Mehmet Zeki Pakalın, “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü”nde “imamevi” için şu bilgileri veriyor:
“Kadın hapishanesi yerinde kullanılır bir tabirdir. Eskiden kadınlar için ayrı hapishane olmadığından, hapsi lâzım gelen kadınlar imamın evine gönderilir, orada mahpus bulundurulurdu. Tabirin meydana gelişi bundandır.”
Öte yandan Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi’nin Temmuz 2020’deki sayısında yer alan bir makalede de bu konuda ilginç bilgiler aktarılıyor.
Doç. Dr. Murat Hanilçe ile Ersin Şeyhoğlu’nun kaleme aldığı, “Osmanlı Devleti’nde Bir Ceza İnfaz Kurumu Olarak Hapishaneler ve Kadınlar” başlıklı makalede şu bilgiler veriliyor:
“19. yüzyılın son çeyreği itibarıyla suç oranlarının artması, savaşlar nedeniyle daralan sınırların nüfus yoğunluğu haritasını değiştirmesi ve yargı sisteminde yaşanan gecikmelerin tutuklu yargılananların sayısını artırmasıyla birlikte hapishane binalarına ve daha fazla koğuşa duyulan ihtiyaç her geçen gün çoğalmıştır.
Muhtar ya da imamevi olarak kiralanan mahpus evlerin varlığına ve bu binaların isticar (kiralama) usullerine dair uygulamalara Osmanlı arşivlerinde yer alan Mebani-i Emiriyye Hapishaneler Müdüriyeti kataloglarında sıklıkla rastlamak mümkündür.
Kataloglarda muhtar evi ya da imam evi olarak geçen yerler, çevrenin güvenini kazanmış imam ya da muhtarların evleridir. Bazen bu kişiler, ahırlarını bile kadın mahkûmlar için kullanırlardı. Denetimden uzak olan bu yerlerde, kadınların bütün ihtiyaçlarından ev sahipleri sorumluydu. Gayrimüslim kadın tutuklular söz konusu olduğunda imam evinin yerini papaz evi almaktaydı.”