Depremde arama kurtarma çalışmalarına katılan madenciler: Yine olsa yine gideriz
© Sputnik / Burcu OkutanZonguldak Madenciler Korosu
© Sputnik / Burcu Okutan
Abone ol
Özel
Deprem bölgesinde arama kurtarma çalışmalarına katılan maden işçileri Dursun Nazlı ve Birol Kaleoğlu tanık olduklarını Sputnik’e aktardı. 17 yıllık tecrübeli maden işçileri doğal bir kurtarma ekibi olduklarını ve eğer tekrar böyle bir felaket yaşanırsa canla başla en ön sırada gideceklerini söylüyor.
Türkiye’nin Şubat ayında yaşadığı büyük depremler yaklaşık 50 bin kişinin ölümüne ve ciddi yıkımlara sebebiyet verdi. Arama kurtarma çalışmaları sırasında en çok gündem olanlardan biri ise maden işçileriydi. Meslekleri gereği yerin altında çalışan bu işçilerin 4 bini Türkiye Taşkömürü Kurumu kapsamında, ülkenin 11 ilini etkileyen depremlerde arama kurtarma çalışmalarına katıldı. Bu çalışmalara katılmış 17 yıldır Zonguldak’ta maden işçiliği yapan Dursun Nazlı ve Birol Kaleoğlu, yaşadıklarını ve şahit olduklarını Sputnik’e anlattı.
‘Yetkililer vatandaş gibi enkaz altında kalmış, koordinasyonu sağlayacak herkes ciddi manada hasar almıştı’
İlk etapta bireysel olarak harekete geçtiklerini aktaran Nazlı “Kahramanmaraş bölgesine gittik. Giderken hava muhalefeti olduğunu gördük, o gün ciddi manada hava muhalefeti vardı. Otoyolların maalesef zarar gördüğünü, kullanılamadığını gördük. Sadece D-400 karayolunun açık olduğunu ve bunun da trafik sebepli ilerlemediğine şahit olduk. 4 kilometrelik yolu yaklaşık 6 saatte gittik. Deprem bölgesine ulaştığımızda biz de aynı soruyu sorduk; yetkililer nerede? Bu sorunun cevabını bir sonraki gün anlayabildik ancak. Yetkililer vatandaş gibi enkaz altında kalmış. Sonuçta bunlar da insan. AFAD, belediye binası, Kızılay binası yıkılmış ya da hasar görmüştü. Koordinasyonu sağlayacak herkes ciddi manada hasar almış. Bu yüzden ilk gün ciddi anlamda koordinasyonda sıkıntılar vardı. Bu noktada işi yerinde gören biri olarak net olarak bunu söyleyebilirim” dedi ve şunları söyledi:
“İkinci günden itibaren iş artık ivme kazanmaya, normale dönmeye başladı. Biz de bu faaliyetler içerisinde yer aldık. İlk gün yardım dağıtma çalışmaları ve arama kurtarma ekiplerine destekle geçti. Sonra arama kurtarma ekipleriyle birlikte hareket ettik.”
‘Bizi kurumumuz zorlamadı, ‘gitmek isteyen var mı’ denildiğinde herkes bir adım öne çıktı’
Bir hafta boyunca Kahramanmaraş’ta arama kurtarma yaptıklarını söyleyen Nazlı, Zonguldak’a döndükten sonra gönüllü olarak tekrar Hatay’a gittiğini şu sözlerle anlattı:
“Burada arama kurtarma çalışmaları bizim kurumumuz tarafından dönüşümlü olarak yapılacağı için, biz bireysel olarak gittik ama daha sonra kurum bünyesinde hareket ettik, kurum belli bir noktadan sonra dinlendirme ihtiyacı hissetti. Geri çekti. Zonguldak’a döndüm. Ertesi gün tekrar gönüllü olarak Hatay bölgesine gittim. Benim gibi diğer arkadaşlarım da gitti. Bizim kurumumuz bizi bu işe zorlamadı ya da talimat vermedi. ‘Gitmek isteyen, gönüllü var mı’ dediğinde herkes bir adım öne çıktı. Geride kalan hiç kimse olmadı. Aksine kurum ‘burada da faaliyetlerimizi yürütmemiz lazım’ dedi. Çünkü madenleri başıboş bırakamazsınız. Madenleri başıboş bıraktığınızda onlar da göçüyor, yeraltı çalışmasının böyle bir özelliği var. İkinci seferde Hatay’a gittiğimizde Rönesans Rezidans’ın olduğu bölgede çalıştık. İkinci gittiğimizde artık canlı bulma ihtimali zayıflamıştı. Bu yüzden maalesef cenazeleri çıkarmaya başladık. Belli bir noktadan sonra insanların cenazelerini aldıklarına sevindiklerini gördük. Çünkü o enkazın arasında cenazeleri bile bulmak o kadar zor ki. Hatay’ın Antakya ilçesinde çok ciddi manada yıkım vardı. Her yer enkaz, her yer yıkılmış bina. Arama kurtarma ekibi gözüyle bakıyorum, hangi birine yetişeceğinizi şaşırıyorsunuz. Maalesef böyle bir noktadaydık, gidebildiğimiz yere yetişebildiğimiz kadar yetiştik.”
‘Madenci doğal bir kurtarma ekibi, bunu tüm Türkiye gördü’
Madencilerin meslekleri gereği zaten doğayla mücadele ettiklerini ifade eden Nazlı “Meşhur tahkimat sistemi domuzdamını biz her gün ocakta, yeraltında yeryüzünün üzerimize çökmemesi için kullanıyoruz. Her gün yapılıyor bu, bu konuda idmanlıyız yani. Bu bizim işimiz, mesleğimiz. Madenci doğal bir kurtarma ekibi, bunu tüm Türkiye gördü. Bundan önceki felaketlerde, Elazığ, Van, Düzce depremlerinde de vardı. Ama bu depremdeki kadar hiç gündeme gelmemişti. Madencinin sesi soluğu çıkmıyordu, gidiyordu, işini yapıyordu, ‘ben bunu yaptım’ da demiyordu. Bu yüzden bugüne kadar hiç duyulmadı madencinin sesi. Bugün duyuldu, keşke duyulmasaydı. Böyle bir facia olmasaydı da biz hiç gündeme gelmeseydik. Ama maalesef oldu” diye konuştu.
‘Bizim canımız yok bizim canımız Türkiye, enkazda can olduğunu biliyorsanız başka bir şey düşünemiyorsunuz’
Nazlı yaşadıklarını “Biz bu ülkenin vatandaşıyız, başka bir arkadaşımız da dedi; ‘Bizim canımız yok, bizim canımız Türkiye’. Bir noktadan sonra insan canını düşünmüyor. Enkaza giriyorsunuz. Orada canlı olduğunu biliyorsanız, duyuyorsanız ya da ihbarını aldıysanız başka hiçbir şey düşünemiyorsunuz. Biz yeraltındayken de bunu yaşadığımızda hiç arkamıza bakmayız hemen gireriz. Yapılması gereken ne varsa yaparız çünkü onu oradan almak zorundayız. Doğa galip gelmek için sürekli gayret sarf ediyor, biz de ona mağlup olmamak için. Yeraltı böyle bir ortam, deprem bölgesi de. Artçı sarsıntılar daha çok yıkmadan, can kaybına sebebiyet vermeden biz elimizden ne geldiyse yapmaya çalıştık” diye anlattı.
‘Deprem bölgesinde çalışan arama kurtarma ekiplerini gözettik, kolladık’
“Soruyorlar ‘çok mu cesursunuz’ diye. Biz de insanız, korkuyoruz” ifadelerini kullanan Nazlı “Bizim de çoluğumuz, çocuğumuz, bakmakla yükümlü olduğumuz insanlar var. Dolayısıyla imtinalı yaklaşıyoruz girdiğimiz yerlere. Enkazda başka ekipler çalışırken bile dışarıdan gözlemliyoruz. Bu bizim mesleğimizin gereği de aynı zamanda. Yeraltında da böyledir, bir arkadaşımız çalışırken kendi çalıştığı alanının risk oranını göremeyebiliyor. Biz onu o da bizi takip eder. Deprem bölgesinde çalışan arama kurtarma ekiplerini de bu noktada gözettik, kolladık. Enkazda farklı arama kurtarma ekipleri çalışırken ‘bu binanın tahkimata ihtiyacı var, çalıştığınız alan riskli, artçı sarsıntılar bu şekilde devam ederse bina göçebilir’ dedik. Daha sonra oraya girip tahkimat yaptığımız da oldu” dedi ve deprem bölgesinde şahit olduklarını şu şekilde dile getirdi:
‘İnsanların yakınlarına canlı kavuştuğunda yaşadıkların sevincin aynısını cenazelerine kavuştuklarında da yaşadıklarını gördük’
“Orada bizi üzen birçok tablo ile karşılaştık. Canlılar da cenazeler de alındı. Oradaki insanların yakınlarına canlı kavuştuğunda yaşadığı sevinçle, belli bir süre geçtikten sonra cenazesine kavuştuğundaki sevinç aynı, bunu gördük. İnsanlar ‘benim cenazem bana gelsin yeter ki, ben onu defnedeyim, yerini bileyim, mezarına gidip dua edebileyim’ dedi. Cenazelerini bile aldıktan sonra seviniyorlar. Çocuklarının, akrabalarının ya da yakınlarının bir eşyasını enkazdan çıkardığımızda çok mutlu oluyorlar. Bunları gördük, bunlar bizi çok etkiledi. Daha çok çocuk cenazeleri bizi çok etkiledi.”
‘Çok arkadaşımızı rahmetli olarak aldık, buradan bir soğukkanlılığımız var zaten’
Birol Kaleoğlu ise arama kurtarma çalışmalarına Adıyaman’da katılan maden işçilerinden. Deprem tecrübesi olmadığını ancak kendi maden ocaklarından enkaz tecrübesi olduğunu söyleyen Kaleoğlu “Çok arkadaşımızı rahmetli olarak aldık. Buradan bir soğukkanlılığımız var zaten. Depremin olduğu gün iş çıkışı gönüllü olarak yazıldık. İkinci günün sabahı bize gitmek nasip oldu. Biz çıkarken yola Hatay’a gidiyoruz diye çıktık, Adıyaman’a gidebildik. Kurum bizi tam anlamıyla hazırlıklı bir şekilde göndermedi, kazma kürekle gittik sadece. Mekanik bir ekipman yoktu yanımızda, peşimizden yolladılar” dedi.
‘Daha çok yere müdahale edebilmek için 10’ar kişilik gruplar oluşturduk’
Zonguldak’tan askeri uçakla Adıyaman’a geldiklerini ifade eden Kaleoğlu “Hatay’a gidiyoruz diye bindik uçağa, Adıyaman’a indik. Açıkçası hiç kimse ne olacağını bilmeden çıktı yola. Adıyaman Üniversitesi’nin kampüsünde ağırladılar bizi. Gittiğimizde ‘yarın çıkarsınız’ dediler. Biz de ‘buraya boşuna mı geldik, belki can kurtarırız’ diye ısrar ettik, iner inmez valizlerimizi bıraktık, enkazlara gittik. Daha çok yere müdahale edebilmek için 10’ar kişilik gruplar oluşturduk. Ben bir araç buldum, o araçla ilk girdiğimiz yerde bir baba, bir anne, bir de 3 aylık bir bebek enkazda kalmışlar. Deprem tecrübemiz olmadığı için, yaşadığımız üzüntüyle de ölü ya da canlı hiç sormadan, normalde canlıya öncelik vermemiz gerekiyordu, burada cenazeyi çıkarmak için uğraştık” diye konuştu ve arama kurtarma çalışmalarında yaptıklarını şu şekilde anlattı:
‘Kurtardıklarımdan 2 tanesi çocuktu, bu benim için çok sevindirici’
“12 gün boyunca yanlış hatırlamıyorsam, 16 cenaze, 4 de canlı çıkardım. Canlılardan 2 tanesi çocuktu, bu çok sevindirici benim için. Biri 11 yaşında erkek çocuk diğer 7 yaşında kız kardeşi, hiçbir şey yoktu vücutlarında. Bu çocukları çıkarırken 17 yaşında bir kız kardeşimizin haberi geldi, hiç canlı yok denen bir yerden. Hatta öyle ki enkazın yarısını iş makinesiyle temizlemişlerdi. Bu kızı kurtardık. Aynı gecenin sabahına da 18 yaşındaki Muhammet’i kurtarmak nasip oldu.”
‘Döndükten sonra ‘neden döndüm’ diye sorguladım, tekrar gitmek için çabaladım’
Zonguldak’a döndükten sonra yaşadıklarını da aktaran Kaleoğlu “Biz 82 kişi 12 gün boyunca Adıyaman’da kaldık. ‘Artık iş bitti, düşünmenizi gerektiren bir şey yok’ dediklerinde eve doğru yola çıktık. Evimizi özledik, 23 yıllık evliyim 2 de çocuğum var. Bunun heyecanıyla yola çıktık. Eve döndüğümde çok rahat uyudum, evime kavuşmuştum çünkü. Ama sabah kalktığımda çok kötü hissettim kendimi. Eminim ki diğer arkadaşlarım da bunu yaşamıştır; ‘neden döndüm ben’ diye sordum. ‘Hatay, Maraş bu haldeyken ben neden döndüm’ diye 3-4 gün kendimi çok sorguladım. Ekibimle tekrar gitmek için çaba sarf ettik. Bana ‘seni tekrar gönderiyoruz’ dediklerinde çok sevindim. Aslında cenaze çıkarmaya gidiyoruz ama faydalı olacağımı hissettim. Ekibimi hazırladım, beklerken başka bir ekip gönderdiklerini ilettiler. Üzüldük haliyle” dedi.
‘İlk 2 gün gelen yardımlar koordinasyon eksikliği olduğu için yanlış yerlerde biriktirildi, üçüncü gün düzelmeye başladı’
“Ben inançlı bir insanım. Orada hissedebiliyorsun edilen duaları. Biz 12 gün boyunca televizyon görmediğimiz için yaşadığımız hiçbir şeyi bilmiyoruz. Sadece kulaktan dolma haberleri biliyoruz. Geldiğimizin dördüncü günü ‘kömür için değil ömür için geldik’ diye mesaj yazdık. Bunu paylaştık sosyal medyada çok ilgi görmüş, sonradan fark ettik. Hiç tanımadığımız insanlar bize teşekkür etti, bu çok motive ediyor” ifadelerini kullanan Kaleoğlu, yaşanan en büyük problemin ilk 2 gün boyunca olan koordinasyon eksikliği olduğunu “Çok fazla gönüllü ve yurtdışından gelen ekipler vardı. Orada olması gereken kurumlar zaten vardı. Türk milleti gerçekten çok büyük bir millet. O kadar çok yardım geldi ki. Sokaklar, yollar her taraf su şişeleri, bebek bezleri doluydu. İşte bunlar koordinasyon olmadığı için yanlış yerlerde biriktirildi. Üçüncü gün düzene girmeye başladı” şeklinde ifade etti.
‘Bizim için konuşulanlar bizi çok mutlu ediyor, bizi aşağılayanlar şimdi hürmet ediyor’
Kaleoğlu sözlerini “Bizim için konuşulanlar bizi çok mutlu ediyor. Maden işçisinin işe yaradığını insanlara göstermiş olduk. Çünkü çok aşağılanmıştık biz. Promosyon meselesinde bizi çok aşağıladılar. Ama bizi aşağılayan kişiler bizlere hürmet ediyorlar şimdi. Bu kişiler aynı zamanda bizim bunları yapabileceğimizi bilen kişiler. Biz Adıyaman’a, Hatay’a, Maraş’a giderken hiçbir beklentimiz yoktu. Belki orada geçirdiğimiz günlerin parasını bile alamayacaktık. Allah göstermesin bir daha böyle kötü bir durum oldu, canla başla yine en ön sıraya ismimi yazdırırım. Böyle 2 bin kişilik bir ekip de oluşturuldu, en ön sırada ismim var. Biz nedense sadece ölümlerde hatırlanıyoruz, bu çok üzücü. Bir eski asker abimiz bir kanalda ‘bu insanlar girilmez denen yerlere girdi, yarın kimse hatırlamayacak bu insanları’ dedi. Bunu biz yaşıyoruz. Hatırlanmayalım da, bundan rahatsız değiliz” diye bitirdi.
Zonguldak Madenciler Korosu sahne aldı: ‘Döndük ama unutmadık, destek bulabilirsek deprem bölgesinde konser vermek isteriz’
Yaşadıklarını Sputnik’e anlatan bu iki maden işçisi aynı zamanda Zonguldak Madenciler Korosu’nun bir üyesi. Bu koro İstanbul’da, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin İşyeri Hekimleri Derneği ile yürüttüğü ‘Maden Sektöründe Çalışanların Psikososyal Risklerinin Değerlendirilmesi ve Önlenmesine Yönelik İşyeri Hekimlerinin Kapasitesini Geliştirme Projesi’nin kapanış toplantısında bir konser de verdi. Koronun başkanlığını üstlenen işçi Dursun Nazlı, koronun deprem bölgesinde bir konser vermek istediğini ancak desteğe ihtiyaçlarını olduğunu şu sözlerle anlattı:
“Biz depremin etkilediği tüm bölgelerde madenciler olarak çalıştık. Biz orada insanlara ışık olduk, enkaz altından çıkardık. Umut olduk, ömür olduk, hayat olduk. Daha sonra Zonguldak’a döndük. Döndük ama onları unutmadık. 2-3 ay önce enkazdan çıkardığımız insanlara istiyoruz ki gidelim konser verelim. Etkinlikler yapalım, onları güldürelim, eğlendirelim, neşelendirelim istiyoruz. Destek olalım, ellerini bırakmayalım istiyoruz. Böyle bir düşüncemiz var. İnşallah destek bulabilirsek hayata geçireceğiz. Duyarlı sanatçılarımız da Madenci Korusu ile ‘bu işi yaparım’ derlerse başımızın üstünde yeri var. Onlarla birlikte bu işi yapabiliriz.”