiye’de özellikle de 1980’lerin başından itibaren arabesk olayının popüler siyasetin aracı haline geldiğini görüyoruz. Bu nedenle de arabesk müzik sanatçıları çoğu zaman politik olarak da konumlandırılmışlardır.” diye konuştu.