https://anlatilaninotesi.com.tr/20230517/muhalefete-avrasyacilik-yapsin-demiyoruz-dunyanin-gidisatini-bari-dogru-oku-diyoruz-1071286116.html
‘Muhalefete Avrasyacılık yapsın demiyoruz, dünyanın gidişatını bari doğru oku diyoruz’
‘Muhalefete Avrasyacılık yapsın demiyoruz, dünyanın gidişatını bari doğru oku diyoruz’
Sputnik Türkiye
Prof. Barış Doster’e göre 14 Mayıs seçimi AK Parti'nin net şekilde oy kaybettiğini, Erdoğan’ın ise ancak müttefikleriyle yüzde 49.5’a ulaşabildiğini ortaya... 17.05.2023, Sputnik Türkiye
2023-05-17T23:33+0300
2023-05-17T23:33+0300
2023-05-19T01:33+0300
eksen
seçim
türkiye
çin
rusya
abd
nato
sinan oğan
recep tayyip erdoğan
kemal kılıçdaroğlu
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/07e6/0b/10/1063519014_0:0:3640:2048_1920x0_80_0_0_bd68ca625fbbe9c11a7eb42c6b77b1c3.jpg
Türkiye cumhurbaşkanlığı 28 Mayıs’taki ikinci tura kalan cumhurbaşkanlığı seçimleri için kolları sıvadı. 14 Mayıs’taki ilk turda yarışı önde bitiren Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan psikolojik olarak daha şanslı görülürken, Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu ilk turda ortaya çıkan ‘yeni milliyetçilik’ olgusu üzerinden daha keskin bir kampanyaya yönelecek gibi görünüyor. Sert bir video dolduran Kılıçdaroğlu, ‘vatanını seven sandığa gelsin’ vurgusu yaptı.Seçimin yüzde 5.2 oranıyla üçüncü adayı Sinan Oğan’ın iki ittifakla da görüşmesi bekleniyor. Oğan, CNN International’le söyleşisinde kendisini tercih eden seçmenler için “Atatürk’ten, Türk Milliyetçiliğinden taviz vermeyen, Kandil ile domuz bağı arasına sıkışmaya karşı ve sorgulayıcı bir seçmen. Bu seçmene ‘Ahmet’i destekle’ dediğin zaman ‘Tamam’ diyecek bir seçmen değil” vurgusu yaptı. Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’nın içinde yer alan MHP’nin de Oğan’dan rahatsızlık duyduğu belirtiliyor.Türkiye seçimleri tüm dünyada yankılanmış durumda. ABD’den Rusya’ya ve AB’ye 28 Mayıs sonrası oluşacak yeni hükümetle işbirliğine devam mesajları geldi. Erdoğan da kazanırsa Rusya,ABD ve diğer ülkelere karşı aynı politikayı sürdüreceğini ve kimseyle bağlarını koparmayacağını vurguladı.Türkiye seçimi değerlendirmesi ve dünyadaki yankılarını Prof. Barış Doster ile konuştuk.‘Erdoğan ve partisi net bir şekilde oy kaybetmiş görünüyor’Prof. Barış Doster’e göre, Türkiye’de seçimler iktidar partisinin net şekilde oy kaybettiğini, Erdoğan’ın da aldığı orana ancak ittifaklarıyla ulaşabildiğini gösteriyor. Doster, durumu daha önceki seçimlerin sonuçlarıyla kıyasladı:“Bir kere seçim sonuçları beni şaşırtmadı. İktidar cenahını sıralarsak AK Parti net şekilde oylarını kaybetmiş görünüyor. 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde tek başına aşkın temsille iktidara geldiği dönemde yüzde 35 oyu vardı, şimdi yine yüzde 35 oyu var. O AK Parti ki o seçimlerden sonra yüzde 50’leri görmüştü, şimdi 35. Cumhurbaşkanı Erdoğan çok daha fazla oy alırdı hem de ittifaktan 2.5 puan daha fazla oy alırdı. Geçmiş cumhurbaşkanlığı seçimleri, geçmiş referandumlar bunun örneğidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da şu anda 49.5. MHP ve Yeniden Refah Partisi’nin oy toplamı. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki oy ile Cumhur İttifakı’nın parlamentoda aldığı oy hemen hemen aynı.”‘Emperyalizmin politikalarını alkışlayan siyaset gerilemeye mahkum’Doster, MHP’nin ve CHP’nin klasik oylarını koruduğunun anlaşıldığını söylerken, Millet İttifakı’na eklenen Deva ve Gelecek partilerinin ise hiçbir getirisinin olmadığının görüldüğünü belirtti. ‘Kimlik siyaseti’ yürüten HDP, yani Yeşil Sol Parti’nin oylarının düştüğünü hatırlatan Doster, ‘emperyalizme karşı tavır alamayan’ siyasetin gerilemeye mahkum olduğu görüşünde:“MHP beni şaşırtmadı. Ülkücü geleneğinin ana akım partisi olan benim aramın hiç iyi olmadığı partiye 2-3 puan daha fazla verirdim. Seçime sadakati yüksek, tarihsel, toplumsal, kültürel damarı olan bir parti olduğunu hep hatırlatırdım, beni yanıltmadı, yüzde 10. CHP klasik oyunu korudu. Sıklıkla eleştirdiğim DEVA ve Gelecek partilerinin hiçbir getirisinin olmadığı, hatta CHP’nin geleneksel seçmenlerini üzüp kaçırdıklarını gördük. Keza aynı şey Demokrat ve Saadet partileri için de geçerli. İkincisi, Yeşil Sol Parti yani HDP düş kırıklığı yaşadı, onun da oyu azalmış. Demek ki kimlik siyaseti emperyalizmin Irak’tan Suriye’ye bütün politikalarını alkışlayan, emperyalizm destekli terör örgütüyle arasına mesafe koymayan siyaset Türkiye’de bütün ‘yetmez ama evetçileri’, eski emperyalist destekli FETÖ’nün Taraf gazetesinin döküntülerini, Hasan Cemalleri listelerine koyan siyaset gerilemeye mahkum. Bu sayısal bir tahlil.”‘Toplumsal zemini yok sayarak ve küçümseyerek siyaset yapılamaz’Doster, milliyetçiliğin sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yükseldiğini işaret ederken, toplumsal zemini yok sayarak ve küçümseyerek siyaset yapılamayacağı değerlendirmesinde bulundu:“Üretim, mülkiyet, sınıf gerçeğinden kopmadan siyasal tahlile gelelim. Türkiye’de milliyetçi oylar yüksek. Liberaller bilmezler, bütün dünyada milliyetçi oylar yüksektir, son yıllarda daha da yükselmektedir. Bırakın tüm partilerin tabanlarında kendisini milliyetçi, ulusal olarak niteleyen seçmeni, sadece milliyetçi kimliği en baskın yönü olan MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi’ne baktığımızda oyların toplamı yüzde 23 ediyor. Benim ustam, büyük sosyalist Atilla İlhan, ‘Kültür zeminle orantılıdır’ derdi. Bu toplumsal zemini yok sayarak küçümseyerek siyaset yapamazsınız.”‘Psikolojik üstünlük Cumhur İttifakı’nda ama…’Doster, 28 Mayıs’ta sayısal tablo nedeniyle psikolojik üstünlüğün Cumhur İttifakı’nda olduğunu belirtirken, CHP’nin liberaller yüzünden unuttuğu ve altı okta yer alan milliyetçiliği daha fazla kullanmasını bekliyor. Üçüncü aday olan Sinan Oğan faktörüne işaret eden Doster, Oğan’ın sadece kendi seçmeni değil yarıştan ayrılan İnce’nin seçmenini, yani genç, laik, ulusalcı, tepkisel seçmenin de oylarını kendisinde topladığı değerlendirmesinde bulundu:“11 gün sonraki seçimlere gelelim. Bugünkü mevcut şartlarda sayısal olarak psikolojik üstünlük Cumhur İttifakı’nda görünüyor. 322 milletvekili çıkarmış, yani açık bir üstünlüğü var. Cumhur İttifakı lideri Erdoğan, 2.5 milyon oy fark katmış. İkinci turda yüzde 50 artı 1 koşulu şartı yok, en çok oyu alan seçilecek. Ama zaten iki aday olduğu için zaten biri illaki yüzde 50 üzerinde oy alacak. CHP’nin altı okundan biri olan ve kimlik siyasetçilerinin de etkisiyle uzun yıllardır unuttuğu milliyetçiliği daha fazla ağzına aldığını göreceğiz. Zaten Kılıçdaroğlu da o bağlamda kampanyasını başlatmış. Laik, aydınlanmacı, cumhuriyetçi, milliyetçi seçmene, muhalif milliyetçi seçmene değil, muhafazakar milliyetçi seçmene, yani İç Anadolu’daki milliyetçi seçmene de hitap edecek bir kampanya dili geliştireceğini anlıyoruz. Sinan Oğan faktörü önemli. Medyada görünürlüğü olmayan, ötekilere göre daha genç olan, büyük bir kampanya bütçesi olmayan bir siyasetçi, arkasında koca koca örgütler olmadığı halde yüzde 5’i geçen bir oy aldı. Oğan kıymete bindi diyebiliriz. Bu oylar Oğan’ın çantada keklik oyları olduğu anlamına gelmez. Oğan’ın aldığı oylar, tepkisel, muhalif, genç seçmenin, İnce’ye gidecek olan oylarıdır. MHP, İYİP, hatta kısmen CHP’nin laik ulusalcı oylarıdır. Ama bunların hiçbiri Oğan’ın kendi oyu değildir. O yüzden Oğan ile pazarlığa oturacak olan hem Cumhur hem Millet İttifakı’nın bu gerçeği görmesi gerekir.”‘Türkiye’yi siz klasik Batı şablonuyla tahlil, tasvir, tahmin edemezsiniz’Doster’e göre Batıcı liberallerin örgütlü cehaletleri, Türkiye’yi klişe Batı şablonlarıyla okuyarak seçimlerle ilgili büyük bir ‘çuvallama’ yaşadı:“Batıcı liberallerin cehaletleri örgütlü, kurumsal olanlar bir kez daha şunu gördüler. Türkiye’yi siz klasik Batı şablonuyla, Batı’nın gelişme süreci üzerinden tahlil, tasvir, tahmin edemezsiniz. Türkiye başka bir ülkedir ve her ülke başka bir ülkedir. Orada çuvalladılar. Türkiye’deki işbirlikçilerinin de akademi, meslek örgütlerindeki STK’lardaki, medyadaki yakın dostlarının da yanlış yönlendirmeleriyle çuvalladı. Türkiye dünyada her zaman önemli olmuştur. Bunun AK Parti ile, Washington Post’un manşetiyle, The Economist’in kapağıyla ilgisi yok. Türkiye, coğrafi konumundan dolayı Kafkasya, Balkanlar, Ortadoğu’daki konumundan dolayı, tarihsel birikiminden dolayı elbette her zaman dünya üzerindeki devletler arasında diplomatik ajandası en yoğun olan 10 devletten biridir. Bunu Türkiye’yi DSP, MHP, ANAP, CHP’yle alakası yoktur. Bu bir coğrafi gerçekliktir."‘Bu siyasi heyet çok pragmatik ama Amerika’dan bir göz kırpsılar yapısal Amerikancılıklarına dönerler’Türkiye’yi geçmişteki sağcı liderlerden çok daha fazla Batıcı olan bir siyasi heyetin yönettiği görüşündeki Prof. Doster, iktidarın 21 yıldaki kritik politikalarının bunu ortaya serdiğini belirtti. “Ama bu heyet çok pragmatik olarak Batı ile papaz olduğunda hızla yönünü Rusya’ya dönebiliyor” diyen Doster, bunun ideolojik, entelektüel, bürokrasiye sinmiş bir altyapısı bulunmadığı yorumunu yaptı:“Batı’daki meslektaşlarımız çok farkında değiller. Mevcut iktidar kadrosunu konjonktürel ve çok pragmatik bir kadro olarak tanıyoruz. Türkiye’nin belki Adnan Menderes’ten, Tansu Çiller’den, Turgut Özal’dan bile daha Batıcı olan bir politik heyeti var. Biz bunu Annan Planı’nda, 1 Mart tezkeresinde, BOP eş başkanlığında gördük. Ama bu heyet çok pragmatik olarak Batı ile papaz olduğunda, ABD ile gerilim yaşadığında hızla yönünü Rusya’ya dönebiliyor. Ama bunun bir yapısal, üzerinde uzunca tartışılmış, kısa-orta-uzun vadede stratejik planlaması yapılmış, bunun ideolojik, entelektüel, bürokraside de hazırlığı yapılmış, akademide bilimsel düzeyde hazırlığı kotarılmış bir altyapısı yok. Anti-emperyalist olduklarına bakmayın, yarın Amerika’dan bir göz kırpsılar hepsi yine yapısal Amerikancılıklarına dönerler.”