00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
HABERLER
07:00
7 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
11:00
5 dk
DÜNYA HABERİ
11:07
13 dk
PARANIN HAREKETİ
11:21
16 dk
HABERLER
12:00
6 dk
HABER MASASI
13:30
35 dk
HABERLER
15:00
5 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
17:30
4 dk
HABERLER
19:00
5 dk
ARAMIZDAN AYRILANLAR
20:30
15 dk
HABERLER
07:00
5 dk
HABERLER
09:00
6 dk
HABERLER
11:00
4 dk
HABERLER
12:01
5 dk
YAPAY ZEKA GÜNLÜĞÜ
14:05
54 dk
HABERLER
16:00
5 dk
HABERLER
17:30
3 dk
HABERLER
19:00
14 dk
DünBugün
Geri dön
Adana107.4
Adana107.4
Ankara96.2
Antalya104.8
Bursa101.4
Çanakkale107.2
Diyarbakır89.6
Gaziantep104.3
Hatay106.1
İstanbul97.8
İzmir91.0
Kahramanmaraş92.3
Kayseri105.5
Kocaeli90.2
Konya88.6
Malatya106.0
Manisa101.0
Mardin92.2
Ordu99.6
Sakarya90.2
Samsun107.7
Sivas104.2
Şanlıurfa95.3
Trabzon102.4
Van88.0
 - Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

'Merkel Hristiyan Demokratları sosyal demokratlaştırdı, sıra sosyal demokratların sağcısı Scholz'da'

'Merkel Hristiyan Demokratları sosyal demokratlaştırdı, sıra sosyal demokratların sağcısı Scholz'da'
Abone ol
Osman Çutsay'a göre, Almanya'da 'renksiz' seçimi sosyal demokratların sağcı adayı Scholz belirleyecek. Çutsay, 'utangaç hegemon' Merkel'in 'gerçek prensi' Scholz'un asgari ücret, yoksulluk ve vergi ile ilgili tavrının prim topladığını belirtti. Çutsay, pek az anılan Türkiye'nin AB üyeliği değil imtiyazlı ortaklığının belirginleştiği görüşünde.
Almanya, 16 yıl süren Angela Merkel yönetiminin ardından yeni liderini belirlemek üzere sandığa gidiyor. Pazar günkü seçimler öncesinde adaylar son tartışmaları yürütürken, Sosyal Demokratların (SPD) adayı Olaf Scholz yarışı önde götürüyor. Merkel'in halefi Hristiyan Demokratların (CDU) adayı Armin Laschet ikinci sırada yer alırken, Annalena Baerbock liderliğindeki Yeşiller üçüncü sırada. 26 Eylül seçimleri ortaya yeni bir koalisyon çıkaracak gibi görünürken, gerek Scholz gerekse Baerbock'un söylemleri SPD ile Yeşillerin başını çektiği bir koalisyona işaret ediyor.
Siyasete veda etmeye hazırlanan Merkel sonrası Alman siyasetinde Türkiye'ye bakışta da fazla bir değişiklik görünmüyor. Ankara'nın AB üyeliği dışlanırken, ekonomik ilişkileri sıkı tutan özel ilişki biçimi ve sığınmacı anlaşması öne çıkıyor.
Merkel sonrası Alman siyasetinin durumu, başta Scholz olmaz üzere adyaların çizdiği profiller ve Türkiye'ye bakışlarını gazeteci ve yazar Osman Çutsay ile konuştuk.

‘Almanya’daki seçim süreci renksiz ve belirsiz’

Osman Çutsay’a göre, Almanya'da 26 Eylül genel seçimleri 'renksiz ve belirsiz' bir ortamda gerçekleşiyor. Seçim sürecinde son bir yılda adayların oy oranlarında büyük oynamalara işaret eden Çutsay, değişik bir tablonun ortaya çıktığını vurguladı:
“Hem bir belirsizlik var hem de Almanya herhalde bu kadar renksiz bir seçim yaşamadı. İki ay içerisinde rüzgarın değiştiğine tanık olduk. Bundan iki ay önce Olaf Scholz'un şu anki durumu bize söylenmiş olsaydı, hepimiz gülümserdik. Ama iki ay içinde Olaf Scholz bütün anketlerde öne geçti. Bu ilginç bir durum. Belirsizlik 26 Eylül akşamı bitecek mi, onu da kimse bilmiyor. Armin Laschet biraz kendine güvenerek gelmişti bu işe. Çünkü geçen yıl bu zamanlarda Hristiyan Demokratların oyu yüzde 40’lardaydı. Salgında Merkel’in izlediği yatıştırıcı ve hakim politika nedeniyle. Fakat bir yıl sonra bakıyoruz yarı yarıya düşmüş durumda. Zaten son seçimlere göre de yüzde 12’lik bir düşüş var."

'Merkel'in utangaç hegemonluğunun devamı Scholz'

Çutsay'a göre asıl mesele Merkel sonrası Merkel'in politikalarını kimin sürdüreceğinde düğümleniyor. Merkel'in Almanya'da klasik sağ olan Hristiyan Demokrat hareketi 'sosyal demokratlaştırdığı' görüşündeki Çutsay, gelinen noktada insanların 'taklit yerine aslına' yöneldiklerini dile getirdi. Merkel'in 'utangaç bir hegemon' olarak şahsi görünümüne atıf yapan Çutsay, bu bağlamda devamlılığının da Sosyal Demokrat aday Olaf Scholz'da göründüğünü aktardı. Çutsay'a göre Scholz de sosyal demokratlar içerisindeki sağcı. Çutsay, 1990'ların sonunda Alman siyasetinde solcuların sağcıları öne çıkardığı döneme atıfta bulunarak aynısının tekrarlandığını dile getirdi:
"Mesele, Merkel’den sonra Merkel’in politikalarını kim sürdürecek? Dışarıdan bir siyasal gözlemci ya da gazeteci olarak bakarsanız şunu söylemeniz lazım; Merkel aslında Hristiyan Demokrat hareketi klasik ve sağ bir tavırla bakacak olursak sosyal demokratlaştırdı. Siyasette çok denir; taklidini seçerseniz millet aslını seçer, siz taklidi olmayın yoksa insanlar aslını seçer, diye. Şimdi acaba seçmen Merkel’den sonra ki çok özel bir kadın, politikacı. Almanya’ya son dönemde ‘utangaç hegemon’ diyorlar. Avrupa’nın ‘utangaç hegemonu’. Çünkü bir jeoekonomik güç. Ama bunu öne çıkararak yapmıyor. Merkel de böyle. Aynı kişiliği, kimliği Olaf Scholz’da da görüyoruz. Scholz günümüzdeki Alman sosyal demokrat hareketinin içinde açıkça sağda bir ismi. 10-15 yıl kadar önce hatta Mark Godesberg’in programında SDP’deki demokratik sosyalizm kavramının artık gerek olmadığını söyleyecek kadar sosyalizmle arasına mesafe koymuş bir politikacı. Fakat 2 ay içinde inanılmaz bir atılıma tanık olduk. Bu bir şeylere bağlayabiliriz tabii. 1998 yılında Sol partinin sol siyasetçisi Oskar Lafontaine sağ sinyaller veren Gerrard Schroder’i öne çıkarmış, başbakan yapmıştı. Sonra kendisi ayrılmıştı. Şimdi benzer bir şeyi Oskar Lafontaine kadar solcu olduğunu söyleyemeyeceğimiz 2 isim geçen yıl Olaf Scholz’u ‘rezil ederek’ partinin başkanlığına geldiler. Ama şimdi onu başbakan adayı olarak gösterdiler. Yani, partinin içinde sol sinyal verenler sağ sinyal veren bir şahsı başbakan adayı olarak gösteriyorlar. 1998’de başarılıydı, belki bugün de başarılı olacak. Böyle bir politik oyun var sahnede."

'Scholz'un asgari ücret, yoksulluk ve vergi ile ilgili çıkışları prim topladı'

Diğer yandan Çutsay, Scholz'un aday olur olmaz, zekice bir hamleyle asgari ücreti artırmak, çok yüksek kiralar ve emekliler başta olmak üzere yoksulların sorunlarına el atmasına dikkat çekti. Scholz'u gelirleri iyi olanlardan daha yüksek vergi alma vaadinin de prim topladığını belirtirken, kitlelerde 'olacaksa bu olsun' izleniminin öne çıktığını vurguladı:
"Ama Olaf Scholz’un de hakkını yemeyelim. Bazı şeyleri hakikaten iyi biliyor ve klasik iyi bir sağ politikacı. Gelir gelmez 3 tane şey söyledi. Asgari ücreti yükselteceğim dedi. 12 milyon insanın gelirine zam yapacağı vaadiyle geldi. 2 ay önce yüzde 14’lerdeydi. Almanya’da şu an kiralar büyük bir sorun. Bu sorunu çözeceğiz ve ödenebilir kiralar politikası izleyeceğiz dedi. Almanya’da 22 milyon emekli var. Bunların 16 milyonu bin eurodan az maaş alıyor ayda. Bu bir yoksulluk. Almanya’da zaten yüzde 15’in üzerinde bir yoksulluk eşiği var. Bu çok büyük bir rakam. Yani her 60 kişiden biri yoksulluk eşiğinde zengin bir ülkede. Dün akşam da son kez 7 parti bir televizyon programına çıktı. Yıllık 200 bin eurodan fazla geliri olanlardan yüksek vergi alacağım dedi. Bu son derece basit politikayla da galiba kitlelerde de ‘olacaksa bu olsun, diğerlerinden hayır görmedik’ izlenimi yarattı.”

‘Alman siyasetinde köklü bir dönüşüm var, tek başına bir partinin iktidarı artık zor’

Çutsay, Alman siyasetinde hiçbir partinin tek başına iktidar olmasının mümkün görünmediği köklü bir dönüşüme işaret etti. Sosyal Demokrat Scholz'un Yeşiller'le koalisyon yapmasının kesin gibi göründüğünü belirten Çutsay, başka partilerin de buna eklenmesi olasılığını andı. Laschet'in hezimet yaşaması halinde Hristiyan Demokrat cephenin sarsılacağı görüşündeki Çutsay, bunun da Türkiye'ye etkileri olacağı değerlendirmesinde bulundu:
“Sosyal demokratların tek başına iktidar olmaları mümkün değil. Alman siyasetinde köklü bir dönüşüm var. 7 parti parlamentoya girebilecek. 40 yıl önce 2 buçuk parti vardı. Bu bambaşka bir durum. Koalisyonlar söz konusu. 4-5 tane koalisyon olasılığı ve olanağı var. Scholz'ün Yeşiller’le koalisyon yapacağı kesin, çünkü bunu ilan etti. Ama büyük koalisyon dediğimiz Hristiyan Demokratlar ile Sosyal Demokratlar, buna biz girmeyeceğiz dedi. Zaten anketler de onu göstermiyor. Ama Liberal Hür Demokrat Parti bir sıçrama gösterdiler. Tipik neoliberal tezlerle geliyorlar ama yüzde 12’lerdeler. Muhtemelen Hristiyan Demokratlardan oraya doğru kayıyor oylar. Onlarla bir şeyler yapabilir mi? Sol parti gündemde. Sol partiyi epey bir sarstılar. Bizim gözlediğimiz kadarıyla 'NATO, dış ülkelere asker gönderme konusunda geri adım atmaya hazırız, bu işlerin hemen olmayacağını biliyoruz' mealinde mesajları son günlere sıkıştırdılar. Sol partiyle de bir sol koalisyon söz konusu olabilir. Her durumda Yeşiller’in olduğu bir koalisyon. İlginç bir noktadayız, bunların hepsi bir belirsizlik içeriyor. Şu anda Forza’nın bir dökümü var önümde. SDP’nin yüzde 25’lik bir şansı var. CDU’nun yüzde 22’lik bir şansı var. Yeşillerin yüzde 17’de olduğunu görüyoruz. Yüzde 2.5'luk bir sapma söz konusu. Yani CDU yüzde 19’a da inebilir. 26 Eylül akşamı Laschet’in başbakanlığı alamayacağı belli olursa daha o akşam Hristiyan Demokrat cephede büyük bir patlama yaşanacak. Çünkü herkes yumruğu cebinde sıkılı bir biçimde dolaşıyor. Buradan bir hezimet çıkarsa Alman siyasetinde çok önemli değişiklikler olur. Her durumda Türkiye’yi etkiler.”

'Seçim kampanyalarında Türkiye pek anılmadı, AB üyeliğinin olmayacağını iki taraf da biliyor, imtiyazlı ortaklık olabilir'

Çutsay, Türkiye'ye yönelik Merkel politikalarını Laschet ve Scholz'un da devam ettireceği ancak Yeşiller'in Ankara'ya çok daha sert eleştirileri olduğunu anımsattı. Türkiye ekonomisinin Almanya ekonomisine bağımlılığına dikkat çeken Çutsay, jeoekonomik bir güç olan Almanya'daki iktidar değişikliğinin Ankara'ya etkilememesinin imkansız olduğunu belirtti. Çutsay'a göre Almanya'daki partiler seçim kampanyalarında Türkiye'yi pek anmazken, artık iki taraf da Türkiye'nin AB üyeliği gibi bir meselenin kalmadığının bilincinde:
“Merkel politikalarının Armin Laschet ve Olaf Scholz tarafından takip edileceğini söyleyebiliriz. Görünen o. Yeşillerin Türkiye’deki rejime bu ikisinden çok daha sert ifadelerle açıkça karşı olduğunu belirtmesi, Türkiye kökenli seçmeni de farklı düşünmeye itiyor. Ama Türkiye ekonomisi Alman ekonomisinin de bir parçası. Dış dünyada Türkiye’nin en önemli dış rabıta merkezi Almanya. Türk ekonomisi Alman ekonomisinin getirileriyle ve gönderdikleriyle ayakta durabilen bir ekonomi. Bunları bir kenarda tutarsak, jeoekonomik bir güç olarak Almanya’da her türlü iktidar değişimi, ekonomik değişim Ankara’yı ciddi biçimde etkiler. Ama ne Olaf Scholz ne de Armin Laschet hatta Sol parti ve Yeşiller de bu seçim kampanyasında Türkiye’yi pek fazla konu etmediler. Burada zımni bir anlaşma sağlanmış görünüyor. Yani, şunu açıkça bilelim, İngiltere de gitti. Türkiye’nin nüfusu şu anda gayri resmi rakamlara göre, göçmenleriyle birlikte 90 milyona geliyor. Avrupa Birliği’nin en önemli ülkesi 82-83 milyonla Almanya. Almanya kendisinden çok daha büyük ve bir sürü sakıncayı içeren Türkiye'yi istemez. Türkiye her zaman büyük bir güç, sadece bir muz devleti değil. Türkiye’nin bir potansiyeli vardır. Türkiye'yi alamayacaklarını açıkça belirtiyorlar. Türkiye’nin yönetenleri de artık bu topa girmiyorlar. Ama imtiyazlı bir yakın ilişki kurulabilir."

'Merkel'in gerçek prensi Scholz, AB üyeliği sürtüşmesinin yersiz olduğunu söyledi'

Çutsay, Almanya'da yaşayan 3 milyondan fazla Türkiye kökenli bulunduğunu anımsatırken, gelişmelerin iki tarafa da yansıdığını ve Berlin'in bu etkiden rahatsız olduğunu söyledi. Olaf Scholz için 'Merkel'in gerçek prensi' diyen Çutsay, 'sakin' bir politikacı olarak üyelik meselerinde yeniden sürtüşmeyi yersiz bulduğunun anlaşıldığını da dile getirdi.
"Türkiye’deki her gelişme de burayı ilgilendiriyor. Almanya’da 3 milyon 100 binden fazla Türkiye kökenli insan yaşıyor. Türkiye’de yaprak kımıldasa buraya yansıyor. Burada yaprak kımıldasa da Türkiye’ye yansıyor. Bu ilişkilerin yakınlığı da Berlin’i rahatsız ediyor. Bu kadar yakın olmasını istemiyorlar bu iki toplumsal birimin. Neresinden bakarsanız bakın, yönetilmesi zor. Olaf Scholz’la bizim Yeni Posta’da yaptığımız özel bir görüşme vardı. AB'nin kuralları var, top Türkiye’dedir, dedi. Scholz tipik bir Merkel politikacısı, bana kalırsa Merkel’in gerçek prensi. Onun gibi yapıyor, söylemiyor. Utangaç, dikkatli hegemonun rolünü oynuyor. Söylemiyor. Ama satır aralarından biz onun söylemek istediğini anladık. Bunun üzerine fazla gitmeye gerek yok, bu kapı büyük ölçüde kapandı. Bu nedenle sürtüşmeye de gerek yok. Biz aramızda ilişki kurarız. Armin Laschet’in de bunu almayacağını biliyorduk. Ama ben Armin Laschet ile aralarında pek bir fark yok. Üyelik meselesi Berlin için de Ankara için de Brüksel için de ortadan kalktı."
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала