Adil Öksüz'ü serbest bırakan hakim: Bu hainin kim olduğu karakolda öğrenilmiş, bizden bilgi saklandı
10:33 19.07.2021 (güncellendi: 10:35 19.07.2021)
© AA / Arşiv15 Temmuz darbe girişiminin ertesi günü Akıncı Üssü'nde gözaltına alınan Adil Öksüz, savcılık sorgusunun ardından serbest bırakılmıştı. Öksüz'e ilişkin şu ana kadar herhangi bir iz bulunamadı.
© AA / Arşiv
Abone ol
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminin kilit isimlerinden firari Adil Öksüz'ü serbest bırakan hakimin "Benim sorgumdan bir buçuk gün önce, 16 Temmuz’da, bu hainin kim olduğu kışla karakolunda öğrenilmiş. Ama ne jandarma ne de Emniyet görevlileri, bana bu durumu söyledi. Yani bizden bilgi saklandı" dediğini aktardı.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, 'Artık susmak yok' diyen hâkim' başlıklı yazısında, 15 Temmuz darbe girişimi iddianamelerinin 2 numaralı firari sanığı ve darbe girişiminden sonra Akıncı Üssü yakınlarında gözaltına alınan Adil Öksüz'ü serbest bırakan hakim Köksal Çelik'in kendisini aradığını söyledi.
Adil Öksüz'ü serbest bırakan hakim Çelik, Terkoğlu'na kendisinden 'intikam' alındığını ifade etti. Terkoğlu, konuya ilişkin olarak Çelik'in şunları dediğini aktardı:
- "FETÖ’nün Sincan’da 2015 yılında o zamanki değeri 350 trilyon olan AVM’lerine kayyum atama kararını ve el koyma kararını ilk defa ben vermiştim. Bu karar Türkiye’de ilk oldu. Örnek alınarak Ankara’da Koza Altın’a kayyum atama kararı verildi. FETÖ, benden bu kararın intikamını almış oldu.
Barış Terkoğlu'nun, 'Adil Öksüz'ün serbest bırakıldığı gün neler yaşandığı' sorusuna eski hakim Çelik şunları söyledi:
- "Savcı, Adil Öksüz’ü, tutuklama talebiyle bana 18 Temmuz sabah saat 05.30’da gönderdi. Daha doğrusu sorgulamaya 05.30 başladım. Ben de 20 dakika sorguladım. Ağzından bir laf alamayınca ve sürekli savcılıkta verdiği ifadeyi tekrarlayınca, anlattıklarına tam inanmadığım için 05.51’de savcıyı aradım. Aradığımda odasında değildi. Evine gidiyordu. Onun için cep telefonunu aradım. ‘Dosyada bir şey yok, ben tutuklama değil, yurtdışına çıkış yasağı koymak şeklinde adli kontrol düşünüyorum’ dedim. 107 saniye konuşmuşuz. O da ‘Olabilir, sen bilirsin’ gibi şeyler dedi. Bir nevi istişare ile karar verdik. Saat 05.55 gibi kararımı açıkladım ve diğer şüphelilerin sorgusuna başladık. Basının yazdığı gibi bu hain (Adil Öksüz), yakalandıktan 21 dakika sonra değil, iki gün sonra sorguya çıkarıldı. Sorgu işlemi 21 dakika sürdüğü için basın biraz yanlış yazdı bu kısmı."
Adil Öksüz'ün 16 Temmuz'daki sorgusunda kim olduğunun öğrenildiğini vurgulayan Çelik, Terkoğlu'na şunları anlattı:
- "Benim sorgumdan bir buçuk gün önce, 16 Temmuz’da, bu hainin kim olduğu kışla karakolunda öğrenilmiş. Ama ne jandarma ne de Emniyet görevlileri bana ya da savcılığa bu durumu söyledi. Yani bizden bilgi saklandı. Bir de basının yazdığı gibi bu hain Akıncı Kışlası’nda değil, kışladan bir kilometre dışarıda bir yerde yakalanmış. Üzerinden çıkanlar bize getirilse ya da görevliler bize bunun kim olduğunu söylese ya da savcı hemen tutuklamaya sevk etmeyip dört günlük gözaltı süresini kullansa bu hata olmazdı.
- Üssün içinde değil, dışarıda yakalanmış ve sivil gözüküyor. Şüphe var ama ben o şüpheyi savcıya sorup gidereyim dedim. Aradım, o da Adil Öksüz’ü somut delille değil, bir ayet manası sorarak çözmüş. Aradığımda ayetle çözdüğünü de bana söylemedi. Bu arada hayatımda ilk defa şahit oldum bir ayet manasıyla şüpheli çözen savcıya.
- Yine bu hain yakalandıktan sonra kışla karakolunda hakkında hazırlanan mavi renkli dosya, bana ya da savcılığa getirilmemiş. Olaydan bir ay sonra HSK müfettişi soruşturma için karakola gittiğinde, tutulan tutanaklar, hainin çıplak resmi, HSK müfettişine veriliyor. Zaten üzerinden çıkan saat, GPRS aleti, cep telefonu vs… Biz hiçbir şey görmedik. Çünkü önümüze getirilmedi. Buna o gün görev yapan savcı, başsavcı ve vekilleri şahittir.
- Bana dosya değil, sadece yarım santimetrelik bir üst yazı, bir de ifade ile tutuklanma isteği gönderildi. Buna şimdiki İstanbul Başsavcısı, o dönem aynı adliyede çalıştığımız Şaban Yılmaz şahittir. Delil olacak objeler ve tutanaklar bizden gizlendi, dosyaya konmadı, sonra basın bizi kamikazeci olarak gösterdi. Aynı basın bir zamanlar ‘hükümetin hâkimi’ diye haber yapıyordu."