- Sputnik Türkiye, 1920
YENİ ŞEYLER REHBERİ
Teknoloji alanında yaşanan tüm gelişmeler, trendler ve teknolojinin günlük hayata yansımaları, Serhat Ayan'ın hazırlayıp sunduğu Yeni Şeyler Rehberi'nde.

Tarihten gelen ve tarihe yön veren bilim kurgu filmleri

Abone ol
Serhat Ayan, Haftanın Keyfi programında Kubrick’in Bir Uzay Macerası ile yükselişe geçen ve izleyicilerin takdirini toplayan efsanevi bilim kurgu filmlerini anlattı.
Bilm kurgu filmlerinin tarihi oldukça eskiye uzanıyor. Birçok faktör bulunmasına rağmen, izleyiciler ve eleştirmenler nezdinde bazı filmler, türünün en iyi yapımları olarak kabul ediliyor.
Amerikalı yönetmen Stanley Kubrick'in yönetmenliğini üstlendiği 2001: A Space Odyssey (2001: Bir Uzay Macerası), bilim kurgu türünün başyapıtları arasında gösteriliyor. Henüz uzay yolculuğu test aşamasında iken, bilimin ön gördüğü birçok detaylı gerçekçi bir şekilde aktaran filmin çekimi tam beş yıl sürdü ve nihayet 1968’de vizyona girdi.
Ülkemizde "Maymunlar Cehennemi" olarak da bilinen Planet of the Apes, aynı yıl vizyona giren bir başka önemli bilim kurgu filmiydi. Fraklin J. Schaffner'in yönetmenlik koltuğunda oturduğu film, 1963 yılında basılan Fransız yazar Pierre Boulie'nin aynı isimdeki romanından ilham aldı.
Her iki filmdeki uzay yolculuğu, zaman algısı ve primatların evrimi konseptleri, dönemin bilim kurgu edebiyatına da hakim olan konulardı. Uzay Yarışı ve astronomi alanındaki gelişmeler ışığında bilim kurgu sinemasını da etkileyen başlıca tema uzay konsepti olmuştu.
Yetmişlere gelindiğinde bilgisayar yapımı efektlerin de devreye girmesi ile bilim kurgu türü yeni bir soluk kazandı. Uzay hala ön planda olsa da, farklı temalarla desteklendi. Frank Herbert’in 1965’te yayınlanan ve ruhani-fantastik öğeler ile bilim kurguyu harmanlayan Dune romanından ilham alan George Lucas, Star Wars serisini yarattı. Star Wars serisinin ilk filmi olan A New Hope (Yeni Bir Umut), 1977'de vizyona girdi ve o tarihten beri bir kült olarak popüler kültürün bir parçası haline geldi. Uzay temasında ana odak insanın uzaydaki tecrübesinden ve seyahatlerinden çıkıp siyasete, ruhani ikileme ve iyilik ile kötülük arasındaki savaşa kaydı.
Star Wars ile aynı yılda, 1977'de Close Encounters of the Third Kind (Üçüncü Türden Yakınlaşmalar) filmi vizyona girdi. Yönetmenliğini Jaws ile büyük sükse yakalamış Steven Spielberg üstlendi. 1970'lerin öne çıkan UFO fenomenini ve Bermuda Şeytan Üçgeni le Mojave Çölleri (51. Bölge) hakkındaki komplo teorilerinden ilham alan film, uzayın bilinmezliğini alıp dünyaya getirerek daha yerel, daha az yabancı bir deneyim sunması açısından önem taşıyordu.
1979’un sonunda sinemada izleyenleri büyüleyen ve şaşırtan Alien (Yaratık) vizyona girdi. Daha önce Duelists (Düellocular) filmi ile büyük beğeni toplayan Ridley Scott'ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu Alien, uzayın bilinmezliğini korku teması ile harmanlamayı başardı. Sadece bilinmezliğin değil, aynı zamanda insan bedeninin başkalaşım geçirmesi ve algılanamayan, tamamen yabancı bir uzaylı tarafından kullanılması ile adeta parazitlere duyulan korkuyu taklit eden Ridley Scott, kült bir bilim kurgu evreninin de temellerini atmış oldu.
Ridley Scott'ın yönettiği ve başyapıt olarak tarihe geçen bir başka bilim kurgu yapımı ise 1982’de vizyona giren Blade Runner'dı (Bıçak Sırtı). Amerikalı efsane bilim kurgu yazarı Philip K. Dick’in “Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi” romanından ilham alan film, Alien’ın çizdiği bilimin kendisinden ziyade insana ve insanlığa etkisine odaklanan çizgiyi takip etti. O dönem bilim kurgu edebiyatında da bilimin kendisinden ziyade insana etkilerini mercek altına alan “hafif bilim kurgu” alt türünün prensiplerini izleyen Bladerunner, insanların kopyası olarak yaratılan androidlerin ne kadar insan olduğu, insan olmanın ne anlama geldiği ve empati temalarını, distopik bir bilim kurgu dünyasında ele aldı.
İnsan, robot, kıyamet, yapay zeka ve zaman yolculuğu kavramlarının damgasını vurduğu 1980’lerde, bu ekolü takip eden fakat aksiyon yönü felsefi yönünden daha ağır basan bir bilim kurgu klasiği daha vizyona girdi. 1984’te yayınlanan, başrolünde Arnold Schwarzenegger, Linda Hamilton ve Michael Biehn'ın bulunduğu, James Cameron tarafından yönetilen Terminator (Yokedici) filmi o denli etkili oldu ki, günümüzde Türkiye dahil birçok ülkede “Terminatör gibi” deyimi kullanılıyor. Yapay zekanın, kıyametin, robotların, insanın kendi ürettiği makinelerin esiri olmasının ve yazgısına başkaldırmasının destansı bir anlatımı olan Terminator’ın devam filmleri hala çekilmekte.
Bilim Kurgu, 1980’lerde Soğuk Savaş’ın ve bilgisayarların hayatımıza girişi ile bilhassa nükleer temalı kıyamet ve insanın makineye karşı verdiği savaşlara yöneldi. Fakat 1990’larda başlayan dijitalleşme ile, bu senaryolar dijital dünya ile birleşti. Artık internetin, bilgisayarların ve dijitalleşmenin gündelik hayatın her alanının bir parçasının olacağının anlaşılması ile birlikte, bilim kurgu edebiyatı da “Siber Çılgınlık” yani “Cyberpunk” alt türüne yöneldi. Teknolojinin akıl almaz seviyelerde geliştiği fakat insanların sefil yahut köle gibi yaşadığı, korkunç teknolojik distopyaları anlatan bu türün ilk romanı “Neuromancer” esasında geleceği öngören yazar William Gibson tarafından 1984’te kaleme alındı.
İnsan zihninin, yine insanların yarattığı sanal yani dijital dünyaya aktarılması teması, o tarihten bu yana bilim kurgu filmlerinin de ilgi odağı oldu. Milenyuma gelirken zirveye çıkan dijital çılgınlığı yansıtan Matrix filmi, 1999'da vizyona girdiğinde ortalığı kasıp kavurdu. Kontrolsüz dijitalleşmenin, makinelerin esiri olmanın ve insanın kendi yarattıklarının esiri olmasıyla mücadele etmesini konu alan filmin yönetmen koltuğunda Lana Wachowski ve Lilly Wachowski oturuyordu. İnsanın gerçek anlamda hür iradesinin olup olmadığının ve artık yaşadıkları dünyada “dijital tanrılarının” gözetiminde ne kadar hür olabileceklerinin işlendiği filmde, umut teması da ön plandaydı.
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала