Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, 'Daha da net söylemek gerekirse' başlığıyla yayımlanan yazısında 17-25 Aralık yaşandığında biraz acele ettiğini ve "Herhangi bir yolsuzluk varsa, herhangi bir kanunsuzluk varsa hesabı acilen sorulmalı" diye yazdığını hatırlattı.
Kılıçarslan, "Fakat ilerleyen birkaç gün gösterdi ki, Türkiye’ye o büyük operasyonu çeken kötülük şebekesinin amacı yolsuzlukları ortaya çıkarmak, kanunsuzlukla mücadele etmek değil; Türkiye’nin varoluş ve var kalış mücadelesine darbe vurmakmış" dedi.
"17-25 Aralık sürecinden sonra Türkiye’yi 'kırılgan hal'e getirmek isteyen o kötülük odağı; nefesimizi kesmek, bizi, yani bütün Türkiye’yi bir karanlığa teslim etmek için atağa geçti. 15 Temmuz gecesi o karanlığa teslim olsaydık şimdi bambaşka bir noktada olurduk" ifadesini kullanan Kılıçarslan, şöyle devam etti:
- "Bu, burada bir dursun. Mehmet Ağar’ı ve onun temsil ettiği 'karanlık'ı sevmediğimi, kendimce verdiğim siyasal mücadelenin bir tarafının Mehmet Ağar’ın temsil ettiği 'derin karanlık'ı tasfiye etmek olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim.
'Ne Mehmet Ağar’ı anladım, ne onun paltosundan çıkanları, ne de temsil ettiği karanlığı'
- 90’lı yıllarda solcu-İslamcı ayırmadan insanlara fiziki olarak işkence emri verdiği kayıt altında olan (bkz. Rahmetli Salih Mirzabeyoğlu ve diğer bazı insanların şahitlikleri) Mehmet Ağar’ı ve onun paltosundan çıkanları 'derin, kerim, kutsal devlet' adına savunmaya kalkarsam ağzım lal olur. Bu parantezden sonra 'ama', 'fakat', 'lakin' gibi kelimeler seçip bir savunma güzergâhı da kuracak değilim. Ne Mehmet Ağar’ı anladım, ne onun paltosundan çıkanları, ne de temsil ettiği karanlığı.
- Aslına bakarsanız devleti en doğru şekilde tanımlayacağımız kelimeler 'kerim devlet', 'kutsal devlet', 'derin devlet' falan olmadığı gibi 'hukuk devleti' bile değildir. Yaşanabilir devleti tanımlayan en doğru kavram 'adil devlet'tir. Ulus devlet başta olmak üzere neredeyse bütün devlet tanımlarına en dipten itiraz eden biri olarak 'devlet'e rıza gösterip memnun olacağım yegâne eksen 'adalet' eksenidir. Bu da burada bir dursun."
Devamında Birleşik Arap Emirlikleri'nden konuşan Sedat Peker'in anlattığı hiçbir şeyi 'veri olarak' kabul etmeyeceğini belirten Kılıçarslan, "İşime gelse de etmeyeceğim, gelmese de etmeyeceğim. Zira 17-25 Aralık tecrübesi de, ardından gelen 15 Temmuz tecrübesi de henüz hafızamda" diye yazdı.
'Bu iş baştan aşağı 'Türkiye karşıtı eksen'in kullanışlı bir aparatına dönüştü'
Meselenin Peker'in anlattıklarının olmadığını ifade eden Kılıçarslan, "Zira o videoları merakla yahut kuşkuyla, beğeniyle yahut öfkeyle izleyen aklı başında herkes biliyor ki Sedat Peker’in anlattıkları 'onları sözüne karşı benim sözüm' durumundan öteye gitmeyecek" dedi. Kılıçarslan, "Sedat Peker’in konuşma niyetinin iyi ya da kötü olmasından bağımsız olarak bu iş baştan aşağı 'Türkiye karşıtı eksen'in kullanışlı bir aparatına dönüştü" ifadesini kullandı.
'O karanlığın temizlenmesini 'asıl vazifemiz' saymazsak çok yanılırız'
Kılıçarslan, değişmesi gereken şeyin belli olduğunu belirterek sözlerini "O da, 90’larda nefret ettiğimiz, bir ucunda terör örgütü PKK, bir ucunda uyuşturucu, bir ucunda faili meçhuller, bir ucunda karanlık/mafyatik isimler olan o derin devlet karanlığının kaldıysa izini, tozunu, imini, timini memleketten ebediyen temizlemek. Ve emin olun o karanlığın temizlenmesini 'asıl vazifemiz' saymazsak çok yanılırız. Ve emin olun 'cambaza bak cambaza' performansından değil, başka bir yerden umut etmeliyiz bunu. O umudumuz da bakidir vesselam" diye noktaladı.