00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
HABERLER
07:00
6 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
11:00
4 dk
DÜNYA HABERİ
11:05
14 dk
PARANIN HAREKETİ
11:21
15 dk
HABERLER
12:00
5 dk
HABER MASASI
13:30
35 dk
HAFTANIN KEYFİ
14:05
54 dk
HABERLER
15:00
5 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
17:30
4 dk
HABERLER
19:00
5 dk
BÖLGENİN KALBİ
19:05
84 dk
HABERLER
11:00
5 dk
HABERLER
12:00
5 dk
EN ÇOK OKUNAN 5 HABER
12:35
19 dk
HABERLER
13:00
5 dk
HAFTA SONU HALLERI
13:05
115 dk
HABERLER
15:00
5 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
16:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
17:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
18:00
1 dk
DünBugün
Geri dön
Adana107.4
Adana107.4
Ankara96.2
Antalya104.8
Bursa101.4
Çanakkale107.2
Diyarbakır89.6
Gaziantep104.3
Hatay106.1
İstanbul97.8
İzmir91.0
Kahramanmaraş92.3
Kayseri105.5
Kocaeli90.2
Konya88.6
Malatya106.0
Manisa101.0
Mardin92.2
Ordu99.6
Sakarya90.2
Samsun107.7
Sivas104.2
Şanlıurfa95.3
Trabzon102.4
Van88.0
 - Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘ABD teknik anlamda resesyonda ama ekonomide belirgin yavaşlama var, Avrupa'da tehlike daha fazla'

‘ABD teknik anlamda resesyonda ama ekonomide belirgin yavaşlama var, Avrupa'da tehlike daha fazla'
Abone ol
Prof. Kozanoğlu’na göre, ABD'deki teknik resesyon olsa da ekonomide belirgin yavaşlama var, Avrupa'da durum daha kötü. Tedarik zincirleri, enerji fiyatları ve arz sorunu ortadayken, ücret artışının dizginlendiğini söyleyen Kozanoğlu, 'tedavinin' işe yaramayabileceğini belirtti. Kozanoğlu Türkiye'yi hem enflasyon hem durgunluğun beklediği görüşünde.
Batı bloğu küresel pandemiden çıkışta Ukrayna'daki askeri operasyonu gerekçe göstererek Rusya Federasyonu'na karşı başlattığı ekonomik savaşın etkilerini hissediyor. On yıllardır görülmemiş enflasyon oranları ve yakıt fiyatları, ABD ve Avrupa ülkelerinin gündemlerinin birinci sırasında yer alıyor. Batılı yöneticilerin uyguladıkları ekonomi-politikaları gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere pek çok ülkede durumu etkiliyor.
Küresel ekonomi Kovid-19'un yol açtığı sorunlar ve tedarik zincirlerindeki sıkıntılara rağmen 2021 yılında yüzde 6.1 oranında büyümüşken, IMF 'Dünya Görünüm Raporu'nda bu yıl için öngörülerini güncelleyerek büyüme oranını yüzde 3.6'dan yüzde 3.2'ye düşürdü. Enflasyon tahminleri ise yukarı yönde revize edildi.
ABD ekonomisi yüksek enflasyon altında iki çeyrek art arda küçülme göstererek 7 çeyrek sonra teknik olarak yeniden resesyona girdi. ABD Başkanı "Bana resesyondaymış gibi gelmiyor, ABD'ye yapılan yatırımlar da rekor seviyede" dedi, FED enflasyonu indirmeye çalışırken, ekonominin yavaşlamasının sürpriz olmadığını söyledi. Hazine Bakanı Janet Yellen da, 'geçiş dönemi' vurgusu yaparken, enflasyonun ‘kabul edilemeyecek kadar yüksek’ olduğunu teslim etti.
Avrupa'da da İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) yayınladığı Euro Bölgesi'nin temmuz verileri enflasyondaki yükseliş eğiliminin sürdüğüne işaret ediyor. Yüzde 8.6 olan yıllık enflasyon, temmuzda yüzde 8.9'a yükseldi. Enerjide yüzde 39.7'yu buluyor. Avrupa'da Britanya, AB'nin öncü ülkesi Almanya'da ve Hollanda'da çeşitli sektörlerde enflasyonun altında kalan ücretleri için emek kesiminin hak arayışları da tetiklenmiş görünüyor.
Küresel ekonomideki gidişat, ABD'de 'resesyon' tartışmaları, Avrupa'nın krizi ve Türkiye'ye yansımalarını Altınbaş Üniversitesi'nden Prof. Hayri Kozanoğlu ile konuştuk.

‘ABD'deki durum teknik resesyon. Enflasyonla birlikte stagflasyona sürüklenme ihtimali var'

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’na göre, ABD'deki durum teknik anlamda resesyona işaret etse de ekonomide belirgin bir yavaşlama, büyümenin çok ciddi düşmesi tehlikesi var. Enflasyonla yaşandığında bunun stagflasyona sürükleme olasılığının bulunduğunu söyleyen Kozanoğlu, gidişata faiz artırımıyla çözümler arandığını anımsattı:
“Resesyonun teknik tanımı iki çeyrek arka arkaya bir ekonominin daralması şeklinde. Bu anlamda Amerika 2020’nin ilk çeyreğinde 1.6, ikinci çeyreğinde 0.9 daralmıştı. Bunlar o çeyrekteki daralmanın yıllığa çevrilmiş hali. Bu anlamda teknik olarak resesyona girdi. Ama uzmanlar bunun ekonominin tamamen yavaşlaması, çarkların durması anlamına gelmediğini belirtiyorlar. Pandemi döneminde tedarik hatlarındaki aksamalar nedeniyle stoklar çok düşmüştü. Panik halinde talepten fazla alım yapıldı. Son iki çeyrekte stoklarda azalma var. Bir anlamda şirketler stoktan sattılar. Bu büyüme rakamları üretim şeklinde hesaplanıyor. O bakımdan ekonomide talebin çok yavaşlamadığını ifade ediliyor. Harcamalarda yüzde 1’lik bir artış var. Ama buna rağmen ekonomide belirgin bir yavaşlama var. Bir resesyon olmasa dahi büyümenin çok ciddi düşmesi tehlikesi var. Enflasyonla birlikte yaşandığında stagflasyon deniyor. Şu anda resmi stagflasyon manzarası olmamakla birlikte buna sürüklenme ihtimali var. Faiz artırımı, enflasyonu önlemeye birincil öncelik olarak kabul ediliyor. Amerika’da 75 baz puan faiz arttırıldı. Önümüzdeki aylarda bu tiyatronun yavaşlayabileceği yolunda mesajlar verildiği için bu normal karşılandı."

'Türkiye'nin en önemli ihracat pazarı olan Avrupa’da tehlike çok daha fazla diyebilirim'

Kozanoğlu, ABD'de en azından işsizlik oranlarının düşüklüğüyle birlikte durgunluğun dizginlenmesinin söz konusu olabileceğini belirtirken, Avrupa Birliği'nin durumunun daha kötü olduğunun altını çizdi. "Avrupa’da tehlike çok daha fazla diyebilirim” vurgusu yapan Kozanoğlu, Avrupa'nın Türkiye'nin en önemli ihracat pazarı olmasından ötürü bunun Türkiye'ye etkilerine işaret etti:
"Türkiye ile bağlantılı kısmına gelirsek, Avrupa Birliği ülkelerindeki yavaşlama çok daha belirgin şekilde kendini hissettiriyor. Çünkü Türkiye’nin en önemli ihracat pazarı başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri. AB’nin genelde Rusya ile çok yakın ilişkileri var, özelde de enerji ihtiyaçlarını büyük ölçüde Rusya’dan karşılıyorlar. Yüzde 40’a varan bir orana varıyor. Rusya’dan gelen enerji tedarikinin iyice yavaşlaması halinde de AB’de eksi büyüme yaşanma olasılığı yüksek. Senaryo iyi gerçekleşse bile AB’de kesin bir yavaşlama bekleniyor. IMF, son dünya ekonomik görünüm raporunda, dünya büyümesini 2022 ve 2023 yılı için aşağı çekti. Avrupa’da bu düşüşler çok daha hissedilecek. Almanya ve İtalya’da daha keskin görülecek. Bu iki ülkenin Türkiye açısından özelliği şu: Bugün açıklanan ihracat verilerine göre de Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı beş ülke içerisinde ikisi AB ülkeleri Almanya ve İtalya. Bir de Britanya var, İngiltere’de de ciddi bir yavaşlama var. Her şeye rağmen Amerika’da işsizlik oranları düşük, bir şekilde ev satışlarında ciddi bir gerileme olmakla birlikte Avrupa kadar keskin bir ekonomide durgunluk beklenmiyor. Ama Avrupa’da tehlike çok daha fazla diyebilirim.”

'En korktukları ücret artışları. Teşhisi yanlış koyunca...'

Biden'ın "Bana resesyondaymışız gibi gelmiyor" söyleminin durumun popülist ifadesi olduğunu ancak ekonomi uzmanlarının da meselenin teknik boyutta olduğuna işaret ettiğini belirten Kozanoğlu, buna karşılık kapitalizmin doğası gereği ücret artışlarının enflasyonun üzerine geçmemesi için harcanan çabalara işaret etti. Halbuki ABD ve Avrupa'da enflasyonun yüzde 9'ları bulduğu bir ortamda ücret artışlarının yüzde 5'i geçmediğini anımsatan Kozanoğlu, şirketlerin karlarındaki artışlara da dikkat çekti. Kozanoğlu'na göre teşhis yanlış konulunca uygulanan tedavinin de işe yaramayacağını vurguladı:
“Biden bir teknisyen olmadığı için kendi algıladığı kadarıyla popüler şekilde ifade etmiş. Ama Hazine Bakanı Janet Yellen, iyidir, eşi Nobel ödüllü George Akerlof’tur. O çok detaylı şekilde bugün resesyondan bahsedemeyiz, çünkü hem işsizlik düşük hem insanlar daha az mı harcıyor, talep daha mı düşük, insanlar lokantalara gitmiyor mu, bunları hiçbirimiz söyleyemeyiz diye detaylı şekilde açıkladı. O bakımdan bir ölçüde doğru. Eğer bu şekilde ise niye bu kadar faiz arttırılıyor ve enflasyonun düşmesi bekleniyorsa niye ekonomi bu kadar frenleniyor? Biden halka hitap eden biri olduğu için bir şekilde ifade etmiyor. Ama Amerikan Merkez Bankası Başkanı Powell da en büyük endişelerin ücret artışları olduğunu söylüyor. Yani 'faiz artışlarını ücret artı enflasyonu düşürelim, böylelikle ücret artışları enflasyonun üzerine geçmesin' diyor. Bu genel olarak kapitalizmde en fazla korkulan şeydir, ücretlerin artması, emek kesiminin pazarlık gücünün artmasıdır. Halbuki istatistikler böyle bir tehlikeye işaret etmiyor. Birincisi, Amerika’da şu anda enflasyon yüzde 9.6, AB’de 9.1 ve benzer bir oranla hiçbir yerde ücretler yüzde 5'ten fazla artmış değil. Ücretlerde nominal bir artış olmakla birlikte emek kesiminin satın alma gücü geriliyor. Zaten Amerika’da yapılan araştırmalar da enflasyonu artıran nedenlerin başında karların artışı olduğunu gösteriyor. Yani şirketler fiyatlarını arttırıyorlar. İkincisinin tedarik zincirindeki aksamalar olduğunu, ancak üçüncüsünün ücret artışları olduğunu göstermiş. O bakımdan bir teşhisi yanlış koyuyorlar. Zaten bu tedaviyi uyguladıklarında tedarik zincirindeki aksamalar, enerji fiyatlarındaki artış Rusya-Ukrayna savaşının getirdiği arz sorunları giderilemeyeceği için sonuç da vermeyebilir. Tek sonuç ekonominin durgunlaşması ve ücret artışlarının engellenmesi olur. Onun için ücret artışlarına ilişkin kapitalizmin paranoyası var demek yanlış olmaz.”

‘Türkiye’yi hem enflasyon hem de durgunluğun yaşanacağı bir süreç bekliyor'

Kozanoğlu'na göre enflasyonun kontrolden çıktığı Türkiye'de ise 'kurların da kontrol edilemediği' bir ortamda hem enflasyon hem de durgunluğun yaşanacağı bir süreç bekliyor. Kozanoğlu, Türkiye'nin geçmişte yüksek enflasyon görmüş bir ülke olsa da hiçbir zaman hiperenflasyonu yaşamadığını anımsattı:
“Enflasyonun şöyle bir özelliği var; kontrolden çıktığı zaman doğru düşündüğünüz politikalar bile sonuç vermeyebilir. Bugün alacağı şeyin yarın daha pahalı olduğunu düşündüğü zaman kiracının kirasını arttırırken, ücretli ücret talep ederken, işveren sattığı ürüne mal koyarken bu beklentiyi düşünür. Bu beklenti arttıkça ivmelenir. Türkiye’de şu an bu durum var gibi gözüküyor. Bu ivme arttıkça hiper enflasyona, yani enflasyonun tamamen kontrolden çıkması anlamına gelebilir. Türkiye’nin geçmişte bir özelliği şuydu. Dünyada özellikle Latin Amerika ülkeleriyle karşılaştırıldığı zaman en yüksek enflasyon oranlarına sahip olan ama hiçbir zaman da hiper enflasyona sürüklenmeyen bir ülke idi. Hep yüzde 80’lere dayandıktan sonra enflasyon, bir şekilde burada bir set çekilebilirdi. Böyle dönemlerde enflasyonu yavaşlatıcı belli politikalar da uygulanırdı. Şu anda ekonomi yönetiminin hiç böyle bir niyeti görünmüyor. Sadece talebin artmasını öncelemeye çalışıyorlar. Seçimlere giderken bir durgunlukla karşılaşmak istemiyorlar. Bu da işin çığrından çıkmasını getirebilir. Çıkmayabilir. İnsanların satın alma güçleri gerilediği için talep düşmeye başlar. Cebimde ya da kredi kartımda biraz para varsa, zeytinyağı, bebek bezi, tuvalet kağıdı alıyım diye düşünüyor. Bu talebi suni şekilde de arttırıyor. Bir süre sonra insanların cephaneleri tükendikten sonra enflasyonun artmaya başlaması görülebilir ama bu da ekonominin tamamen durması anlamına gelir. Türkiye’yi yakın dönemde kurların da kontrol edilmediği düşünülürse hem enflasyon hem de durgunluğun yaşandığı bir süreç de bekliyor olabilir. Bu da hızlı bir şekilde gelişir. Belli şirketler iflas ederler, çek-senetlerin ödenmesi aksar ve bir anda ekonomide işler çığrından çıkmış olur. Ne yazık ki buraya gidiyoruz gibi bir görüntü var.”

‘Türkiye’de enflasyon ve faiz arasındaki makas açılıyor, bu döngünün tamamen tıkanması söz konusu’

Amerika’da faizlerin artmasının dolar cinsinden yapılan yatırımların daha cazip hale gelmesi anlamı taşırken, Türkiye gibi ülkelerden de çıkışı tetikleyeceğini belirten Kozanoğlu, birçok ülkenin Amerika ve Avrupa faizleri arttırmadan önce kendi faizlerini arttırarak para çıkışlarını bir ölçüde yavaşlattığının altını çizdi. Türkiye’nin ise tam tersi bir rota izlediğini belirten Kozanoğlu, 450 milyar dolar dış borcu bulunan bir ülke olan Türkiye'nin bu faiz oranlarıyla bu kadar yükü kaldıramayacağının altını çizdi:
“CDS puanlarının yükselişi, -yani bir ülkenin risklerini yansıtan prim diye kısaltabiliriz- artması bunu gösteriyor. Amerika’da faizlerle dünyada dolar, euro cinsinden faizler arttığı zaman borçlarınıza temel olan baz faiz oranı artıyor. Bunun üzerine sizin risk priminiz ekleniyor. Amerika’da faizlerin artması demek dolar cinsinden yapılan yatırımların daha cazip hale gelmesi demek. Türkiye gibi ülkelerden çıkışı anlamına geliyor. IMF’nin son raporunda da bu vurgulanıyor. Geçmişten farklı olarak Türkiye benzeri birçok ülke Amerika ve Avrupa faizleri arttırmadan önce kendi faizlerini arttırarak para çıkışlarını durduramamışlar ama bir ölçüde yavaşlatmışlar. Halbuki Türkiye tam tersi bir çizgi izliyor. Enflasyon artarken faizler yerinde kalıyor. Böylelikle enflasyon ve faizler arasındaki makas açılıyor. Reel faizler iyice düşmüş oluyor. Bu da insanların son sınıra kadar borçlanmasını getiriyor. Bu bir süre sonra bu döngünün tamamen tıkanması söz konusu olabilir. Şu anda Türkiye’nin tahvillerinin faizi yüzde 11-12 arasında, bir ödeme sıkıntısına yakın dönemde düşmeseniz bile orta-uzun vadede bu taşınamaz bir yük. Amerika’da faizler yüzde 2-3 aralığına çıkması, ne kadar ekonomiyi etkiliyor, bir tehlike olarak görülüyor? Dolar cinsinden faizlerinizin yüzde 11-12 olması, sırf yakın gelecekte çok ciddi bir tehlikeye işaret ediyor. Türkiye’nin 450 milyar dolar dış borcu var. Yüzde 12’den hesapladığımızda yılda 55 milyar dolar faiz ödemek durumunda kalıyor. Bu katlanılamaz bir rakam. Hiçbir ülke bu kadar büyük bir yükü kaldıramaz. O bakımdan günü kurtarma politikaları orta-uzun dönemde çok daha büyük fatura ödetecek görünüyor.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала