00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
HABERLER
07:00
5 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
11:00
4 dk
HABERLER
12:01
5 dk
YAPAY ZEKA GÜNLÜĞÜ
14:05
54 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
17:30
3 dk
HABERLER
19:00
14 dk
HABERLER
07:00
6 dk
HABERLER
09:00
6 dk
YERİ VE ZAMANI
Güçlü Özgan'la Yeri ve Zamanı
09:06
113 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
11:00
1 dk
DÜNYA HABERİ
Dünyadan öne çıkan başlıklar
11:06
22 dk
PARANIN HAREKETİ
Ekonomide neler oluyor?
11:21
20 dk
ENERJİNİN SEYRİ
Enerji sektöründe öne çıkan başlıklar
11:45
20 dk
GÜN ORTASI
Doktorlardan önemli uyarı
12:05
85 dk
HABER MASASI
Selin Yazıcı, Ebru Dönmez ve Serkan Baştımar'la Haber Masası
13:30
35 dk
HAFTANIN KEYFİ
Serhat Ayan'la Haftanın Keyfi
14:05
55 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
15:00
1 dk
ÇALIŞMA HAYATIM
Melis Elmen'le Çalışma Hayatım
15:05
55 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
16:00
1 dk
EKSEN
Ceyda Karan'la Eksen
16:01
89 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
17:30
1 dk
YOL ARKADAŞI
Mustafa Hoş'la Yol Arkadaşı
17:33
87 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
19:00
1 dk
BÖLGENİN KALBİ
Ceyhun Bozkurt'la Bölgenin Kalbi
19:05
84 dk
DünBugün
Geri dön
Adana107.4
Adana107.4
Ankara96.2
Antalya104.8
Bursa101.4
Çanakkale107.2
Diyarbakır89.6
Gaziantep104.3
Hatay106.1
İstanbul97.8
İzmir91.0
Kahramanmaraş92.3
Kayseri105.5
Kocaeli90.2
Konya88.6
Malatya106.0
Manisa101.0
Mardin92.2
Ordu99.6
Sakarya90.2
Samsun107.7
Sivas104.2
Şanlıurfa95.3
Trabzon102.4
Van88.0
 - Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘İran seçiminde toplum, katılımı yükseltmeye motive edilemedi’

Ceyda Karan'la Eksen
Abone ol
Dr. Bilgehan Alagöz’e göre, İran seçiminde 45 yıldır görülmemiş düşüklükte katılım oranı çıkmasında, siyasetin halkı gündelik sorunlarının çözümünde motive edememesi etkili oldu. Alagöz, Ruhani’nin adaylığının bile reddedildiğini belirtti. Alagöz, muhafazakar ağırlıklı siyasi tablo ile özellikle ABD ile ilişkilerde dengenin zorlanacağı görüşünde.
İran, 1 Mart’ta parlamento ve Uzmanlar Konseyi seçimleri için sandık başına giderken, 45 yıldır ilk kez rekor düzeyde katılım düşüklüğü ortaya çıktı.
12. Dönem milletvekili genel seçiminde 290 sandalye için 15 binden fazla aday yarışırken, İran’ın dini liderini seçme, denetleme ve azletme yetkisine sahip Uzmanlar Konseyi’nin 88 sandalyesi için ise 144 aday yarıştı. Kayıtlı 61 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu ülkede katılım yüzde 41 olarak açıklanırken, gerçek rakamın çok daha düşük olabileceği belirtiliyor. Başkent Tahran’da halkın sadece yüzde 25’inin oy kullandığı belirtiliyor.
21 bölgede 8 Mart’taki ikinci tur sonuçları belirleyecek. Örneğin 30 milletvekili çıkan başkent Tahran’da ilk turda sadece 14 aday seçildi, 16 sandalye için ikinci tura bakmak gerekecek. Uzmanlar Konseyi seçiminde ise 72 üye seçilirken, 16 üye ikinci tura kalmış görünüyor.
İran seçimlerini ve katılım düşüklüğünün nedenlerini, Batı Azerbaycan’da yaşanan olayları, Türk-İran ilişkilerini ve İran-Suudi uzlaşısını, Prof. Dr. Bilgehan Alagöz ile konuştuk.

‘2020’den bu yana seçimlere katılım oranlarında mütemadiyen düşüş görüyoruz’

Dr. Bilgehan Alagöz’e göre, İran yönetiminin ülkede seçimler ve seçimlere katılımın ‘meşruiyet kaynağı’ olarak önemsediği düşünüldüğünde 1 Mart seçimindeki tablo düşündürücü. Alagöz, bu kez dini lider Hamaney’in ‘İslamilik’ çıkışının da işe yaramadığını dile getirdi. İran’da katılım düşüklüğünün 2020’den bu yana görünür bir eğilim olduğunu belirten Alagöz, seçimlerin İran toplumunu motive etmekten uzak hale gelmesine dikkat çekti:

“Seçimlerin yapılması İranlıların en çok övündüğü konulardan birisidir. Özellikle bölgedeki monarşik Arap rejimlerine karşı övündükleri önemli bir konudur. Ama İran’da özellikle 2020’den bu yana olan seçimlerde katılım oranlarında mütemadiyen düşüş görüyoruz. Bu düşük trend zaten beklenti dahilindeydi. Hatta bunu engellemek ve katılımı yüksek tutabilmek için, Devrim Rehberi Hamaney’in kısa süre önce, ‘Seçimlere muhalefet, İslam’a muhalefettir’ şeklinde vurucu, sert bir beyanı oldu. Çünkü katılım düştükçe ister istemez ülkedeki rejimin meşru bir zeminde olup olmadığı tartışması da alevleniyor. Özellikle Mahsa Amini’nin ölümü sonrası başlayan protesto dalgaları sert bir şekilde bastırılmıştı.

Her ne kadar uluslararası toplumu önemsemiyormuş gibi duran bir İran olsa da, Tahran bir şekilde bu algıyı yönetmeye çalışıyor. Dolayısıyla katılımı yüksek tutmaya çalışmakla birlikte fiili olarak toplumu katılımı yükseltmeye motive eden hiçbir süreç olmadı. Çünkü İran’da hem parlamento hem Uzmanlar Konseyi adaylarını da onaylayan bir ön merci var. Anayasayı Koruyucular Konseyi deniyor. Bizdeki YSK’ya benzetebiliriz. Burası zaten milletvekili için başvuranların yüzde 50’sini veto etti. Dolayısıyla önden halkın iradesine darbe indirildi.”

‘Hamaney 85’inci yaşında, Uzmanlar Konseyi yeni denklemi belirleyecek’

Alagöz, Uzmanlar Konseyi seçiminde de ‘bir çeşit mühendislik’ yapıldığını belirtirken, bunda dini lider Hamaney’in yaşı ve yerine geçecek kişiyle ilgili denklemin de etkili olduğu görüşünde:
“Keza Uzmanlar Konseyi ile ilgili de bir çeşit mühendislik yapıldı. Neden yapıldı? Çünkü Uzmanlar Konseyi, Devrim Rehberi’nin kim olacağını tayin eden merci. Malum, mevcut Devrim Rehberi Ali Hamaney de 84 yaşını bitirdi. 85’inci yaşının içinde. Dolayısıyla önümüzdeki 8 yılda, Uzmanlar Konseyi’nin bu yeni denklemi sahada olacak ve Allah uzun ömür versin ama bilemiyoruz tabii; Hamaney’in yaşı itibarıyla bir sonraki Devrim Rehberi’ni görme ihtimalimiz de artıyor. Dolayısıyla Uzmanlar Konseyi’nin kombinasyonu da, İran’ın geleceğinin mimarı olacak.”

‘Ruhani’nin adaylığı bile reddedildi’

Alagöz, katılım oranının yüzde 40 olarak açıklandığını ancak daha da düşük olabileceğini belirtirken, başkent Tahran için verilen yüzde 25 gibi oranlara atıfta bulundu. Eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani gibi bir ismin dahi listeye alınmamasının çok ciddi yansımaları olduğunu vurgulayan Alagöz, pek çok bölgede ikinci tur yapılacak olsa da muhafazakar hakimiyetinde bir meclis tablosu ortaya çıktığını belirtti:

“Burada dikkatimizi çeken husus şu: Uzun yıllar devlet görevlerinde yer almış ve hatta Cumhurbaşkanlığı yapmış Hasan Ruhani’nin adaylığı reddedildi. Uzmanlar Konseyi’nin 1999’dan beri üyesiydi. Hatta Hasan Ruhani’nin de sert bir açıklaması oldu. ‘Allah’ım, sen bu halkı tekelcilerin, dalkavukların, bölücülerin zararlarından koru’ dedi. Tonu ağır bir açıklama oldu. Dolayısıyla uzun yıllar sistemin içinde yer almış kişilerin bile bir engele takılması, zaten halkın seçime katılmak için hiçbir motivasyonunun olmamasını sağladı.

Resmi rakamlara göre yüzde 40 civarı bir katılım var. Hatta bunun daha da düşük olduğu düşünülüyor. Tahran merkezinde katılım oranı yüzde 20’lere kadar inmiş. Bu çok ciddi bir rakam. Özellikle İran basınında şunu çok gördük: ‘Türkiye’de bakın ne kadar çok katılım var’ şeklinde. Türkiye ile çok kıyas yapıldı. Tabii toplum dinamikleri, iki ülke arasında çok farklı işliyor. Birçok merkezde seçimler aslında ikinci tura kaldı. Tahran, Şiraz, Meşhed gibi önemli toplam 16 şehirde 8 Mart’ta ikinci tur yapılacak.

Ama şu anki meclisin genel rengine baktığımız zaman oldukça sert, muhafazakar bir grubun ön plana çıktığını görüyoruz. Direniş Cephesi olarak tercüme edebileceğimiz grubun listelerine bakarak, parlamentonun ana rengini görebiliyoruz. Mevcut Parlamento Başkanı Muhammet Bağır Galibaf ilk turda girebildi ama dördüncü sırada yer aldı. Bu da onun siyasi kariyeri açısından ciddi bir sıkıntı yaratıyor. Bir daha parlamento başkanlığı yapması pek ihtimal dahilinde gözükmüyor.”

‘Batı Azerbaycan’da çevre vilayetlerden Kürtlerin oy kullandığı söyleniyor. Türk toplumunda infial oldu’

Dr. Bilgehan Alagöz, İran’ın Batı Azerbaycan Vilayeti’ndeki seçimlerde, bölgedeki Kürt seçmenin, Türk nüfusunun yoğunlukta olduğu Urumiye şehrinde taşıma oy yöntemiyle milletvekili çıkarttığı yönündeki gelişmeleri aktardı. Alagöz’e göre seçim sonrası yapılan kutlamalar sebebiyle, 2020’den beri bölgede gergin olan Türk-Kürt ilişkileri, giderek kötüleşebilir:

“Yine Türkiye’nin yakından takip etmesi gereken bir konu varsa, o da Batı Azerbaycan vilayetinde ortaya çıkan seçim sonucu. Burada 12 milletvekili kontenjanı vardı ve 7’sini Kürt kökenli siyasetçiler kazandı. Özellikle Urumiye gibi Türklük ile çok özdeşleşmiş bir şehirden 2 Kürt temsilcinin çıkması, ilk kez olan bir durum. Bugün bazı haberler düştü. ‘Urumiye Kürdistan’dır’ şeklinde kutlamalar var. Bu tabii oranın Türk toplumunda infial yaratmış durumda. Genel katılım düşüklüğü orada da görüldü fakat duyumlar şu şekilde: Çevre vilayetlerden Kürtlerin gelip koordineli şekilde oy kullandığı söyleniyor. Çünkü İran’da, bizdeki gibi ‘kim nerede kayıtlıysa o bölgede oy kullanacak’ diye bir şart yok. İsteyen, istediği yerde gidip oy kullanabiliyor. Ve böyle bir taşıma sistemiyle, çok daha sistematik bir davranışla, Kürt milletvekillerinin kazanmasının yolunun açıldığı söyleniyor. Bu bölgede bir süredir Türk-Kürt gerilimi var açıkçası. Bunu tetikleyebilir bu son durum.

Özellikle 2020 Azerbaycan-Ermenistan Karabağ sürecinde buradaki Türk nüfus çok ön plana çıkmıştı. Bunun karşısında Kürt nüfusun da anti-Türk söylemleri ortaya çıkmıştı. O zamandan beri bir tansiyon yüksekliği vardı. Seçim süreciyle tansiyon daha da artmış gözüküyor. Karşı gösteriler olur mu bilemiyorum ama şu an bölgedeki Türk nüfusta bu sonuçlar huzursuzluk yaratmış durumda. Onun dışında seçimlerde İran’ı takip edenleri şaşırtan bir sonuç çıkmadı açıkçası.”

‘İran’da siyaset, insanların günlük sorunlarına temas etmeyen bir boyutta’

İran’da reformcuların bir kısmının boykotu tercih ettiğini bir kısmının ise seçime girdiğini belirten Alagöz, ancak onların çoğunun da seçilemediklerini dile getirdi. Ancak Alagöz, sadece reformcular değil muhafazakar seçmenin de ilgisizliğine dikkat çekerek bunda siyasetin sorunlarına dokunmamasının etkili olduğu değerlendirmesinde bulundu:

“Reformcular da aslında bölündü. Baskın bir grup tamamen boykotu savundu. Bir grup da bir şekilde mecliste bulunmayı ve seçimlere girme yolunu tercih etti. Ama sonuçlara bakınca, seçime girebilenlerin de listelerden kazanamadığını görüyoruz. İran toplumunda genel bir umutsuzluk olduğunu görüyoruz. İnsanlar, seçim sonuçları ne olursa olsun beklentilerinin karşılanmayacağını düşünüyor. Çünkü reformist dediğimizde aslında 1997 yılının dinamiğini benimsemiyor. Haşimi’nin seçildiği dönemki İran ile şimdiki arasında ciddi farklılıklar var. Halkın zaten hala kendisini ‘reformist’ olarak tanımlayan kesimi, ülkeden umudunu tamamen yitirmiş. Bir şekilde siyasete güvenmeyen bir kitle olarak karşımızdalar. Dolayısıyla bu tavır etkili. Ama seçimlere katılmayan herkes reformist de değil. Hala muhafazakar tandansta olup da seçimlere katılmayanları da görüyoruz. Çünkü İran’da siyaset, insanların günlük sorunlarına temas etmeyen bir boyutta.

İran’ı açıkçası küçük bir çocuğa benzetiyorum. Yaramaz bir çocuğa. Sürekli arkadaşlarıyla kavga eden bir çocuk görünce, evde ailesiyle sorunları olduğunu düşünürüz. İran da dışarıda ne kadar agresif bir siyaset gütmeye çalışıyorsa, içeride de halkıyla o kadar çatışmayı ve kopuşu artıran bir devlet. Ciddi ekonomik sorunlar var, çözüm yok. İnsanlar sadece sosyal ve demokratik haklarını elde edememe noktasında sorun yaşamıyor. Aynı zamanda günlük hayatlarıyla ilgili çok önemli sorunlarla boğuşuyorlar. Ama siyasetin gündeminde, insanların günlük sorunları yok. Dolayısıyla bunlar da İranlıların seçime katılımının düşük olmasındaki önemli etkenlerden biri.”

‘Trump seçilirse siyasi denge kurulamayabilir’

İran’da ekonomik çarkın Rusya ve Çin sayesinde döndüğünü söyleyen Alagöz, ancak bunların halka refah olarak geri dönmediğini belirtti. Son seçimle iyice muhafazakar çizgiye kayılmasının etkilerinin görüleceğini dile getiren Alagöz’e göre, ABD’de Trump’ın seçilmesi ihtimalinde dengelerin kurulmasında zorluk çekilebilir:

