Şeyh Cerrah ve Harem-üş Şerif'te patlayan gerilim üzerinden İsrail ve Filistinli Araplar arasında yaşanan açık çatışmanın en trajik sonucu bir kez daha yaşanan sivil kayıplar oldu. İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları Filistin tarafında yarısı kadın ve çocuklardan oluşan 200'den fazla can kaybı bırakırken, Hamas ve diğer Filistinli grupların roketli saldırıları İsrail'de 12 kişinin ölümüne ve onlarca kişinin yaralanmasına yol açtı.
Çatışma ortamının 2016'da yaşanandan farklı olarak İsrail içinde nüfusun yüzde 20'sini oluşturan Arap vatandaşları da hareketlendirmesiyle iç savaş söylemleri ifade edilmeye başlandı.
İsrail-Filistin krizi; çatışmanın İsrail'den görünümü ve Türk-İsrail ilişkilerine yansımalarını Tel Aviv Üniversitesi’ne bağlı Moşe Dayan Ortadoğu Araştırmaları Merkezi ve Kudüs Güvenlik ve Strateji Araştırmaları Merkezi'nden (JISS) Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak ile konuştuk.
'İsrail'de kayıpların daha az olma sebebi Demir Kubbe ve zırhlı sığınaklar'
Hay Eytan Cohen Yanarocak’a göre, çatışma halinin sivil trajediler yaratmasında Hamas'ın sivilleri canlı kalkan olarak kullanmasının payı var. İsrail'de savunma konseptinin Demir Kubbe'nin yanı sıra sivil nüfus için zırhlı odalar inşasına da odaklandığını anlatan Yanarocak, bu sayede sivil kaybın daha az olduğunu söyledi:
“Birbiri ardına ortalama her 5-6 senede bir yaşanan krizler iki taraf için de daha yıpratıcı hale geliyor. Genelde Türkiye’de ilginç bir algı var. Filistinlilerin daha çok mazlum olduklarına dair bir görüş var. Elbette bu istatistiklerden kaynaklanıyor. En büyük sebebi de Hamas’ın sivilleri bir şekilde canlı olarak kullanmasından kaynaklanıyor. İsrail’in birleşik iki savunması var. Biri pasif diğer aktif savunma. Pasif savunma bugün İsrail’de yeni inşa edilmiş tüm evlerin içerisinde zırhlı bir oda mevcuttur. Benim şu anda bulunduğum evin içerisinde zırhlı bir oda var. Bu odanın kapısı sokak kapısı diye tabir ettiğimiz çelik kapı. Pencereyi örten bir de demir zırh bulunuyor. İstatistiklerle de saptanmış bir şekilde roket binaya isabet etse dahi içindeki hiç kimseye hiçbir şey olmuyor. Yüzde 99 oranında hiçbir şey olmuyor. Bir de Demir Kubbe adında başarı oranı yüzde 95’e varan bir sistemimiz var. Bu da roketin Gazze’den ateşlenmesinin ardından önce saldırının gerçekleştiği bölgede sirenler çalıyor. Bu zırhlı odalara veya apartman sığınaklarına giriyorsunuz. Demir Kubbe sistemi çalıştırılıyor. Bu çok sayıdaki roketi havada imha etme kapasitesine sahip. Boş araziye düşecek olan roketleri vurmuyor. Sistem bu şekilde tasarruf yapmış oluyor."
Yanarocak, Türkiye'de IŞİD'in Kilis'i hedef alan roket saldırılarına atıf yaparken, bunun TSK'nın misillemelerini getirdiğini anımsattı. Yanarocak, bir ülkenin kendini sürekli tehdit altında hissetmesi durumunda vatandaşlarının güvenliğini sağlamak durumunda kalacağını vurguladı. Yanarocak, Filistin tarafındaki sivil kayıpların kendisini de çok üzdüğünü belirtirken, diğer yandan da Hamas'ın İsrail'i 'ahlaki bir çıkmaza sürüklediği' tespiti yaptı:
"Türk medyasında ilginç bir kısa hafıza sorunu olduğunu düşünüyorum. 2016’dan beri Türkiye’de devam etmekte olan bir fenomen var. Türkiye’de Kilis diye bir şehir var. Buraya çok sıkı şekilde roket saldırıları gerçekleştiriliyordu. Kilis’e roket saldırıları gerçekleştirildiği zaman doğal olarak TSK her ülkeden bekleneni yapıp karşı operasyon başlatıyor. 2016’da Fırat Kalkanı, sonra Zeytin Dalı… Eğer bir ülke kendisini sürekli tehdit altında hissederse, doğal olarak vatandaşlarıyla yapmış olduğu sosyal kontrattan doğan yükümlülükleri doğrultusunda bu konuda bir adım atıp kendi vatandaşlarının güvenliğini sağlamak zorunda. Gazze’de gelen resimleri görüyorum. Elbette içim acıyor. Ancak ben de bir babayım. Ben silah sesini duyduğum anda çocuğumu kapıp sığınağa götürüyorum. Gördüğüm kadarıyla roket atılan mecralarda çocuklar sokaklarda futbol oynuyorlar. Ne demeye çalışıyorum? Hamas çocukları bir canlı kalkan olarak kullanıyor ve İsrail’i ahlaki olarak bir çıkmaza sürüklüyor. Çok üzgünüm bu gerçekleştiği için maalesef çocuklar ölüyor. Keşke ne Filistin ne İsrail tarafından hiçbir çocuk ölmesin. İstatiksel olarak da baktığımızda Filistinliler her gün kendilerinden daha fazla kişinin öldüğünü görüyorlarsa, o halde kendi kendilerine bir vicdan muhasebesi yapıp diyebilirler ki, ‘Bizim İsrail ile girdiğimiz her savaş bize ağır bir durumla karşı karşıya bırakıyor, biz nasıl bir orta yol bulabiliriz?’."
'İsrail’in de yapmış olduğu yanlışlar var ama bu bir savaş'
Yanarocak'a göre, 'İsrail'in de yaptığı yanlışlar var ve İsrail de sütten çıkmış ak kaşık değil ancak koşullar İsrail'i yanıt vermeye zorluyor:
"Herkes Gazze’deki kötü ekonomik koşullardan bahsediyor. Gazze’deki koşullar niye kötü? Eğer siz sürekli İsrail’e roket atarsanız, İsrail oraya abluka uygulamak zorunda kalıyor. Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar, kabul ediyorum artık bu işin ucu kaçmaya başladı. İsrail sütten çıkmış ak kaşıktır demiyorum. İsrail’in de yapmış olduğu yanlışlar var. Ama bu bir savaş. İsrail’i ne zannediyorsunuz? Sabah kalkıp, bugün de birazcık Gazze’ye hava saldırısı yapalım mı diyorlar sanıyorsunuz? Eğer sizin başkentinize bir terör örgütü roket yolluyorsa siz kendiniz roket saldırıları sırasında meclisinizdeki oturum duruyorsa, caminizde milletvekilleri sığınağa girmek zorunda kalıyorsa, kusura bakmayın bunun da maalesef bir karşılığı olacaktır. Bile bile lades.”
Krizin İsrail'in kendi Arap asıllı vatandaşlarıyla gerilim yarattığı ve bazı kentlerde karşılıklı linç girişimleri yaşandığını anlatan Yanarocak, bu durumun geleceğe yönelik çok kaygı uyandırıcı olduğunu dile getirdi. Yanarocak, İsrail istihbarat servisinin bundan böyle İsrailli Arapları hiç olmadığı kadar sıkı yönetim altına alacağını belirtti:
“Elbette İsrail’de hem belli bir yüzdesi Yahudilerden belli bir yüzdesi Araplardan oluşan şehirlerden bahsediyoruz. Bu şehirlere örnek verecek olursak, Lod ve Akka şehri. Her iki şehir ve başkentte. Her ne kadar başkent karışık şehir olmasa da orada da istenmeyen olaylar yaşandı. Bu üç şehirde linç olayları yaşandı. Etnik ve dini köken fark etmeksizin bu linç olaylarını lanetliyorum. Başkentte aşırı milliyetçi İsrailli Yahudiler maalesef bir Arap’ı linç etme girişiminde bulundu. Şu anda tedavi altında. Bunun yanında da maalesef olayların ekseriyetinde Akka, Lod şehirlerinde özellikle İsrailli Arap dediğimiz nüfus Yahudilere karşı linç kampanyası başlattı. Maalesef bir İsrailli Lod şehrinde öldürüldü. Bu gerçekten içler acı bir durum. Eğer bu savaş bittikten sonra burada hep beraber yaşamaya devam edeceksek, -ki devam etmek zorundayız- bunlar geleceğe yönelik çok kaygı uyandırıcı gelişmeler. Gerek İsrail toplumu gerekse İsrailli Araplar için. Büyük ihtimalle eğitim sisteminin, asayişin elden geçirilmesi gerekecek. İsrail istihbarat servisinin İsrailli Arapları daha evvelden hiç olmadığı kadar sıkı yönetim altına alacağını düşünüyorum."
'İsrail'in mesajı; Kudüs, Tel Aviv ve başka şehrin hedef alınması halinde Hamas'ın bedelini ödeyeceği'
Hamas'ın önceden müstakil binalarda bulunan ofislerinin geçmiş operasyonların ardından taktik değiştirerek sivillerin oturduğu yüksek katlı binalara taşıdığını söyleyen Yanarocak, bununla İsrail ordusunun kendilerini vuramamasının hesap edildiğini kaydetti. Yanarocak, buna karşılık İsrail ordusunun da binanın önceden tahliye edilmesine dayalı bir strateji benimsediğini savundu. Yanarocak'a göre İsrail'in verdiği mesaj, Kudüs yahut Tel Aviv ile başka bir şehrin hedef alınması halinde Hamas'ın bunun bedelini ödeyeceği. Zor günlerden geçtiklerini belirten Yanarocak, artık siyasi çözüm gerektiğini de dile getirdi:
"Hafızam yanıltmıyorsa Gazze’deki dördüncü büyük ölçekli operasyon. Bu operasyonların evvelinde Hamas’ın müstakil binalarda ofisleri, bakanlıkları oluyordu. İsrail hava saldırılarıyla bu bakanlıklarla temsilcilikler, yani hükümet kurumları hedef alınmaya başlayınca Hamas sivillerle uyguladığı bir taktiği bu sefer binalarla ilgili uygulamaya başladı. Sivillerin oturduğu lüks gökdelenleri kendisine mesken tuttu. İsrail’in bu binaları vuramayacağını düşündü. Şu anda İsrail bu konuda şöyle bir karar almış vaziyette. İsrail ordusu yeni bir strateji benimsedi. Öncelikle hava kuvvetleri vurulacak olan binanın tepesine çok küçük ölçekli bir bomba atıyor. Bu binanın tepesinden hafif bir duman çıkmasına sebep oluyor. Daha sonra da İsrail iç istihbarat servisi o binada ikamet etmekte olan herkesi tek tek telefonla arayarak iki mesaj veriyor. Bir, binadan çıkın, iki, hanginizin hangi binada oturduğunuzu da biliyoruz mesajı veriyor. Dolayısıyla inanılmaz bir istihbarattan bahsediyoruz. Hamas’ın bu mülkleri tek tek vuruluyor. En son Al Jaazera ve AP’nin basın kuruluşlarının bulunduğu binasının vurulmasında da o binanın tepesindeki antenlerin boyutuna bakarsak oranın halihazırda Hamas’ın askeri istihbarat için kullandığı bir ofis olduğunu anlamamanız abesle iştigal olacak. Bugün İsrail’İn verdiği mesaj çok net. Eğer Kudüs, Tel Aviv ya da İsrail’in başka şehirlerine bir roket saldırısı olacaksa, Hamas bunun bedelini ödeyecek. Hamas böyle bir saldırıyı düzenlemeden önce bir kere değil on kere düşünmeli mesajını veriyor. Bu gerek onlar gerekse de bizler için çok zor günler. Her iki taraf için de son olması için sadece askeri çözüm yetmez. Bunun yanına artık siyasi bir çözüm lazım."
Yanarocak'a göre, Türkiye'den yükselen 'ümmet' vurgulu sesler ve eleştirinin dozu arabuluculuk rolüne yer bırakmıyor. Bunun 'üzücü' olduğunu belirten Yanarocak, böylesi bir durumda arabuluculuk rolünün Türkiye'nin çok da hoşlanmadığı aktörlere kaldığını dile getirdi. Mısır, BAE ve Suudi Arabistan'ı anan Yanarocak, bu ülkelerin Hamas'ın yarattığı tehlikeyi kendi güvenlikleri için de sorun gördüklerini söyledi. Erdoğan yönetiminin bu üç ülkenin yanında İran ve Suriye ile de çatışma halinde olduğunu belirten Yanarocak, ilişkilerin düzeltilmesi için Filistin meselesinin tutkal olarak kullanılmak istenmesinin karşılığı olmayacağı görüşünde. Yanarocak, bu Arap devletlerinin de Hamas’ın barış önündeki en büyük engel olduğunu idrak ettiğini vurguladı:
"Siyasi çözüm için keşke Türkiye rol oynayabilseydi. Ancak Türkiye’den gelen sesler ve eleştirinin dozu Türkiye’yi bir arabulucu rolüne soyunmaktan yoksun kılıyor. Bu gerçekten çok üzücü. Çünkü görev bu sefer Türkiye’nin çok hoşlanmadığı diğer aktörlere kalıyor. Bu aktörler; Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan. İsrail ve bu üç ülke ile hâlihazırda zaten iyi ilişkiler içerisinde. Bu üç ülke şu anda Hamas’ın yaratmış olduğu son gerilimi daha büyük bir tehdit olan İran konusunda bir şekilde kendi güvenliklerinin de tehlikeye girmesi olarak bakıyorlar. Türkiye’nin de ümmet çağrıları var. İslam İşbirliği Teşkilatı’nı göreve çağırmak durumu var. Ben bunları daha çok iç politikaya yönelik manevralar olarak addediyorum. Çünkü İslam dünyasına baktığımızda şu anda İran ve Türkiye adını koymadıkları bir savaşta Kuzey Suriye’de zaten çatışıyorlar. Türkiye ve Suriye zaten çatışıyor. Türkiye ile Mısır’ın ilişkileri ortada. Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler de ortada. O halde bütün bu ikili ilişkilerini Türkiye yola sokmadan, ilişkileri güçlendirmek için Filistin’i tutkal olarak kullanmayı düşünüyorsa, çok zor oluyor. Bu ülkeler artık Hamas ve Filistin’in hiçbir katma değer vermeyeceğinin çok farkındalar. Aksine İsrail’in geliştirmekte olduğu su teknolojileriyle, bilişimde açmış olduğu çığırla, Amerika üzerindeki nüfuzuyla Suudi Arabistan, Emirlikler, Bahreyn ve Mısır’a ve arzu ederlerse bölgenin diğer ülkelerine katma değer sağlayacak çok büyük bir potansiyeli var. Yani artık bu ülkeler sadece Gazze’de ne olduğunu düşünmüyor. Bu ülkeler artık biz bu olaydan nasıl menfaat sağlarız. Bizim bu olaydan çıkarımız nedir? Biz bunca yıldır Gazze’nin, Filistin’in yanında durduk da ne oldu sorusunu getiriyor. Çünkü artık bu Arap devletleri de Hamas’ın barış önündeki en büyük engel olduğunu idrak etmiş vaziyette."
İsrail'in de adım atarak düzeltmesi gereken çok şey bulunduğunu dile getiren Yanarocak, krize objektif bakmaya çalışsalar dahi içinde bulundukları koşulların buna elvermediğini söyledi:
"Benim üzerime roket yağıyorsa, kızımı düşünmek zorundayım. Gazze’yi düşünemiyorum, üzgünüm. Eğer benim üzerime roket gelmezse ben o zaman artık hükümetime diyebilirim ki, ‘Yapmış olduğun şu hareketler yanlış, şu duruma başka şekilde yaklaşalım.' Ama işin içerisine şiddet girince, böyle olmuyor. Mesela Türkiye’nin en büyük şansı Kıbrıs’taki ihtilafta, hiçbir Kıbrıslı Türk’ün ve Kıbrıslının tünel kazarak, birbirlerini bıçaklayarak, roket fırlatarak, uçak kaçırarak katlettiğini görmedik. Bu Türkiye’nin büyük bir şansı. Türkiye’nin iyi bir düşmanı var, Kıbrıs Rum Kesimi. Bizim düşmanımız biraz daha çetrefil. Bu da bizim şanssızlığımız. Elbette İsrail’in de adım atarak düzeltmesi gereken şeyler var. 'İsrail her şeyi mükemmel yapıyor' demiyorum. Zaten her şeye mükemmel dersem benim güvenilirliğim ortadan kalkar. Elimden geldiğince objektif bakmaya çalışıyorum. Ama şu anda kafama doğru roket gelirken benim de objektivitemin bir sınırı var.”