'ABD'nin her şeye karşılık bir havuç verme politikası izlemesi bekleniyor'
23:36 31.05.2023 (güncellendi: 11:23 01.06.2023)
'ABD'nin her şeye karşılık bir havuç verme politikası izlemesi bekleniyor'
Abone ol
Serra Karaçam’a göre, ‘yeni’ dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinin sıfırlanması ihtiyacı var. Erdoğan’ın ‘vazgeçilemeyen ama yokluğu tercih edilebilecek müttefik’ görüldüğünü söyleyen Karaçam, F-16’lara karşı İsveç için NATO vetosunun kalkmasını içeren ‘havuç siyaseti’ beklendiğini belirtti. Suriye’de Erdoğan’a YPG tavizinin de konuşulduğunu aktardı.
Türkiye’de ikinci turda ipi göğüsleyerek üçüncü kez cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, neredeyse tüm dünyadan tebrikleri kabul ederken, dikkatler süper güç ABD ile epey zamandır ‘sancılı’ yürüyen ilişkilere çevrildi.
ABD Başkanı Joe Biden, Twitter hesabından yayınladığı kutlama mesajının ardından Erdoğan’la telefonda konuşurken, yeni kabinede görev alıp almayacağı henüz belli olmayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile telefonda ilk görüşmeyi yaptı. Görüşmede Türkiye-ABD Stratejik Mekanizma toplantısının hazırlıkları, savunma sanayii işbirliği, İsveç’in NATO’ya üyelik süreci ve Tahıl Anlaşması’nın ele alındığı belirtildi.
Kulislerde Biden yönetiminin F-16 modernizasyonu ve yeni uçakların satışına onay için Ankara’nın İsveç’le ilgili vetosunu çekmesinin beklendiği söylemi dolaşıyor.
ABD Dışişleri Bakanı ise İsveç ziyareti sırasında Başbakan Ulf Kristersson ile ortak basın toplantısında bunun ‘bir koşul’ olarak belirtmese de sürecin en kısa zamanda ilerlemesi beklentisi olarak açıkça dile getirdi. Blinken, Finlandiya’nın ardından İsveç’in de Ankara’nın endişelerini gidermek yolunda dikkate değer adımlar attıklarını belirtirken, “Bu nedenle bu sürecin önümüzdeki haftalarda tamamlanmasını dört gözle bekliyoruz” vurgusunu yaptı. Blinken’in “İsveç'in NATO üyeliği ve F-16'lar farklı konular. Ancak her ikisi de bizim kanaatimize göre, Avrupa güvenliği için hayati öneme sahiptir” ifadeleri dikkat çekti. Türkiye’nin F-16’lara sahip olmasının ittifakın yüksek standartlarda faaliyetine katkı yapacağını belirtip bunun da ABD’nin çıkarına olduğunun altını çizdi. Bu konunun Biden yönetimi değil Kongre üyeleri tarafından ‘koşul’ haline getirildiğini de ekledi.
Yine Beyaz Saray, Türkiye’ye yönelik F-16 satışına ilişkin destek konusunda Biden yönetiminin uzun süredir net olduğunu kaydetti.
ABD’de Erdoğan’ın ‘yeni’ döneminde Ankara ile ilişkilere bakışı Amerika’da bulunan gazeteci Serra Karaçam ile konuştuk
‘Biden kampanyasındaki söylemlerinin aksine Türkiye seçimine uzak durdu’
Serra Karaçam’a göre ABD Başkanı Biden, 2020 seçim kampanyasında Erdoğan yönetimi ile ilgili ‘cüretkar’ açıklamalarına karşılık Türkiye seçimlerinin öncesinde meseleye ‘uzak durdu’. Karaçam, Biden yönetimi ve Dışişleri Bakanlığı’nın ‘kim seçilirse seçilsin çalışmaya devam’ söylemine atıfta bulundu:
“Biden seçim dönemi boyunca Türkiye konusundan uzak kaldı. ABD Dışişleri Bakanlığı da Türkiye’de kim olursa onunla çalışmaya devam edeceklerini açıkladı. Daha geriye gidip Biden’ın (2020’deki) kendi seçim kampanyasına dönersek, Türkiye’de seçimler yahut görüşleri sorulduğunda açıkça Erdoğan yönetimini desteklemeyeceğini, olumsuz gördüğü hususları ve Erdoğan yönetimi karşısında gerekli politikaları uygulayacağını ifade etmiş ve taraf olmuştu. ABD’de Kongre var, Türkiye’ye karşı duruşu belli, Biden destek almaya çalışıyor. Kendi bağışçıları var, yatırım yapan isimler var. Böyle bir ortamda dahi Erdoğan yönetimiyle ilgili bir duruş sergilemişti. O zaman geldi çattı, Türkiye seçimleri oldu. Artık birtakım şeyler değiştiği hem seçimlere kadar Türkiye ile ilgili konularda bir söyleme başvurmadı. Bir uzlaşma yapılmaya çalışıldı. Biden konudan uzak durdu.”
‘ABD Kılıçdaroğlu’ndan da emin olamadı’
Karaçam, ABD’nin Türkiye ile ana sorununun YPG’ye verdiği destek olduğunu söylerken, Ukrayna çatışması öncesinde de gündemi S400’lerin belirlediğini anımsattı. Ancak sonra söylemin değiştiğini belirten Karaçam, Erdoğan’ın ‘vazgeçemedikleri ama diğer taraftan da onsuz yapmayı tercih edecekleri türden bir müttefik’ görüldüğünü söyledi. Karaçam’a göre diğer yandan ABD Kılıçdaroğlu’ndan da emin olamadı:
“Erdoğan’ın zaferi şimdi ilişkilerde Washington’ın nasıl bir resim görmesini sağlıyor? Çok iyi biliyorlar ki onlar için Türkiye tarafında ana sorun YPG desteği, Washington açısındansa ana sorun Rus savunma sistemlerinin bir NATO üyesi olan Türkiye tarafından alınmış olması. Rusya-Ukrayna savaşı çıkana söylemlerde negatif algı S400 savunma sistemlerinin Rusya’dan alınmasıydı. Ukrayna savaşı çıktıktan sonra söylem değişti. Burada 'Kılıçdaroğlu’na gönül desteği’ diyelim, ‘Erdoğan’dan kurtulmak’ diyelim… Çünkü Erdoğan onlar için ‘vazgeçemedikleri ama diğer taraftan da onsuz yapmayı tercih edecekleri türden bir müttefik’ olarak adlandırılıyor. Batılı müttefikleri ‘Türkiye’den dolayı’ onsuz yapamıyorlar. Erdoğan’ı kendi çıkarlarını savunan bir dış politika çizgisi, masada daha ağır bir oyuncu olmakla ilgili direnişi gibi sebeplerden dolayı istemiyorlardı. Ama diğer taraftan Kılıçdaroğlu seçilseydi, -Ünal Çeviköz’ün konuşmaları var- o zaman da Rus silah sisteminden ne derece vazgeçilebileceği konusunda Washington hiçbir zaman emin değildi.”
‘İlişkilerin yönetilmesi, sıfırlanması lazım; her şeye karşılık bir havuç verme politikası izlemesi bekleniyor'
Karaçam, Biden yönetiminin Amerikan siyasetinde öteden beri var olan ‘Kongre bahanesini’ kullandığını belirtirken, artık seçim sonucunun ardından ilişkilerin yönetilmesi ve sıfırlanması ihtiyacına işaret etti. Karaçam, YPG’den F16’lara ve İsveç’in NATO üyeliğine uzanan başlıklarda ‘havuç verme politikası’ izlenmesinin beklendiğini vurguladı:
“Diğer taraftan bu ilişkilerin bu zaferden sonra elbette yeniden yönetilmesi, sıfırlanması lazım. Ama bunun için Kongre’nin de Türkiye’nin taleplerini anlaması gerekiyor. Sadece Biden yönetimiyle olmuyor. Amerikan siyasetinde her zaman Kongre iyi bir bahane oldu. Bu uzun yıllardır böyle, esasında Erdoğan ile ilgili de değil. Kıbrıs savaşı zamanına döndüğümüzde ‘Biz yaparız ama Kongre var’ diyen yönetimler vardı. Biraz da kampanya döneminde ABD’nin Türkiye Büyükelçisinin muhalefetle görüşmesi, Erdoğan’ın Amerikalılara ders verme sözü, Erdoğan’ın bunu ‘bana düşmanlık, asıl size düşmanlıktır’ diyerek anlatması gibi gerilimli şeyler de oldu. Süleyman Soylu’nun sözleri de var. Bunlar artık Erdoğan’ın zaferiyle yeni bir noktaya gitti. Ne kadar sert pazarlık yapabiliriz, ne kadar esnetebiliriz, diplomasi tarzı değişebilir mi, sorunu nasıl en aza indirebiliriz? Dolayısıyla Suriye’de YPG desteğiyle ilgili Amerika’nın tavır almaması Türkiye açısından birinci sorun. F-16’ları İsveç’e NATO üyeliğini açarsa verecek. Diğer taraftan her şeye karşılık bir havuç verme politikası izlemesi bekleniyor.”
‘NATO’ya zaten entegre bir İsveç’in ne kadar koz olacağı da tartışmalı’
Diğer yandan Karaçam Kongre liderlerinin F16 modenizasyonu ve yeni uçaklar için İsveç’in üyeliğini dile getirdiklerini anımsatırken, yönetimin de bunu koşul yapmamasına karşılık Amerikan sistemi gerekçesi kıldığını ifade etti. Karaçam diğer yandan İsveç’in ittifakla bu denli entegre olmuşken NATO üyeliğinin bir koz olarak değerinin de tartışıldığını aktardı:
“Kongre liderleri açıkça söylüyor. Ankara’nın İsveç’in NATO üyelik başvurusunu reddetmesinden rahatsız olduklarını, bu sebepten de F-16 modernizasyonu ve yeni uçakları satmak istemediklerini söylüyorlar. Biden yönetimi, ‘Biz bunu koşul yapmıyoruz ama Kongre’deki manzara bu’ diyor. Dolayısıyla bu ‘havuç politikasını’ kendi tercihleri değil ama Kongre liderlerini ikna için ve ABD’nin kendi yönetim sistemiyle ilgili bir gerekçe olarak gösteriyorlar. İsveç’in girişini durdurmak, Putin için ne kadar önemli? Esaslı bir rolü mü var, sembolik mi? Zaten İsveç silahlı kuvvetleri bir taraftan askeri olarak NATO’ya entegre edilmiş vaziyette. F-16 kozu ve İsveç’in NATO üyeliği ne kadar büyük bir koz, bu da tartışılıyor. Ama Kongre liderleriyle anlaşmanın önünü açmayı tercih eden bir ağırlıklı görüş var. Türkiye’nin ikna edilmesi gerektiğini aktarıyorlar.”
‘Bir an önce Kongre liderlerini ikna edip Türkiye’nin istediğini yapmak gerek diyen de var’
Karaçam, ABD’nin Ukrayna çatışmasında tarafsız kalan Türkiye’nin Rusya ile ekonomik ilişkilerine dikkat kesildiğini de belirtti. Ancak Karaçam’a göre, bunun Erdoğan için ‘artık koz olmadığını, Rusya ile daha fazla bağın bir getirisi olmayacağı’ düşünenlerin yanı sıra ‘bir an önce Kongre liderlerini ikna edip Türkiye’nin istediklerini yapmak gerektiğini’ dile getirenler de eksin değil:
“ABD’de Türkiye’nin malların Rusya’ya geçişi için önemli bir nokta olması, birtakım yaptırımlarla Rus oligarkların Türkiye’deki rolü, operasyon kabiliyetiyle alakalı nasıl bir cezalandırma yapılabileceği, Türkiye ekonomisi ve Rusya’nın gelirleri gibi şeylere odaklanılmış durumda. ABD’de Çin ile askeri gerilim de konuşuluyor ama temel konular ekonomik. Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşı gibi konularda da iş geliyor ilgili yaptırımlara dayanıyor. Türkiye’nin ekonomisini ayakta tutmakta da Kremlin’in önemli desteği olduğunu görüyorlar. Bir taraftan Rusya’nın petrol gelirlerini başka türlü baskı altına aldıklarının farkındalar. Dolayısıyla Erdoğan’a karşı ne kadar koz olarak kullanabileceklerini sırrı burada yatıyor. ‘Artık daha fazla Rusya bağı bir getiri getiremeyecek. O yüzden elimiz güçlü’ diye bakan bir görüş var. ‘Bir an önce Kongre liderlerini ikna edip Türkiye’nin istediğini yapmak gerek’ diyen bir görüş de var.”
‘Erdoğan’dan sonra Kılıçdaroğlu da çok fazla taviz veren bir politika izlemeyecekti’
Karaçam’a göre, Washington’da ‘Türkiye’nin kendi çıkarını müzakere eden çizgisini’ Erdoğan’ın sembolize ettiği düşünülüyor. Karaçam, diğer yandan Kılıçdaroğlu’nun da Batı yanlısı söylemlerine rağmen bu çizgiyi takip ederek daha bağımsız siyaset izleme riski olduğu düşünüldüğünü aktardı:
“Burada Türkiye’nin kendi çıkarlarını müzakere eden çizgisini Erdoğan’ın sembolize ettiği bir gerçek gibi görülüyor. Neden Erdoğan’ı istemediler sorusunun cevabı bu. Kılıçdaroğlu her ne kadar yüzünü Avrupa’ya döneceğini, Ortadoğu’da aktif olarak bulunmayacağını ifade etse de esasında onun da daha bağımsız bir siyaset izleme riski olduğunu biliyorlardı. Türkiye’nin ciddiye alınmasını sağlayan bir Erdoğan’dan sonra Kılıçdaroğlu da çok fazla taviz veren bir politika izlemeyecekti, belki de sadece metodunu değiştirecekti. Amerika, çıkarları farklı şekilde gören bir muhalefet de beklemiyordu.”
‘Suriye’de Erdoğan’a taviz verilmesi, YPG’ye karşı Erdoğan’ın dinlenmesi gibi ağırlığı olduğu Washington’da konuşuluyor’
Karaçam, Washington’dan görünen manzarayı aktarırken, Erdoğan’ın ‘tavizsiz politikalarının’ Balkanlar, Akdeniz ve Libya’da ‘dengeleri değiştirmesinin’ tespit edildiğini söyledi. Yine Erdoğan’ın Arap ve Müslüman coğrafyada benimsenmesinin ABD’nin dikkatinden kaçmadığını aktardı.
“Avrupa, Erdoğan’ın 2003’ten beri yüzünü döndüğü bir yerdi fakat kapılar yüzüne kapandı. Arap sokağının Erdoğan’ı bu seçimde de çok fazla desteklemesinden dolayı rahatsızlık oluşmasıyla, orayla da gerilimler yaşandı. ‘Türkiye kendi politikasını izlemede taviz vermedi’ gibi görünüyor. Yine Balkanlar, Akdeniz ve Libya’da dengeleri değiştiren bir rolü olduğu gerçek ve Erdoğan’ın ekonomik krize yorumu da ‘dünyanın kendisini cezalandırdığı’ şeklinde oldu. Amerika bunların hepsini görüyor. Körfez kendisini kutladı. Somali’de ABD Büyükelçiliği önünde halk Türk bayraklarıyla yürüdü. Her ne kadar seçim sonuçları; Erdoğan’ın medyadaki üstünlüğü, kontrol gücü veya muhalif gazetecilerin susturulması gibi gerekçelere bağlansa da yadsınamayacak olan Müslüman coğrafyada kendisini lider olarak görenler var. Bunu görüyorlar. Dolayısıyla konu Erdoğan veya Kılıçdaroğlu değil Türkiye’nin çıkarları ve sorunları açısından çözülmesi gerekenler olmaya devam edecektir. Tahıl ihracatı da önemli. Erdoğan’ın negatif gördükleri inatçı politikalarının dışında, böyle bir misyonu başarılı hale getirdi. Erdoğan, İsveç’in üyeliğine karşılık F-16’lar ve tahılla ilgili rolünü sürdürdüğü sürece, Suriye’de Erdoğan’a taviz verilmesi, YPG’ye karşı Erdoğan’ın dinlenmesi gibi ağırlığı olduğu Washington’da konuşuluyor.”