Erdoğan yönetimi, uzun süredir ilişkilerinin gerilimli olduğu Körfez ülkeleri ve Mısır'dan oluşan bloğa karşı açılımını sürdürüyor. İstihbarat teşkilatları arasında başlayan temaslar sonunda sekiz yıldır ilk kez dışişleri bakanları düzeyinde resmi görüşmeler gerçekleştirildi. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığında bir Türk heyeti Kahire'ye giderek iki gün boyunca görüşmelerde bulunurken, temasların 'yapıcı bir havada geçtiği' vurgulandı.
Türk Dışişleri Bakanlığı, görüşmelerde 'ikili ilişkilerin yanı sıra Libya, Suriye ve Irak'taki durum ve Doğu Akdeniz'de barış ve güvenliğin de yer aldığı bölgesel meselelerin ele alındığını' kaydetti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Türkiye'niN Mısır ile işbirliğinden Kahire'nin de karlı çıkacağını söylerken, diyaloğun devamını vurguladı.
Ankara'nın Kahire ile İhvan hareketine destekten Libya'daki askeri varlığa uzanan kritik meseleleri bulunuyor. Arap ülkeleri Ankara'yı Arapların içişlerine karışmakla itham ediyorlar. Libya konusu Erdoğan yönetiminin sadece Mısır değil Körfez'in önde gelen ülkeleri Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri'yle ilişkilerinde de son dönemde öne çıkan unsur. Ankara Arap açılımı ile BAE'ye büyükelçi atamışken, Cumhurbaşkanı Erdoğan da Suudi Kralı ile telefonda görüştü. Ancak son girişimler Suudilerin bu ülkede bulunan 8 Türk okulunu kapatmasına engel olmuş değil.
Türkiye'nin Arap dünyasıyla ilişkilerini, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE ile Libya başta olmak üzere yaşadığı karşı karşıya gelmeyi 1995-1998 yılları arasında Kahire Büyükelçiliği'nde bulunmuş ve Arap coğrafyasında diplomatik kariyer yapmış olan eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ile konuştuk.
‘Şimdi talepkar olan Türkiye, dolayısıyla nazlanmaya hakkı olan taraf Mısır’
Yaşar Yakış’a göre, çok köklü bir geçmişi bulunan Türkiye-Mısır ilişkileri bu duruma düşmemeliydi. Ankara'nın ilişkiler dibe vurduğunda adım atmak zorunda kaldığını söyleyen Yakış, mevcut durumda eli güçlü olan tarafın da Mısır olduğunu dile getirdi. Talepte bulunan tarafın Türkiye olduğunu belirten Yakış, dolayısıyla nazlanmaya hakkı olan tarafın da Mısır olduğunu vurguladı. Yakış'a göre, iki ülke arasındaki tüm sorunların Türkiye'nin lehine gelişmesi zor:
“Türkiye'nin girişimleri istihbarat örgütleri arasında başladığı söylenenin devamı oluyor. Sıfırdan başlamış bir şey değil. Türkiye-Mısır ilişkileri 1200 yıllık geçmişi olan çok uzun bir ilişkiler manzumesi. Türkiye ile Mısır’ın bu duruma düşmemesi lazımdı. İşler dibe vurduğu zaman bu adımı atmak zorunda kaldık. Dibe vurmadan yapılmış olsaydı biraz elimiz daha kuvvetli olacaktı. Durum neye 'taviz' diyeceğimize bağlı ama elimizin kuvvetli olmadığı kesin. Vaktiyle bu durumlara düşmemiş olsaydık, şimdi çok daha sağlıklı ilişkiler manzumesi olacaktı. Talepkar olan taraf şimdi Türkiye, dolayısıyla nazlanmaya hakkı olan taraf Mısır. Bundan kaynaklanan bir husus var. Bu doğrudan Mısır ile Türkiye arasındaki iki konuda bir tanesi diplomatik ilişkiler öbürü deniz sınırıyla alakalı. Bir de taraflar arasındaki ilişkilerin seyrinden kaynaklanan sorunlar var. Türkiye’nin askerlerini Libya’dan çekip çekmeyeceği meselesiyle ilgili sorunlar var. Hepsi ayrı birer dosya. Hepsinin Türkiye’nin istediği şekilde gelişmesi zor. Ama yapılması gereken bir şeydi. Hiç yapmamaktansa geç yapmak da iyi oldu. Ama eli güçlü olan taraf şimdiki pazarlıkta Mısır’dır.”
‘Suudi Arabistan’daki okulların açılmasını ben sağlamıştım...'
Ankara'nın 'Cemal Kaşıkçı' vakasında son derece sert eleştirdiği Suudi krallığı ise Türkiye'ye gayrı resmi boykot uygularken son olarak 8 Türk okulunu kapatmıştı. Yaşar Yakış, bu okulların açılmasını bu ülkede görev yaptığı dönemde kendisinin sağladığını söylerken, kapatma kararı karşısında hissettiklerini dile getirdi:
“Okulların kapanmasıyla ilgili olarak duygusal bir tepki ortaya koymak istiyorum. Oradayken o okulların açılmasını ben sağlamıştım. Hiç okul yokken okulların açılmasına bir iki ay kalmışken oradaki iş adamlarımızı toplayıp çocuklarınızı yanınızda bulundurmak istiyorsanız Türk okulları açıp orada okutalım demiştim. Haftalar içinde her bir iş adamımız kendi katkısını yapmak suretiyle, -mesela biri ben boyayıcıyım dedi, diğeri ben marangozum, sıraları yaparım dedi, öbürü mali- katkıda bulundu. Böylece bu konu fikir halindeyken somutlaşıp okullar kurduk. Önce Riyad, sonra Medine, ardından çeşitli şantiyelerimizin bulunduğu yerlerde... Yani okulların kapandığını öğrendiğimden beri kollarım arasında doğmuş bir bebeğin ölmesi gibi bir duygu içindeyim."
'Kaşıkçı vakası sorun haline geldi'
Türkiye ile Suudi Arabistan arasında köklü bir sorun olmasa da çok samimi ilişkiler de bulunmadığını belirtirken, Osmanlı döneminden kalma tarihsel anlayış sorunlarına işaret eden Yakış, Kaşıkçı vakasının ise sorun haline geldiğini belirtti. Yakış'a göre, özellikle İhvan'a bakıştaki farklılık ve Riyad'ın Suriye gibi ülkelerle yeniden ilişkileri düzeltmeye soyunması ilişkilerin durumunda etkili:
"Türkiye ile Suudi Arabistan arasında köklü bir sorun yoktu. Kaşıkçı olayı sorun haline geldi. Suudi Arabistan’ın zaten hiçbir zaman Türkiye ile çok samimi ilişkiler içinde olmadı. Tarihsel olarak Osmanlı, Suudi ailesine karşı Raşidi ailesini desteklediği için tarihi bir durum var hafızalarda. İkincisi, Suudlar laik rejimleri kendileri için tehlikeli görür. Türkiye’deki laiklik rejiminden esinlenilmesi, taklit edilmesi gibi şeylerden hep çekinmişlerdir. Arapçada laik kelimesi için üç ayrı kelime var. Birisi 'el maniye' ilimle ilgili olan ikincisi 'laiklik', 'la diniye' dinsizlik anlamında, üçüncüsü de Mısırlıların kullandığı 'medeniyye', 'sivil' anlamına geliyor. Dini nikahı yerine sivil nikah dememiz gibi bir şey. Suudlar hep Türkiye’deki rejim için 'la diniye rejim' ifadesini kullanır. Türkiye’ye bakışları bu. Bunun da etkisi var. Son dönemde Suriye ile ilişkiler düzelmeye başladı. Bunda Müslüman Kardeşler örgütünü kendileri için siyasi tehdit görmeleri etkili. Yani 'Müslüman Kardeşler düşüncesi Arap ülkelerinde gelişir de Kraliyet rejimini tehdit eder hale gelince biz ne yaparız' telaşında oldukları için Suriye ile ilişkileri düzeltmeye başlıyorlar. Bütün bu hareketleri toplu düşünmek lazım. Mısır, Libya ve Suudi Arabistan ile ilişkilerimizi, sadece Türkiye ile Suriye, Türkiye ile Mısır, Türkiye ile Libya arasındaki ilişkiler diye görmeyip, büyük tablonun bir şekilde ilişkilere yansıması da var.”
'Türkiye, Araplar arası çatışmanın dışında kaldığı için çok başarılı olmuştu. Şimdi bir bakıma oraya dönüş yapacağız.”
Genel olarak Arap aleminde Osmanlı’nın kendisini istismar ettiği şeklinde bir algı olduğunu söyleyen Yakış, Suriye ve Lübnan’da tarih kitaplarının Osmanlı zamanlarının ‘en karanlık dönem’ olarak yazdığını anımsattı. Yakış, Türkiye’nin bu duruma gelmesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği ‘Araplar arasındaki ilişkilere karışmayın, onlar sizden akıl istemedikçe akıl vermeyin, ihtilafta taraf tutmayın’ tavsiyesine uymamasının etkili olduğunu vurguladı:
“Bizler ortaokulda Osmanlı, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar’a barış ve istikrar getirmiştir diye okuduk. Hasbelkader Ortadoğu’da en uzun süre görev yapan Türk diplomatıyım; 4 yıl Suriye, 4 yıl Suudi Arabistan 4 yıl da Mısır’da görev yaptım. Bu 12 yıl süresince o ülkelerde edindiğim izlenim hiç orta okulda öğrendiğimiz gibi değil. Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye bakışıyla Lübnan, Tunus ve Ürdün’ün bakışı aynı değil, farklıdır. Ama ortak bir şey var. Genel olarak Arap alemi Türkiye’yi Osmanlı’nın kendisini istismar ettiği şeklinde bir algı vardır. Suriye ve Lübnan’da ise bu bir adım daha ileridir. Okul müfredatlarında ders kitaplarında 'Lübnan ve Suriye tarihinin en karanlık dönemi Osmanlı dönemidir' diye yazar. Birkaç sene önce komik bir durumla karşılaştık. Gaziantep’te Suriyeli çocuklar için okul açılmıştı. Türk müfredatı mı Suriye müfredatı mı okutulsun diye konuşulurken 'bu çocuklar nasıl olsa Suriyelidir, onun için Suriye müfredatını okutalım' demişler. Çocuklara 'Suriye tarihinin en karanlık dönemi Osmanlı dönemidir' diye öğretiliyormuş, biri farkına varmış ve en azından o bölüm çıkarılmış. Arap ülkelerinde birbirinden farklı olmakla birlikte böyle bir bakış var. Bir de Atatürk’ün 1934’te Hariciye Müsteşarı Numan Menemencioğlu’na verdiği tavsiyeler var, 'Araplar arasındaki ilişkilere karışmayın, onlar sizden akıl istemedikçe akıl vermeyin, Araplar arasındaki ihtilafta taraf tutmayın' demiştir. Türkiye bunların hepsinin tersini yapmıştır. Türkiye’nin bu duruma düşmemesi lazımdı. Türkiye, Araplar arasındaki çatışmanın dışında kalmayı başardığı için çok başarılı bir Ortadoğu politikası izlemişti. Şimdi bir bakıma oraya dönüş yapacağız.”
‘Türkiye Libya’da uluslararası camianın kabul edeceği limitler içerisinde kalmaya çalışmalı’
Türkiye, Trablus'taki hükümeti kurtarmışken, BM'nin oluşturduğu geçici hükümetin 'Türkiye ne zaman çıkacak' tavrı takındığını belirten Yaşar Yakış, Ankara'nın 'TSK'yı paralı askerlerle mukayese etmeme' mesajına dikkat çekti. Ankara'nın imzaladığı anlaşmalarının sadece batıdaki yönetimle yapıldığını anımsatan Yakış, aralıktaki seçim sonrası durumun belirsizliğine vurgu yaptı. "Türkiye’nin paralı asker olarak Suriye’den naklettiği söylenen askerler var, belki onları çekmek suretiyle başlangıç yapabilir" diyen Yakış, Ankara'nın uluslararası camianın kabul edeceği limitler içinde kalmaya çalışması gerektiğinin altını çizdi:
“Çavuşoğlu’nun söyledikleri hem Libyalıları hem de üçüncü ülkeleri korkutmuş olsa gerek. Çünkü 'bizi paralı askerlerle mukayese etmeyin. Biz sizi felaketin eşiğinden kurtardık' anlamına gelen sözler söyledi. 2018’te Hafter kuvvetleri Trablusgarp’a giderken gerçekten büyük yardımımız oldu. Ama şimdi de 'Türkiye ne zaman çıkacak' diye gözümüzün içine bakıyorlar. Orada Türkiye'nin haklı olduğu bir şey var. Çok güçlü bir konum elde etti. Eğer Necla el-Menguş dedi diye Türkiye hemen çekilirse, meydan Wagner'in paralı askerlerine kalacak. Tobruk’taki hükümetin Ulusal Mutabakat Hükümeti dediğimiz BM tarafından tanınan ve Türkiye’nin de desteklediği hükümete baskısı devam edecektir. Libya tekrar istikrarsızlığa düşebilir. Türkiye’nin paralı asker olarak Suriye’den naklettiği söylenen askerler var, belki onları çekmek suretiyle bir başlangıç yapabilir. Wagner kuvvetlerinden ne kadarı çekilecek, ona bakarız. Bir adım o taraftan, bir adım bu taraftan diye. Ondan sonra belki Türkiye’nin ne yapacağı belli olur. Türkiye iki mutabakat muhtırası imzaladı. Bir deniz alanlarının sınırlandırılması, ötekisi askeri işbirliği için. Yalnız bunu UMH ile imzaladı, parlamentodan geçmedi. Parlamento Tobruk'ta, Hafter'in etkisi olan yerde. Dolayısıyla bu anlaşma tasdik edilirse Türkiye önemli avantajlar elde eder. Aralıkta seçimler söz konusu. Seçimlere kadar anlaşma askıda tutulacaksa ne ala. Türkiye o zaman direnmek durumunda kalacaktır. Asıl aralıktaki seçimden sonra ortaya çıkacak Libya hükümeti ne yapacak bu anlaşmalar konusunda? Türkiye'nin yardımı olmasaydı, Hafter güçleri Trablusgarb'ın kenar mahallelerine dayanmıştı, şehir düşmek üzereydi. Dolayısıyla arazide olmak anlamsız değil, çok önemli. Orada uluslararası camianın kabul edeceği limitler içinde kalmaya çalışmak lazım."
'Mısır Türkiye'den farklı olarak Libya'nın batısı, doğusu ve güneyindeki güç odaklarıyla ilişkide oldu'
Mısır yönetiminin Türkiye'den farklı olarak Libya'da batı, doğu ve güney olarak üç taraftaki güç odağıyla ilişki içinde olduğunu belirten Yaşar Yakış, aralıktaki seçim sürecinde sahada nasıl bir güç paylaşımı olacağının belirsizliğine atıf yaptı. Yakış, Türkiye'nin Libya ile deniz alanları sınırının Libya'nın doğusuyla birleştiğini söylerken, o alanda Mısır'ın etkinliğine atıf yaptı. Uluslararası toplumun Trablus hükümetindeki İhvan ağırlığından rahatsızlığını anan Yakış, Mısır'ın daha da fazla rahatsız olduğunu anımsattı. Yakış'a göre Mısır ile ilişkilerde Libya da önemli bir konu olacak:
"Mısır’ın bizden farklı olarak Libya’da üç ayrı güç odağı var. Birisi Trablusgarp’taki meşru hükümet dediğimiz Müslüman Kardeşler ağırlıklı hükümet, ikincisi Tobruk’taki parlamento; o da bütün yetkileri olan parlamento. Bir de güneyde yarım devlet de diyebileceğimiz kabilelerden oluşan yapı var. Bu hengamede arazide nasıl bir güç paylaşımı olacak bilmiyoruz. Acaba doğudaki Mısır’a yakın taraflar Hafter’in nüfuz alanı mı olacak? Bizim meşru gördüğümüz hükümetin elinde mi olacak? Bize lazım olan Libya'nın doğu tarafı. Deniz sınırımız doğruda birleşiyor. Onun için Mısır hem Trablus hem Tobruk hükümetiyle hem de güneydekilerle işbirliği yapıyor. Türkiye ise bütün yumurtalarını BM’nin tanıdığı resmi hükümete koydu. Ama o yetmiyor bazen. Bu seçimlerden sonra nasıl bir hükümet oluşacağı belli değil. Uluslararası camia Trablus hükümetindeki Müslüman Kardeşler ağırlığından rahatsız, Mısır çok daha fazla rahatsız. Mısır’ı şöyle düşünmek lazım; Türkiye için PKK neyse, Mısır için de Müslüman Kardeşler o. Dolayısıyla Mısır ile görüşmelerde Libya da önemli bir konu olacak.”