RS FM’de yayınlanan Kıtalararası programında, Filistin sorunu, Trump’tan Biden dönemine uzanan bir bakış açısı ile ele alındı.
Trump dönemi, Filistinliler için adeta bir kâbus oldu. Bu kâbusu yaratan ise Trump’ın İsrail lehine aldığı, Filistin’in haklarını yok sayan bazı kararlarıydı. 6 Aralık 2017, belki de Filistin için 1948’de İsrail’in resmi olarak kurulmasının ardından alınan en büyük yaralardan biri olarak not edildi.
Trump, önceki hiçbir Amerikan başkanının almaya cesaret edemediği bir kararla ABD’nin İsrail nezdindeki büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasını hayata geçirdi. Amerika’da güçlü bir yapısı bulunan İsrail lobisiyle sıkı ilişkisi bulunan Trump’ın damadı ve başdanışmanlarından Jared Kushner’in girişimleri neticesinde alınan bu karar, Müslüman ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinin tepkisini beraberinde getirdi. Trump, diğer ülkelere de bu adımı atma çağrısı yapsa da onun telkinlerini dinleyen ülke sayısı bir elin parmağını geçmedi.
Filistin’in bu karara tepkisi ise ABD ile ilişkilerini kestiğini açıklaması oldu.
Yardımları kesti
Trump’ın 2018’in Ağustos ayında, Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) yaptığı yardımları durdurması da İsrail ambargosu altında yaşayan Filistinliler için bir başka darbeydi. Trump yönetimi, 10 Eylül 2018’de aldığı yeni kararla da 1994’ten beri Washington’da bulunan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ofisini kapattı. Filistin ve İsrail arasında 'arabuluculuk' rolü üstlenmek isteyen ABD’nin bu kararı aynı zamanda 'iki devletli çözüme' olan inancı da sarstı.
'İlginç' olarak yorumlanabilecek bir başka adım ise 2019’un Ocak ayında geldi. UNESCO’nun Filistin’in El-Halil kentindeki Eski Şehri dünya miras listesine ekleme kararına tepki gösteren ABD, İsrail’le birlikte UNESCO’dan ayrılma kararı aldı.
Yüzyılın Anlaşması, tepkileri topladı
2020’nin Ocak ayında İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile kameralar karşısına geçen Trump, barış planı adı altında 'Yüzyılın Anlaşması'nı duyurdu.
Anlaşma kapsamında yürütülecek projede; Kudüs’ün idari yönetiminin İsrail’e bırakılması, Filistinlilere Kudüs’ün sadece doğusunda bir toprak parçası verilmesi ve Filistin’in askeri gücünün olmaması gibi Filistin tarafı açısından 'kabul edilemez' maddeler öne çıktı.
İsrail-Filistin ihtilafını kalıcı şekilde çözecek diye lanse edilen 'Yüzyılın Anlaşması', taşıdığı İsrail lehine maddeler ile eleştirilerin odağı haline geldi.
Biden dönemi ‘daha ılımlı’
Biden döneminin ise Filistin açısından Trump dönemine nispeten 'daha ılımlı' geçeceği, gelen açıklamalar ve atılan adımlardan anlaşılıyor.
Ancak uzmanlar, Amerikan dış politikasının dayandığı müesses nizamın sonucu olarak başkanlar değişse de nüans farkından başka bir gelişme beklenmemesi gerektiğini de belirtiliyorlar.
Biden hükümetinin göreve geldiği dönemden beri Filistin konusunda attığı adımlara baktığımızda karşımıza ilk olarak, Filistinlilere Kovid-19 salgınıyla mücadele için Mart ayında 15 milyon dolar insani yardım sağlanacağını açıklaması çıkıyor.
7 Nisan’da ise Gazze Şeridi ve Batı Şeria’nın kalkınması için 75 milyon dolar ile Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı programları için 150 milyon dolar yardım göndermeyi kararlaştırması da son dönemde atılan adımlardan biri oldu.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2020 insan hakları raporunda, “İsrail’in Batı Şeria, Gazze ve Golan Tepeleri’ni işgal ettiği tarihi bir gerçektir” açıklaması ise Filistinliler için yeni bir umut oldu.
Ancak genel çerçevede baktığımızda, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın göreve başladıktan hemen sonra yeni hükümetin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya devam edeceğini belirtmesi, umutları Filistinlilerin kursağında bırakırken, Trump döneminin izlerinin de süreceğini gösterdi.
Filistinlilerin beklentileri
Peki, Filistinliler, 'ABD ile yeniden normalleşme sürecinde' hangi adımların atılmasını bekliyor?
Bu süreçte, Biden yönetiminin Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile görüşmesi beklenen ilk adımlardan biri. Bunun dışında;
- İki devletli çözüme yönelik diplomatik girişimlerin artırılması,
- UNESCO kararından geri dönülmesi,
- Filistin’e sağlanan mali yardımların artırılması ve
- Yasadışı Yahudi yerleşim yerlerine son verilmesi için İsrail’e baskı yapılması da Filistinlilerin beklentileri arasında yer alıyor.
‘ABD yönetimi, İsrail’i tehlikeye atacak bir durum içinde olmaz’
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Filistin ve İsrail Çalışmaları Uzmanı Haydar Oruç, RS FM için yaptığı değerlendirmede, Trump’tan Biden dönemine ABD’nin İsrail politikasını şöyle yorumladı:
“Biden olur ya da başkası olur, hiçbir ABD yönetiminin İsrail’i tehlikeye atacak bir durum içinde olmayacaklarını baştan belirtmemiz lazım. Ama her yönetimin kendine göre farkları oluyor. Trump gibi aşırı bir İsrail desteği ve sevgisinden sonra Biden’ın, bu desteği o kadar vermeyeceğinin sinyallerini biz zaten almıştık. Kampanya döneminde hem Biden’ın kendisinin hem de ekibinden kişilerin söylediği şeylerden bu sonucu çıkarmıştık. Öyle de oldu. 20 Ocak’tan itibaren öncelikle Amerika’nın iç politik gelişmeleriyle ilgilendi. Dış politika biraz ikinci öncelikte kaldı. ABD’nin son birkaç dönemdir kendi içine yoğunlaştığını da düşünürseniz Ortadoğu biraz arka planlarda kaldı. Ama bu, tabii ki önemsizleştiği anlamına gelmiyor. Biden yönetiminin vitrinine baktığımız zaman Dışişleri Bakanı Blinken’in her ne kadar Yahudi kökenli olsa da hem söylem bazında hem de daha önceki görev dönemindeki demeçlerinden Filistin’e en azından Mike Pompeo’nun bakanlığındaki gibi bir yaklaşım sergilemeyeceğini biz anladık. Lübnan doğumlu bir Arap olan Hadi Amr’ı, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki Filistin-İsrail dosyasından sorumlu kişi yaptı. Trump döneminde Filistinliler muhatap alınmadığı gibi, konuşulmuyordu bile.”
‘Filistinliler, en azından bir aktör olarak sahneye çıkıyorlar’
Oruç, Biden döneminde “En azından 4 yıl öncesine dönüş olacak adımlar atıldı” diyerek, Yüzyılın Anlaşması olarak açıklanan projeye ilişkin ise şunları söyledi:
“Filistinlilerin yaşadığı o dönemden sonra böyle bir hamlenin bile bir iyileşme olduğunu unutmamak lazım. Çünkü en azından bir aktör olarak sahneye çıkıyorlar. Sözde Yüzyılın Anlaşması zaten Filistinliler tarafından kabul edilmediği için uluslararası anlaşma formuna dönüşmemişti. Ama Amerikan yönetiminin baskısı ve İsrail yönetiminin de yoğun hamleleriyle bu anlaşma de facto olarak sahada uygulanıyor gibi görünüyordu. Biden yönetimi bu anlaşmayı kabul etmediğini, zaten kullanılmadığı için yerine başka bir anlaşma getirmeyi planladıklarını açıkladı. Bu önemli bir gelişme. Çünkü Filistinlilerin de muhatap alınacağı, onların da taleplerinin dinleneceği yeni bir anlaşma yapılmaya çalışılacak. Yeniden böyle bir süreç başlatılırsa İsrail yönetiminin tavrı ne olur, ne kadar destekler bunu zaman gösterecek. ABD’nin buradaki tutumunda sadece Filistin-İsrail sorunu belirleyici olmayacak. İran’la nükleer anlaşma durumu var. Dolayısıyla ABD’nin oradaki pozisyonu, İsrail-Filistin sorununu çözümündeki rolün de etkisidir diye düşünüyorum. İkisini bir arada izleyeceğiz çünkü birini diğerinden bağımsız düşünmek çok mümkün değil. Bir tarafta ABD, İran’la tekrar nükleer anlaşmaya otururken İsrail’in bu konuda ısrarlı karşı çıkışları var. Diğer taraftan da Filistinlileri İsrail ile bir masada oturtmak çabaları karşılık bulmayacaktır. Bunu yakın zamanda göreceğiz.”
‘İsrail’in savaş suçları soruşturulabilecek’
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 5 Şubat 2021’de Gazze, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve diğer Filistin topraklarında işlenen suçları soruşturmak için Filistin’in yargı yetkisine sahip olduğunu ilan etmesi de gündemde. Oruç, bu konuya dair ise şunları ifade etti:
“Bu neden önemli çünkü İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği savaş suçları var. Fakat bunlar yıllardan beri karşılıksız kalıyor, bir yaptırım uygulanmıyordu. Fakat 2014’te Filistin yönetiminin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvurusu sonra 13 Haziran 2014 itibarıyla mahkeme, bu yetkisini bu topraklarda da genişleteceğine hükmetti. İsrail’den daha önceki Filistinlilerin verdiği dosyalar üzerinden bir savunma istedi. İsrail bu savunmayı yapmadı. Daha önce de söyledikleri gibi mahkemenin bu konuda yetkisi olmadığını ifade ederek reddettiler. Bu konuda yakın zamanda bazı gelişmeler bekliyoruz. Trump döneminde bu mahkemeye karşı bir duruş vardı. Hatta mahkemenin hakimlerinin ABD’ye girişleri engellenmişti. İsrail’in böyle bir suçtan dolayı soruşturulacak olmasının yanı sıra ABD’nin de Afganistan’da bazı savaş suçları iddiaları vardı. Mahkeme bunu da soruşturdu. Trump yönetimi de mahkemeye yaptırım uygulama kararı almıştı. Yeni yönetim bu konuda da bir geri adım attı. Bir başkanlık kararnamesi ile Trump döneminde uygulanan bu yaptırımlar kaldırıldı. Böyle bir yaptırımın kaldırılması, ABD yönetiminin İsrail konusunda tarafsız kalacağını gösteriyor. Biden yönetiminin 4 yıllık Trump döneminin ardından Filistinliler için daha yaşanabilir bir dönemi hazırlamak adına gayretli olduğunu söyleyebilirim.”
İki devletli çözümde ilerleme olacak mı?
Peki, Biden döneminde, Filistin-İsrail ihtilafının iki devletli çözümü yolunda diplomatik girişimler artar mı? Oruç’un bu konudaki değerlendirmeleri şöyle:
“İki devletli çözüm aynı zamanda Birleşmiş Milletler çatısı altında yürütülen ve Ortadoğu Dörtlüsü diye isimlendirilen ABD’nin de bunun bir parçası olduğu bir sürecin önerdiği bir çözüm. Trump’ın bundan uzak kalmış olması, ABD’nin bu süreçten tamamen uzak kaldığı anlamına gelmiyor. Tekrar iki devletli çözümün tek çıkar yol olduğuna yönelik söylemler var. Ama bunun sahada karşılığının nasıl olacağı çok önemli. Çünkü ABD’nin bu konudaki tavrı ve yönelimi belirleyici olabilir ama İsrail’i ikna etmesi noktasında sorunlar olabilir. Eğer ABD bu konuda adil bir arabulucu olmak istiyorsa Ortadoğu’daki bütün ilgili meseleleri birlikte halletmesi gerekiyor. Çünkü İsrail’e bunu şu anda kabul ettirmesi çok mümkün değil.”