Türker Ertürk: EMASYA ve DAFYAR planları olsaydı, 'Bir Allah'ın kulu gelmedi' feryatları olmazdı
20:44 09.02.2023 (güncellendi: 15:01 10.02.2023)
'EMASYA ve DAFYAR planları olsaydı, 'Bir Allah'ın kulu gelmedi' feryatları olmazdı’
Abone ol
Türker Ertürk’e göre, dünyanın her yerinde asker doğal afetlerde rol oynarken, TSK’nın imkan kabiliyetlerinin yok edilmesinin sonuçları yaşanıyor. Sahra hastaneleri kurulamamasına dikkat çeken Ertürk, “Emin olun EMASYA ve DAFYAR planları olsaydı, bunlar olmazdı” dedi. Ertürk, dünyada AFAD gibi teşkilatların başındaki eğitimli isimlere dikkat çekti.
Kahramanmaraş’ı merkezine alan 6 Şubat Pazartesi günü sabaha karşı çok geniş bir bölgeyi vuran yıkıcı depremlerin ardından dünya yardım için seferber oldu. 100’e yakın ülkeden arama-kurtarma ekiplerinin yanı sıra tıbbi yardım akarken, Rusya Federasyonu, İspanya, İsrail gibi ülkeler deprem bölgesinde sahra hastaneleri oluşturdu.
Diğer yandan AFAD öncülüğünde koordinasyon sorunları ve depremde en kritik olan ilk 6, 12 ve 24 saatte yardım ulaştırılamaması tartışmaları devam ediyor. AFAD’ın Başkanı Yunus Sezer, bunda hava koşulları ve depremin yarattığı yıkımın da etkisi bulunduğu değerlendirmesini yaptı. Bu koşullarda özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) AFAD koordinasyonunda en organize güç olarak seferber edilmesindeki sıkıntılar öne çıkıyor.
Dünyada doğal afetlerde koordinasyon ve Türkiye’nin 1999’daki Marmara depreminde yaşadığı deneyimlerini emekli amiral Türker Ertürk ile konuştuk.
‘Dünyanın her yerinde askerin görevi ülkesini ve halkını savunmak ama kapsamı sadece dış tehdit ve düşmanla sınırlı değil’
Türker Ertürk’e göre Türkiye’nin büyük imkan kabiliyetleri var. 1999 depreminde görev aldığını belirten Ertürk, savunma görevi sadece halkı ve ülkeyi dış tehdit ve düşmana karşı korumakla sınırlı olmayan; deprem, sel, yangın, salgın hastalıklar ve arama-kurtarma deneyimi bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu görevden alıkonulduğu değerlendirmesinde bulundu:
“Bu konuda deneyimimiz de var çünkü 1999 depremini yaşamış, daha sonra Gölcük’te donanma komutanlığında kurulan o kriz merkezinde görev yapmış birisi olarak söylüyorum. Bakın iktidar bu deneyimlerden faydalandı mı? Yok. Mesela bugün harekatı yönetiyorlar. Neredeyse 120 bin kilometrekare. İngiltere neredeyse bu kadar. Türkiye’nin gerçekten büyük imkan ve kabiliyetleri var, ekonomik olarak, insan gücü olarak, deneyim olarak. Ama bu imkan ve kabiliyetler kullanılabiliyor mu? Direkt söyleyeyim, hayır. Şu anda Türkiye’de bir yönetişim problemi var. Bakın dünyanın her yerinde askerin görevi ülkesini ve halkını savunmaktır. Ama bu savunmanın kapsamı sadece dış tehditle ve dış düşmanla sınırlı değildir. Yani deprem, sel, yangın, salgın hastalıklar, arama-kurtarma, daha üzerine bir sürü şey koyabilirsiniz. Bu da savunmaya dahildir. Ama gördüm ki, ne yazık ki, askerimiz bu görevden alıkonulmuş.”
‘Bir de Türk Silahlı Kuvvetleri bu tip işlere karışmasın diye yasa çıkardılar’
Ertürk’e göre bu depremde karşımızdaki manzarada deneyimlerin yok edilmesi etkili oldu. Dünyada ABD ve Rusya dahil pek çok ülkede bulunan silahlı kuvvetlerinin bu tür seferberlikte rol aldığını belirten Ertürk, geçmişte de TSK’nın bu imkan kabiliyetlerinin bulunduğunu anımsattı. Geçmişte EMASYA ve DAFYAR gibi planları olan TSK’nın ayrıca süratle mobil sahra hastaneleri kurabildiğini ancak bugün bunların yok edildiğini söyledi:
“Deneyimleri yok saydı iktidar. Sadece depremle de sınırlı değil. Çok yakın geçmişte yaşadığımız orman yangınlarını, pandemiyi yaşadık. Bakın pandemi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çok geniş çaplı kullanılabileceği bir olaydı. Dünyada nasıl yapılıyor? İtalyanlar, Almanlar, İngilizler, Amerikalılar, Çin, Rusya, herkes kullandı bu imkan kabiliyetlerini. Ama biz kullanamadık. Çünkü bir çoğunu iktidar yok etmişti. Bakın dış basından öğrendik, İsrail silahlı kuvvetleri sahra hastanesi gönderdi. En çok ihtiyaç duyulan şey, yani tahribat olmuş. Görüyorsunuz Antakya’da devlet hastanesi çökmüş. Nedir oraya mobil, süratle intikal ettirilen bir hastaneye ihtiyacımız var. Geçmişte var mıydı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin? Vardı. Ama iktidar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sağlık imkan kabiliyetlerini ve bu kapsamda sahra hastanelerini yok etti. Bir de Türk Silahlı Kuvvetleri bu tip işlere karışmasın diye yasa çıkardılar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emniyet, asayiş ve yardım planı olan planları vardı, EMASYA vardı. Bir de DAFYAR Doğal Afet Yardım Planı. İkisi de çok önemli. Ben bunlar içinde zaman içinde görev yaptığım için biliyorum. Yasa çıkarıp bunları yok etti. İktidar bunları yok ederek askerin halkın yardımına koşmasını engelledi."
‘Şimdi siz askeri soktunuz, tamam güzel, ama daha önce eğitimini yapmadınız ki’
Ertürk’e göre, hükümet ancak tepkilerin ardından ve zor durumda kalınca askeri daha etkin seferber etmek zorunda kaldı. Ancak bunun önceden planlı biçimde eğitim ve tedarik çalışmaları eşliğinde etkili olabileceğini vurgulayan Ertürk, “Bakın emin olun EMASYA ve DAFYAR planları olsaydı, şimdi burada feryadını duyuyoruz ya ‘bir allahın kulu gelmedi, devlet, açız, yardım edin’, bunlar olmazdı” dedi:
“Ama şimdi tepkiler geldi ve çok zor durumda. Tepkiler nedeniyle ikinci günden sonra asker ortaya çıkıyor. Bir de yetmez ki. Niçin yetmez? Tabii askerin genç dinamik nüfus olması, teçhizatı, imkanları… Ama önemli olan böyle bir harekat tipinde, ne o, kurtarmadır, tabii afete yardım konusudur, eğitim işi. Şimdi geçmişte şöyleydi, bu planlar olduğu için bu planlara yönelik eğitimler yapılıyordu, teçhizat ve malzeme alınıyordu. Bakın ben garnizon komutanlığı da yaptım. Biliyorum bunları. Çünkü bu bölge sizin planınız dahilindeyse o bölge hakkında eğitim yapıyorsunuz, imkanları test ediyorsunuz. Halkın yardımına koşabilmeniz için nelere ihtiyaç var onları çıkarıyorsunuz, o malzemeleri bütçeden tedarik ediyorsunuz. Kış çadırları, sobalar, ilk yardım malzemeleri gibi… Bunların eğitimini yapıyorsunuz. Şimdi siz askeri soktunuz, tamam güzel, ama daha önce eğitimini yapmadınız ki. Bakın emin olun EMASYA ve DAFYAR planları olsaydı, şimdi burada feryadını duyuyoruz ya ‘bir allahın kulu gelmedi, devlet, açız, yardım edin’, bunlar olmazdı, biliyor musunuz. Aileler yanlarında kimi bulurdu, askerleri bulurdu.”
‘Bakmayın şimdi tepkiler geldi, biz de yazıyoruz-çiziyoruz, mecbur kaldıkları için…’
Ertürk’e göre hükümet 1999 deneyimini ‘çöpe attı’. İlk 6, ilk 12 ve 24 saatin önemine dikkat çeken Ertürk, amfibi gemilerin İskenderun Körfezi’ne intikalinde geç kalındığını, yine helikopterlerle köylere kadar havadan yardım yapılabileceğini belirtti. Ertürk’e göre tüm bunlarda geç kalınmasının nedeni TSK üzerinde mesleki özerkliği yok edecek şekilde vesayet kurulması:
“İktidar 1999 deneyimini çöpe attı. Bakın 1999’da bir harekat merkezi nerede var, Ankara’da. Bir de Gölcük’te var. Bunun içinde görev yaptım. Soruyorum şu anda bunlardan yanlarında bunlardan birisi var mı? Ve ilk 6 saatte, ilk 12 saatte, ilk 24 saatte yapılacaklar var. Şimdi gece bu olay oldu, hemen hasarları alır almaz operasyon resmini çıkaracaksınız. Donanmayı Akdeniz’e intikal ettireceksiniz. Özellikle amfibi gemileri İskenderun Körfezi’ne intikal ettireceksiniz. Bakın Hatay’da büyük bir yıkım var, iki günün sonuna kadar herkes ‘imdat’ diyordu, herhangi bir yardım ulaşmıyordu. Bakın amfibi gemiler oraya gelseydi, Dörtyol, Arsuz, İskenderun, Samandağı, buralarla Mersin arasında mekik dokurlardı. Yardım malzemesi götürürler, kurtarma müdahale ekiplerini gönderirler, hastaları tahliye ederler, Mersin hastanelerine gerekirse Antalya’ya. Yardım ulaşmıyor, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin havadan imkanları var. Eğer zamanında Hatay Havalimanı yanlış kararla tahribat gördüyse, oraya ulaşamıyorsanız köylere kadar Sikorsky’lerle havadan atarak yardım malzemesi intikal ettirirsiniz. Yaptınız mı? Hayır yapmadınız. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bugüne kadar inatla niçin istemediler. Çünkü TSK üzerinde ağır vesayet kurdular, mesleki özerkliğini yok ettiler, hala genetik kodlarını değiştirmek için hamleler yapıyorlar. Eh halka şu mesajı verdiler ‘biz yaparız, ihtiyacımız yok’. Bakmayın şimdi tepkiler geldi, biz de yazıyoruz-çiziyoruz, mecbur kaldıkları için…”
‘Asker tekrar itibar kazanır korkusu var’
Ertürk’e göre hükümette askerin tekrar itibar kazanması korkusu var. Ertürk, anayasal düzeni, hak ve özgürlükleri ve demokrasiyi askıya aldıkları için darbelere karşı çıkıldığını vurgularken, “E bunları şimdi iktidar yapıyor” diye konuştu:
“Bir de bu millet askerini sever, asker millet. Asker tekrar itibar kazanır korkusu, endişesi var. Darbe değil bakın görüyorum ben, darbe korkusu değil, hayır. Siz niçin darbelere karşısınız? Çünkü darbeciler anayasal düzeni, hak ve özgürlükleri, demokrasiyi askıya aldıkları için, değil mi? E bunları şimdi iktidar yapıyor. Bir de en önemli şey ne biliyor musunuz, ‘devlet aklı’ yok. ‘Devlet aklının’ içinde ne olması lazım? Bilimsel eğitim, nitelik, öğretim, liyakat. Bunların hiç birisi yok. Onun için dünyanın aslında en zor şeyidir, insan yönetimi, lojistik. Yani nerede, neye ihtiyacımız var, hangi öncelik sırasına göre nerelere ulaştıracağız. Bu bir eğitim, bir birikim, bir deneyim konusu."
‘Dünyada AFAD gibi teşkilatların başında kim var bakın, Almanya’da, Amerika’da, Rusya’da…’
Ertürk, dünya çapında pek çok ülkede AFAD gibi teşkilatlar olduğunu anımsatırken, ancak bunların başında donanımlı, eğitimli ve asker kökenli isimlerin görüleceğini belirtti. ABD’deki FEMA’nın başındaki Criswell’den örnek veren Ertürk, Türkiye’de ise kadrolaşmayla işlerin imam hatiplilere teslim edildiğini söyledi. Ertürk, “Almanya’da bu işin başında kim var ona bakın, Amerika’da kim var, Rusya’da kim var ona bakın” dedi:
“Dünyada böyle teşkilatlar var mı diye baktım. Bütün çağdaş ülkelere baktım. Evet böyle teşkilatlar var. Mesela Amerika Birleşik Devletleri’nde FEMA (Federal Acil Yönetim Ajansı) diye bir teşkilat var. Başında bir kadın var. Bakıyorum kadına, gözlerinden ateş fışkırıyor, Deanne Criswell diye birisi. Kadının özelliklerine baktım. Yani bizim aynı neyin karşılığı biliyor musunuz, AFAD’ın karşılığı. Kadın asker kökenli. 2001 Körfez Savaşı’nda çalışmış, yangın uzmanı, sonra Ulusal Muhafızı, süper eğitimler almış. Yani bu konunun hem uzmanı hem deneyimleri var. Bu tesadüf değil. Almanya’da bu işin başında kim var ona bakın, Amerika’da kim var ona bakın, Rusya’da kim var ona bakın, bir de bize bakın. İktidar partizanlık yaparak, liyakatı devletin içinden çıkararak, imam hatiplileri bir şekilde sistemin içine doldurarak, ‘devlet aklını’ yok etti. Bugün yönetemiyorlar. Gerçekten de zor bir iş bu, herkesin işi değil, uzmanlık işi. Bu bir deneyim işi.”
‘Türkiye o durumda, kararlar tek merkezden alınıyor, reaksiyon yok’
Ertürk’e göre Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi kararların tek merkezden alınması ve gerekli reaksiyonların geliştirilememesi:
“Bir de tek adam yönetimleri, bu tür reaksiyonları gösteremez. Niçin? Kararlar ve sorumluluklar aşağı doğru yayılmadığı için, reaksiyonlar bölgesel alınamadığı için, hep talimat beklendiği, hep tepedekinin kararı beklendiği için. Mesela merak ediyorum bu olay çıktı, ne zaman Sayın Erdoğan’ın haberi oldu. Çünkü kolay değil, kararlar tepede alınacaksa, kapısını çalacaksınız, ‘Şimdi Cumhurbaşkanım böyle bir olay oldu…’ Bu sefer ne diyeceksiniz, ‘zor durumda kalmamak için daha bir durumu resmi daha iyi anlayalım’ diye beklemek durumunda kalacaksınız. Küçük bir örnek vereyim, ne demek istediğim anlaşılsın diye. 2020’de Rosalin A diye bir gemimiz vardı. Bu gemi Akdeniz’de Sitre Körfezi’ne yaklaşırken Alman Hamburg gemisi durdurdu. Şüphesi ne? Oraya biliyorsunuz BM ambargosu var, AB ambargosu var, buraya silah götürdüğü şüphesi var. Hamburg fırkateyni komutanının da bundan haberi var. Şimdi gemiye çıkacaklar, Türkiye’ye soruyorlar, 5 saat yanıt alamıyorlar. Çünkü bütün kararlar tepeden alındığı için, hemen reaksiyon gösterilmediği için harekat merkezlerinde. Normalde BM kurallarına göre 4 saat beklerim diyor bayrak ülkesi, bir saat de fazladan bekledim diyor Almanlar kendini savunurken ve operasyon yapıyorlar. Yani orada Türkiye çıksa dese ki, ‘durumdan haberim var, gemi bizim, silah yok, aramayın’ dese, aramayacaklar. Yani bugün Türkiye o durumda, kararlar tek merkezden alınıyor, reaksiyon yok. Mesela üst teğmenliğimde Gökçeada’da rotasyondayım, gemi komutanıyım. Bir ağır deniz durumu var, sivil gemiler çalışmıyor. Hasta var, kadın ya ölecek ya doğum yapacak. Ben gemi komutanıyım, askerim, konuyla ilgim yok. Aldım, direkt Çanakkale’ye intikal ettirdim hastaneye. Çünkü cumhurbaşkanından yetki, başbakandan yetki, böyle bir şey yok. Daha sonra durumu amirlerime rapor ettim. Dediler ki bana ‘iyi yapmışsın’. Şu anda Türkiye bu acz içinde."