TBB: Cumhurbaşkanına hakaret suçu, ifade özgürlüğünün kısıtlanması için bir araç olarak kullanılıyor
© Fotoğraf : TwitterTürkiye Barolar Birliği
© Fotoğraf : Twitter
Abone ol
Türkiye Barolar Birliği, "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla tutuklanan gazeteci Sedef Kabaş'la ilgili bir açıklama yayınlayarak, "Hiçbir tutuklama sebebi olmadığı halde verilen tutuklama kararı, bu kararın bir tedbir değil kamuoyu nezdinde korku iklimi yaratılmasının bir parçası olduğunu göstermektedir" ifadelerini kullandı.
TBB'nin açıklamasında, "'Cumhurbaşkanına hakaret suçu', ülkemizde yoğunlukla ifade özgürlüğünün kısıtlanması için bir araç olarak kullanılmakta, bu kapsamda yapılan soruşturmalar, gözaltı işlemleri ve tutuklamalar, evrensel hukuk prensipleriyle çelişmekte ve kamuoyu üzerinde bir baskı yaratma vazifesi görmekte, gözdağı niteliği taşımaktadır." denildi.
Türkiye Barolar Birliği'nin açıklaması şöyle:
'Gazetecilerin ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük ve hak alanı çok daha geniş bir çerçevede ele alınmaktadır'
"Gazeteci Sedef Kabaş, ulusal bir televizyonda katıldığı programda kullandığı ifadeler nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla sabaha karşı evinden gözaltına alınmış, sevkedildiği Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26., İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi uyarınca herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Gerek Anayasa’da gerekse Sözleşme’de ifade özgürlüğünün sınırlanabileceği haller düzenlenmiş ve ifade özgürlüğünün sınırları söz konusu düzenlemeler ve yargı içtihatlarıyla belirlenmiştir.
Önemle ifade edilmelidir ki; kamuoyunu bilgilendirmekle ve kamuoyunun bir görüş oluşturmasına imkan sağlamakla görevli gazetecilerin ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük ve hak alanı çok daha geniş bir çerçevede ele alınmaktadır. Gazetecilerin ifade özgürlüğünün daha geniş bir çerçevede korunmasının sebebi; dile getirdikleri olgu, düşünce ve kanaatlerin engellenmesinin aynı zamanda kamuoyunun haber alma ve kanaat oluşturma hakkını engeleyebilecek olmasıdır.
Keza, politikacıların ve kamuoyuna mâl olmuş kişilerin eleştiriye tahammüllerinin de daha geniş olması beklenmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin uzun yıllara yayılmış çok sayıda kararına yansıdığı üzere kamu yetkililerinin eleştiriler karşısında diğer kişilerden daha az koruma sahibi olması beklenmektedir. 1986 tarihli Lingens v. Avusturya kararından bu yana bir politikacıya karşı yapılan eleştirinin sınırının özel bir kişiye yapılandan daha geniş olması gerektiği yüzlerce farklı kararda vurgulanmış, Anayasa Mahkemesi de kendi içtihadını bu doğrultuda oluşturmuştur."
Keza, politikacıların ve kamuoyuna mâl olmuş kişilerin eleştiriye tahammüllerinin de daha geniş olması beklenmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin uzun yıllara yayılmış çok sayıda kararına yansıdığı üzere kamu yetkililerinin eleştiriler karşısında diğer kişilerden daha az koruma sahibi olması beklenmektedir. 1986 tarihli Lingens v. Avusturya kararından bu yana bir politikacıya karşı yapılan eleştirinin sınırının özel bir kişiye yapılandan daha geniş olması gerektiği yüzlerce farklı kararda vurgulanmış, Anayasa Mahkemesi de kendi içtihadını bu doğrultuda oluşturmuştur."
"Türk hukukunda özel bir ceza düzenlemesi konusu olan ve Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinde düzenlenen “Cumhurbaşkanına hakaret suçu”, ülkemizde yoğunlukla ifade özgürlüğünün kısıtlanması için bir araç olarak kullanılmakta, bu kapsamda yapılan soruşturmalar, gözaltı işlemleri ve tutuklamalar, evrensel hukuk prensipleriyle çelişmekte ve kamuoyu üzerinde bir baskı yaratma vazifesi görmekte, gözdağı niteliği taşımaktadır.
Gazeteci Sedef Kabaş’ın soruşturmaya konu ifadelerinin ifade özgürlüğü sınırlarını aşıp aşmadığı konusunda değerlendirme yapmak yetkisi, yukarıda belirttiğimiz ulusal ve uluslararası standartlar çerçevesinde muhakkak ki bağımsız yargı mercilerine aittir. Ancak TCK 299. madde kapsamında yürütülen bir soruşturmada sabaha karşı gözaltı işlemi yapılması, hiçbir tutuklama sebebi olmadığı halde verilen tutuklama kararı, bu kararın bir tedbir değil kamuoyu nezdinde korku iklimi yaratılmasının bir parçası olduğunu göstermektedir.
Türkiye Barolar Birliği olarak Anayasa ve uluslararası insan hakları belgeleri ile yargı içtihatlarının belirlediği sınırlar çerçevesinde ifade özgürlüğünün savunuculuğunu yapmaya devam edeceğimizi, süreci yakından takip ettiğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız."