Osman Müftüoğlu: Hastalanmadan yaşlanmak mümkün mü?
"Longevity muazzam bir hızla büyüyen yeni ve önemli “interdisipliner/farklı disiplinlerin işbirliğini gerektiren” muazzam ve yeni bir sağlık alanı. Son yıllarda bu kadar popülerleşmesinin sağlık sohbetlerimizin bir numaralı konusu haline gelmesinin öncelikli nedeni de insan ömrünün hızla uzaması. Eskiden 60’lı 70’li yaşlara kadar yaşamaya razı olan bizler, şimdilerde 80’ler, 90’lar için bile “Bir tık daha fazlası olmaz mı?” arzusu içindeyiz. Bana sorarsanız haksız da sayılmayız. İsterseniz gelin öncelikle longevity ne demektir ve niçin bağımsız bir bilim ya da uzmanlık alanı değil de pek çok bilim insanı ve uzmanın birlikte çalışmasını gerektiren çok yönlü bir kavramdır, onu bir anlamaya çalışalım. Eğer longevityi “iyi yaşlanmanın yeni standardı” ve “kronik bir hastalığa yakalanmadan yaşlanmak” daha da önemlisi “zamanın ötesinde bir gençlik halini son nefesine kadar korumak” olarak düşünüyorsak bu yeni ve dönüştürücü gücün önemini ve bilimsel dayanaklarını daha iyi kavramamız lazım. Longevity muazzam bir sağlık işbirliği gerektiren yeni ve sınırsız bir alan. Siz işte bu nedenle ortalıkta “Longevity uzmanıyım” diye dolaşan sözde uzmanları pek ciddiye almayın. Longevity kavramının “yetenekli, işinde uzmanlaşmış, tecrübeli bir sağlık takımının ‘nörolog, psikiyatrist, iç hastalıkları uzmanı, endokrinolog, kadın sağlığı uzmanı, diyetisyen, fizyoterapist, genetik uzmanı ve geriatrist...’ gibi pek çok klinik tecrübesi olan uzmanın işbirliğini gerektirdiğinden” de hiç şüphe duymayın. Kısacası longevity uzmanlığı diye özel bir uzmanlık alanının olmadığına ve bu işin mükemmel bir takım çalışması gerektirdiğine yürekten inanın. Eğer birisi size “Ben longevity uzmanıyım” derse de o uzmanlığı “nerede, nasıl ve hangi eğitimlerden geçerek” kazandığını sorgulamaktan çekinmeyin.
'Kültürel ilişkiler de etkili'
"Hücrelerimizdeki epigenetik yolaklarda oluşan değişimlerin sadece yaşlılık hastalıkları ve iyi ya da kötü yaşlanma üzerinde değil, hayat boyu yaşadığımız karakter değişikliklerinin üzerinde de etkili olabileceğini düşünenlerden biriyim. Yaşadığımız çevresel koşulların, kültürün, yiyip içtiklerimiz, uykularımız, aktivite düzeyimiz ve ruhsal örgütlenme biçimimizin yani düşüncelerimizin bile genetik senaryomuzda ufak ya da büyük değişimlere yol açabileceğini kabul etmek zorundayız. Bu nedenle özellikle 40’lı yaşlardan sonra hatta daha erken yaşlarda sadece ne yiyip içtiğimize değil, sadece uykumuza, egzersizimize de değil “ne düşündüğümüze hangi kültürel ilişkilerle hayat yolunda yürüdüğümüze” de dikkat etmek zorundayız. Zaten bu nedenle longevity kesinlikle “disiplinlerarası” bir kavramdır ve iyi hayatın şifreleri sadece bedende değil aynı zamanda ruhta ve tabii ki iyi örgütlenmiş bir ruh ve beden organizasyonundadır."