Japonya pasifizmi terk ediyor: ‘Asya Pasifik’te saflar gitgide sıklaşmaya başladı, sular ısınacak’
© AFP 2023 / KAZUHIRO NOGIJapon ordusu
© AFP 2023 / KAZUHIRO NOGI
Abone ol
ABD’nin bölge politikaları ve Çin-Tayvan gerilimi ile suların ısındığı Asya Pasifik’te, Japonya da İkinci Dünya Savaşı sonrası izlediği pasifist güvenlik politikalarında değişiklik yaparak düşman üslerini vurabilme kapasitesi edinebilecek stratejiye geçti. Uzmanlar bu adımın gerilimi daha da artırabileceğini ifade ediyor.
Japonya’da Başbakan Kişida Fumio hükümeti, "Ulusal Güvenlik Stratejisi, Ulusal Savunma Esasları ve Uzun Vadeli Savunma Programı"ndan oluşan 3 doktrini güncelledi.
Güncellenen savunma politikalarına göre Çin "en büyük stratejik meydan okuma", Kuzey Kore ise "eskisinden daha ciddi ve daha yakın bir tehdit" olarak nitelendirildi.
Söz konusu güncellenen stratejilere göre, Japonya, caydırıcı unsur olarak uzun menzilli füzeler edinebilecek. Öte yandan 2023 mali yılından itibaren 5 yıllık savunma bütçesi 43 trilyon yene (315 milyar dolar), 2027 itibarıyla yıllık savunma bütçesi, gayri safi hasılanın yüzde 2'sine çıkarılacak. Bu da Japonya’yı dünyada askeri harcaması en yüksek ülkeler arasına yazdıracak.
Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD işgali altında hazırlanan Anayasa’sında pasifist bir ulus olması ve saldırgan tutuma girmeyeceği ifade ediliyordu. Bu hamle ile Japonya’nın da artık Asya Pasifik’te saldırı kapasitesine sahip bir aktör olarak sahaya çıkabileceği ifade edilebilir. Tabii Japonya’nın bu süreçte yakın müttefiki ABD ile birlikte hareket edeceğini ve bugüne kadar Japonya’nın savunmasının büyük bir bölümünü ülkedeki üsleri ile sağlayan ABD’nin kalmaya devam edeceğini de eklemek gerekiyor.
‘Asya Pasifik’te her ülkenin kendini koruma kalkanı oluşmaya başladı’
Peki, Japonya neden yıllardır süren politikasını değiştirerek sahaya “saldırı kapasitesine sahip” bir aktör olarak çıkmayı istedi? “Uluslararası İlişkilerde Kaynayan Sular: Güney Çin Denizi” kitabının yazarı ve Asya Pasifik araştırmacısı Diren Doğan, Sputnik’e yaptığı değerlendirmede, bu sorunun yanıtını şöyle verdi:
“Bu değişikliğin sebebi Asya Pasifik bölgesinin dönüşümü. ABD'nin Çin’i çevreleme stratejisiyle başlayan süreçte Asya Pasifik bölgesinde her ülkenin kendini koruma kalkanı oluşmaya başladı. Ya da bu ülkeler gerekli tedbirler neyse onu almaya başladılar. Bu çevreleme stratejisinden kastettiğim şey neydi? Çin Halk Cumhuriyeti'nin ve Asya'nın yükselişinin paralelinde aslında bütün aktörlerin gözleri bir bakıma Asya Pasifik'e dönmüştü. Buranın gerek ekonomik, gerek ekoenerji anlamındaki doygunluğu, emtia mamül dengesindeki o merkez rolü ve ekonomik olarak da yükselişi geleceğin burada olduğunu diğer ülkelere de hissettirmişti. Özellikle de 2021 ve 2022 yıllarında biz Çin'in artık uluslararası küresel düzene tehdit ya da meydan okuyucu olarak tanımlandığını görüyoruz. Bu tanım hem Amerika Birleşik Devletleri tarafından hem de NATO tarafından yapılıyor. Bu kapsamda da ABD'nin burada Japonya, Avusturalya, Tayvan, bir nebze Güney Kore ile oluşan bir çevreleme stratejisi var. Bu çevreleme stratejisi paralelinde sadece bölge ülkeleri değil, bütün ülkeler Asya Pasifik'e karşı rollerini gösteriyorlar. Aslında Japonya'nın refleksi de buradan geliyor.”
‘Bölge nükleer olmayan dehşet dengesine doğru evriliyor’
Doğan, “Biz Japonya'yı sadece öz savunma kuvvetlerinden oluşan ve pasifist bir ülke olarak tanımlıyorduk. Peki niçin bunu yaptı? Aslında ben bölgenin biraz nükleer olmayan dehşet dengesine doğru evrildiğini düşünüyorum. Yani Çin askeri modernizasyonu arttırdıkça, bölgede taktik hatlarını artırdıkça bunun oluşturduğu güvensizlik bölge ülkelerini yeni zırhlar kuşanmaya itiyor. Ancak bölge ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri çevreleme sıkıştırdıkça ve Çin'in üstüne gittikçe bu sefer de Çin kendini daha fazla askeri anlamda güçlendirmeye çalışıyor” diye de ekledi.
‘Bölgede saflar gitgide sıklaşmaya başladı’
ABD bölgede ittifaklarını genişletirken Çin de askeri yatırımlarını artıyor. Peki, denge kimin lehine artıyor? Doğan, şunları söyledi:
“Bence net olarak ABD lehine artıyor diyemeyiz. Japonya, Avustralya, Tayvan ve Amerika Birleşik Devletleri ekseninden bakıldığında gelecekte suların ısınacağını düşünüyorum. Çünkü burada Çin'in özellikle Tayvan ve Doğu Türkistan gibi ciddi kırmızı çizgileri var. Artık bölgede saflar gitgide sıklaşmaya başladı. Yani herkes hem söylem bazında hem uygulama bazında saflarında ilan ediyor. Bundan sonra bu Asya Pasifik’teki deki süreç küresele yayılacak. Örneğin ABD, AB ülkelerinden Çin’le ilişkilerini kesmesini ya da Çin’e yaptırım yapmasını talep edecek. Yani süreç böyle iplerin iyice gerilmesine doğru gidecek gibi duruyor.”