'Mısır veya İsrail liderleriyle el sıkışmak Suriye lideriyle el sıkışmakla aynı değil'
23:03 23.11.2022 (güncellendi: 11:48 25.11.2022)
'Mısır veya İsrail liderleriyle el sıkışmak Suriye lideriyle el sıkışmakla aynı değil'
Abone ol
Emir Aşnas’a göre, Erdoğan'ın Mısır veya İsrail liderleriyle ‘el sıkışması’ Suriye ile aynı değil. Ankara'nın bu ülkelerle temel tezlerinden geri adım attığını anımsatan Aşnas, Suriye'de bunun yapılmadığını belirtti. Aşnas, ABD öncülüğündeki saldırganlıkta Suriye'nin bir devlet olarak yenilmediğini ve egemenliğinden tavize yanaşmayacağını vurguladı
Türkiye yönetimi, Suriye ve Irak topraklarını hedef alan Pençe-Kılıç operasyonu ile eş zamanlı olarak Mısır'ın ardından Suriye liderliğiyle temaslara hazır olduğu mesajları vermeye başladı. Doha'daki 2022 Dünya Kupası'nın açılışındaki resepsiyonda 2013'ten bu yana çok ağır sözler sarf ettiği Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi ile el sıkışan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, hemen ardından arka arkaya Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile de görüşme vurgulu açıklamalar yaptı. Erdoğan, en son sorular karşısında “Olabilir, siyasette küslük ve dargınlık olmaz" yanıtını verdi.
Diğer yandan Erdoğan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye ve Irak'a yönelik hava harekatının ardından kara harekatına girişme niyetlerini dile getiriyor. ABD ve Rusya Federasyonu'ndan ise bu konudaki uyarılar devam ediyor.
Rusya, Türkiye ve İran'ın oluşturduğu Astana Grubu da Kazakistan'da buluştu. Yayınlanan ortak açıklamada, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenlik hakları vurgusu eşliğinde ülkenin kuzeydoğusundaki ABD destekli YPG/PYD'nin ayrılıkçılık girişimleri ile ABD'nin Suriye petrolüne el koymasının kınanması dikkat çekti.
Son gelişmeleri araştırmacı yazar Emir Aşnas ile konuştuk.
‘Suriye devletinden henüz hiçbir ses yok, Rusya’nın iki tarafa da baskısı söz konusu’
Emir Aşnas’a göre, Suriye ile Türkiye liderlerinin görüşmeleri 2019’dan beri gündeme geliyor ancak sonuç çıkmıyor. Bugün Erdoğan-Esad görüşmesinin yeniden 'köpürtülmesinde' biraz da Türkiye'nin Suriye ve Irak'a yönelik hava harekatlarının rol oynadığı değerlendirmesini yapan Aşnas, Rusya'nın baskılara rağmen gelinen nokta hala görüşmenin gerçekleşmesine işaret etmiyor:
“Cumhurbaşkanı (Esad'la görüşme konusunda) gazetecilerin sorularına cevap veriyor ama çok sık gündeme geliyor. Lavrentyev’in Astana formatının 19. toplantısı sonrası yaptığı açıklamada da gazetecilerden sorular vardı. Ama Suriye veya Arap medyasına baktım. Bu yönde Suriye tarafından olumlu veya olumsuz bir yorum henüz yok. Biraz da bu işin Türkiye’nin özellikle Irak ve Suriye’ye yönelik hava operasyonları sırasında köpürtüldüğünü düşünüyorum. Türkiye’nin Suriye ile arasında diyalog olması ve bunun siyasi seviyeye yükseltilmesi meselesi yeni değil. Biz bunu en azından 2019’dan beri Erdoğan ve Putin tarafından yapılan açıklamalarla biliyoruz. Bunda da Adana mutabakatının referans alınabileceği de söylendi. En az 4 yıldır bu tür çabalar vardı. Bugüne kadar başka ülkeler de devreye girdi. Burada en önemli konu iki ülke arasında siyasi diyalog olması, iki lider arasında bir görüşme olması konusunda esas itibariyle Rusya’nın her iki tarafa baskısı söz konusu. Ama 4 yıl sonra dahi geldiğimiz nokta henüz o noktaya vardığımızı göstermiyor, biraz da uzak olduğumuzu gösteriyor.”
‘Mısır yahut İsrail liderleriyle el sıkışmakla Esad'la el sıkışmak aynı değil'
Türkiye’nin Mısır ya da İsrail liderleriyle ‘el sıkışmanın’ Suriye lideriyle el sıkışmaya benzemediğini belirten Aşnas, Türkiye ile Suriye arasında çok daha yapısal ve şekli sorunlara işaret etti. Aşnas, diğer ülkelerle temel tezlerinden geri adım atan Ankara'nın Suriye'de böyle yapmadığını da anımsattı:
“Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Mısır Cumhurbaşkanı ile el sıkışması ya da İsrail Cumhurbaşkanı ile el sıkışması, Esad ile el sıkışmasına benzemiyor. Hem yapısal hem de şekli sorunlar var. Cumhurbaşkanı’nın söylemi birçok ülkeyle engel ama bu zaman içinde ve Türkiye’nin de taviz vermesiyle aşılabilen bir sorun. Nitekim bunu gerek BAE gerek Irak gerekse Mısır ile görüyoruz. Her ne kadar Mısır’da da sembolik öneminin çok büyük olduğunu ama henüz suların durulmadığını düşünsem de önemli bir adım olduğunu inkar etmiyorum. Suriye meselesine gelince bu ülkelerin hiç birisiyle Türkiye’nin sorunları Suriye ile olan sorunlarına benzetilebilir durumda değil. Yani Türkiye bu ülkelerin hiçbirisinin topraklarını en azından karşı devletin iddiasıyla işgal etmiş değil. Karşı devletin iddiasıyla bu ülkenin yönetimini yıkmak için bir ordu kurmuş ve bu orduyu hala yönetiyor değil. Yine bu ülkelerin hiç birisiyle çok büyük bir sığınmacı sorunu da yok. Dolayısıyla bunların aşılabilmesi ancak iki tarafın temel tezlerinde ki Türkiye diğer ülkelerle olan temel tezlerinde geri adım attı ama Suriye ile aynı adımları atmamakta ısrar ettiği için bunun olabilmesi çok mümkün değil."
‘Suriye bir devlet olarak savaşta yenilmedi, egemenliğinden taviz verecek bir çözüme yanaşmıyor’
Suriye’nin bir devlet olarak savaşta yenilmediği için egemenliğinden taviz verecek bir çözüme yanaşmadığını belirten Aşnas, Türkiye yönetiminin de Suriye'nin egemenliğini ihlal etmeyen herhangi bir adım atmak niyetinde görünmediği görüşünde. Suriye'nin şartlarının da belli olduğunu anımsatan Aşnas, Esad'ın geri adımının ise ABD komplosu ve Türkiye'nin başrol oyunculuğunu içeren 11 yıllık söylemlerinin inkarı olacağının altını çizdi:
"Türkiye-Suriye ilişkilerinin diğer ülkelerle ilişkilerden farklılığı şuradan kaynaklanıyor. Suriye bir devlet olarak savaşta yenilmediği için kendi egemenliğinden taviz verecek bir çözüme yanaşmıyor. Türkiye de Suriye’nin egemenliğini ihlal etmeyen herhangi bir adım atmak niyetinde değil. Çünkü Suriye’nin şartları belli. BM şartına uyarsın ondan sonra ben seninle normal bir ilişkiye girerim. BM şartı nedir, egemenliğimi tanıyacaksın, askerlerini ülkemden çekeceksin. Bana karşı ‘terörist’ korumayı kullanmayı bırakacaksın. Suriye tarafının yüklediği anlam bu, kabul ederiz etmeyiz. Diyelim ki Esad bir gün uyandı, Erdoğan ile el sıkışalım da bu sorunu aşalım dedi. Bunu söylese dahi yapabilecek durumda mı? Kendi kamuoyuna 11 yıldır söylediklerini inkar etmiş olacak. Kendisinin iddiasıyla Suriye’nin bütün dünyada ABD başta olmak üzere emperyalizmin komplosuna tabi tutulduğunu, buradaki en büyük rolün de en büyük komşusu Türkiye’ye ait olduğunu söyledi. Bu doğru veya yanlış. Bundan dolayısıyla kolayca geri adım atamaz. Aksi halde Rusya’nın bu kadar büyük baskısı ve Türkiye-Rusya ilişkilerinin bu kadar gelişmiş olması, Rusya’nın Suriye üzerindeki gücünü düşündüğümüzde 4 yıl sonra bunun meyve vermiş olması gerekirdi.”
‘Astana bildirisinde bu sefer ABD ve SDG'ye daha fazla yüklenme var'
Aşnas, Astana grubunun son toplantısını da değerlendirdi. Ortak bildiride bir kez daha Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine atıf yapıldığına işaret eden Aşnas, bu sefer ABD ve SDG’ye ‘daha fazla’ yüklenme bulunduğunu belirtti:
“Bildiriye farklı tarafların verdiği tepkilere baktım. Bu, aradaki ikili Soçi toplantılarını saymıyoruz ama Rusya, Türkiye ve İran’ın oluşturduğu mekanizmanın 19. resmi toplantısı. Bu toplantıların tümünde BM toplantılarında olduğu gibi Suriye’nin toprak bütünlüğüne, egemenliğine atıfta bulunuluyor. Bu birinci madde gibi ama onun dışında açıkçası bu bildiride biraz daha fazla. Birkaç bildiri önce de böyleydi, Suriye’nin egemenliğine verdiği zarar itibariyle Amerika’ya ve SDG’ye daha fazla yüklenme var. Türkiye’nin de ‘endişelerini’ karşılar şekilde komşu ülkelerin de güvenliğinin dikkate alınması gerektiğini ve bu anlamda SDG’ye de olumsuz gönderme de bulunan cümleler var. Nitekim Dışişleri Bakanlığımızın açıklaması da bunları vurguluyor. Yine karşı çıkmaması ama Türkiye’nin daha çok vurgulamasıyla gündeme gelen bir konu da siyasi çözüm meselesi. BMGK’nın 2254 kararıyla uyumlu BM kolaylaştırıcılığında Suriyeliler öncülüğünde ve Suriyeliler tarafında bir anayasa komitesi çerçevesinde Suriye ihtilafının siyasi çözümündeki önemine bir vurgu yapılmış. Bunlar daha önce de yapılan şeyler ama belki de şunu söyleyebiliriz. Bu toplantının bana göre önemi Türkiye’nin Suriye’ye yönelik hava harekatının olduğu dönemde olması, biraz daha Amerika ve SDG’ye yönelik eleştirilere daha fazla yer verilmiş olması."
'Suriye bir beklenti içerisinde mi, onu da bilemiyorum'
Aşnas, Suriye'nin tepkilerini de Dışişleri Bakan Yardımcısı Eymen Susan'a atıfla aktarırken, Şam'ın gelişmelerden memnuniyetsizliğinin anlaşıldığı değerlendirmesinde bulundu:
"Suriyeliler bundan memnun mu? Astana toplantısında üç ülke var ama Suriye devleti ve muhaliflerin de temsilcileri oluyor. Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Eymen Susan da kendine göre o bildiride olmayan hususlara ağırlık veren, Türkiye’yi eleştiren bir açıklama yapmış. Suriye topraklarındaki gayri meşru yabancı varlığın uluslararası hukukun ihlali olduğuna dikkat çekmiş. Dolayısıyla 'Suriye’de istikrarın pekişmesine engel olmayı terörle mücadeleyi ve yeniden yapılaşmayı engellemeyi amaçlıyor, bunlara derhal son verilmelidir' diyor. Suriye’nin terörle mücadelesine destek sağlanması ve Haseke’nin sularının kesilmesi gibi Amerika ve Türk işgali tarafından gerçekleştirilen eylemlerin savaş suçu olduğuna dikkat çekmiş. SANA da başta çekmiş, kendi ifadeleriyle ‘Türk işgalinin Suriye’deki politikasını haklı çıkarmak için kullandığı bahaneler kimseyi aldatmaz, sınır güvenliği ortak sorumluluktur’ demiş. Suriye tarafı bundan çok memnun değil, çok beklenti içinde mi onu da bilemiyorum.”
‘Astana formatı bir anlamda uluslararası bir platform oluşturmaya dönüşüyor gibi’
Astana formatının hedeflediği 4 bölgeden 3’ünde gerginliğin azaltıldığını anımsatan Aşnas, İdlib'deki durumun ise değişmediğini vurguladı. Aşnas, ön son Çin'in katılımının gündeme taşındığını belirtirken, bu formatın bir anlamda bölgesel politikaları ekilemeye yönelik uluslararası bir platforma dönüştüğü izlenimini aktardı:
“Astana formatı 2017’de kuruldu, dört bölgede gerginliğin azaltılmasında çalışmayı hedefledi. İlk üç bölgede bunu tamamladı ama İdlib ve Suriye kuzeyi duruyor. O bölgelerde bazı gelişmeler sağlandı ama Astana formatının oluşturulmasını gerektiren asıl sorunlar ortadan kalkmadı. Astana formatı sanki bir süredir bir başka niteliğe bürünüyor gibi. Bu anlamda İdlib ve Suriye kuzeyindeki sorunda uluslararası konjonktürün de etkisi var ama sorunu çözmekten ziyade daha çok bu üç ülkenin ve yanlarına katabildikleri ülkelerle bir anlamda uluslararası bir platform oluşturmaya ve bölgedeki politikaları etkilemeye yönelik bir platforma dönüşüyor gibi. Daha önce de olduğu gibi bu kez de Suriye’nin komşusu olan Lübnan, Irak ve Ürdün de gözlemci üye olarak katıldı. Çin’in katılması yönünde tartışmalar da devam ediyor. Rusya’nın önerisini İran kabul etti ama Türkiye henüz düşünüyor.”
‘ABD daha önce olduğu gibi Türkiye’ye karşı koymamayı seçmiş durumda'
Aşnas'a göre ABD'nin hava harekatına dair öncekilere benzeyen açıklamaları bir kez daha 'Türkiye'ye karşı koymamayı seçtiği' anlamına geliyor. Aşnas, Washington'ın kara harekatını istemediğini ancak ne kadar engel olacağının tartışmalı olduğunu da ekledi:
“Amerika’nın açıklamaları her zamanki açıklamalar. Bu anlamda çok farklı bir şey görmüyoruz. Astana formatının bir özelliği de bu. Bir anlamda Suriye ve bölge konusunda Amerika’yı dışlayan etkili bir platforma dönüşmüş olması. İdlib ile ilgili sorunu çözememiş olsa da böyle bir özelliği var. Dolayısıyla Amerika şu anda açıkçası daha önce de olduğu gibi Türkiye’ye karşı koymamayı tercih etmiş durumda. Bir kara harekatı istemiyor ama bunun karşısında ne kadar güç kullanır orası tartışma konusu. Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı açıklamasında da İdlib konusu var. Soçi mutabakatları çerçevesinde Türkiye ve Rusya’nın anlaştığı konular var. Fırat’ın batısındaki bazı bölgelerde yani Münbiç, Tel Rıfat’tan YPG kuvvetlerinin çekilmiş olması gerekiyor. Bu Rusya ile Türkiye arasındaki bir konu. Aslında kabul etmedikçe Suriye’yi bağlamıyor. Ama Rusya’nın Türkiye’ye karşı böyle bir taahhüdü var. Türkiye bu taahhüdün bugüne kadar tam olarak yerine gelmediğini söylüyor. Çünkü orada bir görüntü olarak YPG geri çekilmiş görünmekle Suriye kuvvetleriyle beraber varlığını devam ettirdiğini ve oranın temizlenmesi gerektiğini iddia ediyor. Bunun karşılığında da Rusya’nın İdlib ile ilgili olarak birçok taahhüdü yerine getirmediği de son derece açık."