https://anlatilaninotesi.com.tr/20220217/katarin-2011-oncesindeki-roluyle-baenin-su-anki-durumu-arasinda-olaganustu-benzerlikler-var-1054040939.html
‘Katar’ın 2011 öncesindeki rolüyle BAE’nin şu anki durumu arasında olağanüstü benzerlikler var’
‘Katar’ın 2011 öncesindeki rolüyle BAE’nin şu anki durumu arasında olağanüstü benzerlikler var’
Sputnik Türkiye
Dursunoğlu’na göre, ABD açısından Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın Suriye başarısızlığı sonrası BAE’nin yıldızı parladı. BAE'nin karşıtlıklar içeren... 17.02.2022, Sputnik Türkiye
2022-02-17T22:12+0300
2022-02-17T22:12+0300
2022-02-21T11:16+0300
eksen
birleşik arap emirlikleri (bae)
türkiye
abd
iran
ortadoğu
alptekin dursunoğlu
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/07e6/02/15/1054068973_29:0:1273:700_1920x0_80_0_0_6c71be3aa02d1502ef00524a2528887c.jpg
‘Katar’ın 2011 öncesindeki rolüyle BAE’nin şu anki durumu arasında olağanüstü benzerlikler var’
Sputnik Türkiye
‘Katar’ın 2011 öncesindeki rolüyle BAE’nin şu anki durumu arasında olağanüstü benzerlikler var’
Arap Yarımadası'nın doğu hattında Suudi Arabistan ve Umman ile kara, Katar ve İran ile deniz sınırı bulunan Birleşik Arap Emirlikleri, son birkaç yıldır dikkatlerin çevrildiği ülke konumunda. Trump döneminde İbrahim/Abraham anlaşmaları ile İsrail ile barışmanın öncülüğünü yapan ülke, Yemen savaşında Suudilerin ortağıyken, aynı zamanda İran'ın ekonomik olarak soluk aldığı ülkelerden birisi konumunda. Türkiye ile Erdoğan yönetiminin 15 Temmuz darbesinden sorumlu tuttuğu ülke olarak son yıllarda 'düşmanlıkla' tanımlanacak ilişkiler yürüten BAE, Ankara ile de 'normalleşme' sürecine girmiş durumda. Bu girişimin son hamlesi BAE liderinin 2021'deki Ankara ziyaretine yanıt olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın BAE'yi ziyareti oldu.ABD'nin Ortadoğu'yu 'terk edeceği' söylemleri eşliğinde, 2000'lerin ortalarından Suriye ve KİK krizindeki ablukaya kadar Körfez bölgesinin 'yıldızı' görülmüş Katar'ın yerini alan BAE'nin oynadığı rolü Yakın Doğu Haber sitesinin kurucusu ve araştırmacı yazar Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.'Geçmişte Katar'ın oynadığı rolle kıyaslama yapabiliriz'Alptekin Dursunoğlu'na göre, BAE'nin şu andaki pozisyonu geçmişte Katar'ın oynadığı role benziyor. Katar'ın 11 Eylül'le başlayan süreçte bir yandan ABD'nin Irak'ı bombaladığı Udeyd üssüne evsahipliği yaparken diğer yandan savaşı eleştirdiğini, 2006 Lübnan savaşında Hizbullah yanlısı görünürken yahut Gazze vurulurken İsrail ile işbirliği geleştirdiğini anımsatan Dursunoğlu, Türkiye'ye benzer biçimde 'her sorun alanına ilgi duyan' konuma dikkat çekti:“Amerika’nın Ortadoğu’dan çekilmesi ve jeopolitik açıdan Çin-Rusya ile bağlantılı bölgelere yoğunlaşacak olması senaryosuna bağlı olarak şöyle söyleniyordu; Amerika buradan çekilecekse, buradaki düzeni veya güvenliği müttefiklerine bırakıyor. Bu senaryo çerçevesinde düşünecek olursak ve BAE’nin şu andaki pozisyonunun geçmişte Katar’ın oynadığı rolle olan benzerliği düşünülürse şöyle bir mukayese yapabiliriz. Amerika’nın 2000’li yılların başında yani 11 Eylül ile başlayan, Irak’ın işgaliyle devam eden süreçte bölgeye yönelik ilgisiyle paralel bir şekilde Katar’ın yıldızı da olağanüstü şekilde parladı. Katar, Amerika’nın bölgedeki en büyük üssüne ev sahipliği yapıyor; Irak’ın işgali sırasında Katar’daki Udeyd hava üssünden kalkan Amerikan uçakları Irak’ı yerle bir ediyordu; ama Katar, Amerika’nın işgalciliğinden dem vuruyordu. Al Jazeera ve Katar rejimi 2006 Lübnan savaşında bariz şekilde Hizbullah’ı desteklemişti; ama aynı Katar rejiminin İsrail ile ticaret büroları vardı. Dönemin Katar emiri ve Katar Başbakanı Hamed bin Halife ve Hamad bin Casim, Gazze’nin feci şekilde bombalandığı, yerle bir edildiği günlerde Tel Aviv’e gizli ziyaret yapmıştı. Bu gizli ziyareti, çok sonraları İsrail basınından öğrendik. Katar rejiminin Suriye ile de çok iyi ilişkileri vardı. Çatışan ve karşı taraflar üzerinde bir uzlaşmacı veya diyalog kurucu bir fonksiyonu vardı. 2011 öncesinde benzer bir role Türkiye de çok hevesliydi, Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı döneminde. O da kullandığı “itfaiyeci” metaforuyla 'dünyanın neresinde kriz varsa oraya yetişiyoruz, krizi söndürüyoruz' diyordu. İran’ın nükleer programından tutun Suriye’nin İsrail ile dolaylı yoldan görüşmelerine ev sahipliği yapmasına varıncaya kadar her sorunlu alana müdahale etmeye çalışıyorlardı."‘Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın Suriye başarısızlığından sonra BAE’nin yıldızı parlamaya başladı’Dursunoğlu, ABD açısından, Türkiye ve Katar ile Suudi Arabistan’ın Suriye başarısızlığının ardından BAE’nin yıldızı parlamaya başladığı görüşünde. BAE, çatışan taraflarla ilişki kurabilmesi bakımından geçmişte Katar’ın oynadığı role çok benzer bir tavır sergilediğini vurgulayan Dursunoğlu, Emirliklerin Suriye’de büyükelçiliğini tekrar açan ilk Arap ülkesi olduğunu anımsattı:"Katar ve Türkiye’nin o dönemdeki bu çatışan tarafları uzlaştırma rolüne Amerika’nın bölgeden çekilecekken bölgesel düzeni ortaklarına bırakma senaryosu çerçevesinde bakacaksak, Amerika’nın 2011 Suriye olayına kadar bu rolü Türkiye ve Katar’a bırakmış olduğu anlaşılıyor. Fakat, Suriye meselesini Türkiye ve Katar, Amerika’nın istediği doğrultuda çözemediği için, Amerika da Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın birlikte olduğu adına ‘Dostlar Grubu’ denilen grubun hezimetiyle sonuçlanan Suriye olayından sonra durum farklılaşmaya başladı. Bunu 2013’te Mısır’da yaşanan yönetim değişikliğiyle de ilişkilendirebiliriz. Amerika, Suriye dosyasını Suriyeli muhalif grupları ‘Suriye Ulusal Koalisyonu’ adı altında örgütlediği Kasım 2011’de Katar ve Türkiye’den aldı. Bu tarihten sonra Suriye dosyasında liderlik rolü Suudilere, özelde de dönemin Suudi istihbarat şefi Bender bin Sultan’a verildi. 2013’teki Mısır darbesinden sonra sadece Suriye konusunda değil tüm bölgesel meselelerde Suudilerin ve BAE’nin yıldızı parlamaya başladı. Suudiler bölgesel konulardan en az İsrail kadar İran karşıtı olmakla birlikte BAE, çatışan taraflarla ilişki kurabilmesi bakımından geçmişte Katar’ın oynadığı role çok benzer bir tavır sergiledi. Örneğin BAE, hem İran ile iyi ilişkilere sahip, hem İsrail ile normalleşmeye öncülük ediyor. Krizden sonra Suriye’de büyükelçiliğini tekrar açan ilk Arap ülkesi oldu. Suriye krizi boyunca bu meseleden hep uzak duran Arap ülkeleri Umman ya da halihazırdaki Mısır yönetimi, BAE ve Suudilerin müttefiki olmalarına rağmen Suriye’deki projeye hep mesafeliydiler. Suriye ile hep temas halinde oldular; ama elçiliklerini açmaya cesarete demediler. BAE ise Suriye karşıtlığı konusunda en az Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan kadar ateşli olmasına rağmen ve de Amerika’nın itirazlarına rağmen herkesten önce Suriye’deki elçiliğini yeniden açtı."‘Amerika bölgeyi bölgedekilere bırakmayacak kadar ciddiye alıyor'Katar ve BAE benzerliğinin altını Dursunoğlu, ancak ABD'nin bölgesel düzeni ortaklarına bırakarak çekileceği senaryolarına katılmıyor. ABD'nin bölgeyi 'bölgedekilere bırakmayacak' kadar ciddiye aldığını belirten Dursunoğlu, bunun örneğinin Irak'taki parlamento kararı ve nüfuzun ezici çoğunluğunu temsil eden partilerin itirazına rağmen bu ülkedeki varlığın çeşitli görünümler altında sürdürülmesi ve Suriye'de 'IŞİD' bahanesine sığınılması olarak verdi:“BAE’nin Katar ve Türkiye’nin 2011 öncesindeki rolüne sahip olmaya başlamasını düşündüren benzerlikler. Katar’ın 2011 öncesindeki rolüyle BAE’nin şu anki durumu arasında gerçekten olağanüstü benzerlikler var. Ama “Amerika bölgeden çekilmeden önce, bölgesel düzeni ortaklarına bırakıyor” kısmı doğru mudur emin değilim. Amerika’nın bölgeyi bölgedekilere bırakmayacak kadar ciddiye aldığını; dolayısıyla da bölgeden çekilmeyeceğini düşünüyorum. Irak Parlamentosu karar almış, her gün askeri lojistik konvoylarına saldırılar oluyor, Amerika çekilmiyor, bir şekilde kalmak istiyor. Suriye’de aynı şekilde kalmak istiyor. Bunu da İran tehdidiyle gerekçelendirerek ve Araplar ile İsrail’i tahrik ederek yani ‘Eğer ben çekilirsem İran, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan ve Filistin direnişine yardım eder” diyerek yapmaya çalışıyor. Amerika’nın Irak ve Suriye’deki işgalci varlığının tek gerekçesi, sözde IŞİD’le mücadele. Ancak Amerika’nın IŞİD’in bitirilmesinde hiçbir payı yok, kendisinin de açıkladığı gibi Amerika’nın IŞİD’e karşı savaşa tek katkısı hava bombardımanı oldu. Halbuki şehirleri işgal etmiş olan IŞİD ancak kara harekatıyla ortadan kaldırılabilirdi ve bunu da Suriye’de ordusu ile İran, Rusya ve Hizbullah gibi müttefikleri; Irak’ta da Irak ordusu ve İran tarafından desteklenen Halk Seferberlik Güçleri yaptı.”‘Yemen’de BAE ile Suudi Arabistan arasında bir güç ve nüfuz mücadelesi var’Diğer yandan Dursunoğlu, Suudi Arabistan ile BAE arasında rekabetin her zaman olduğunu söyleyen, son dönemde Yemen üzerinden girişilen nüfuz ve güç mücadelesine dikkat çekti. Dursunoğlu, Suudi ve BAE prenslerinin küresel diplomatik ölçekteki rekabetleri dışında bir de müttefik olduğu sahada birbirleriyle savaştıklarını dile getirdi:“BAE, Katar ve Suudi Arabistan arasında daimi bir rekabet var. Fakat BAE ile Bahreyn hiçbir zaman Suudi kırmızı çizgilerini aşmıyor. Katar bunu zaman zaman aştığı için hepsi tarafından cezalandırılıyor. Nitekim Suudiler, Emirlikler, Bahreyn ve Mısır, 2017’de Katar’a karşı bir abluka kararı alınmıştı. Emirlikler ile Suudiler arasında rekabet zaten her zaman var olan bir şey; ama onlar Katar gibi birbiriyle cepheden savaşmıyorlar. BAE ile Suudi Arabistan arasında rekabet, bazen rekabet sınırlarını da aşan nüfuz mücadeleleri olabiliyor. Bunu Yemen’de görüyoruz. Yemen’e karşı 2015 yılının Mart ayında Suudilerin liderliğinde Arap koalisyonu adı verilen bir koalisyon kuruldu. Bu koalisyonda Katar da dahil birçok ülkenin adı yer alıyordu; ama aslında bu koalisyon BAE ile Suudilerden ibaretti. Suudi koalisyonu şunu iddia ediyordu: Husiler Yemen’de darbe yaptı, biz de Mansur Hadi’yi tekrar SANA’daki cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtacağız. Yani biz Yemen’e meşruiyeti tesis etmek için askeri müdahalede bulunuyoruz. Halbuki dönemin Yemen Cumhurbaşkanı Mansur Hadi’nin Görev süresi bitmişti, kendisi görevinden istifa etmişti. Ayrıca onu istifa ettirenler de Suudilerdi, istifasını geri aldıranlar da Suudiler oldu. Güya darbeye karşı meşruiyeti sağladılar. 2015 yılının Mart ayından beri süren ve şimdi 8. yılına girecek olan bu savaşın hiçbir hedefi gerçekleştirilemedi. Aradan geçen zamanda ise Suudilerle Emirliklerin Yemen’deki pozisyonları ve talepleri de farklılaştı. Suudiler, hala Mansur Hadi hükümetini desteklerken, Emirlikler Güney Yemen’de bağımsızlığı hedefleyen ayrılıkçı Güney Yemen Hareketi üzerine yatırım yaptılar. Emirlikler, şu an güney bölgesinde Güney Yemen Geçiş konseyi adlı grubu destekliyor. Bunlar da Suudilerin desteklediği Mansur Hadi hükümeti güçleriyle zaman zaman silahlı çatışmalar yaşıyorlar. Burada da BAE ile Suudi Arabistan arasında bir güç ve nüfuz mücadelesi var. Prenslerin küresel diplomatik ölçekteki rekabetleri dışında bir de müttefik olduğu sahada birbirleriyle savaşıyorlar.”‘BAE, İran ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemiyor'Dursunoğlu BAE'nin İran ile Yemen'in dışında Körfez'deki Ebu Musa ve Tonb adalarındaki egemenlik hakları üzerinden sorunları bulunsa da Tahran'ı doğrudan karşısına almak istememesine vurgu yaptı. İsrail'le barışmanın da karşıtlıklar yarattığını anımsatan Dursunoğlu, diğer yandan Suriye'de elçilik açılması ve Hizbullah üzerinden Yemen'de arabuluculuk tekliflerinin Tahran açısından 'artı haneye' yazıldığı görüşünde. Dursunoğlu, İran'ın da yaptırımlar altında BAE'ye duyduğu ihtiyacı anımsattı:“BAE ile İran arasında bir ikili ilişkilerde sorun var. BAE, Körfez’deki Ebu Musa ve Tonb adalarında hak iddia ediyor. Yani İran ile sadece bölgesel meselelerde değil ikili ilişkilerinde de sorun yaşıyor. Öte yandan İran’la Yemen’den kaynaklı olarak bir karşıtlığı var. BAE’nin İsrail ile yaptığı normalleşme anlaşmalarından kaynaklı bir karşıtlığı var. BAE, kendi çapını da İran ve müttefiklerinin bölgesel gücünü de çok iyi bildiği için İran ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemiyor; tam aksine İran ile diyalogu hatta geniş çaplı ticari ilişkileri sürdürüyor. Ayrıca Amerika’nın itirazlarına rağmen BAE’nin Suriye’ye büyükelçilik açması, Hizbullah üzerinden Yemen’deki sorunun çözümüne arabuluculuk yapma teklifleri götürmesi de İran’ın olumlu bulduğu adımlar. Katar’ın tüm taraflarla ilişki kuran rolü şu an BAE’de. Bu rol, bazı noktalarda İran’ın da işine yarıyor. Kuşatılmış bir İran, kendi petrolünü satamayan ve parasını alamayan İran dış ticaretinde Dubai’yi kullanıyor. Emirliklerin Suriye konusundaki adımları İran açısından olumlu bulunuyor. Çünkü BAE, Suriye’nin Arap Birliği’ne tekrar dönüşü için yoğun bir çaba gösteriyor. BAE, Cezayir zirvesine Suriye’nin davet edilmesi için çok yoğun çaba içinde. İbrahim anlaşmaları imzalandığında Türkiye, BAE’yi Filistin davasına ihanet etmekle suçlamıştı. Ama şimdi Türkiye hem BAE ile hem de ırkçı İsrail rejimi ile ilişkilerini normalleştiriyor. Bölgede BAE’nin politikalarını sanki çelişkiliymiş gibi anlatıyoruz; ama çok daha büyük bir çelişki Türkiye için söz konusu.”
https://anlatilaninotesi.com.tr/20220215/erdogan-bae-turkiyenin-korfez-bolgesindeki-baslica-ticaret-ortagidir-1053849623.html
birleşik arap emirlikleri (bae)
iran
Sputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
2022
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
SON HABERLER
tr_TR
Sputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/07e6/02/15/1054068973_184:0:1117:700_1920x0_80_0_0_dd92bc1ad0457af4ab1a199885dad60d.jpgSputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
birleşik arap emirlikleri (bae), türkiye, abd, iran, ortadoğu, alptekin dursunoğlu
birleşik arap emirlikleri (bae), türkiye, abd, iran, ortadoğu, alptekin dursunoğlu
‘Katar’ın 2011 öncesindeki rolüyle BAE’nin şu anki durumu arasında olağanüstü benzerlikler var’
22:12 17.02.2022 (güncellendi: 11:16 21.02.2022) Dursunoğlu’na göre, ABD açısından Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın Suriye başarısızlığı sonrası BAE’nin yıldızı parladı. BAE'nin karşıtlıklar içeren duruşuyla Katar’ın eski rolünü oynadığını belirten Dursunoğlu, 'bölgeyi ortaklarına bırakarak çekilecek' temasına karşın ABD'nin bölgeyi 'bölgedekilere bırakmayacak kadar ciddiye aldığı' görüşünde.
Arap Yarımadası'nın doğu hattında Suudi Arabistan ve Umman ile kara, Katar ve İran ile deniz sınırı bulunan Birleşik Arap Emirlikleri, son birkaç yıldır dikkatlerin çevrildiği ülke konumunda. Trump döneminde İbrahim/Abraham anlaşmaları ile İsrail ile barışmanın öncülüğünü yapan ülke, Yemen savaşında Suudilerin ortağıyken, aynı zamanda İran'ın ekonomik olarak soluk aldığı ülkelerden birisi konumunda. Türkiye ile Erdoğan yönetiminin 15 Temmuz darbesinden sorumlu tuttuğu ülke olarak son yıllarda 'düşmanlıkla' tanımlanacak ilişkiler yürüten BAE, Ankara ile de 'normalleşme' sürecine girmiş durumda. Bu girişimin son hamlesi BAE liderinin 2021'deki Ankara ziyaretine yanıt olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın BAE'yi ziyareti oldu.
ABD'nin Ortadoğu'yu 'terk edeceği' söylemleri eşliğinde, 2000'lerin ortalarından Suriye ve KİK krizindeki ablukaya kadar Körfez bölgesinin 'yıldızı' görülmüş Katar'ın yerini alan BAE'nin oynadığı rolü Yakın Doğu Haber sitesinin kurucusu ve araştırmacı yazar Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.
'Geçmişte Katar'ın oynadığı rolle kıyaslama yapabiliriz'
Alptekin Dursunoğlu'na göre, BAE'nin şu andaki pozisyonu geçmişte Katar'ın oynadığı role benziyor. Katar'ın 11 Eylül'le başlayan süreçte bir yandan ABD'nin Irak'ı bombaladığı Udeyd üssüne evsahipliği yaparken diğer yandan savaşı eleştirdiğini, 2006 Lübnan savaşında Hizbullah yanlısı görünürken yahut Gazze vurulurken İsrail ile işbirliği geleştirdiğini anımsatan Dursunoğlu, Türkiye'ye benzer biçimde 'her sorun alanına ilgi duyan' konuma dikkat çekti:
“Amerika’nın Ortadoğu’dan çekilmesi ve jeopolitik açıdan Çin-Rusya ile bağlantılı bölgelere yoğunlaşacak olması senaryosuna bağlı olarak şöyle söyleniyordu; Amerika buradan çekilecekse, buradaki düzeni veya güvenliği müttefiklerine bırakıyor. Bu senaryo çerçevesinde düşünecek olursak ve BAE’nin şu andaki pozisyonunun geçmişte Katar’ın oynadığı rolle olan benzerliği düşünülürse şöyle bir mukayese yapabiliriz. Amerika’nın 2000’li yılların başında yani 11 Eylül ile başlayan, Irak’ın işgaliyle devam eden süreçte bölgeye yönelik ilgisiyle paralel bir şekilde Katar’ın yıldızı da olağanüstü şekilde parladı. Katar, Amerika’nın bölgedeki en büyük üssüne ev sahipliği yapıyor; Irak’ın işgali sırasında Katar’daki Udeyd hava üssünden kalkan Amerikan uçakları Irak’ı yerle bir ediyordu; ama Katar, Amerika’nın işgalciliğinden dem vuruyordu. Al Jazeera ve Katar rejimi 2006 Lübnan savaşında bariz şekilde Hizbullah’ı desteklemişti; ama aynı Katar rejiminin İsrail ile ticaret büroları vardı. Dönemin Katar emiri ve Katar Başbakanı Hamed bin Halife ve Hamad bin Casim, Gazze’nin feci şekilde bombalandığı, yerle bir edildiği günlerde Tel Aviv’e gizli ziyaret yapmıştı. Bu gizli ziyareti, çok sonraları İsrail basınından öğrendik. Katar rejiminin Suriye ile de çok iyi ilişkileri vardı. Çatışan ve karşı taraflar üzerinde bir uzlaşmacı veya diyalog kurucu bir fonksiyonu vardı. 2011 öncesinde benzer bir role Türkiye de çok hevesliydi, Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı döneminde. O da kullandığı “itfaiyeci” metaforuyla 'dünyanın neresinde kriz varsa oraya yetişiyoruz, krizi söndürüyoruz' diyordu. İran’ın nükleer programından tutun Suriye’nin İsrail ile dolaylı yoldan görüşmelerine ev sahipliği yapmasına varıncaya kadar her sorunlu alana müdahale etmeye çalışıyorlardı."
‘Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın Suriye başarısızlığından sonra BAE’nin yıldızı parlamaya başladı’
Dursunoğlu, ABD açısından, Türkiye ve Katar ile Suudi Arabistan’ın Suriye başarısızlığının ardından BAE’nin yıldızı parlamaya başladığı görüşünde. BAE, çatışan taraflarla ilişki kurabilmesi bakımından geçmişte Katar’ın oynadığı role çok benzer bir tavır sergilediğini vurgulayan Dursunoğlu, Emirliklerin Suriye’de büyükelçiliğini tekrar açan ilk Arap ülkesi olduğunu anımsattı:
"Katar ve Türkiye’nin o dönemdeki bu çatışan tarafları uzlaştırma rolüne Amerika’nın bölgeden çekilecekken bölgesel düzeni ortaklarına bırakma senaryosu çerçevesinde bakacaksak, Amerika’nın 2011 Suriye olayına kadar bu rolü Türkiye ve Katar’a bırakmış olduğu anlaşılıyor. Fakat, Suriye meselesini Türkiye ve Katar, Amerika’nın istediği doğrultuda çözemediği için, Amerika da Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın birlikte olduğu adına ‘Dostlar Grubu’ denilen grubun hezimetiyle sonuçlanan Suriye olayından sonra durum farklılaşmaya başladı. Bunu 2013’te Mısır’da yaşanan yönetim değişikliğiyle de ilişkilendirebiliriz. Amerika, Suriye dosyasını Suriyeli muhalif grupları ‘Suriye Ulusal Koalisyonu’ adı altında örgütlediği Kasım 2011’de Katar ve Türkiye’den aldı. Bu tarihten sonra Suriye dosyasında liderlik rolü Suudilere, özelde de dönemin Suudi istihbarat şefi Bender bin Sultan’a verildi. 2013’teki Mısır darbesinden sonra sadece Suriye konusunda değil tüm bölgesel meselelerde Suudilerin ve BAE’nin yıldızı parlamaya başladı. Suudiler bölgesel konulardan en az İsrail kadar İran karşıtı olmakla birlikte BAE, çatışan taraflarla ilişki kurabilmesi bakımından geçmişte Katar’ın oynadığı role çok benzer bir tavır sergiledi. Örneğin BAE, hem İran ile iyi ilişkilere sahip, hem İsrail ile normalleşmeye öncülük ediyor. Krizden sonra Suriye’de büyükelçiliğini tekrar açan ilk Arap ülkesi oldu. Suriye krizi boyunca bu meseleden hep uzak duran Arap ülkeleri Umman ya da halihazırdaki Mısır yönetimi, BAE ve Suudilerin müttefiki olmalarına rağmen Suriye’deki projeye hep mesafeliydiler. Suriye ile hep temas halinde oldular; ama elçiliklerini açmaya cesarete demediler. BAE ise Suriye karşıtlığı konusunda en az Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan kadar ateşli olmasına rağmen ve de Amerika’nın itirazlarına rağmen herkesten önce Suriye’deki elçiliğini yeniden açtı."
‘Amerika bölgeyi bölgedekilere bırakmayacak kadar ciddiye alıyor'
Katar ve BAE benzerliğinin altını Dursunoğlu, ancak ABD'nin bölgesel düzeni ortaklarına bırakarak çekileceği senaryolarına katılmıyor. ABD'nin bölgeyi 'bölgedekilere bırakmayacak' kadar ciddiye aldığını belirten Dursunoğlu, bunun örneğinin Irak'taki parlamento kararı ve nüfuzun ezici çoğunluğunu temsil eden partilerin itirazına rağmen bu ülkedeki varlığın çeşitli görünümler altında sürdürülmesi ve Suriye'de 'IŞİD' bahanesine sığınılması olarak verdi:
“BAE’nin Katar ve Türkiye’nin 2011 öncesindeki rolüne sahip olmaya başlamasını düşündüren benzerlikler. Katar’ın 2011 öncesindeki rolüyle BAE’nin şu anki durumu arasında gerçekten olağanüstü benzerlikler var. Ama “Amerika bölgeden çekilmeden önce, bölgesel düzeni ortaklarına bırakıyor” kısmı doğru mudur emin değilim. Amerika’nın bölgeyi bölgedekilere bırakmayacak kadar ciddiye aldığını; dolayısıyla da bölgeden çekilmeyeceğini düşünüyorum. Irak Parlamentosu karar almış, her gün askeri lojistik konvoylarına saldırılar oluyor, Amerika çekilmiyor, bir şekilde kalmak istiyor. Suriye’de aynı şekilde kalmak istiyor. Bunu da İran tehdidiyle gerekçelendirerek ve Araplar ile İsrail’i tahrik ederek yani ‘Eğer ben çekilirsem İran, Irak ve Suriye üzerinden Lübnan ve Filistin direnişine yardım eder” diyerek yapmaya çalışıyor. Amerika’nın Irak ve Suriye’deki işgalci varlığının tek gerekçesi, sözde IŞİD’le mücadele. Ancak Amerika’nın IŞİD’in bitirilmesinde hiçbir payı yok, kendisinin de açıkladığı gibi Amerika’nın IŞİD’e karşı savaşa tek katkısı hava bombardımanı oldu. Halbuki şehirleri işgal etmiş olan IŞİD ancak kara harekatıyla ortadan kaldırılabilirdi ve bunu da Suriye’de ordusu ile İran, Rusya ve Hizbullah gibi müttefikleri; Irak’ta da Irak ordusu ve İran tarafından desteklenen Halk Seferberlik Güçleri yaptı.”
‘Yemen’de BAE ile Suudi Arabistan arasında bir güç ve nüfuz mücadelesi var’
Diğer yandan Dursunoğlu, Suudi Arabistan ile BAE arasında rekabetin her zaman olduğunu söyleyen, son dönemde Yemen üzerinden girişilen nüfuz ve güç mücadelesine dikkat çekti. Dursunoğlu, Suudi ve BAE prenslerinin küresel diplomatik ölçekteki rekabetleri dışında bir de müttefik olduğu sahada birbirleriyle savaştıklarını dile getirdi:
“BAE, Katar ve Suudi Arabistan arasında daimi bir rekabet var. Fakat BAE ile Bahreyn hiçbir zaman Suudi kırmızı çizgilerini aşmıyor. Katar bunu zaman zaman aştığı için hepsi tarafından cezalandırılıyor. Nitekim Suudiler, Emirlikler, Bahreyn ve Mısır, 2017’de Katar’a karşı bir abluka kararı alınmıştı. Emirlikler ile Suudiler arasında rekabet zaten her zaman var olan bir şey; ama onlar Katar gibi birbiriyle cepheden savaşmıyorlar. BAE ile Suudi Arabistan arasında rekabet, bazen rekabet sınırlarını da aşan nüfuz mücadeleleri olabiliyor. Bunu Yemen’de görüyoruz. Yemen’e karşı 2015 yılının Mart ayında Suudilerin liderliğinde Arap koalisyonu adı verilen bir koalisyon kuruldu. Bu koalisyonda Katar da dahil birçok ülkenin adı yer alıyordu; ama aslında bu koalisyon BAE ile Suudilerden ibaretti. Suudi koalisyonu şunu iddia ediyordu: Husiler Yemen’de darbe yaptı, biz de Mansur Hadi’yi tekrar SANA’daki cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtacağız. Yani biz Yemen’e meşruiyeti tesis etmek için askeri müdahalede bulunuyoruz. Halbuki dönemin Yemen Cumhurbaşkanı Mansur Hadi’nin Görev süresi bitmişti, kendisi görevinden istifa etmişti. Ayrıca onu istifa ettirenler de Suudilerdi, istifasını geri aldıranlar da Suudiler oldu. Güya darbeye karşı meşruiyeti sağladılar. 2015 yılının Mart ayından beri süren ve şimdi 8. yılına girecek olan bu savaşın hiçbir hedefi gerçekleştirilemedi. Aradan geçen zamanda ise Suudilerle Emirliklerin Yemen’deki pozisyonları ve talepleri de farklılaştı. Suudiler, hala Mansur Hadi hükümetini desteklerken, Emirlikler Güney Yemen’de bağımsızlığı hedefleyen ayrılıkçı Güney Yemen Hareketi üzerine yatırım yaptılar. Emirlikler, şu an güney bölgesinde Güney Yemen Geçiş konseyi adlı grubu destekliyor. Bunlar da Suudilerin desteklediği Mansur Hadi hükümeti güçleriyle zaman zaman silahlı çatışmalar yaşıyorlar. Burada da BAE ile Suudi Arabistan arasında bir güç ve nüfuz mücadelesi var. Prenslerin küresel diplomatik ölçekteki rekabetleri dışında bir de müttefik olduğu sahada birbirleriyle savaşıyorlar.”
‘BAE, İran ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemiyor'
Dursunoğlu BAE'nin İran ile Yemen'in dışında Körfez'deki Ebu Musa ve Tonb adalarındaki egemenlik hakları üzerinden sorunları bulunsa da Tahran'ı doğrudan karşısına almak istememesine vurgu yaptı. İsrail'le barışmanın da karşıtlıklar yarattığını anımsatan Dursunoğlu, diğer yandan Suriye'de elçilik açılması ve Hizbullah üzerinden Yemen'de arabuluculuk tekliflerinin Tahran açısından 'artı haneye' yazıldığı görüşünde. Dursunoğlu, İran'ın da yaptırımlar altında BAE'ye duyduğu ihtiyacı anımsattı:
“BAE ile İran arasında bir ikili ilişkilerde sorun var. BAE, Körfez’deki Ebu Musa ve Tonb adalarında hak iddia ediyor. Yani İran ile sadece bölgesel meselelerde değil ikili ilişkilerinde de sorun yaşıyor. Öte yandan İran’la Yemen’den kaynaklı olarak bir karşıtlığı var. BAE’nin İsrail ile yaptığı normalleşme anlaşmalarından kaynaklı bir karşıtlığı var. BAE, kendi çapını da İran ve müttefiklerinin bölgesel gücünü de çok iyi bildiği için İran ile doğrudan karşı karşıya gelmek istemiyor; tam aksine İran ile diyalogu hatta geniş çaplı ticari ilişkileri sürdürüyor. Ayrıca Amerika’nın itirazlarına rağmen BAE’nin Suriye’ye büyükelçilik açması, Hizbullah üzerinden Yemen’deki sorunun çözümüne arabuluculuk yapma teklifleri götürmesi de İran’ın olumlu bulduğu adımlar. Katar’ın tüm taraflarla ilişki kuran rolü şu an BAE’de. Bu rol, bazı noktalarda İran’ın da işine yarıyor. Kuşatılmış bir İran, kendi petrolünü satamayan ve parasını alamayan İran dış ticaretinde Dubai’yi kullanıyor. Emirliklerin Suriye konusundaki adımları İran açısından olumlu bulunuyor. Çünkü BAE, Suriye’nin Arap Birliği’ne tekrar dönüşü için yoğun bir çaba gösteriyor. BAE, Cezayir zirvesine Suriye’nin davet edilmesi için çok yoğun çaba içinde. İbrahim anlaşmaları imzalandığında Türkiye, BAE’yi Filistin davasına ihanet etmekle suçlamıştı. Ama şimdi Türkiye hem BAE ile hem de ırkçı İsrail rejimi ile ilişkilerini normalleştiriyor. Bölgede BAE’nin politikalarını sanki çelişkiliymiş gibi anlatıyoruz; ama çok daha büyük bir çelişki Türkiye için söz konusu.”