Türkiye yönetimi, Mısır’an ardından Suudi Arabistan ile de ilişkileri normalleştirmek için kolları sıvadı. Ortadoğu'daki İhvan hareketinin Katar ile birlikte en önemli destekçisi olan Ankara, Doğu Akdeniz'deki gelişmelerin ardından İhvan'ı 'terör örgütü' olarak gören Kahire ile normalleşmeye gitme kararı almıştı. Suudi Arabistan'la ise kraliyetin destekçisiyken muhalefete geçmiş Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul başkonsolosluğunda öldürülmesi sonrası dibe vuran ve Riyad'ın boykotuna varan ilişkilerde yeni dönemin işaretleri geldi.
Erdoğan yönetimi Kaşıkçı davasının Amerikan istihbarat raporunda veliaht prens Muhammed bin Salman'ın doğrudan itham edilmesinin yolunu açan 'uluslararasılaştırılması' sürecinin mimarıydı. Suudi Arabistan'ın başını çektiği cephenin Körfez'de Katar'la 3.5 yıl süren krizinin Trump yönetiminin arabuluculuğunda 2020 sonunda çözümlenmesinin ardından Ankara'nın yeni hamlesi geldi. Cemal Kaşıkçı davası şeriatla yönetilen Suudi Arabistan'da veliaht prensi ıskalayacak şekilde bazı cezalandırmalarla sonuçlandırılırken, Ankara sonucu kabullendiğinin işaretini verdi. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın "Kaşıkçı ile ilgili davalar görüldü, bir karar alındı ve bu karara saygı duyuyoruz" vurgusu eşliğinde "Olumlu bir gündemle Suudi Arabistan ile ilişkileri düzeltmek için de yollar arayacağız" açıklaması yaptı.
Türkiye'nin Mısır'ın ardından Suudi Arabistan'la 'tazelemeye' girişilen ilişkilerini Duvar internet sitesinin yazarı gazeteci İslam Özkan ile konuştuk.
‘Mısır'da da Türkiye aleyhtarı yayınlar çekildi. Suudilerde henüz geri adım olmasa da geri adım Katar için geldi’
İslam Özkan’a göre, sadece Türkiye değil, Mısır ve Suudi Arabistan da reel politiğe dönme çabasında. İlişkileri 'normalleştirme' konusunda iki tarafın da temkinli olduğunu dile getiren Özkan, Türkiye’de muhalif Arap hareketlere yapıldığı gibi Mısır’da da Erdoğan ve Türkiye hükümetine yönelik ağır eleştirel yayınların çekildiğini kaydetti. Özkan, Suudi Arabistan’ın ise şu anda fiili bir geri adımının söz konusu olmadığını söylerken, Riyad'ın geri adımının şimdilik Katar'dan geldiğini vurguladı:
“Reel politik kaygıların ağır bastığı çok açık. Her iki taraf da sahada aldıkları pozisyon, uygulamaya çalıştıkları dış politikada son derece başarısız sonuçlar aldılar. Dolayısıyla her iki taraf da bir manevra, geri adım atma, reel politiğe tekrar geri dönme çabası içerisindeler. Bu sadece Türkiye için değil Suudi Arabistan ve Mısır için de geçerli. Son dönemlerde tıpkı Türkiye’nin muhalif Arap medyasının yaptığı gibi Mısır medyası da AK Parti, Erdoğan ve Türkiye hükümetine yönelik çok ağır ifadelerle yapılan yayınları çektiler. Bunu oldukça hafiflettiler. Tabii ki her şey tamamen düzeldi, rayına girdi anlamında söylemiyorum. Her iki tarafta da çok ciddi bir temkinlilik var. Dolayısıyla Mısır tarafında da böyle bir geri adım var. Suudi Arabistan şu anda fiili olarak bir geri adım atmış durumda değil. Katar ile olan ablukadan geri adım attı. Katar’a yönelik belli talepleri vardı. Türk ordusunun çekilmesi noktasında talepleri vardı. Bu Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiren bir talep. Bu noktada da bütün taleplerinden geri adım attığını, feragat ettiğini rahatlıkla ifade edebiliriz. Burada biraz daha geniş perspektiften bakıp sadece güncel olaylara takılmanın ötesinde resmin arkasını görmek anlamında. Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki bağlar 2010 Arap ayaklanmaları sürecine kadar aslında son derece istikrarlıydı. Ama Arap Bahası bölge ülkelerinin kimyasını bozdu. Türkiye’nin de Körfez ülkelerinin de kimyasını bozdu. Daha sonraki süreçte ABD’nin tamamen olmasa da Ortadoğu’dan yavaş yavaş elini eteğini çekme adımları da bölge ülkelerini cesaretlendirdi.”
‘Suudi Arabistan Arap ayaklanmalarını fırtınanın kendisine vurmasını istemediği için sınırlandırıp etkisizleştirmeye çalıştı'
Türkiye'nin Arap ayaklanmalarını desteklerken, Suudilerin 'karşı devrimci' rolü bulunduğunu söyleyen Özkan, bu tavrın arkasında 'fırtınanın kendilerini vurması' kaygısının yattığını kaydetti. Diğer yandan Riyad'ın ABD teşvikinden cesaret alarak bölgesel ayaklanmalara müdahil olduğunu da söyleyen Özkan, bu ülkenin 'istikrar bozucu' gelişmeleri sınırlandırıp etkisizleştirmeye çalıştığını da belirtti:
“Arap ayaklanmaları sürecinde Türkiye ayaklanmalardan yana tavır alırken Suudi Arabistan daha bir 'karşı devrimci' diyebileceğimiz bir rol üstlenmişti. Ayaklanmaların ilk aylarında elinin altındaki Vahhâbî ulemâyı harekete geçirip fetvalar verdirmişti; 'sokağa çıkmak haramdır, yöneticilere baş kaldırmak haramdır' şeklinde. Çünkü bu fırtınanın gelip kendilerini de vuracaklarını biliyorlardı. En büyük korkuları buydu. O yüzden Suudi Arabistan’ın Mısır darbesinin fonlanması başta olmak üzere tüm sermayelerini harekete geçirmelerinin nedeni buydu. Baktılar ki pasif kalarak, muhalif durarak, karşıt açıklamalar yaparak bir kazanım elde edilemeyecek ve bölgesel denklemler değişiyor, o zaman ABD’nin de teşviklerinden cesaret alarak daha farklı bir pozisyona girdiler. Ve bölgesel yapılar içerisinde meydana gelen ayaklanmalara müdahil oldular. Suriye’deki gibi kendi lehine olanları desteklemeye, aleyhine olanları ise 'karşı devrimci' tavrını derinleştirerek ilerletti. Mısır ile Sisi yönetimiyle köklü ilişkiler kurdu. Dolayısıyla ‘bölgesel istikrarı bozucu’ gelişmeleri sınırlandırmaya ve etkisizleştirmeye çalıştılar. Sonrasında ise Suudi Arabistan karşı hamleye geçti. BAE ile birlikte sadece mevcut ayaklanmaları bastırmak ya da bastıran hükümetlere yardımcı olmak ve onların ekonomik sıkıntılarını gidermenin ötesine geçerek doğrudan bir fiil bölgesel proje peşinde koştular. Mesela Abu Dabi’nin Washington’daki büyükelçisi, bir canlı yayında nasıl bir Ortadoğu tasavvur ettiklerini açıkça söyledi. İpuçlarını son dönemlerde İsrail ile normalleşme ilişkileri üzerinden BAE ve Bahreyn ile beraber verdiler.”
'Suudiler bir takım sıkıntılar olsa da ABD yörüngesinden çıkmazlar'
Suudi Arabistan'ın Muhammed bin Salman'ın veliahtlığında aktif bir dış politikaya yöneldiğini belirten İslam Özkan, ancak arada Cemal Kaşıkçı gibi krizler olsa da Riyad'ın ABD yörüngesinden çıkmayacağı görüşünde. Özkan, Biden'ın da başkan seçilmeden önce Kaşıkçı cinayetinden ötürü bin Salman'ı cezalandırmaktan bahsederken, bu yönde adım atamamasına dikkat çekti:
“Muhammed Bin Salman’ın da veliaht olmasıyla beraber çok daha aktif bir dış politika izlediğini görüyoruz. Zaman zaman özerk diyebileceğimiz zaman zaman ABD’nin dahi eleştirdiği işlere girdiler. Ama Suudi Arabistan aralarında ne kadar krizler olursa olsun, asla Washington'un yörüngesinden çıkmaz. Ama arada birtakım sıkıntılar olabilir. Nitekim Cemal Kaşıkçı cinayeti bu sorunlardan bir tanesiydi. Biden henüz daha Amerikan başkanlığına seçilmemişken, Kaşıkçı cinayetinin ve Yemen’de yaşananların hesabının sorulacağına dair açıklamalar yaptı. Sonraki süreçte hiç de öyle olmadı. Daha doğrusu şöyle. Bugün düşen bir haberde Temsilciler Meclisi’nin aldığı bir karardan bahsediliyor. Silah satışına yönelik bir sınırlama. Bunlar başka aşamalardan geçmesi gereken nihai teyit midir, bilmiyorum. Biden bir şeyler yapma yolunda herhangi bir adım atacak mı bilmiyoruz. Ama şu ana kadar yaptığı açıklamalar o tehditkar ifadeleriyle uyumlu değil.”
‘Cemal Kaşıkçı öyle öldürülecek, peşine tetikçiler takacak, komplo senaryoları düzenlenecek kadar muhalif bir isim değildi’
İslam Özkan’a göre, Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesinin gerçek koşulları bilinmiyor ancak o süreçte üretilen yalanlar dikkat çekici. Kaşıkçı'nın aslında öldürülecek, peşine tetikçiler takılacak ve komplo senaryoları düzenlenecek kadar muhalif bir isim almadığına dikkat çeken özkan, uzun süre Suud kraliyetini destekleyen bu ismin ancak İhvan'a 'cadı avı' başlatılmasından sonra muhalefete geçtiğini anımsattı:
“Cemal Kaşıkçı'nın ölümü kalp kriziyle mi gerçekleşti yoksa kasıtlı olarak mı öldürüldü bilmiyoruz. Bir ihtimal var, gerçekten kalp kriziyle olabilir. Ama sonrasında yaşananlar iğrençti. Cesedin ortadan kaldırılması için bir ekibin Suudi Arabistan’dan gelmesi, bir sürü yalanlar. Göz göre göre olay yerini temizlemek için yüzlerce kiloluk deterjan siparişi verilmesi, dünya kamuoyunun gözünün içine baka baka yalanlar ürettiler. Sonraki süreç çok iğrençti. Ama belki de amaç orada Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’a getirilmesiydi. Cemal Kaşıkçı öyle öldürülecek kadar, peşine tetikçiler takacak kadar, komplo senaryoları düzenlenecek kadar muhalif bir isim değildi. Yemen savaşında Suudi Arabistan’ı destekledi. Bin Salman iş başına geldiğinde Suudi Arabistan’ı modernleştireceğini, projelerinde başarılı olacağını söyledi. Batı'nın Muhammed Bin Salman’a yönelik desteğinin olumlu olduğunu ifade etti. Kaşıkçı nereden itibaren eleştirel yazılar yazmaya başladı? Suudi Arabistan, İhvan çizgisi El Avde -uyanış uleması deniyor- ulemasını hapse atmaya başlayıp İhvan’a 'cadı avı' başlattığında tavrı değişti. Yoksa Suudi Arabistan dış politikasına, bölgesel rolüne ilişkin, İran ile çatışmasına yönelik bırakın eleştirel olmayı tersine desteklemişti. Önceki süreçte insan hakları ihlalleriyle ilgili ciddi bir eleştirisini de bilmiyoruz. Suudi resmi medyasının başında olan isimlerden birisiydi. Dolayısıyla beki de amaç öldürmek değildi, paketleyip Suudi Arabistan’a götürmek ve sorgusunu yapmaktı.”
‘Kalın’ın açıklamaları çok net bir geri adım’
İslam Özkan, hal böyleyken, Kaşıkçı krizinin uluslararası topluma mal ederek öne çıkan Erdoğan yönetiminin, Suudi Arabistan'daki 'yargılama' sürecini kabullenmesinin 'çok net bir geri adım' olduğu görüşünde. Kalın'ın Reuters'a demecinin Riyad'da olumlu karşılandığını dile getiren Özkan, bunda Ankara'nın çabalarının yetersiz kalmasının olduğunu belirtti. Özkan, Riyad mesajları olumlu karşılasa da Türk okullarını kapatma gibi son girişimlere dikkat çekti:
“Çok açık net bir geri adım. Tabii ki Suudi Arabistan katında bu mutlaka olumlu karşılandı. Ama bunun geri adım olduğu çok net. Türkiye’nin 2018’de ortaya koyduğu sert açıklamalardan ve ABD’yi ve uluslararası toplumu harekete geçirme çabası çok da başarılı olmadı. Türkiye birtakım doneler sundu, kanıtlar bulmaya çalıştı. Ama bütün kanıtlar elinde değil. Zaten bir 6 önce birkaç Türk okulu kapatılmıştı ama hepsi kapatılmadı. Şu anda 8 okulun daha kapatılma kararı alındı. Bunlar da önümüzdeki hafta uygulanacak. Bütün okullar kapatılıyor mu bilmiyorum. Ama daha önceki kapatılanların üzerine bir 8 okul daha kapatılacak. Onların hepsi Türk okulu, Türkiye devletiyle dirsek teması olan ya da Türkiye’nin resmi okulları diyebileceğimiz okullar. Bu açıklamadan sonra hemen değişeceğini düşünmüyorum."
'İhvancılar konuşmuyorlar, Türkiye üzerine düşeni yerine getirdi'
İslam Özkan, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE'nin blok halinde hareket ettiğini söylerken, Ankara'nın özellikle Türkiye'deki İhvancılara dair üzerine düşeni büyük ölçüde yerine getirdiğini aktardı:
"Bence birkaç koşul var. Türkiye’nin bu koşulları yerine getirmesi gerekiyor. Türkiye çok önemli adımlar attı aslında, Mısır medyasını neredeyse susturdu. Sisi yönetimine yönelik çok sert bir dil kullanmıyor. Hatta Müslüman Kardeşler üyelerinin bir kısmı Türkiye’den gittiler. Hepsinin çıktığını düşünmüyorum. Müthiş bir sessizlik hakim. Ben gazeteci olarak röportaj yapmak istedim, konuşmadılar. Muhtemelen bu noktada Türk istihbaratı ya da Dışişleri Bakanlığı’nın tavrı var. Dolayısıyla Türkiye belli ölçüde perde arkasında üzerine düşeni büyük ölçüde yerine getirmiş gibi görünüyor. Mısır ile Suudi Arabistan, BAE bir blok şeklinde hareket ettikleri için bana göre Mısır’ın ileri sürdüğü koşullar bence Suud ya da BAE’nin de ileri sürdüğü koşullar. Belki de empoze ediliyor."
'Dananın kuyruğunun kopacağı yer Libya'
Diğer yandan İslam Özkan, Körfez bloğuyla Türkiye'nin anlaşmasında Libya'nın kritik rolüne atıfta bulundu. Ankara'nın İhvan'la ilgili talepleri yerine getirmesine karşın, Libya'dan asker çekecek gibi durmadığını belirten Özkan, dananın kuyruğunun kopacağı yerin Libya olduğu görüşünü aktardı:
"Libya’dan çekilme Mısır’ı sınırı olması itibariyle Kahire'yi çok yakından ilgilendiriyor olabilir ama Türkiye’nin Libya’daki varlığından sadece Mısır rahatsız değil. Katar dışındaki tüm Körfez ülkeleri de rahatsız. Ama Türkiye Libya’dan çekilme olduğuna dair en ufak bir adım atmış ya da imada bulunmuş değil. Tam tersine, Kalın'ın söyleşisinde geçen bir ifade de var, 2019’da yapılan savunma ve deniz alanları anlaşmasının yürürlükte olduğu, Türk askerinin de orada kalacağı yönünde. Dolayısıyla çekileceğine dair bir şey yok. Ama bence dananın kuyruğunun kopacağı nokta orası. Mısır ya da Körfez ülkeleri olsun Türkiye’nin İhvan konusunda attığı sınırlı adımlarla yetinecek gibi gözükmüyorlar. Bana göre anlaşma çok yakın. Çünkü Suud ve diğer Körfez ülkeleri Katar ile büyük ölçüde problemlerini halletmiş gibi görünüyorlar, ablukayı kaldırdılar. Bütün sorunlar hallolmadı belki ama hemen arkasından Türkiye’nin gelmesi çok doğal. Ben çok yakın bir dönemde anlaşma olacağını düşünüyorum. Ama zaman vermek mümkün değil. Eğer bu kilit noktalarda açılım sağlanamazsa, Türkiye oralara stratejik bir önem atfederse çıkmaza da girme ihtimali olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Türkiye, Libya’dan çekilmezse Körfez ülkeleriyle ilişkiler düzelir mi, bu konuda çok ciddi soru işaretleri var.”