‘Muhalefete Avrasyacılık yapsın demiyoruz, dünyanın gidişatını bari doğru oku diyoruz’CHP’nin Cumhuriyetin kurucu partisi olarak Batılı danışmanların hegemonyasına girerek anti-emperyalistliği, tam bağımsızlıkçılığını unuttuğu görüşündeki Doster, iktidarın sergilediği pragmatizmin de sergilemediğini söyledi:“Muhalefet, Cumhuriyeti kuran devrimci parti olan, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın partisi son yıllarda anti-emperyalistliğinden, ulusal kurtuluşçuluğundan, tam bağımsızlıkçılığından o denli uzaklaştı ve Batılı danışmanların hegemonyası altına girdi ki, bırakın ideolojik düzlemde milliyetçiliği, doktriner düzlemde cumhuriyetçiliği, ekonomik düzlemde halkçılığı, bunların tamamını unuttuğu gibi AK Parti’sini, Tansu Çiller’i geride bırakacak şekilde NATO’cu oldu. Biz bunu Ünal Çeviköz’den biliyoruz. Bu NATO’culuk Türk toplumunda karşılık bulmuyor. İktidarın gösterdiği kadarıyla bile, bu pragmatistliği oranında bile Rusya’yı, Çin’i dikkate alan bir tavır içinde de değil muhalefet. Muhalefete merkez solculuğu bıraksın, Avrasyacılık yapsın demiyoruz, istese de beceremez, ama sadece şunu diyoruz; ‘Dünyanın gidişatını bari doğru oku’.”‘Rusya Batı’nın tüm çullanışlarına, yayılmacı faşizan yaptırımlarına rağmen ayakta; Çin zaten muazzam ekonomik güç’Doster, iktisadi üretim, nüfus, devlet kapasitesi bakımından dünyanın güç merkezinin Doğu’ya kaydığını anımsattı. Örgütlü liberal cehaletin Rusya’ya yönelik tüm tezlerinin bir yılda çöpe gittiğini belirten Doster, Çin’in ekonomik gücünün de ortada olduğunu anımsattı. Rusya ve Çin’in Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘mazlum milletler’ dediği coğrafyalara açıldığını söyleyen Doster, Türkiye’ne ana muhalefetin ise ‘NATO’culuk, AB’cilik, liberalcilik’ olmasını eleştirdi:“İktisadi üretim, nüfus, devlet kapasitesi, Batı’ya kafa tutma, bölgesel ittifaklar kurmak ve bunları güçlendirmek anlamında net biçimde dünyada 20 yıldır güç merkezi Batı’dan Doğu’ya kayıyor. Atlantik’ten Pasifik ve Avrasya’ya kayıyor. Bunun sadece bölgesel anlamda emareleri yok, ülke bazında da emareleri var. Rusya’ya karşı, bu bütün örgütlü cehaletle liberallerin bütün her şeyi çöpe gitti. Nereden baksanız 1.5 yıl oldu, Rusya ekonomik, askeri, toplumsal ve diplomatik olarak da Batı’nın bütün çullanışlarına, yayılmacı faşizan bütün yaptırımlarına rağmen ayakta. Çin zaten dünyanın ekonomik olarak muazzam bir gücü, dünyanın fabrikası. Dünyada 140 kadar ülkenin bir numaralı dış ticaret ortağı zaten Çin. Satın alma gücü üzerinden yapılan hesaplamalar da ABD ekonomisini geçmiş bir Çin var karşımızda. Hindistan ile beraber dünyanın en kalabalık nüfusu. BMGK’nın Rusya ile beraber iki gücünden biri ve bunlar nükleer. ŞİÖ de BRICS de artılarla, diyalog ortaklarıyla genişlemenin Ortadoğu, İslam alemine, Latin Amerika’ya üçüncü dünya dediğimiz Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın mazlum milletler dediği coğrafyalara açılmanın heyecanını yaşıyorlar. Bizim ana muhalefetin gündeminde bunlar da yok. Bir NATO’culuk, AB’cilik, liberalcilik var. Seçimde elbette bir numaralı aktör, faktör dış politika değildir ama dış politika temel gündem maddesi olmasa da seçmenin kulak kabarttığı, göz ucuyla dikkate aldığı bir konudur.”
çin
rusya
Sputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
2023
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
SON HABERLER
tr_TR
Sputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/07e6/0b/10/1063519014_909:0:3640:2048_1920x0_80_0_0_dc75ca0832bd10847bc5d79790d029fc.jpgSputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
seçim, türkiye, çin, rusya, abd, nato, sinan oğan, recep tayyip erdoğan, kemal kılıçdaroğlu, cumhur ittifakı, millet ittifakı, radyo
seçim, türkiye, çin, rusya, abd, nato, sinan oğan, recep tayyip erdoğan, kemal kılıçdaroğlu, cumhur ittifakı, millet ittifakı, radyo
Türkiye cumhurbaşkanlığı 28 Mayıs’taki ikinci tura kalan cumhurbaşkanlığı seçimleri için kolları sıvadı. 14 Mayıs’taki ilk turda yarışı önde bitiren Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan psikolojik olarak daha şanslı görülürken, Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu ilk turda ortaya çıkan ‘yeni milliyetçilik’ olgusu üzerinden daha keskin bir kampanyaya yönelecek gibi görünüyor. Sert bir video dolduran Kılıçdaroğlu, ‘vatanını seven sandığa gelsin’ vurgusu yaptı.
Seçimin yüzde 5.2 oranıyla üçüncü adayı Sinan Oğan’ın iki ittifakla da görüşmesi bekleniyor. Oğan, CNN International’le söyleşisinde kendisini tercih eden seçmenler için “Atatürk’ten, Türk Milliyetçiliğinden taviz vermeyen, Kandil ile domuz bağı arasına sıkışmaya karşı ve sorgulayıcı bir seçmen. Bu seçmene ‘Ahmet’i destekle’ dediğin zaman ‘Tamam’ diyecek bir seçmen değil” vurgusu yaptı. Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’nın içinde yer alan MHP’nin de Oğan’dan rahatsızlık duyduğu belirtiliyor.
Türkiye seçimleri tüm dünyada yankılanmış durumda. ABD’den Rusya’ya ve AB’ye 28 Mayıs sonrası oluşacak yeni hükümetle işbirliğine devam mesajları geldi. Erdoğan da kazanırsa Rusya,
ABD ve diğer ülkelere karşı aynı politikayı sürdüreceğini ve kimseyle bağlarını koparmayacağını vurguladı.
Türkiye seçimi değerlendirmesi ve dünyadaki yankılarını Prof. Barış Doster ile konuştuk.
‘Erdoğan ve partisi net bir şekilde oy kaybetmiş görünüyor’
Prof. Barış Doster’e göre, Türkiye’de seçimler iktidar partisinin net şekilde oy kaybettiğini, Erdoğan’ın da aldığı orana ancak ittifaklarıyla ulaşabildiğini gösteriyor. Doster, durumu daha önceki seçimlerin sonuçlarıyla kıyasladı:
“Bir kere seçim sonuçları beni şaşırtmadı. İktidar cenahını sıralarsak AK Parti net şekilde oylarını kaybetmiş görünüyor. 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde tek başına aşkın temsille iktidara geldiği dönemde yüzde 35 oyu vardı, şimdi yine yüzde 35 oyu var. O AK Parti ki o seçimlerden sonra yüzde 50’leri görmüştü, şimdi 35. Cumhurbaşkanı Erdoğan çok daha fazla oy alırdı hem de ittifaktan 2.5 puan daha fazla oy alırdı. Geçmiş cumhurbaşkanlığı seçimleri, geçmiş referandumlar bunun örneğidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da şu anda 49.5. MHP ve Yeniden Refah Partisi’nin oy toplamı. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki oy ile Cumhur İttifakı’nın parlamentoda aldığı oy hemen hemen aynı.”
‘Emperyalizmin politikalarını alkışlayan siyaset gerilemeye mahkum’
Doster, MHP’nin ve CHP’nin klasik oylarını koruduğunun anlaşıldığını söylerken, Millet İttifakı’na eklenen Deva ve Gelecek partilerinin ise hiçbir getirisinin olmadığının görüldüğünü belirtti. ‘Kimlik siyaseti’ yürüten HDP, yani Yeşil Sol Parti’nin oylarının düştüğünü hatırlatan Doster, ‘emperyalizme karşı tavır alamayan’ siyasetin gerilemeye mahkum olduğu görüşünde:
“MHP beni şaşırtmadı. Ülkücü geleneğinin ana akım partisi olan benim aramın hiç iyi olmadığı partiye 2-3 puan daha fazla verirdim. Seçime sadakati yüksek, tarihsel, toplumsal, kültürel damarı olan bir parti olduğunu hep hatırlatırdım, beni yanıltmadı, yüzde 10. CHP klasik oyunu korudu. Sıklıkla eleştirdiğim DEVA ve Gelecek partilerinin hiçbir getirisinin olmadığı, hatta CHP’nin geleneksel seçmenlerini üzüp kaçırdıklarını gördük. Keza aynı şey Demokrat ve Saadet partileri için de geçerli. İkincisi, Yeşil Sol Parti yani HDP düş kırıklığı yaşadı, onun da oyu azalmış. Demek ki kimlik siyaseti emperyalizmin Irak’tan Suriye’ye bütün politikalarını alkışlayan, emperyalizm destekli terör örgütüyle arasına mesafe koymayan siyaset Türkiye’de bütün ‘yetmez ama evetçileri’, eski emperyalist destekli FETÖ’nün Taraf gazetesinin döküntülerini, Hasan Cemalleri listelerine koyan siyaset gerilemeye mahkum. Bu sayısal bir tahlil.”
‘Toplumsal zemini yok sayarak ve küçümseyerek siyaset yapılamaz’
Doster, milliyetçiliğin sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yükseldiğini işaret ederken, toplumsal zemini yok sayarak ve küçümseyerek siyaset yapılamayacağı değerlendirmesinde bulundu:
“Üretim, mülkiyet, sınıf gerçeğinden kopmadan siyasal tahlile gelelim. Türkiye’de milliyetçi oylar yüksek. Liberaller bilmezler, bütün dünyada milliyetçi oylar yüksektir, son yıllarda daha da yükselmektedir. Bırakın tüm partilerin tabanlarında kendisini milliyetçi, ulusal olarak niteleyen seçmeni, sadece milliyetçi kimliği en baskın yönü olan MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi’ne baktığımızda oyların toplamı yüzde 23 ediyor. Benim ustam, büyük sosyalist Atilla İlhan, ‘Kültür zeminle orantılıdır’ derdi. Bu toplumsal zemini yok sayarak küçümseyerek siyaset yapamazsınız.”
‘Psikolojik üstünlük Cumhur İttifakı’nda ama…’
Doster, 28 Mayıs’ta sayısal tablo nedeniyle psikolojik üstünlüğün Cumhur İttifakı’nda olduğunu belirtirken, CHP’nin liberaller yüzünden unuttuğu ve altı okta yer alan milliyetçiliği daha fazla kullanmasını bekliyor. Üçüncü aday olan Sinan Oğan faktörüne işaret eden Doster, Oğan’ın sadece kendi seçmeni değil yarıştan ayrılan İnce’nin seçmenini, yani genç, laik, ulusalcı, tepkisel seçmenin de oylarını kendisinde topladığı değerlendirmesinde bulundu:
“11 gün sonraki seçimlere gelelim. Bugünkü mevcut şartlarda sayısal olarak psikolojik üstünlük Cumhur İttifakı’nda görünüyor. 322 milletvekili çıkarmış, yani açık bir üstünlüğü var. Cumhur İttifakı lideri Erdoğan, 2.5 milyon oy fark katmış. İkinci turda yüzde 50 artı 1 koşulu şartı yok, en çok oyu alan seçilecek. Ama zaten iki aday olduğu için zaten biri illaki yüzde 50 üzerinde oy alacak. CHP’nin altı okundan biri olan ve kimlik siyasetçilerinin de etkisiyle uzun yıllardır unuttuğu milliyetçiliği daha fazla ağzına aldığını göreceğiz. Zaten Kılıçdaroğlu da o bağlamda kampanyasını başlatmış. Laik, aydınlanmacı, cumhuriyetçi, milliyetçi seçmene, muhalif milliyetçi seçmene değil, muhafazakar milliyetçi seçmene, yani İç Anadolu’daki milliyetçi seçmene de hitap edecek bir kampanya dili geliştireceğini anlıyoruz. Sinan Oğan faktörü önemli. Medyada görünürlüğü olmayan, ötekilere göre daha genç olan, büyük bir kampanya bütçesi olmayan bir siyasetçi, arkasında koca koca örgütler olmadığı halde yüzde 5’i geçen bir oy aldı. Oğan kıymete bindi diyebiliriz. Bu oylar Oğan’ın çantada keklik oyları olduğu anlamına gelmez. Oğan’ın aldığı oylar, tepkisel, muhalif, genç seçmenin, İnce’ye gidecek olan oylarıdır. MHP, İYİP, hatta kısmen CHP’nin laik ulusalcı oylarıdır. Ama bunların hiçbiri Oğan’ın kendi oyu değildir. O yüzden Oğan ile pazarlığa oturacak olan hem Cumhur hem Millet İttifakı’nın bu gerçeği görmesi gerekir.”
‘Türkiye’yi siz klasik Batı şablonuyla tahlil, tasvir, tahmin edemezsiniz’
Doster’e göre Batıcı liberallerin örgütlü cehaletleri, Türkiye’yi klişe Batı şablonlarıyla okuyarak seçimlerle ilgili büyük bir ‘çuvallama’ yaşadı:
“Batıcı liberallerin cehaletleri örgütlü, kurumsal olanlar bir kez daha şunu gördüler. Türkiye’yi siz klasik Batı şablonuyla, Batı’nın gelişme süreci üzerinden tahlil, tasvir, tahmin edemezsiniz. Türkiye başka bir ülkedir ve her ülke başka bir ülkedir. Orada çuvalladılar. Türkiye’deki işbirlikçilerinin de akademi, meslek örgütlerindeki STK’lardaki, medyadaki yakın dostlarının da yanlış yönlendirmeleriyle çuvalladı. Türkiye dünyada her zaman önemli olmuştur. Bunun AK Parti ile, Washington Post’un manşetiyle, The Economist’in kapağıyla ilgisi yok. Türkiye, coğrafi konumundan dolayı Kafkasya, Balkanlar, Ortadoğu’daki konumundan dolayı, tarihsel birikiminden dolayı elbette her zaman dünya üzerindeki devletler arasında diplomatik ajandası en yoğun olan 10 devletten biridir. Bunu Türkiye’yi DSP, MHP, ANAP, CHP’yle alakası yoktur. Bu bir coğrafi gerçekliktir."
‘Bu siyasi heyet çok pragmatik ama Amerika’dan bir göz kırpsılar yapısal Amerikancılıklarına dönerler’
Türkiye’yi geçmişteki sağcı liderlerden çok daha fazla Batıcı olan bir siyasi heyetin yönettiği görüşündeki Prof. Doster, iktidarın 21 yıldaki kritik politikalarının bunu ortaya serdiğini belirtti. “Ama bu heyet çok pragmatik olarak Batı ile papaz olduğunda hızla yönünü Rusya’ya dönebiliyor” diyen Doster, bunun ideolojik, entelektüel, bürokrasiye sinmiş bir altyapısı bulunmadığı yorumunu yaptı:
“Batı’daki meslektaşlarımız çok farkında değiller. Mevcut iktidar kadrosunu konjonktürel ve çok pragmatik bir kadro olarak tanıyoruz. Türkiye’nin belki Adnan Menderes’ten, Tansu Çiller’den, Turgut Özal’dan bile daha Batıcı olan bir politik heyeti var. Biz bunu Annan Planı’nda, 1 Mart tezkeresinde, BOP eş başkanlığında gördük. Ama bu heyet çok pragmatik olarak Batı ile papaz olduğunda, ABD ile gerilim yaşadığında hızla yönünü Rusya’ya dönebiliyor. Ama bunun bir yapısal, üzerinde uzunca tartışılmış, kısa-orta-uzun vadede stratejik planlaması yapılmış, bunun ideolojik, entelektüel, bürokraside de hazırlığı yapılmış, akademide bilimsel düzeyde hazırlığı kotarılmış bir altyapısı yok. Anti-emperyalist olduklarına bakmayın, yarın Amerika’dan bir göz kırpsılar hepsi yine yapısal Amerikancılıklarına dönerler.”
‘Muhalefete Avrasyacılık yapsın demiyoruz, dünyanın gidişatını bari doğru oku diyoruz’
CHP’nin Cumhuriyetin kurucu partisi olarak Batılı danışmanların hegemonyasına girerek anti-emperyalistliği, tam bağımsızlıkçılığını unuttuğu görüşündeki Doster, iktidarın sergilediği pragmatizmin de sergilemediğini söyledi:
“Muhalefet, Cumhuriyeti kuran devrimci parti olan, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın partisi son yıllarda anti-emperyalistliğinden, ulusal kurtuluşçuluğundan, tam bağımsızlıkçılığından o denli uzaklaştı ve Batılı danışmanların hegemonyası altına girdi ki, bırakın ideolojik düzlemde milliyetçiliği, doktriner düzlemde cumhuriyetçiliği, ekonomik düzlemde halkçılığı, bunların tamamını unuttuğu gibi AK Parti’sini, Tansu Çiller’i geride bırakacak şekilde NATO’cu oldu. Biz bunu Ünal Çeviköz’den biliyoruz. Bu NATO’culuk Türk toplumunda karşılık bulmuyor. İktidarın gösterdiği kadarıyla bile, bu pragmatistliği oranında bile Rusya’yı, Çin’i dikkate alan bir tavır içinde de değil muhalefet. Muhalefete merkez solculuğu bıraksın, Avrasyacılık yapsın demiyoruz, istese de beceremez, ama sadece şunu diyoruz; ‘Dünyanın gidişatını bari doğru oku’.”
‘Rusya Batı’nın tüm çullanışlarına, yayılmacı faşizan yaptırımlarına rağmen ayakta; Çin zaten muazzam ekonomik güç’
Doster, iktisadi üretim, nüfus, devlet kapasitesi bakımından dünyanın güç merkezinin Doğu’ya kaydığını anımsattı. Örgütlü liberal cehaletin Rusya’ya yönelik tüm tezlerinin bir yılda çöpe gittiğini belirten Doster, Çin’in ekonomik gücünün de ortada olduğunu anımsattı. Rusya ve Çin’in Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘mazlum milletler’ dediği coğrafyalara açıldığını söyleyen Doster, Türkiye’ne ana muhalefetin ise ‘NATO’culuk, AB’cilik, liberalcilik’ olmasını eleştirdi:
“İktisadi üretim, nüfus, devlet kapasitesi, Batı’ya kafa tutma, bölgesel ittifaklar kurmak ve bunları güçlendirmek anlamında net biçimde dünyada 20 yıldır güç merkezi Batı’dan Doğu’ya kayıyor. Atlantik’ten Pasifik ve Avrasya’ya kayıyor. Bunun sadece bölgesel anlamda emareleri yok, ülke bazında da emareleri var. Rusya’ya karşı, bu bütün örgütlü cehaletle liberallerin bütün her şeyi çöpe gitti. Nereden baksanız 1.5 yıl oldu, Rusya ekonomik, askeri, toplumsal ve diplomatik olarak da Batı’nın bütün çullanışlarına, yayılmacı faşizan bütün yaptırımlarına rağmen ayakta. Çin zaten dünyanın ekonomik olarak muazzam bir gücü, dünyanın fabrikası. Dünyada 140 kadar ülkenin bir numaralı dış ticaret ortağı zaten Çin. Satın alma gücü üzerinden yapılan hesaplamalar da ABD ekonomisini geçmiş bir Çin var karşımızda. Hindistan ile beraber dünyanın en kalabalık nüfusu. BMGK’nın Rusya ile beraber iki gücünden biri ve bunlar nükleer. ŞİÖ de BRICS de artılarla, diyalog ortaklarıyla genişlemenin Ortadoğu, İslam alemine, Latin Amerika’ya üçüncü dünya dediğimiz Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın mazlum milletler dediği coğrafyalara açılmanın heyecanını yaşıyorlar. Bizim ana muhalefetin gündeminde bunlar da yok. Bir NATO’culuk, AB’cilik, liberalcilik var. Seçimde elbette bir numaralı aktör, faktör dış politika değildir ama dış politika temel gündem maddesi olmasa da seçmenin kulak kabarttığı, göz ucuyla dikkate aldığı bir konudur.”