Fransa'da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un eski sömürgeler ve göç akınının etkisiyle radikal İslamcılığın oluşturduğu tehdide karşı 'Fransa İslamı' girişiminin tartışma yarattığı bir ortamda, emekli ve muvazzaf askerlerin çıkışları tartışılıyor. 21 Nisan'da emekli generaller ve muvazzaf subayların başlattığı açık mektuba, meclise sunulan bir rapor eşliğinde iki 'uyarı' daha eklenirken, İçişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanı açıklama yapmak zorunda kaldı.
Emekli generaller ve muvazzaf subaylar, ülkede banliyölerdeki durum ve İslamcılı meselesinin 'bölünme' yarattığı ve bu durumun iç savaşa dönüşme tehlikesi ortaya çıkarttığını öne sürüyorlar. Bildiri ve raporlarda hükümetin 'sessizce hazırlandığı' öne sürülen kaoosu önleme çağrısı yapılırken, aksi takdirde duruma müdahale edilmesi gerekeceği söylemi, 'darbe' tartışmalarına bile yol açmış durumda.
Diğer yandan 2022 seçimleri öncesinde Macron'un partisinin yerel seçimler için türbanlı adayları ekarte ettiği vakalar ortaya çıkarken, ülkeye göçün sınırlandırılması da gündeme taşınıyor.
Fransa'da adeta 'kültür savaşlarına' dönüşme alametleri gösteren tartışmaları Cumhuriyet gazetesi yazarı Mine Kırıkkanat ile konuştuk.
‘Bildiriler yurtseverliğe dönün mesajları taşıyor'
Mine Kırıkkanat’a göre, Fransa’da askerlerin yayınladığı bildiriler ‘yurtseverliğe dönün’ mesajını taşıyor. Bildirinin arkasındaki güçlerin ülkenin küreselcilerin eline düştüğü görüşünü taşıdıklarını anlatan Kırıkkanat, bu görüşte başta ABD olmak üzere Fransa da dahil küreselci kanadın dünyada savaşlar çıkartarak batıya göçü teşvik etmeleri ve kültür şokları yaratmalarının etkisi bulunduğunu dile getirdi. Ülkeye göçeden Müslümanların demokrasiyi kullanarak radikalleşmesi olgusuna dikkat çeken Kırıkkanat, savaşları yaratmış olanlara 'oh olsun' demek mümkün olsa da bu gelişmelerde doğrudan Fransız halkının çoğunluğunun payı bulunmadığını anımsattı:
“Fransa'da 21 Nisan’da tam olarak 20 emekli general uyarı niteliğinde bir bildiri yayınladı. Bundan önce Fransız hükümeti, bütün bakanlar ve bazı parlamenterlere aynı uyarıları göndermişlerdi. Generallerin çağrısını bir kelimeyle özetleyecek olursak, 'yurtseverliğe dönün, yani artık yurdunuzu düşünün' mesajı veriliyor. Çünkü Fransa’yı yönetenlerin vatansever olmadıklarını düşünüyorlar. Fransa’nın pek çoğu öyle düşünüyor. Fransa’nın küreselcilerin eline geçtiği düşünülüyor. Macron’un Rothschild bankasıyla ilişkileri, ilaç lobileri, Fransa’ya inanılmaz zararı dokundu. Pandemi sürecinde kaotik ortam yaratıldı. Para veriyorlar, ama Avrupa Birliği yağdırıyor, Avrupa Merkez Bankası para basıyor. Dolayısıyla para dağıtmak tamam, iyi güzel ama Macron’un değil. O paralar AB’nin paraları. Fransa hakikaten çok kötüye gidiyor. ‘Politik doğruculuk' dediğimiz olguda küreselciler savaşlarla göçleri kışkırtıp dünya ırklarının karışmasını sağlayarak özellikle batıya göçü provoke ediyorlar. Bu konuda Amerikalı bir profesörün ‘bir stratejik silah olarak göç’ diye bir kitabı var. Dolayısıyla şu anda Fransa üzerinde ve genelinde bütün Avrupa’da bu göçmenler bir kültür şoku yaratıyor. Karşılarına geçip ‘Oh olsun’ size de diyebiliriz. Çünkü bu kültür şokunun yaratılmasına yol açan göçleri aslında Fransa gibi, başta ABD olmak üzere batılılar provoke etti. Küreselci olan da onlardır. Küreselciliğin bir gereği olarak bütün endüstrilerin içine taşıyıp şimdi insanları işsiz bırakan da onlar. Şimdi karşılarına geçip ‘Oh olsun’ demek de mümkün. Alınan bütün kararlardan yani savaşa girme kararları, göçleri provoke etme kararlarından Fransa halkının çoğunun hiçbir dahli yok. Fransa’da bu göçmen olgusu ve bu gibi ülkelerde radikalleşen Müslümanlar demokrasiyi kullanarak demokrasiyi kullanarak bir radikalizme bulaştı."
Fransa'nın 2015'ten bu yana İslamcı terörün saldırısı altında olduğunu söyleyen Kırıkkanat, en son geçen sonbaharda bir öğretmenin kafası kesilerek öldürülmesi olayına atıfta bulundu. Fransa'da pek çok insanın bu tür olayları hazmedemediğini söyleyen Kırıkkanat, askerlere 'darbeci ve faşist' yakıştırmaları yapılmaya kalkışıldığını ancak Fransa gibi bir ülkede bu etiketlemenin işe yaramadığını belirtti. Kırıkkanat sivillerin imzasına da açılan bildirilerden birisinin 100 bine ulaşmasına dikkat çekti:
"Fransa, aslında 2015’ten beri İslamcı terörün saldırısı altında. En korkunç olgu da, generallerin bildirisinde de vardı, okul çıkışı bir felsefe öğretmeninin başının kesilmesi. Sonra ortaya çıktı ki başı kesilen öğretmene bir öğrenci iftira atmış. O gün okula gitmemiş. Okula gitmediğini gizlemek için 'öğretmen onu dedi, bunu dedi' diye babasına anlatmış. Adamın kafasını kestiler. Fransa bunu hazmedemiyor. Macron hükümeti ve ‘laylaylomcu’ liberal solcular nasıl hazmediyorlar, benim aklım almıyor. Fakat gerek generallerin gerek generallerin ardından subayların verdiği bildirilerde aslında bir sağduyu var. Yani biz apolitiğiz diyorlar, siyaset üstüyüz. Ama vazifemiz de bu vatanı parçalanmadan iç savaşa girmekten kurtulmak. Generallerin yerinde ve doğru saptamaları müthiş. 'Yok darbeciydi' vs. denildi bizdeki gibi. Zaten olay arıyorlar, yaptıkları yolsuzlukları kaotik davranışları, ne istediğini bilmemeye gerekçe için bir süre atladılar. Ama Türkiye’de olduğu gibi olmadı. Fransa’da kimseyi siz sen faşistsin, ırkçısın diye geri çektiremezsin, korkutamazsın. Bu insanlar öyle değil. Generallere bu şekilde hücum edilince 36 bin subaya dayandı. Şimdi o bildiri imzaya açıldı. Sivil imza sayısı son baktığımda, geçen Cuma 100 bine ulaşmıştı. Haber 3 milyon küsur kere görüntülenmişti.”
Kırıkkanat’a göre Fransa’da bir iç güvenlik problemi mevcut. Lyon ve Toulouse gibi kentlerin bazı semtlerine girilemez olduğunu, başkent Paris'in benzeri semtleri bulunduğunu anlatan Kırıkkanat, ülkede büyük bir kültür çatışması yaşandığını söyledi.
“Bütün Fransa’da mesela Lyon’un bazı semtlerine girilemiyor artık. Toulouse'un bazı semtlerine girilemiyor. Paris’e zaten girilemiyor, varoşlarla çevrilmiş durumda. Oradaki uyuşturucu ticaretine tamamen göz yumuluyor, devamlı taviz veriliyor. Strazburg’da son olarak Türklerin bir derneğiydi, yani Müslüman kuruluş, orada çok Türk var, onların oyunu almak için 2.5 milyon euroluk Avrupa’nın en büyük camisinin yapılması için para verilmeye kalkışıldı. Strazburg’un özel concordat denilen bir anlaşması var. Fransa gibi laiklik yok. Ama şu anda Strazburg’un İkinci Dünya Savaşı’ndan kalan o anlaşmanın kaldırılması ve orada tanınan dininize sahip çıkabilirsiniz, laik değilsiniz şartını kaldırıp, Strazburg’u laik cumhuriyet kurallarına tabi tutmak da işin içinde. Fransa halkı büyük bir saldırı altında. Fransa halkının çoğu inançlı Katolik de değildir, onu aşmıştır. Ama gerçekten kültür çatışması var. Havuzlar mesela illaki ben çarşafımla gireceğim diyen insanların dayatması. Bu hijyenik değil aynı zamanda. Bütün bunlar halkı çıldırtıyor. Cinayetler artıyor. Mesela kafa kesilmesinden sonra bir olay daha var. Her ay bir kişi öldürülüyor. Cezayirli bir kişi, parasını çalmak için 80 küsur yaşında yaşlı bir Fransız kadını yedinci kattan atarak öldürdü, adamı bıraktılar. Bu katiller yaptıklarıyla da kalıyor. Neden bilmiyorum, acaba adalet düzeni halkı kalkışmaya itmek için mi böyle hafif kararlar alıyor bilmiyorum. Tecavüzler arttı. Hamile bir kadına tecavüz edildi. Göçmenleri savunan bir kadın olmasına rağmen göçmenler tarafından tecavüze uğradı, öldürüldü. Mahkeme birinci celsede deli olduklarına karar veriyor, tımarhaneye koyuyor. Oradan da bir sene sonra çıkıyorlar. Uzaktan baktığınızda Fransa’da bir güç adeta halkı kalkışmaya itiyor. Bunun içerisinde son derece aldırmaz ya da özel olarak vazifelendirilmiş yargıçlar var. Mesela İsrail yedinci kattan atılan kadının davasının peşine düştü. Yahudi asıllıydı çünkü. İsrail 'bu olmaz' diye ayağa kalkınca şu anda yeni bir yargılama yapıyor. Fransa’da durum çok tehlikeli."
'Bu insanları basma kalıp küreselci laflarla faşist, ırkçı diye korkutamazsınız'
Avrupa'da da Fransa'da da ordunun 20'inci yüzyılda rol oynadığını söyleyen Kırıkkanat, Fransa'nın 'devrim ülkesi' olduğunu anımsattı. Hükümeti uyarın bildiriyi yayınlayanların da kapalı oynamadıklarını belirten Kırıkkanat, küreselcilerin Fransa'da insanları 'faşist, ırkçı' diye korkutamayacaklarını kaydetti:
"Aslında bütün Avrupa’nın temelinde 1940’lardan beri bir asker vardı. Şimdi olayı basmakalıp sözlerle eleştiriyorlar. Bu adamlar illa ki faşist değil. Fransa’da 50’li yıllarda, De Gaulle gerçekten bir darbeyle geldi. Fransa öyle bir ülkedir, devrimci bir ülkedir. Karşı devrime sert cevap verir. Dolayısıyla ordu hakikaten bir iç savaş durumunda zaten o iki bildiride açıkça söyledi, yönetimi ele alır. Kapalı oyun oynamıyorlar, mesele o noktaya getirmemek. Ama bu insanları basmakalıp küreselci laflarla ‘Bunlar faşist, ırkçı’ diyerek korkutamazsınız. 'Bize de faşist ve ırkçı diyorlar' deyin. Asıl ırkçı ve faşist sizsiniz. Fransızlara ‘Bunlar gavur, şarap içiyor, domuz yiyor’ diyerek Fransa’dan nefret edenler ırkçı değil mi? Türkiye için de aynı şey söz konusu. Türkçüler mi faşizmi bana öğretecekler? Kendileri faşist.”
‘Macron tecrübesiz bir siyasetçi, bir daha seçilemez, Fransa bir Marine Le Pen dönemi yaşayacak gibi görünüyor’
“Macron, radikal İslam sorununu çözmeye çalışıyor. Karar alıyor, kararlar uygulanmıyor. Sarkozy laiklik karşıtıydı, Macron gelince laikliğe sahip çıkmaya çalıştı. Çünkü çok fazla Müslüman, Hintli, Çinli nüfus var, aynı ABD gibi ama Fransa yeni kurulan bir devlet olmadığı için bunları hazmetmesi için özel bir rejim gerekiyor. O da laiklikle olabilir. O dengeyi bulmuşlardı. Sonra laiklikle Müslümanların oylarını almak için oynadılar. Sarkozy çok oynadı. Macron bunun tehlikeli olduğunu biliyordu ve düzeltmeye çalışıyor. Ama tecrübeli bir siyasetçi değil, bir bankacı. Evet, çok kültürlü bir bankacı. Geçenlerde kendisi hakkında bir araştırma yayınlandı. Bütün Fransız cumhurbaşkanlarından ancak De Gaulle ile boy ölçüşecek kadar kelime haznesi varmış. Hepsinden çok daha kültürlü ve zeki ama tecrübeli bir politikacı değil. Kurduğu hükümet çok dandik. Bu salgında inanılmaz kötü sınavlar verdiler. İlaç lobisinin etkisinde bıraktılar. Aşı bizdeki gibi problemli oldu. İlaç lobileri kavga etti, doktorlara yansıdı. Çok kötü bir sınav verdi. Macron sözünü dinletemiyor, tecrübeli bir politikacı değil, bir De Gaulle ağırlığı yok. Chirac ‘laylaylom’ bir adamdı, fakat onun bile bir ağırlığı vardı. Mitterrand’ın müthiş bir ağırlığı vardı, De Gaulle’den sonra en ağırlığı olan kişiydi. Bunlar iyi şeyler mi yaptılar, hayır. Ama ağırlığı olup sözünü dinletmek, yani bizdeki gibi zorbalığa başvurmadan korku salmadan dinletmek. Özgüvenle saygı uyandırmak... Macron’a saygı duyulamıyor. Macron’a Sarkozy’de olduğu gibi giderek saygısızca davranılıyor. Halk artık sevmiyor. Macron’un ileriki seçimlerde hiçbir şansı yok. Sanırım Marine Le Pen zamanından geçmek gerekecek. Marine Le Pen de babası değil. Aslında çok uğraştı, bir anlamda başardı da. Babasının kurduğu Ulusal Cephe aşırı sağcı ve ırkçı bir partiydi. Fakat Marine Le Pen onu törpüledi, şu anda inanılmaz Müslüman üyesi de var. Demokratik merkez sağ imajı veriyor. Bilmiyoruz temelinde babasının fikirlerine ne kadar karşı. Ama epey bir kavga ettiler, görüşmüyorlar. Şu anda sadece Fransa’nın değil, Merkel gittikten sonra bütün dünyanın sorunu var. Görüyoruz ki demokrasi de son derece hassas bir şey, korumak gerekiyor. Demokrasinin Aşil topuğu var. İyi savunmadığınız zaman tehlikeye girebiliyor. Şu anda demokratik dünyanın problemi çaplı lider çıkaramaması. Merkel gittikten sonra demokrasi dünyasında çap sahibi lider kalmadı.”