'AB, ABD'nin Afganistan fiyaskosunu tartışıyor ama dış ve güvenlik politikaları, stratejileri yok'
23:37 07.09.2021 (güncellendi: 13:19 25.10.2021)
'AB, ABD'nin Afganistan fiyaskosunu tartışıyor ama dış ve güvenlik politikaları, stratejileri yok'
Abone ol
Can Baydarol'a göre, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinin yarattığı kaos ortamında herkes bekle-gör politikası izliyor. Biden yönetiminden duyulan hayallkırıklığıyla Avrupa'da başlayan 'Avrupa Ordusu' veya 'Stratejik Pusula' tartışmalarının nafile bulan Baydarol, 'ABD olmadan hiçbir Avrupa ülkesinin askeri maceralara girişemeyeceğini vurguladı.
ABD'de Donald Trump'ın ardından Demokrat Joe Biden'ın başkanlığıyla rahatlamış Avrupa'nın sevinci Afganistan'dan kaotik çekilme ile yarım kalmış görünüyor. ABD öncülüğünde NATO'nun Afganistan'dan kaotik tahliyeleri Avrupa'da bir dizi tartışmayı tetikledi.
ABD Dış politika şefi Joseph Borrrell, 'ABD'nin artık başkalarının savaşları için mücadele etmeye istekli olmadığı' mesajı aldıklarını belirterek, "ABD'nin dünya arenasında belli bir kopuşu olduğunu görüyoruz" saptaması yaptı. "Kabil Havaalanı'na 6 bin asker gönderemedik" diye yakınan Borrell, AB'nin çıkarlarını koruyacak 'Stratejik Pusula' hedefleri uyarınca 'ilk giriş gücü' oluşturma önerisini ortaya attı.
Sadece Borrell değil. Merkel sonrası Almanya'nın potansiyel Başbakanı Armin Laschet, Afganistan'ı 'NATO'nun kuruluşundan bu yana yaşadığı en büyük fiyasko' diye niteledi. İsveç'in eski Başbakanı ve eski Avrupa Birliği (AB) yetkilisi Carl Bildt ise "Biden geldiğinde beklentiler çok yüksekti, muhtemelen gerçekçe değildi" derken, 'ABD-AB ilişkilerinde artık eski normale dönüş olmadığını' dile getirdi.
Bu koşullarda yeniden Avrupa Ordusu tartışmaları düşük tonda anılırken, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, derhal bu girişimin Avrupa'yı böleceği ve kaynakların yetmeyeceği ikazı yaptı. Ancak AB'ye yönelen tehditleri içeren askeri strateji belgesi olması umulan 'Stratejik Pusula'nın Avrupa Konseyi'nin 16 Kasım toplantısında gündeme gelmesi bekleniyor.
Afganistan'daki gelişmeler ve Avrupa'ya yankılarını AB ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Can Baydarol ile konuştuk.
'ABD'nin paldır kültür çekilmesi kaos yarattığı için dünyada herkes bekle-gör politikası izliyor'
Can Baydarol, ABD'nin 20 yıl sonra Afganistan'dan kaotik biçimde çekilmesinin Avrupa'da tartışmaları tetiklemesinin doğal bulurken, AB'nin kendi başına askeri anlamda Afganistan gibi bir coğrafyaya deva olmasının imkanı olmadığı görüşünde. Taliban'ın hükümet açıklamalarına karşılık ortada bir devlet bulunmayan bir ortamda herkesin bekle-gör tutumu aldığını anımsatan Baydarol, küresel planda tedirginlik bulunmasının normal olduğunun altını çizdi:
“Avrupa ordusu kuralım diyorlar, 5 bin kişiden bahsediyorlar. 5 bin kişiyle hangi ordu kurulacak da Afganistan sorununa çözüm bulacak? İsveç, ‘Yok, biz Amerika olmadan orada hiçbir şey yapamayız’ diyor. Yani şu anda öyle bir durum var ki bakıyorsunuz Afganistan’da bir hükümet yok. Doha’da mı yapılıyor bu görüşmeler? Bizim de Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması hoştu, ‘Tanımak için belki erken ama görüşeceğiz’ dediler. Tanımakla görüşmek arasında ince çizgide gidip gelmeye başladık. Bir de şu var, ‘Acaba yeni bir İslami devlet modeli mi gerçekleştiriliyor?’ Ortada devlet yok ki modeli olsun. Şu an Afganistan’ın sorunu, ortada bir devlet olmaması sorunu. Amerika’ya getirilecek en büyük eleştiri de 20 yıldır oradaydınız, hiç olmazsa planlı çekilseydiniz. Paldır küldür çekilince ne oldu? Şimdi Doha’daki Amerika’da eğitim almış gruba bakıyorsunuz, onlar 'dünyayla nasıl barışırız’ın peşinde koşarken, sizin Taliban’ın sahadaki gücüne karşı bir yaptırım metniniz var mı, emirleriniz dinleniyor mu? Bütün bunları alt alta yazdığımızda tam bir kaos çıkıyor. Kaldı ki sadece Taliban meselesi değil başka İslami gruplar da var ve Taliban’ı yeterince Müslüman olmamakla suçluyorlar, IŞİD başta olmak üzere. Bütün bunların sonucunda bir vahşet mi ortaya çıkacak? Çünkü Doha grubu biraz daha baskın olsa, emirlerini dinletebilse, onların da derdi dünyayla barışarak uzlaşmak. Ama bunu sağlamak için de sahadaki Taliban güçlerinin ne yaptığına bakmak lazım. Orada çeşitli vahşetleri görüyoruz. Dolayısıyla burada da herkes çok tedirgin. Rusya’nın bir kere ağzı yanmış 70’li yıllardan, ‘Kesinlikle ben buraya müdahale etmem’ diyor. Çin zaten bugüne kadar hiçbir yere müdahale etmemiş, ‘Banane’ diye bakıyor. Afganistan’da Özbeklerin durumu çok vahim vaziyette. Onlara karşı bir şey var. Türkiye de Özbekistan’ın orada olmadığı bir durum içerisinde Taliban ile ne kadar geçinebilir? Cumhurbaşkanımızın yaptığı ‘Taliban ile aynı değerleri paylaşıyoruz’ gibi bir açıklaması var. Bugün Dışişleri Bakanlığı’nın bir U dönüşü yaparak daha ılımlı ve dünyayla işbirliği çerçevesinde konuya yaklaştığını, yani değerli yalnızlıktan vazgeçip daha değerli olan işbirliği modeline yanaşmaya çalıştığını da görüyoruz. Ama şu an dünyada herkes bekle-gör politikası izliyor.”
‘Hangi Avrupa ülkesi böylesine bir macerayı göze alacak?’
Baydarol, bu koşulllarda Avrupa'dan yeniden AB Ordusu fikrinin yükselmesinin gerçekçi olmadığı görüşünde. 2000'lerin başından bu yana Avrupa Güvenlik ve Savunma kimliği tartışmaları yürütüldüğünü anımsatan Baydarol, Afganistan örneğinden hareketle bugünkü koşullarda, 'değil 5 bin kişi 20 bin kişilik bir ordu olsa bile' böylesi bir krizle baş edilemeyeceğini vurguladı. Baydarol, zaten hiçbir Avrupa ülkesinin ABD olmaksızın Afganistan'da bir maceraya girişmeyeceğini kaydetti. Bayradol Maastricht Anlaşması'na rağmen AB'nin ortak bir dış ve güvenlik politikasının hiç bulunmadığını anımsattı:
“2000-2001 yılları arasında bir Avrupa savunma güvenlik kimliği tartışması yapılıyordu. Yani bir Avrupa ordusu kurulması. Ama o sırada Amerika ‘Bizi bu işe bulaştırmayın, eğer böyle bir şeye gücünüz varsa, geliştirin silahlarınızı, kurun insan gücünüzü, ne yaparsanız yapın’ dedi. Yani parayı ben vereceğim, komutayı sen üstleneceksin, böyle bir şey yok. Yine aynı yere dönmüş vaziyetteyiz. Böyle bir Avrupa ordusu kuracaksanız; bir, insani güç nerede; iki, silahlar nerede? Çünkü böyle bir ordudan bahsediyorsanız, 5 bin ya da 20 bin kişiyle olacak iş değil. Bahsettiğimiz yer Afganistan. Unutmayalım ki 20 yıl içerisinde Amerikan ordusu, bugün yapılan açıklamalara bakıyoruz, 2 bin 400 küsur resmi ordudan kişi hayatını kaybetmiş. Güvenlik güçleri diğerlerini de eklerseniz 3 bin 500’e yaklaşan bir kayıp var. Şimdi hangi Avrupa ülkesi böylesine bir macerayı göze alacak? Yıllardır anlatmaya çalışırız, Maastricht anlaşmasını ortak dış politika ve güvenlik politikası diye bir laf yazıldı. Ama o politika asla hayata geçmedi. Avrupa’nın bir dış politikası var yok, çünkü güvenlik politikası yok. Ordusu yok ve sonuçta NATO’ya bağımlı şekilde yaşıyorlar. NATO’ya bağımlılık da ABD’ye bağımlılığı getiriyor. Avrupa gerçek anlamda Amerika ile yol ayrımına gitmeye hazır mı, en ciddi soru bu.”
'Avrupa'nın ortak bir strateji düşüncesi bulunmuyor'
Trump'ın gidişiyle tüm dünyanın rahatlıdığını ancak Biden'ın da büyük bir performans gösterdiğini söylemenin mümkün olmadığını dile getiren Baydarol, diğer yandan 'ABD'nin dünya liderliğine geri dönüşü' söylemlerine bu koşullarda en fazla sevinenlerin Tayvan ve Japonya olduğu görüşünde. Baydarol'a göre, ABD Taliban ile anlaşıp silahlarını radikal İslamcı gruba bırakıp çekilirken, yarattığı kaos ortamında Çin'le rekabete soyundu. Buna karşılık Bayradol, 16 Kasım AB toplantısından sonuç beklemezken, Avrupa'nın ise ortak bir strateji düşüncesinin bulumadığını dile getirdi:
“Trump’tan kurtulma konusunda bütün dünya gibi biz de göbek attık. Herkes çok sevindi. Ama Biden’ın da çok büyük bir performans çizdiğini söylemek mümkün değil. Daha iki ay önce muazzam bir gösteriydi. Amerika’nın geri dönüşü, NATO’nun tekrar şahlanışı vs. Şimdi bu koşulda en fazla sevinenler, Tayvan, Japonya. Çünkü Amerika ne yaptı aslında? ABD, Taliban ile anlaştı, silahları onlara bıraktı. Kendisi şimdi Çin’e karşı pozisyon almaya doğru gidiyor. Yine Taliban’a bakıyorum. Taliban’ın elinde dünyanın en önemli helikopter filolarından birisi var. 30 küsur savaş uçağı var. Peki, Taliban bu helikopterleri, uçakları kullanabilecek yetenekte pilotlara sahip mi? Bunlar sonuçta gerilla, dağda savaşan insanlar. Anladığım kadarıyla Taliban bile bu kadar çabuk bir zafer beklemiyordu. Kadrosu yok bir anda başkenti ele geçirdiler, şimdi ne olacak? Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin bu operasyonu tam bir kaosa yol açtı. İşgal ederken yarattığı kaos farklı, bu şekilde çekilirken yarattığı kaos daha farklı. Bütün bunlara karşı Avrupa’nın bir ortak stratejisi düşüncesi var mı, bana sorarsanız yok. Şu anda her kafadan farklı sesin çıktığı da herkesin ABD’ye karşı bir eleştiri içinde olduğu ama peki ne yapacağız sorusuna da net bir cevabın olmadığını görüyoruz. Toplanacak olan bakanlar konseyinin ne kadar bir ortak zeminde buluşacağı da bende büyük bir soru işareti olarak duruyor. Herkes kendi menfaatinin peşinde, kendi insanını da korumanın peşinde. Dolayısıyla uluslararası ilişkilerde çıkar kavramından bahsettiğimiz zaman Avrupa Birliği’nde ne kadar fazla birlik, çıkar lafları olursa olsun hiç fark etmez, ülkeler sonuçta kendi çıkarlarını optimize hatta maksimize etmek üzere o platformu kullanmanın peşindedir. Bundan da hiç kuşkunuz olmasın.”