00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
HABERLER
07:00
7 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
11:00
5 dk
DÜNYA HABERİ
11:07
13 dk
PARANIN HAREKETİ
11:21
16 dk
HABERLER
12:00
6 dk
HABER MASASI
13:30
35 dk
HABERLER
15:00
5 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
17:30
4 dk
HABERLER
19:00
5 dk
ARAMIZDAN AYRILANLAR
20:30
15 dk
HABERLER
07:00
5 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
11:00
4 dk
HABERLER
12:01
5 dk
YAPAY ZEKA GÜNLÜĞÜ
14:05
54 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
17:30
1 dk
YOL ARKADAŞI
MHP neden mıntıka temizliği yapıyor
17:33
87 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
19:00
1 dk
DünBugün
Geri dön
Adana107.4
Adana107.4
Ankara96.2
Antalya104.8
Bursa101.4
Çanakkale107.2
Diyarbakır89.6
Gaziantep104.3
Hatay106.1
İstanbul97.8
İzmir91.0
Kahramanmaraş92.3
Kayseri105.5
Kocaeli90.2
Konya88.6
Malatya106.0
Manisa101.0
Mardin92.2
Ordu99.6
Sakarya90.2
Samsun107.7
Sivas104.2
Şanlıurfa95.3
Trabzon102.4
Van88.0
GÖRÜŞ

Gıda enflasyonunda 5. sırada: Türkiye tarımda neyi yanlış yaptı, nasıl düzeltilir?

© Sputnik / Sertaç KayarTürkiye - tarım - çiftçi
Türkiye - tarım - çiftçi - Sputnik Türkiye, 1920, 12.04.2023
Abone ol
Özel
Gıda enflasyonunda dünya sıralamasında 5. sırada olan Türkiye’nin tarımdaki yanlışlarını ve çözüm önerilerini tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım Sputnik’e anlattı. Yıldırım, tarım üretimindeki girdilerin ithalata bağımlılığına dikkat çekerek, üretimde ülke gerçeklerine yönelik bir politika izlenmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye Dünya Bankası’nın ‘Gıda Güvenliği’ isimli raporunun şubat verilerine göre, dünyada gıda enflasyonun en yüksek olduğu 5. ülke. Lübnan, Zimbabve, Arjantin ve İran’ın ardından gelen Türkiye’de gıda enflasyonu oranı ise yüzde 69 olarak ölçüldü. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) açıkladığı Küresel Gıda Fiyat Endeksi’ne göre ise dünyada gıda fiyatları son 1 senedir düşüş yaşıyor.
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci ise ülkenin tarım potansiyeline yönelik bir değerlendirmede bulunarak ‘gelişigüzel değil, planlı bir üretim için çalıştıklarını’ söyledi. Kirişçi aynı zamanda planlı tarım, sözleşmeli üretim gibi kaynakların optimum düzeyde verimli kullanılması adına hazırlanan mevzuat çalışmasının TBMM'den geçtiğini de duyurdu. Öte yandan, ülkenin büyük yıkıma uğradığı depremlerde tarım alanları da zarar gördü. Türkiye’nın tarımda yaptığı yanlışları ve düzeltmek için neler yapılması gerektiğini tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım Sputnik’e anlattı.

‘Bugün tarım ülkesi olan Türkiye’de tüketici soğan alamıyor, et alamıyor’

Türkiye’nin tarımsal üretim miktarı ile gıda enflasyonu arasında bir çelişkiler bulunduğunu söyleyen Yıldırım “Türkiye tarım hasılasında Avrupa’da birinciyken gıda enflasyonunda beşinci sırada olması birbiriyle çelişen bir durum. Burada bir takım işlerin yanlış yapıldığı söylenebilir. Temel yanlışlardan birincisi tarım sektörünün gerçekten önemsenmemesi, yok sayılması ve bazen bilinçli olarak tarımsal üretimin baltalanması, engellenmesi. Ben bunu daha önce hiç böyle söylemedim ama uygulamalara baktığımızda artık bunu söyleyecek duruma geldik. Sanki tarımsal üretim istenmiyor gibi bir durum söz konusu. Gıda enflasyonu Türkiye’nin en önemli sorunu. Bugün tarım ülkesi olan Türkiye’de tüketici soğan alamıyor, et alamıyor. Gıda ile ilgili neredeyse birçok ürüne almakta zorlanıyor, fiyatlar çok yüksek” dedi.

‘Marketteki fiyat üzerinden bir politika yürütülüyor, halbuki işin kaynağı tarlada’

Tarım üretimi girdilerinde ithalatın payından bahseden Yıldırım “Türkiye’nin tarımsal üretim yaparken kullandığı mazot, gübre, tohum, zirai ilaç gibi girdilerin tamamı dışa bağımlı. Döviz arttıkça, temel ekonomik sıkıntılar çoğaldıkça bu girdilerin hepsinin fiyatları, maliyetleri artıyor. Bunun karşısında mutlaka tarımsal üretimi destekleyici, çiftçinin üretimini kolaylaştırıcı bir takım önlemler alınması gerekiyor. Bunlar yeterince yapılmadığı için marketteki fiyat üzerinden bir politika, uygulama gündeme getiriliyor. Halbuki bu işin kaynağı tarlada, üretimin ilk halkasında başlıyor. Üretimden sonra tüketim bölgelerine ulaştırılırken kullanılan akaryakıt, lojistik çok pahalı. Ama hükümet hep tarla boyutunu bir kenara bırakıp market fiyatları üzerinden bir çözüm üretmeye çalışıyor. Bunun da olması mümkün değil, sorunun kaynağına inmek gerekiyor” diye konuştu.

‘Devrim diye sunulan yasaların aslında bir süre sonra ‘karşı devrime’ dönüştüğünü görüyoruz’

Türkiye’de tarıma yönelik yasalarda değil uygulama konusunda sorunlar yaşandığını aktaran Yıldırım, şu ifadeleri kullandı:
“Son çıkarılan yasaya baktığımızda Tarım Bakanı Vahit Bey ‘devrim niteliğinde bir yasa’ diyor. Özellikle AKP hükümetleri dönemine baktığımda her bakan çıkardığı yasayı ‘devrim niteliğinde’ diye sunuyor. Aslında gerçekten arada bazıları devrim niteliğindeydi ama onlar uygulanmadı. Mesela 2006’da ilk kez çıkarılan Tarım Kanunu. Konulan 21. maddede ‘tarımsal destekler gayri safi milli hasılanın en az yüzde 1’i kadar olacak’ diyordu. Bu olsaydı gerçekten tarım ciddi anlamda desteklenmiş olurdu. Bu yıl için 150 milyar liralık bir destek verilmesi gerekirken 50 milyar liranın altında, 3’te 1’i bile verilmiyor. Bununla birlikte devrim diye sunulan yasaların aslında bir süre sonra ‘karşı devrime’ dönüştüğünü görüyoruz. Mehdi Eker döneminde çıkarılan ‘havza modeli’ bence gerçekten devrim niteliğindeydi. Bu hangi ürün hangi havzada daha verimliyse orada üretmekti. Ama bu da uygulanmadı.”

‘Biz kotayı geçmişte tütünde, şeker pancarında gördük, üreticiye de ülkeye de zarar verdi’

Yeni çıkan tarım ve orman kanununun ‘havza modelinden’ çok geride olduğunu savunan Yıldırım “Şimdi yeni bir yasa çıktı, bir torba kanun. Burada planlı üretim yapacağız denildiği için ‘devrim niteliğinde’ deniliyor. Bu aslında havza modelinin çok çok gerisinde, yasakçı bir anlayış. Çiftçi hangi ürünü ekecekse önce Tarım Bakanlığı'ndan izin alacak. Ülke genelinde belli ürünlerde kotalar olacak, o kotaları göre üretim yapılacak. Yani biz kotayı geçmişte tütünde, şeker pancarında gördük. Üreticiye de ülkeye de zarar verdi. Türkiye bugün tütün üretmek yerine tütün ithal eden bir ülke oldu. Dolayısıyla ben bu yasanın devrim niteliğinde olduğunu düşünmüyorum. Yasa çıkarmak önemli değil, yasaları uygulamak çok önemli. Biz uygulamada sıkıntı yaşıyoruz. Özetlersem, bizim temel yanlışlarımız hep uygulamada. Bakan değiştikçe politika değişiyor. Uygulamada tarımı destekleyen değil, köstekleyen uygulamalarla karşı karşıya kalıyoruz” ifadelerini kullandı.

‘Kurban Bayramı’nda 2 milyondan fazla küçükbaş, 1 milyona yakın da büyükbaş hayvan kesimi oluyor ama Türkiye’de böyle bir hayvan yok’

Türkiye’nin 2010 yılından beri hayvan ve et ithal ettiğini belirten Yıldırım, süt fiyatının uzun bir süre baskı altında tutulduğunu söyleyerek “Daha sonra süt fiyatları düştüğü için yeniden bir inek kesimi oldu. Türkiye’de hayvan varlığı azaldı. Bu sebeple de önce sütte sonra da ette fiyatlar arttı, alınamaz hale geldi. Yeterli hayvan varlığı olmadığı için aslında bugün itibariyle baktığımızda, konuştuğumuz market yöneticileri kırmızı et alımında yüzde 60’a varan azalma olduğunu söylüyorlar. Bu kadar büyük bir azalmaya rağmen fiyatlar artıyorsa bu üretimin olmadığını gösterir. Şimdi yeniden ithalat daha yoğun olarak yapılacak. Tarım Bakanlığı 500 bin besilik hayvan ithalatı için izin vereceğini söyledi. Bu hayvanların Türkiye’ye gelmesi Temmuz-Ağustos aylarını bulur. Besilik oldukları için beslenecekler, 2024’ün ilk yarısında ancak sofralara gelecek. Bunun et fiyatlarını düşürme etkisi şu anda olmayacak. Önümüzde hem turizm sezonu var hem de Kurban Bayramı geliyor. Kurban’da Türkiye’de 2 milyondan fazla küçükbaş, 1 milyona yakın da büyükbaş hayvan kesimi oluyor. Ama Türkiye’de böyle bir hayvan yok” dedi.

‘Türkiye’de piyasayı dengeleyen küçükbaş eti ama tüm politikalar büyükbaş üzerine’

Hayvancılıkta da ülke gerçeklerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade eden Yıldırım “Bakan Nebati’nin söylediği gibi koyun eti de ucuz değil. Zaten kasaba gidip ‘koyun eti almak istiyorum’ deseniz de böyle bir sınıflandırma yok, kuzu eti olarak var. İnek eti de dana eti olarak satılıyor. Halbuki inek, koyun, dana etinin ayrı ayrı satılması lazım. Daha bu sınıflandırma bile yapılmamış. Bazı marketler ‘ekonomik et’ diye bir şey uydurdular. Bir dönem de ithal etler de bu sınıflandırmayla satıldı. Koku olduğu için değil tam tersine pahalı olduğu için insanlar alamıyor. Ülke gerçeklerine uygun politika ise şu; tüm bakanlar ‘Türkiye aslında büyükbaş hayvancılığa, sığır yetiştiriciliğine uygun değil’ derler. Ama bütün politikalar büyükbaş hayvana odaklı olarak uygulanıyor. Avrupa’da mesela sığır eti değil, domuz eti tüketimi çok fazla. Türkiye’de de bir anlamda piyasayı dengeleyen koyun eti. Ama burada sıkıntı yaşanınca bu denge bozuldu. O zaman bizim iklimimiz, coğrafyamız küçükbaş hayvancılığa uygunsa bunun geliştirilmesi, meraların ıslah edilmesi gerekiyor. Meralar kaybedildi” dedi ve ekledi:
“Gelinen durumda Türkiye dışarıdan hayvan da yem de ithal ediyor ve kapalı sistemde beslemeye çalışıyor. Bu da maliyetleri, fiyatları çok yükseltiyor. Küçükbaş yetiştiriciliğinde meralardan yararlanılsa maliyetler düşecek. Ama bunun için köklü bir politika değişikliğine ihtiyaç var.”

‘Türkiye ithalat tuzağına düştü ve düşmeye devam ediyor’

Yıldırım sözlerine “Hem yem hammaddesi olarak hem de hayvanın kendisini ithal ediyoruz. Bir nevi fasonculuk yapılıyor. Hayvanı ithal ediyorsunuz, ona yedirdiğiniz yemi ithal ediyorsunuz, hastalandığında aşı yapmanız gerekiyor, onu da ithal ediyorsunuz. Hayvana bakacak çoban bulamıyorsunuz onu ithal ediyorsunuz. Avustralya’da bir süt araştırma merkezine gitmiştim, onlar bu durumu kendilerinin de yaşadıklarını söylemiş ve tuzak olarak nitelendirmişlerdi. Ama Türkiye bu tuzağa düştü ve düşmeye de devam ediyor. Hükümetler de ithalattan beslenen bir takım insanlarla işbirliği içinde olduğu için bugüne kadar devam etti açıkçası” şeklinde son verdi.
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала