Türkiye dış politikada Ortadoğu'da sorunlu ilişkiler yaşadığı ülkelerle normalleşmek için düğmeye basmış görünüyor Bu yolda Mısır ile 'istikşafi' olarak anılan görüşmeler dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde başlarken, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile de yeni adımlar atma alametleri belirdi.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal, Mısırlı mevkidaşı Handi Sanad Loza ile görüşmek üzere Kahire'ye giderken, Ankara'nın 'Kaşıkçı davasında' geri adım atmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'ye gayrı resmi boykot uygulayan Suudi Arabistan kralını aradı. Türkiye'nin BAE büyükelçisi de görevine başladı.
Ankara son yıllarda Arap dünyasındaki adımları nedeniyle 'Arapların içişlerine karışmakla' eleştiriliyordu. Türkiye'nin Doğu Akdaniz denklemini etkileyecek şekilde ikiye bölünmüş Libya'daki askeri adımları tepki çekiyordu. Özellikle Libya ile uzun bir sınırı olan Mısır, ilişkilerde sıkışmışlığın hakim olduğu ülke. Ankara Kahire ile barışmak için İhvan'la ilgili adımlar atsa da Libya da kritik önemde. BM ve AB'nin de eşlik ettiği Libya'dan geri çekilme çağrıları eşliğinde Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Akar ve MİT Başkanı Fidan hafta başında Trablus'u ziyaret etti.
Mısır ile istikşafi görüşmeler, Libya temasları, BAE ve Suudi Arabistan'la normalleşme girişimlerini Dünya Gazetesi yazarı Zeynep Gürcanlı ile konuştuk.
‘Ankara normalleşme adımlarında kararlı, aslında biraz da mecbur'
Zeynep Gürcanlı'ya göre, Türkiye normalleşme adımlarında kararlı aslında biraz da mecbur görünüyor. ABD'nin Ortadoğu'dan çekilme alametleriyle yeni bir Ortadoğu oluştuğunu düşünen Ankara'nın 'işbirliği döneminden' dışlanmak istemediği görüşündeki Gürcanlı, Ankara'nın sorun yaşadığı her ülkeyle iletişime geçtiğini ancak tüm okların Mısır’ı gösterdiğini belirtti. Gürcanlı Mısır'ın önşartının ise Libya olduğunu söyledi:
“Ankara, normalleşme meselelerinde kararlı. Aslında biraz da mecbur. Çünkü bu yalnızlaşmayla hiçbir yere gidemediğini görüyor. Yeni bir Ortadoğu oluşuyor. Ankara bunun da farkında. Yeni Ortadoğu oluşuyor derken, Amerika’nın askerlerini geri çekmesini kastediyorum. Amerika artık askerleri aracılığıyla jandarmalık yapmak yerine ‘müttefikleri aracılığıyla bölgeye ayar verme’ eğilimine girmiş durumda. Bunun da bölgede etkileri oldu. Artık ülkelerin biraz daha elleri serbest ve biraz daha kendi kendilerine hareket edebiliyorlar. Ortadoğu’da işbirliği dönemi başlıyor demek mümkün. Çünkü pek çok konunun çözülmeye başladığını görmek mümkün. Arap-İsrail barışı, Suudi Arabistan ile İran arasındaki barışma, ABD ile İran nükleer görüşmelerinin iyi gitmesi, Arap ülkelerinin Suriye ile barışması. Bütün bunlar olurken Ankara bunların dışında kalmak istemedi, mecbur kaldı. Dolayısıyla da bir iletişim kurma yolu seçti. Aslında sıkıntılı bütün ülkelerle iletişim yolu seçilmeye başlandı. Ama bütün işaretler Suudi Arabistan olsun BAE olsun Ankara’ya hep Mısır’ı gösterdi. 'Mısır ile öncelikle ilişkilerini düzelt, arkasından biz de bakarız' gibi bir mesaj geldi. Kahire'ye giden heyet bunun için. Mısır’ın ön şartı Libya.”
‘Ankara ‘TSK’yı çekme niyetimiz yok’ mesajı verdi’
Türkiye'nin Arap dünyasındaki bu üç ülke, özellikle de Mısır ile normalleşmesi açısından Libya'daki duruma işaret eden Gürcanlı, Çavuşoğlu, Akar ve Fidan'ın hafta başında Trablus'u ziyaretlerine vurgu yaptı. Bu ziyaretin BM'den ABD'ye ve AB'ye uzanan geniş bir cepheden gelen Libya'dan asker çekme baskılarından sonra gelmesine dikkat çeken Gürcanlı, aynı çağrının bizzat BM'nin bu süreçte oluşturduğu Libya hükümetinin liderlerinden de geldiğini anımsattı. Gürcanlı, Türkiye'nin Suriye'den paralı askerlerin Libya'dan çekilmesi yönünde küçük adımlar attığını belirtirken, Türk heyetinin Trablus ziyaretinde ise daha önce batıdaki eski hükümetle yapılan anlaşmaya atıfla diğer paralı askerler çekilmeden TSK'nın çekilmeyeceği mesajını kibarca vermek istediğini dile getirdi:
“Libya ziyaretinden başlayalım. Bir hafta önce belli olmuştu. Biz de bekliyorduk, tarihi nedir diye. Tarihler bu tip ziyaretlerde özellikle açıklanmıyor, biraz da güvenlik nedeniyle. Ama ani bir ziyaretti. Çünkü baskılar artmaya başladı. BM Libya Temsilcisi’nin Libya'daki 5+5 toplantılarının hemen ardından yabancı askeri güçlerin çekilmesi yönünde açıklamalar oldu. Bunu Amerikalıların açıklamaları izledi. Libya’dan da benzer sinyaller geldi. Geçen ay Libya’dan Ankara’ya iki önemli ziyaret gerçekleşmişti. Hem Başkanlık Konseyi Başkanı el Menfi geldi hem de Başbakan Dibeybe. Dibeybe biraz daha diplomatik, el Menfi çok daha net ifadelerle yabancı birliklerinin çekilmesini istediklerini ifade etti Ankara'da. Bunlar Ankara’yı alarma geçirdi. Bu alarm çerçevesinde de bu ziyareti gördük. Mesele biraz da güvence altına almak. Ankara’nın verdiği mesaj şu. Başlangıçta paralı askerlerin geri çekilmesi isteniyor. Bunun küçük adımlarını da Ankara atmış durumda. Ama tümüyle paralı askerleri geri çekmiş değil. Bunun için Ankara, diğer paralı askerlerin de çekildiğini görmek istiyor. İki bakan ve MİT Başkanı Libya’ya bu mesajla gitti. Önce BAE’nin finanse ettiği çokça konuşulan Rus paralı askerleri çekilsin. Rus hükümetiyle bağı yok, parasını ödeyene çalışan bir grup. BAE’nin finanse ettiği her yerde yazılıyor. Ankara'nın mesajı, ‘o gruplar çekilmeden niye biz çekilelim, hep beraber olsun’."
'Ankara Libya'da zamana oynuyor, taviz vereceği kısım paralı askerler olacak, Mısır’ın önüne bu konulacak’
Gürcanlı, Türk heyetinin Trablus ziyaretinde bizzat Libya Dışişleri Bakanı Necla Manguş'un TSK'nın çekilmesi talebini dile getirmesinin etkisine dikkat çekerken, Ankara'nın önceki hükümetle anlaşmayı gerekçe göstererek buna yanaşmadığını anımsattı. Gürcanlı'ya göre Ankara Libya'da aralıktaki seçimlerle oluşacak yapıya kadar zamana oynuyor, Mısır'la müzakerelerde ise TSK unsurlarına dokundurmayacak şekilde paralı askerlerin çekilmesi Kahire'nin önüne konulacak:
"Bir yandan da Türk heyeti bir hatırlatma yapmak üzere gitti. ‘Biz Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarını yani Türk askerlerini şu aşamada oradan çekmek niyetinde değiliz’i kibarca ve diplomatik bir dille söylemek istediler. Ankara, buna gerekçe olarak da şunu söylüyor, haklı bir gerekçe. Bir önceki Trablus hükümetiyle imzalanmış bir anlaşma var. Libya Dışişleri Bakanı Leyla Manguş diplomatik bir dille söyledi. Ama kamuoyunun dikkatlerinin çevrildiği bir gezi sırasında yanında Türk Dışişleri Bakanı dururken söylemesi büyük etki yaptı. Ankara bunu hep yabancı ve paralı askerler üzerinden yorumlama eğiliminde. Türk askerlerini ise biraz deyim yerindeyse ‘almaza yatmak’ niyetinde. Çünkü şuna güveniyorlar. Yeni kurulan mevcut hükümetin Libya’nın daha önce yaptığı anlaşmaları ortadan kaldırmak, uluslararası anlaşmaları değiştirmek gibi bir yetkisi yok. Ankara da bu karta oynuyor. Biraz tartışmalı da olsa anlaşma, Sarrac’ın altında imzası var, bir önceki Libya hükümeti olarak da geçiyor. Ankara’nın tezi de bu. Bizim böyle bir anlaşmamız var, dolayısıyla bu anlaşmayı değiştirmeye yetkisi yok. Seçimden sonra bir sonraki hükümet gelir, o gelen hükümetle o zaman bir kez daha bakılır. Biraz zamana oynamak bu, ama Ankara’nın tezi bu. Ankara elini şöyle kurmak istiyor. Oradaki TSK unsurlarına dokundurmayacak her türlü müzakereyi yapmaya açık olacak. Vazgeçebilecekleri, taviz verebilecekleri de elbette paralı yabancı askerler olacak. Mısır’ın da önüne bu konacak. ‘Biz bunu peyderpey çekelim, siz de ağırlığınızı koyun, diğer ülkeler de özellikle BAE finansmanını kessin. Sudanlı savaşçılar olduğu biliniyor. Onlar da gittiği zaman biz de çekeriz’.”
'Türkiye elini uzattı ama BAE ve Suudi Arabistan'da pek prim veriliyormuş gibi bir hava yok'
Gürcanlı Türkiye'nin BAE'ye ve Suudi Arabistan'a da 'elini uzattığını' söylerken, girişimlerinin bu iki ülkede çok da yankısı olmadığını dile getirdi. Gürcanlı 'Ramazan tebriği' temalı telefon görüşmelerine karşılık bu iki ülkeden fazla bir işaret olmadığını belirtti. Aksine Suudi Arabistan'ın artık ticaret rakamlarına yansıyan gayrı resmi boykotun ardından 8 Türk okulunu kapatma kararına atıfta bulundu:
“Türkiye, elini açtı bu ülkelere. Barış eli bir anlamda uzattı. Çavuşoğlu’nun BAE Dışişleri Bakanı ile yaptığı bir telefon görüşmesi de var. Bu Ramazan kutlama adı altında yapıldı. Fakat Ankara’daki kadar orada konuşulmadı, yani çok ciddiye almadılar. Bir başka önemli bir unsur var, Arap basınında okudum. Suudi Arabistan’da Türkiye’nin bu barış çabalarına pek prim veriliyormuş gibi bir hava yok. Mısır’a biraz işaret ediyorlar. Bunu nereden çıkarıyoruz? Veliaht Prens senede bir kere önemli bir basın toplantısı ya da bir televizyon kanalında röportaj veriyor. Bir senelik nerelere önem verdiklerinin, uluslararası ilişkilerde nerelere doğru yöneleceklerinin ipuçlarını veriyor. Orada İran’a sıcak mesajlar varken, Türkiye’den hiç bahsedilmemesi Arap basınının dikkatini çekmiş durumda. Yani bu bayram tebrikleri, ‘Kadir Geceniz mübarek olsun’ telefonları Suudi Arabistan’da pek işe yaramış görünmüyor. Nitekim geçen hafta olanlar da bunu gösteriyor. 8 Türk okulu resmen Suudi Arabistan tarafından kapatıldı. Bu iki yıllık bir süreçti, durdurulabilirdi, durdurulmadı. Gayri resmi düzeyde olan boykot da devam ediyor. Ticaret rakamlarına giderek daha fazla yansımaya başladı.”
'Asıl sorun Ankara'ya karşı Ortadoğu politikasındaki gelgitler yüzünden oluşan güvensizlik'
Gürcanlı'ya göre Arap ülkelerinde Ankara'ya karşı bir güvensizlik var, bunun nedeni de İhvan hareketine verilen destek. Gürcanlı son dönemde Ankara İhvan konusunda geri adım atsa da bunun güven sorununu çözmediği görüşünü dile getirdi:
“Bunun nedenleri de şu. Ankara'ya yönelik bir güven eksikliği var. Hem Mısır hem Suudi Arabistan hem BAE’de ciddi bir güven eksikliği var. Çünkü daha önce AKP hükümetinin Ortadoğu politikası konusunda çok gelgitleri oldu. Bir gün çok olumlu mesajlar verirken ikinci gün karşı tarafın çıkarlarına çok dokunacak adımlar atma yolunu seçtiler. Bu 18 yılın son 10 yılında ağırlaşan bir tablo. Bu güvensizliği destekleyen unsurlar da var. Mesela Mısır’a karşı Müslüman Kardeşler’in Türkiye üzerinden yaptıkları televizyon yayınları ya durdurulmuş ya da yumuşatılmıştı. Fakat bu uzun sürmedi. Şu anda o yayınlar YouTube üzerinden yine aynı sertlikle yapılıyor. Mısır da bunları not ediyor. Bu Türkiye’nin güven meselesine yine eksi olarak geçiyor. AKP iktidarının Ortadoğu nezdinde çok ciddi bir güven sıkıntısı var mevcut. Bunu düzeltecek adımlar da doğru dürüst atılmıyor ya da iki ileri bir geri şeklinde atılıyor, bu da pek bir işe yaramıyor."
'Ankara zamana oynuyor ama ortada bir stratejik yok'
Gürcanlı, artık Doğu Akdeniz gaz forumuyla oluşan Türkiye karşıtı cepheyi de anımsatırken, bu cepheyi bölmenin Ankara açısından kolay görünmediği görüşünde. Erdoğan yönetiminin bölgede yalnızlaşmanın ardından 'eskiye dönmek' istese de aynı koşulları bulamadığını belirten Gürcanlı, son olarak Kıbrıs'la ilgili çabalarda ortaya çıkan manzaraya atıfta bulundu. Gürcanlı'ya göre Ankara zamana oynuyor ama ortada bir strateji görünmüyor:
"Fazla umutlu olmak için bir gerçeklik görmüyorum. Çünkü bir yeri böyle sertçe terk ettiğiniz zaman, uluslararası ilişkilerde boşluğu her zaman dolduran biri olur. Türkiye yalnızlaştıktan sonra eskiye dönmek istediğinde, o eskiyi bulamadı. Ortada yapılmış anlaşmalar, kurulmuş bir gaz işbirliği cephesi var. Bu cepheyi artık bölmek çok kolay değil. Türkiye aslında buna bir şekilde bir girebilir mi, bir şekilde bu cepheyi cephe olmaktan çıkarıp bir işbirliği alanına çevirebilir mi? Bu da Kıbrıs yolundan geçiyor. Kıbrıs’taki son görüşmeler son derece önemliydi. Fakat beklenen ve istenen sonucu vermedi. Ankara çok maksimalist tezlerle başladı. O tezler nedeniyle Kıbrıs konusunda da önümüzdeki dönemde bir yumuşama yok. Benim yorumum şu. AKP hükümeti zamana oynuyor. Kıbrıs görüşmeleri yapıldı, iç politik nedenlerle de maksimalist tezler ortaya koyuldu, ardından BM Genel Sekreteri, üç ay daha çalışacağım dedi. Üç ay daha cebe kondu. Uzun bir stratejik planlama, bir vizyon yok şu anda Ankara’da. Ancak zamanı kurtarmak. Neyi kurtardılar, haziran ayındaki Avrupa Birliği zirvesinden Türkiye’ye bir yaptırım çıkmaz, Amerika’dan çok sert bir şey gelmez. NATO zirvesi. Biden ile Erdoğan arasındaki en azından Kıbrıs ya da Doğu Akdeniz baş ağrısı olmaz. Yani zamana oynanıyor, bir strateji yok.”