'Lübnan'ın çöküşünün sembolü Beyrut patlaması soruşturmasının bir netice çıkarması mümkün değil'
22:21 05.08.2022 (güncellendi: 11:22 09.08.2022)
'Lübnan'ın çöküşünün sembolü Beyrut patlaması soruşturmasının bir netice çıkarması mümkün değil'
Abone ol
Doç. Yasin Atlıoğlu’na göre, Lübnan'ın çöküşünün sembolü olan Beyrut patlaması soruşturmasından sonuç çıkması mümkün değil, bunun nedeni bağımsız yargı ve güçlü devlet yapısının bulunmaması. Mayıstaki Meclis seçimi sonrası hala hükümet kurulamayan ülkeyi yeni cumhurbaşkanı seçiminin beklediğini belirten Atlıoğlu, Lübnan'ın zor durumuna işaret etti.
Lübnan pandeminin ortasında 4 Ağustos 2020'de meydana gelen Beyrut patlamasının ikinci yıldönümünü siyasi kargaşa ve belirsizlik eşliğinde andı. Yaklaşık 200 kişinin hayatını yitirdiği, 6 binden fazlasının yaralandığı patlamayla ilgili soruşturma bir türlü soruç üretebilmiş değil. Soruşturma nedeniyle yıkılamayan ve facianın sembolü haline gelen tahıl silosunda bir ay kadar önce başlayan yangına müdahale edilememesi ve yıldönümünde yaşanan çöküşle oluşan büyük toz bulutu da adeta trajediye tüy dikti.
Diğer yandan Beyrut patlamasından çok öncesinde ekonomik krizle çalkalanmaya başlamış olan ülke, patlama sonrasında siyasi krizden de çıkabilmiş değil. Mayıs ayında düzenlenen seçimlerin ardından hala yeni hükümet kurulamazken, Cumhurbaşkanı Mişel Aoun'un görevi süresi de ekim sonunda sona eriyor. Siyasi uzlaşmaya uzak görünen ülke bir taraftan da, İsrail ile potansiyel enerji kaynaklarının bulunduğu münhasır ekonomik bölgedeki hakları için kapışma halinde.
Beyrut patlamasının ikinci yıldönümünde Ortadoğu'da 'yönetim boşluğunun' sembol ülkesi haline gelmiş Lübnan'daki durumu Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Yasin Atlıoğlu ile konuştuk.
'Bağımsız yargı ve güçlü devlet olmadığı için soruşturmadan sonuç çıkmayacak'
Doç. Yasin Atlıoğlu’na göre, Beyrut patlamasıyla ilgili soruşturmadan hiçbir sonuç çıkmama sebebi Lübnan siyasetindeki partizanlık ve bunun yargıya yansıması. “Lübnan’ın çöküşünün sembolü olabilecek bu olayın bir netice çıkarması mümkün değil” diyen Atlıoğlu, bağımsız bir yargı ve güçlü bir devlet yapısı olmamasından ötürü facianın sorumlularının bulunmasına da imkan vermedi:
“Beyrut’taki patlama ikinci yılını doldurdu. Başlatılan soruşturmada herhangi bir netice elde edilemedi. Bunun temel nedeni, yargının Lübnan siyasetine hakim olan grupların elinde olması ve bu grupların genellikle yargıyı rakiplerine karşı kullanarak kendilerine yönelik bir tehdit olduğunda yargı üzerinde baskı kurma çabaları. Lübnan’ın denetimdeki güçsüzlüğünü yargıda da görüyoruz. Bu ülkede birçok suikast gerçekleştirildi ve kimin yaptığı ortaya çıkmadı. 'İsrail, Suriye yaptı' dediler. Ama sadece siyasi polemiklerin konusu oldu, herhangi bir adım atılmadı. İkinci yıldaki anma etkinliklerinde dikkat çekici olan çıkan yangın sonrası Beyrut Limanı’ndaki silonun da çöküşü. Lübnanlıların yaşadığı travmayı yansıtıyor. Lübnanlılar iç savaştan beri birçok travma yaşadılar. Beyrut’ta dolaştığınızda hala üzerinde kurşun izlerinin olduğu binaları görürsünüz. Tartışmalarda bir grup filonun tamamen yıkılmasını savunurken bir grup da sembol olarak bırakılmasının daha sağlıklı olduğunu iddia etti. Bu tartışmalar bu travmatik durumun yansıması. Patlama sırasında ciddi acılar yaşandı. Uzun süredir yoğun bakımda olan bir kadının bebeğine iki sene sonra kavuştuğu videolar dolaşımdaydı anma sırasında. Yoğun bir duygusallık yaşadılar. Diğer taraftan Lübnan’ın çöküşünün sembolü olabilecek bu olaydan bir netice çıkarması mümkün değil. Lübnan siyasetindeki genel akış devam edecek. Bir dahaki yıl da benzer bir anma gerçekleşecek. Ama yargıdan netice çıkacağını zannetmiyorum. Çünkü bağımsız tek başına hareket eden bir yargıdan, güçlü bir devletten bahsetmek mümkün değil.”
'Seçim yapıldı, hükümet hala ortada yok, cumhurbaşkanının görev süresi doluyor ama...'
Lübnan'da mayıstaki parlamento seçimlerinden bu yana hala hükümetin kurulamadığını anımsatan Atlıoğlu, 31 Ekim'de de Cumhurbaşkanı Aoun'un görev süresinin biteceğini vurguladı. Ancak meselenin IMF'yle anlaşmaya da bağlandığı ortamda, siyasi makamlara seçim konusunun yine uzun sürmesini bekliyor:
“Lübnan’da parlamento seçimleri yapıldı ama hükümet hala ortada yok. 31 Ekim’de Mişel Avn’ın görev süresi bitiyor. Normal kanunlara göre iki ay önceden meclis başkanının toplantı çağrısı yapması lazım. Ama geçen hafta meclis başkanı, ‘Önce biz IMF ile bir anlaşmayı imzalayalım’ dedi. IMF ile nisandan beri 3 milyar dolarlık bir yardım anlaşması söz konusu ama bir türlü imzalanamıyor. Çünkü IMF bankacılıkla ilgili birtakım düzenlemeler istiyor. Meclis başkanı da 'ancak bunu yaptıktan sonra cumhurbaşkanlığı meselesini gündeme getiririz' diyor. Bu açıklamadan şunu anlıyoruz ki 31 Ekim’in iki ay öncesinde böyle bir çağrı yapmayacak. Bunu yapmadığı takdirde meclis otomatik olarak toplanacak. Daha önceki deneyime bakarsak Avn cumhurbaşkanı olduğunda kriz tam 26 ay sürmüştü. 46 meclis toplantısı yapıldı ama bir türlü uzlaşamadılar.
'Lübnan Ordu Komutanı Joseph Avn, potansiyel adaylardan biri'
Cumhurbaşkanlığı için potansiyel adayların Aoun'un damadı Cibran Basil ve rakip Hıristiyan bloğun lideri Samir Caca olduğunu aktaran Atlıoğlu, Süleyman Franciye'nin de öne çıktığını belirtti. Atlıoğlu'na göre Lübnan ordu komutanı Joseph Aoun da uzlaşma adayı olabilir:
"Cumhurbaşkanlığı için muhtemel adaylar Cibran Basil ve karşı tarafta da Samir Caca çıkar mı diye düşünüyorduk ama son zamanlarda Süleyman Franciye’nin öne çıktığını görüyoruz. Samir Caca potansiyel aday ama seçime girip girmeyeceği kesin değil. Muhalif bir kalıp pozisyon belirleyebileceğini düşünüyorum. Diğer taraftan Franciye’nin şöyle bir geçmişi var. Babasından dolayı Suriye hükümetiyle ciddi bir ilişkiye sahip. Böylesi bir figürün devlet başkanı olmasını tüm gruplar kabul eder mi? Seçim parlamentoya geldiğinde ilk turda 3’te 2 çoğunluk isteniyor, o olmazsa salt çoğunluğa göre seçiliyor. Ama bir uzlaşmaya varılması gerekiyor. Hizbullah ve müttefikleri dışında diğer grupları da ikna edebilecek biri olması. Her zaman olduğu gibi Lübnan Ordu Komutanı Joseph Avn, potansiyel adaylardan biri. Zorda kaldıklarında Joseph Avn uzlaşılacak aday olarak ortaya çıkabilir. Bu süreç içinde IMF ile yapılan anlaşma, ülkenin bulunduğu içinde sıkıntılar, Ukrayna krizinden dolayı bir haftadır buğday gemilerinin Lübnan’a gelişi durumları var.”
‘Lübnan’da mezhepçi siyasetin dışında bağımsız gruplardan da bir bakanlık çıkabilir’
Mayıstaki seçimlerde mezhep ayrımına dayalı sisteme rağmen sivil toplumcular ve bağımsızlar gibi grupların ortaya çıktığını anımsatan Atlıoğlu, kurulabilirse hükümette bakanlık alma olasılıklarının değişik bir görüntü oluşturacağı görüşünde:
“Sivil toplumcular ve Bağımsızlar denilen bir grup da var, oynak bir grup. Sivil toplumcuların destek verecekleri taraf, sonucu belirlemede etkili olabilir. Bu noktada sivil toplumcuların daha çok siyasette etkin olma amaçları da bu. 'Biz kritik kararlar alınırken birtakım istekleri dayatabiliriz, hükümet kurulurken destek veriyoruz ama bunları istiyoruz' diyorlar. Bu kağıt üzerinde uygulanabilir gözüküyor. Bir de Bağımsızlar dediğimiz grup var, sivil toplumcular gibi duruşu çok da net değil, başka gruplara kayabiliyor. Dolayısıyla bu çerçevede düşünmek lazım. Ama hükümetin kurulmasında bir şekilde bir bakanlık alabilirlerse çok güzel olabilir. En azından Lübnan’daki mezhepçi siyasetin dışına çıkma açısından...”
'Lübnan çok zor bir durumda. Hizbullah olmasa bu öneriyi kesin kabul ederdi'
Bu karmaşık siyasi koşullarda Lübnan'ın İsrail ile hem deniz hem kara sınırı ile ilgili sorunlarını çözmesinin zorluğunu vurgulayan Atlıoğlu, meselenin Türkiye, Kıbrıs, Yunanistan'ı ve özel şirketleri de içeren çok taraflı boyutuna da işaret etti. Lübnan'ın çok zor durumda olmasına karşın Hizbullah'ın direnmesi nedeniyle İsrail'in ABD arabuluculuğunda yaptığı önerileri kabul edemediğini belirten Atlıoğlu, bu alanda gelişmelerin Hizbullah'ın elini güçlendireceğini ekledi:
“İsrail-Lübnan ilişkileri yok. Lübnan, kurulduğundan beri İsrail devletini tanımıyor. Dolayısıyla sadece deniz sınırı değil kara sınırında da birçok problem var. Bir hukuku anlaşma yok; sınır nereden geçiyor, nerede sona eriyor bilinmiyor. Doğrudan Lübnan ve İsrail masaya oturdu. O dönemde Lübnan tarafı, kara sınırını da konuşalım dedi. Şeba Çiftlikleri'nden güneydeki sınıra kadar birçok nokta var. Lübnan daha çok şuna dayandırıyor. 1923’te bir anlaşma var, Filistin, Suriye sınırını belirlerken o anlaşmaya dayandırıyor. İsrail tarafı ise aslında bu anlaşmanın daha ötesinde şeyler istiyor. Deniz sınırını çizerken kara sınırına bağlı düşünmek mümkün değil. Filistin devleti var mı yok mu bilmiyoruz, Doğu Akdeniz’e girdiğimizde Lübnan’ın karşısında Kıbrıs meselesi var, bunlarla doğrudan bağlantılı. Dolayısıyla Lübnan için kurtuluş olabilecek bir kaynağın kullanımı konusunda Lübnan diğer devletler işbirliği yapmak zorunda. Bu İsrail de olabiliyor. 2000’lerde Lübnan doğrudan Kıbrıs ile Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasına girişmişti. Ama mecliste onaylanmadı. İsrail hamle yapıp Kıbrıs ile Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması yaptı. Dolayısıyla buradaki sorunun çözülmesi hem kara sınırının belirlenmesi hem de İsrail’in Türkiye’ye bir boru hattı projesi, Yunanistan ile 2000’de imzalanan gerçekleşmesi zor olan bir proje var. Mısır ve AB ile yapılan anlaşmalar dikkate alındığında konu biraz Lübnan’ın dışına çıkıyor. Lübnan’ın egemenliği bağlamında düşünürsek, Lübnan’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde kalan Kariş bölgesinde İsrail’in gaz araması -ki giden gemiler İngiliz petrol şirketlerinin gemileri- sırasında İHA'larla saldırı yaptığı iddiası vardı. Lübnan’ın kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki petrol arama işini de İtalyanlar ve Ruslar yapıyor. Amerika arabulucu olarak girdiğinde bunu da düşünmek lazım. Lübnan çok zor bir durumda. Hizbullah olmasa bu öneriyi kesin kabul ederdi. Hizbullah bu konuda direniyor. Hizbullah bir çatışmayı göze alabilir mi? Zaman zaman çıkışlar yapıyor. İsrail uçakları son 15 yılda 22 bin kez Lübnan hava sahasını ihlal etmiş. Böyle bir ülke, İsrail uçaklarını engelleyemen bir ülkenin buraya gaz aramak için giden gemileri engellemesi mümkün gözükmüyor. Hizbullah buradan kendi pozisyonunu güçlendirmeye çalışacaktır. Bunun iç politikadaki yansımalarını da göz önünde bulundurmak lazım.”