“Şimdi tabii İran’da dönen bir sistem var. Rusya ve Çin üzerinden bir ekonomik rahatlama sağlıyor. Ama bu, ülkenin genel refahını artırabilecek seviyede değil. İran zaten bir gelir artışı sağladığında da bunu planlamaya ayıran bir ülke. Halka refah dağıtma noktasında ciddi sorun var. Artı İran, enerji kaynaklarını özellikle Çin’e piyasanın çok altında rakamlarla satış yapmak zorunda kalıyor. Bu yaptırım süreci, öyle veya böyle İran’ı olumsuz etkiliyor. Komşu ülkelerle özgürce ticaret yapamıyor. Ekonomik yaptırımlar bir baskı unsuru olarak hala devam ediyor. Kaldı ki kasımda ABD’de seçimler var. Mevcut trendlerde Biden kazanacak gibi durmuyor. İran da kendisini buna hazırlıyor. Ama benim bu konuyla ilgili endişelerim var. İran’da ilk defa her açıdan çok yoğun bir muhafazakar siyaset ile karşı karşıyayız. Parlamento o şekilde. Konjektür de... Cumhurbaşkanı ve Devrim Muhafızları’nın konumları zaten belli. İran çok yoğun bir şekilde nükleer programına ağırlık vermiş durumda. Zaten bir nükleer eşik devleti. Zenginleştirme faaliyetlerine mütemadiyen devam ediyorlar. Daha bugün Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı’nın açıklamaları oldu. İran ile ilgili endişeler en üst perdeden devam ediyor. ABD’de bir Trump yönetimi gelirse, İran’da bunu siyaseten dengeleyebilecek bir rasyonellik yok. Çok yoğun radikal eğilimleri olan bir siyasi güruhla karşı karşıyayız.

Trump döneminde Hasan Ruhani Cumhurbaşkanı idi, bir şekilde bir denge kurulabiliyordu. Ama şu anda ne İbrahim Reisi öyle bir kapasiteye sahip ne de mecliste öyle bir aritmetik var. Dolayısıyla İran, çok daha agresif bir siyasete kayabilir. Ama öte yandan İran’ın en çok kendisini denge unsuru olarak seçtiği kanatlar Rusya ve Çin. Eğer ABD, Trump yönetimi olunca Rusya ile diyalog sağlarsa, İran’a karşı tavır değişebilir. Çin de bu ABD-Rusya dengesi karşısında, İran’ı tamamen sahiplenen ülke görüntüsü çizmek istemeyebilir. İran da bu noktada uluslararası toplumla mecburi barış sürecine girmek zorunda kalabilir. Yani nükleer programın makul seviyeye çekilmesi gerçekleşebilir. Diğer konularda bir politika değişikliği olmaz. Ama önümüzdeki aylar içinde bizi hem iyi hem de kötü senaryo bekliyor. Kötü senaryo, tamamen nükleer silah üretimine geçme ihtimali de geçmiş yıllara göre daha yüksek. Bunun da elbette ki Türk dış politikasına yönelik etkileri olumsuz olacaktır.”

‘Arka planda Türk-İran ilişkilerinin olumlu gittiğini söyleyemeyeceğim’

Dr. Alagöz, Türk-İran ilişkilerinin medyadaki yansımalarının aksine olumlu bir seyir izlemediği görüşünde. Alagöz, özellikle İran-Ermenistan ilişkileri ile Zengezurkoridoru ile Türkiye’nin Irak bağlamında Kalkınma Yolu girişimine atıfta bulundu:

“Türk-İran ilişkileri öyle çok aman aman iyi gidiyor demem. Bence ciddi sorunlar var. Özellikle İran kaynaklı sorunlar var. Bugün Türk dış politikasındaki önemli ayaklardan birisini, Türkiye’nin Güney Kafkasya üzerinde oluşturmaya çalıştığı Zengezur Koridoru ve yine Irak-Suriye hattında oluşturmaya çalıştığı Kalkınma Yolu projeleri teşkil ediyor. Keza Suriye’de ve Irak hattında PKK ile mücadele, Türk dış politikası açısından en hayati konulardan biri. Biz, bu temel konuların hiçbirinde İran’la bir orta yol bulamıyoruz. Dolayısıyla sürekli Anti-Türkiye retoriği üreten ve kendi iç sorunlarını çözme noktasında sürekli bir Türkiye karşıtlığına başvuran bir İran ile karşı karşıyayız. Özellikle nükleer silah kapasitesine erişen bir İran olursa, bu agresyonun çok daha fazla oluşacağını düşünüyorum.

Dolayısıyla Türk dış politikası açısından, nükleer silahlı İran, tercih edilen bir senaryo olmaz. Çünkü şu anda Türkiye’nin karşısında işbirliğine açık bir İran yönetimi görmüyoruz. Her şekilde bunu engellemeye çalışan ya da uzun süreye yayıp bir şekilde o seçeneği ortadan kaldırmaya çalışan bir İran var. Evet, karşılıklı diplomasi ve ziyaretler hiçbir zaman kesilmez. Olumlu tablolar çizilmeye çalışılır. Ama arka planda işlerin olumlu gittiğini söyleyemeyeceğim. Burada Türkiye’nin nasıl bir politika üreteceğini, İran’ın tavırları belirleyecek. Sadece Türkiye’den kaynaklı bir dostane ilişki inşa etmemiz mümkün olamaz.”

‘İran’ın Türkiye tavrı, Rusya ile olan ilişkilerine dahi zarar verebiliyor’

Türkiye’nin Güney Kafkasya girişimlerine Rusya destek verirken İran’ın karşı çıktığını belirten Alagöz’e göre, İran’daki Türkiye karşıtı tutum diplomaside tıkanmaya sebebiyet veriyor:
“Açıkçası Türkiye’nin en başından beri teklif ettiği şey, İran’ın tüm bu süreçlere dahil olmasıydı. Çünkü Ermenistan-Azerbaycan barışı, tüm bölgeye huzur getirecek bir girişim. Ama İran gerek söylemleriyle gerek eylemleriyle bu sürece katkıda bulunmuyor. En son Zengezur Koridoru’nun bir ayağının İran’ın kuzeyinden geçmesi teklifi yapıldı. İran bunu onaylıyor gözükse de fiilen hiçbir adım atılmış değil. İran, sürekli kendisini sıkışmışlık duygusunda hissediyor ve bu sıkışmışlığın baş sorumlusu olarak anlamadığım bir şekilde Türkiye’yi görüyor. Türkiye’nin bu bölge politikasının, İran aleyhine bir durumu yok. Ortak ticaret ve ekonomi alanı oluşturursak, transit yolları aktif hale getirirsek hem bölgesel sıcak çatışmalar dinmiş olacak ve her taraf kazanmış olacak. Ama burada saplantılı bir tavır var. Bu zaman zaman İran-Rusya ilişkilerini sabote eder hale geliyor hatta. Çünkü Rusya enteresan bir şekilde Türkiye’nin bu yaklaşımına, İran’a kıyasla daha sıcak bakıyor. Burada İran’ın bakış açısını kesinlikle değiştirmesi gerekiyor. Böyle bir izlenim elde edebiliyor muyuz? Hayır. Tek pozitif karşılayabileceğimiz tavır, İran ile Azerbaycan arasındaki gerilimin biraz dinmiş olması. O tabii en azından şu anki süreçteki en pozitif gelişme.”

‘Kırılmaya çok müsait bir denklemin içindeyiz’

Bilgehan Alagöz’e göre, Suudi Arabistan-İran uzlaşısı hakkında yorum yapmak için henüz oldukça erken. Kızıldeniz’deki tansiyona ek olarak Basra Körfezi’nin de takip edilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Alagöz, düzelen ilişkilerin her an bozulabileceğini ifade etti:
“İran ve Suudi Arabistan arasında 2023 Mart ayında uzlaşı süreci başladı. Sorunlar ortadan tamamen kalkmadı ve bu sürece yönelik çok yüksek beklentiye girmemek lazım diye düşünüyorum. Çünkü kırılmaya çok müsait bir denklemin içindeyiz. Yemen’de neler olacağı çok kritik. Mütemadiyen Yemen üzerinden atılan füzeleri görüyoruz. Burada bir sapma olursa, tekrar Suudi Arabistan’ın ticari faaliyetlerini ciddi oranda riske atacak bir süreç yaşanırsa, düşen gerilim tekrar yükselebilir. Yine Basra Körfezi içerisindeki bazı doğalgaz kaynaklarının paylaşımı ile ilgili tansiyon yükselişi var son günlerde. Körfez İşbirliği Konseyi açıklamalarına İran şiddetle itiraz ediyor. Bir şekilde iki ülke deneme sürecinde şu anda. Uzun vadeli bir beklentiden ziyade, görelim öyle konuşalım deme taraftarıyım.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала