Rusya lideri Putin: Türkiye ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan zor ama güvenilir partnerler
17:26 27.10.2022 (güncellendi: 22:30 27.10.2022)
© Sputnik / Сергей Гунеев
/ Abone ol
Rusya Devlet Başkanı Putin, Batı’nın istediği dünya düzenine ilişkin, “Gücü elinde bulunduranlar kuralsız yaşamak istiyorlar” değerlendirmesini yaptı. Türkiye ile ilişkilere de değinen Putin, "Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan zor ancak tutarlı ve güvenilir bir partner. Birçok karar, uzun ve zorlu anlaşmazlıklar, müzakereler sonucunda alınıyor" dedi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, düşünce kuruluşu Valday Kulübü tarafından düzenlenen toplantının genel oturumundaki konuşmasında, “Batı son yıllarda, son aylarda Ukrayna’daki durumu alevlendirecek ve tırmandıracak bir dizi adım attı” dedi.
Putin, böyle gösterilmesine karşın, ‘Batı’da birlik olmadığını’ kaydetti ve “Batı bir holding” diye ekledi.
Rusya lideri ayrıca, Kuzey Akım boru hatlarına düzenlenen sabotajlara ilişkin, “Avrupa’daki gaz boru hatlarının imha edilmesiyle kırmızı çizgi aşıldı” ifadelerini kullandı.
“Batı’nın politikaları kanlı ve kirli. Batı, ülkelerin ve halkların egemenliğini reddediyor” diyen Putin, “Batı, insanlığın tüm kaynakları üstünde hak iddia ediyor” eleştirisini yaptı.
“Zamanında, Naziler kitap yakacak kadar ileri gitmişlerdi, şimdiyse Batı’daki ‘liberalizm muhafızları’, Dostoyevski ve Çaykovski’yi yasaklıyorlar” diye devam eden Putin, Rus kültürünü bu şekilde ‘iptal etmeye’ çalışanların hiçbir yere varamayacaklarını belirtti. Putin, “Tarih her şeyi yerli yerine koyacak ve ne Dostoyevski ne Puşkin ne de Çaykovski unutulacak, aksine onları unutturmaya çalışanlar kendileri unutulacaklar” diye ekledi.
Putin ayrıca, "Dünyadaki olaylar, daha önceki (Valday) toplantılarda bahsettiğimiz olumsuz senaryo üzerinden gelişmeye devam ediyor. Bu olaylar sadece askeri-siyasi alanda değil, aynı zamanda ekonomik ve beşeri alanlarda da büyük ölçekli, sistemsel bir krize dönüştü" dedi.
Putin'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
Rusya’yı yok edip jeopolitik haritadan silmeyi asla başaramadılar ve gelecekte de başaramayacaklar.
(Batı’nın hegemonyasını koruma arzusunun aksine) Rusya, kendisi bir hegemon olmayacak, böyle bir planımız yok.
Liberal ideoloji, bugün tanınmayacak kadar değişti. Başlangıçta klasik liberalizm, her insanın özgürlüğünü istediğinizi söyleme, istediğinizi yapma özgürlüğü olarak anladıysa da, 20. yüzyılda liberaller, açık toplumun düşmanları olduğunu ve bu düşmanların özgürlüğünün sınırlandırılması, hatta ellerinden alınması gerektiğini söylemeye başladılar. Şimdiyse liberalizm absürt hale geldi, herhangi bir alternatif bakış açısı yıkıcı, propaganda ve demokrasi tehdidi ilan ediliyor.
Birleşmiş Milletler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yapısının, dünyadaki çeşitliliği yansıtacak biçimde değiştirilmesini değerlendirmemiz gerekiyor.
Mevcut sert çatışma koşullarında, bağımsız, kendine özgü bir medeniyet olan Rusya, Batı'yı hiçbir zaman düşman olarak görmedi ve görmüyor. Amerikan, Fransız, İngiliz ve Alman düşmanlığı gibi yabancı düşmanlığı tezahürleri, Rus düşmanlığı ve Yahudi düşmanlığı gibi ırkçılığın biçimleridir.
Yeni dünya düzeninin en başta yasalara ve hukuka dayanması, özgür ve adil olması gerektiğini düşünüyoruz. Küresel ve ticaret de daha adil ve açık hale gelmeli.
Rusya, uluslararası ödemelerin yapılması için de olmak üzere, yeni uluslararası finans platformları oluşturma sürecinin kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. Bu platformlar bağımsız, siyasetten arındırılmış, otomatikleştirilmiş olmalı ve tek bir yönetim merkezine bağlı olmamalıdır. Bu yapılabilir mi? Elbette. Birçok ülkenin çabalarını birleştirmesini gerektiriyor. Ancak bunu yapmak mümkün.
Dünyada nükleer silahlar bulunduğu sürece bu silahların kullanılması tehlikesi de her zaman bulunacak.
Tarihi bir dönüm noktasındayız. Önümüzde muhtemelen, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden beriki en tehlikeli, en kestirilemez, fakat aynı anda da en önemli on yıllık dönem bulunuyor. İçinde bulunduğumuz durum şu anda bir ölçüde de büyük değişimlerin yaşandığı, devrimci bir dönem. Durumun böyle olması, tüm insanlığı tehdit eden bir krizler zincirine gebe. Bu karşıtlıkların yapıcı biçimde çözülmesiyse bugün en önemli, tarihi görevimizdir.
Rusya’nın Donbass ile ilgili bir şey yapması gerekiyordu, Rusya’nın kendi adına bir karar vermesi gerekiyordu, fakat Donbass’ın bağımsızlığını tanıyıp onları öylece bırakamazdık, zira bağımsız Donbass, Rusya’nın parçası haline gelmeden hayatta kalamazdı.
NATO'nun genişlemesi Rusya için kabul edilemezdi ve Batı bunu biliyordu, ancak görmezden geldi. NATO'nun genişlememesine ilişkin müzakereler basitçe reddedildi. Batı, Ukrayna'daki darbeyle pazularını esnetmek ve 'evde patronun kim olduğunu göstermek' istedi. Herkesi kendi saflarına çekmek istediler.
(Ukrayna konusunda ‘düşmanın hafife alındığı’ şeklinde bir hisse sahip olup olmadığı sorusu karşısında) Hayır, böyle bir hisse sahip değilim.
(Rusya ile Ukrayna arasında yaşananları bir iç savaş olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusu üstüne) Kısmen evet, böyle değerlendirilebilir. Ukraynalılar ve Ruslar tek bir halk. Bu, tarihi bir gerçek. Ukrayna, yapay bir devlet. Ukrayna’nın egemenliğini garanti edebilecek tek ülke de, onu yaratan ülkedir, yani Rusya’dır. Ukraynalıların kendilerini ayrı bir halk olarak görmelerine gelince, buna sadece saygı gösterebiliriz.
Kısa bir süre öncesine kadar bir yarı-koloniye dönüşeceğimiz konusunda, Batı olmadan hiçbir şey yapamayacağımız konusunda endişeleniyorduk. Fakat hiç de endişe ettiğimiz gibi olmadı, hiçbir şey parçalanıp dağılmadı. Aksine, ekonomi temizlendi ve arınmış oldu.
Kiev rejimi, sürekli olarak nükleer silaha sahip olmak istediğini söylüyor. Zaporojye Nükleer Santrali'nde yaptıklarımızla ilgili sürekli konuşmalar var. Biz ne yapıyoruz ki? Bazen doğrudan, bazen de imada bulunarak nükleer santrale ateş açtığımızı söylüyorlar. Akıllarını yitirmiş olmalılar. Zira bu santrali biz kontrol ediyoruz ve orada bizim askerlerimiz var.
ABD’nin, kendi hakimiyeti dışında dünyaya verebileceği hiçbir şeyi yok.
İki tane Batı var: Birincisi, zengin bir kültüre sahip olan geleneksel Batı. İkincisiyse saldırgan ve kolonici Batı.
Erdoğan, her şeyden önce, belki de sadece Türkiye'nin, Türk halkının çıkarlarını ve Türk ekonomisinin çıkarlarını esas alan güçlü bir lider. Enerji konularındaki, TürkAkım'ın inşası konusundaki tutumu da büyük oranda bununla açıklanıyor.
(Erdoğan’ın kendisinin de başkalarından istifade etmeye çalışan bir lider olup olmadığı sorusu karşısında) Erdoğan, kendisini kullanmalarına ve üçüncü ülkelerin çıkarlarını gözetmeye zorlamalarına hiçbir zaman izin vermiyor. Ancak o, bizimle diyalogda da en başta kendi çıkarlarını koruyor. Onun başkalarını kullanmaya çalıştığını söyleyemeyiz, sadece kendisinin, hükümetinin, danışmanlarının en uygun bulduğu kararın alınması için mücadele ediyor.
Bu açıdan genel olarak Türkiye ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan zor partnerler. Birçok karar, uzun ve zorlu anlaşmazlıklar, müzakereler sonucunda alınıyor, ancak her iki tarafta da bu anlaşmalara varma arzusu mevcut ve biz de, genelde bu anlaşmalara varıyoruz.
Bu açıdan Erdoğan, elbette tutarlı ve güvenilir bir partner. Türkiye Cumhurbaşkanı'nın zor bir partner olduğunu ve her zaman kendi çıkarlarını, yani ülkesinin çıkarlarını gözettiğini söyledim.
Rusya ile Türkiye’nin turizm, inşaat ve tarım alanları da dahil pek çok kesişen çıkarı var. Şimdi de Avrupalı tüketiciler için Türkiye topraklarında bir gaz dağıtım merkezi kurulmasını teklif ettik. Türkiye tarafı bu teklifimizi kabul etti, tabii ki bunu yaparken her şeyden önce kendi çıkarlarını göz önünde bulundurdu.
Bir şeyden korkuyor olsaydım hiçbir şey yapamaz hâle gelirdim, davranışlarımı da bu düzenin anlayışları şekillendiriyor olurdu.
Rusya’nın çok sayıda dostu var, pek çok ülke, dışarıdan kendilerine bir şeyler dikte edildiği bu düzende yaşamaktan bıkmış durumda ve bizim bu dış güçlerle mücadelemizi görüyorlar.
Liz Truss, üstüne akıl yormadan, nükleer silahlar hakkında bir şeyler söyleyiverdi, böyle şeyler söylediği için çıldırmış olmalı. Washington, Truss’un söyledikleri ile arasına mesafe koyabilirdi, Truss’a katılmadıklarını söyleyebilirlerdi, fakat sessiz kalmayı seçtiler. Batılı ülkeler, başka ülkeleri ‘ayağa kalkmaya’ ve Rusya ile işbirliği yapmayı reddetmeye ikna etmek için böyle nükleer provokasyonlar kullanıyorlar.
Ukrayna’ya nükleer bir saldırı düzenlemeye ihtiyacımız yok, bunun siyasi veyahut askeri açıdan hiçbir manası ya da yararı yok.
Ermenistan ve Azerbaycan arasında bir barış anlaşmasına ihtiyaç var, ama hiçbir şeyi dayatamayız ve dikte edemeyiz, Ermeni halkının anlaşmanın parametreleriyle ilgili her seçimini destekleyeceğiz, ama Bakü ile bu konuda anlaşmak gerekiyor.
Kiev rejiminin temsilcileri Rusya ile son Ukraynalıya kadar savaşmaya hazır, çaldıkları ve Batı’daki bankalarda tuttukları milyarları koruyorlar. Ukrayna askeri birliklerinin son zamanlarındaki kayıpları neredeyse hep 1’e 7 veya 1’e 8 oranına ulaşıyor. Kiev, insanlara acımıyor. Ukrayna’da, milliyetçiler ve neo-Naziler arasında kaynaşma yaşanıyor, bu aslında büyük bir sorun.
Putin, Rusya’ya karşı koyma bağlamında Çin’le ilişkileri bozan ABD’nin normal olduğu konusunda şüpheli olduğunu belirtti. Putin, "Bir gram fikir yok, sadece saçmalık ve kibir var." dedi.
Çin lideri Şi Cinping’i, Ukrayna’da özel operasyon başlatma planlarımız konusunda uyarmadım.
G20’ye gidebilirim, henüz düşünme aşamasındayım.
Rusya’da kamulaştırmaya gerek yok, piyasa koşullarına göre ilerliyoruz.
Rusya, Ukrayna ile müzakerelere hazır olduğunu defalarca söyledi, ancak Kiev rejimi görüşmelere devam etmeme kararı aldı. Washington’daki politikacılar, Ukrayna sorununu diplomasi yardımıyla çok hızlı bir şekilde çözebilir, sadece bir sinyal göndermeleri yeterli.
Odessa, dünyanın en güzel şehirlerinden biri, aynı anda hem çatışma noktası hem çözümün sembolü olabilir.
(ABD ile diyalog hakkında) Her türlü sorunun çözüme hazırız.
Özel harekatın ana amacı Donbass’a yardımdı, lakin ordumuz eski Novorossiya’ya yaklaştığında, yerli sakinlerin beklentilerine karşılık vermememiz mümkün değildi.
Rusya'da, dış tehditlerle mücadele konusunda genel olarak tam mutabakat var. Genel olarak Rusya’da toplum için büyük konsalidasyon var.
(Avrupa)Her konuda Washington’u arayan partnerle konuşmak mümkün değil.
Rusya’nın yaptığı şey Batı’nın elit kesimine meydan okumak değil; Rusya sadece var olma hakkını savunuyor.
Kiev şu anda ‘kirli bomba’ yapma hazırlıklarına dair tüm izleri delilleri hasıraltı etmek için elinden geleni yapıyor. Kiev’in üstünde çalıştığı ‘kirli bombadan’ öylesine ya da sebepsiz söz etmeye başlamadık, bombanın yaklaşık olarak nerede yapıldığını dahi biliyoruz. Nükleer yakıt kalıntılarını biraz dönüştürebilirler, Ukrayna’nın sahip olduğu teknolojiler bunu yapmalarına izin veriyor. Sonra da elde ettikleri bu nükleer maddeyi Toçka-U ya da başka bir rokete yükleyecekler, roketi patlatacaklar ve Rusya’nın (Ukrayna’ya) nükleer saldırı gerçekleştirdiğini söyleyecekler. Oysa ki bizim böyle bir şey yapmaya ihtiyacımız yok. Bundandır ki (Rusya Savunma Bakanı Sergey) Şoygu’ya, yabancı meslektaşlarını arayıp bu provokasyon tehdidinden bahsetmesini ben istedim.
*(Rusya’nın nükleer silah kullanabileceğine ilişkin ortaya atılan spekülasyonların sorulması karşısında) Rusya’ya gelince, bizim bir askeri doktrinimiz var, merak ediyorlarsa onu okusunlar. Söz konusu doktrinin maddelerinde, Rusya’nın kendi egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak için ve Rusya halkının güvenliğini sağlamak için ne gibi durumlarda, nasıl sebeplerle, ne gibi şeylerle ilişkili olarak ve ne şekilde nükleer silah kullanmayı kabul edilebilir ve gerekli göreceği yazıyor. Dahası, dünya üstünde bir askeri gereklilik olmadan nükleer silah kullanan tek ülke ABD’dir. Hiroşima ve Nagasaki’deki sivil nüfusa karşı nükleer silah kullanmasının ne gibi bir gerekliliği vardı? ABD’nin toprak bütünlüğü ya da egemenliğine yönelik bir tehdit mi vardı ortada? Tabii ki de hayır. Bunun askeri bakımdan bir gerekliliği de yoktu, zira o sırada Japonya’nın askeri olarak olanakları tükenmişti, direnme imkanları neredeyse sıfıra inmişti. (…) Bununla beraber, bugün Japonya’daki okul kitaplarında Hiroşima ve Nagasaki’ye kimin nükleer bomba attığına ilişkin gerçekleri dahi yazmıyorlar. Ders kitaplarında Japonya’ya nükleer saldırı düzenleyenin müttefik güçler olduğu yazıyor. ABD, Japonya’yı öyle avucunun içine almış ki, her sene bu trajediyi ansalar da ders kitaplarında dahi gerçekleri yazamıyorlar. Amerikalıları gerçekten tebrik etmek gerek, bu tip numaraları onlardan örnek almak gerek, gerçekten bravo.