Libya'da Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğünde kurulan geçici yürütme komitesi, ülkeyi 24 Aralık seçimlerine taşımak için kolları sıvarken, NATO müdahalesi sonucunda parçalanmış ülkede rol oynayan yabancı aktörleri de dengelemeye çalışıyor. İsviçre'de toplanan Libya Siyasi Diyalog Forumu'nun oylaması sonucunda atanan hükümetin Başkanı Muhammed Menfi ile Başbakan Abdulhamid Dibeybe, dış temaslarını sürdürüyor. Şubat ve mart aylarında Mısır ve Yunanistan'ın yanı sıra Türkiye liderliğiyle de görüşen Dibeybe, hafta başında Ankara'da kalabalık bir heyetle ağırlandı. Nisan başında Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in Trablus ziyaretinde eleştirdiği Türkiye ile deniz alanlarını sınırlandırma anlaşması, Dibeybe'nin Ankara ziyaretinde bir kez daha teyit edildi. Türkiye ve Libya arasındaki Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) Birinci Toplantısı sonrasında imzalanan ortak bildiride, Libya'nın doğu, batı ve güney olmak üzere tüm sathında egemenlik, bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin muhafazasının önemi teyit edildi.
Libya'da Yunanistan'dan Arap dünyasına uzanan karmaşık dengeler ve Türkiye'nin durumunu gazeteci-yazar İslam Özkan ile konuştuk.
'Türkiye'den önce Mısır, Kuveyt, BAE ve Suudilere gitti'
İslam Özkan’a göre, geçiçi olarak oluşturulan Dibeybe hükümetinin temel görevi anayasa referandumu ile yasal altyapıyı temin edecek şekilde ülkeyi 24 Aralık seçimlerine götürmek. Dibeybe ile Türkiye arasında yürütülen temasların da özellikle Ankara açısından önem taşıyan Doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları paylaşımı ve Trablus ile imzalanmış mutabakat açısından olumlu gibi göründüğünü belirten Özkan, ancak iki ülke arasında hala Kaddafi döneminden ya da daha sonraki süreçten kalan borçlarla ilgili sorunlar var. Dibeybe'nin Türkiye'den önce Mısır, Kuveyt, MAE ve Suudi Arabistan'la iletişime girdiğini anımsatan Özkan, özellikle Mısır'ın pragmatik bir işadamı olan Dibeybe ile koordineli çalışacağı görüşünü dile getirdi:
“Durum aslında biraz Libya’daki iç siyasi pozisyonla ve süreçle de yakından alakalı. Dibeybe yeni başbakan seçildi. Bu hükümetin, ister ulusal birlik hükümeti olarak ister geçici hükümet olarak nitelendirin belli bir görevi var. Temelde tin görevi ülkeyi önümüzdeki 24 Aralık’ta yapılacak seçimlere götürmek. Ama ondan da öncesinde anayasa referandumunu yapıp seçimler için gerekli yasal altyapıyı temin etmek. Aanayasayı netleştirmek ve bunu halkın onayına sunmak; temel görevi bu aslında. Libya heyeti Türkiye’ye geldiğinde görüşmeler neticesinde belli sözler alınmış görünüyor. Belli noktalarda resmi açıklamalar yapılmış durumda. Heyetler arasındaki görüşmelerde ticaret ve sanayi bakanları da temaslarda bulundu. Kaddafi döneminden ya da daha sonraki süreçten kalan borçlarla ilgili olarak hala sorun var, çözümlenmesine çalışılıyor. Libya’da çıkartılan petrol ve doğalgaz yataklarıyla ilgili Türkiye’nin yapacağı yatırımlar ve oradaki çıkarlarıyla ilgili durumun boyutları görüşüldü. Son olarak da Türkiye açısından stratejik bir öneme sahip olduğu görülen Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yataklarıyla ilgili Türkiye ile Libya arasında deniz sahasıyla ilgili bir anlaşma var. Bu anlaşmayla ilgili Dibeybe’nin yaptığı açıklamalar olumlu. Her iki ülkenin de yararına olduğunu ifade etti. Yunan medyası bu ziyareti geniş ele aldı. Yunan medyası, Dibeybe hükümetinin bu anlaşmaya büyük ölçüde sadık kalacağını yazdı. Yunan medyasının da uluslararası medyanın algısı da böyle. Belki Libya Siyasi Forumu'nun seçimlerinde Mısır, Muhammed el Menfi ile Paşalı’nın listesini tercih ederdi ama çok da fark etmiş görünmüyor. Mısır şu anki hükümetle de gayet koordineli çalışacak gibi görünüyor. Dibeybe, Türkiye’ye gelmeden önce ilk ziyaretini Mısır’a yaptı. Daha sonraki ziyaretlerini nereye yaptı? Bizim medyada yer almadı, sanki Türkiye’ye çok özel bir ziyaret yapmış gibi nitelendirildi. Mısır’dan sonra ilk önce Kuveyt, daha sonra Birleşik Arap Emirlikleri ile görüştü. Oradan Suudi Arabistan’a geçti ve orada da başarılı görüşmeler yürütüldü. Dibeybe’yi biraz analiz etmek gerekiyor. Abdülhamit Dibeybe pragmatik bir isim.”
‘Hafter bütünüyle süreçten dışlanamaz'
Özkan, Halife Hafter’in süreçten bütünüyle dışlanmasının mümkün olmadığı görüşünde. Libya’da çeşitli askeri grupların olduğunu söyleyen Özkan, bunların ayılmasıyla ulusal bir ordu kurulmaya çalışıldığını vurguladı. Özkan'a göre, bu süreçten Hafter'in dışlanması mümkün değil, çünkü ordunun bir kısmını da onun güçleri oluşturacak. Bunun dışında hükümetin önünde esir takası gibi önlemler bulunduğunu belirten Özkan, Libya'nın asıl sorunun kurumların ikiye bölünmüş hali olduğunu anımsattı. Özkan, merkez bankası ve petrol yataklarının farklı tarafların kontrolünde olmasından atıfla merkezileşme sorununa dikkat çekti:
“Hafter’in bütünüyle dışlanması mümkün değil. Çünkü Libya ulusal ordusu oluşturulacaksa bunun bir kısmını da Hafter’e bağlı askeri birlikler oluşturacak. Yakın zamana kadar Libya ordusu bölünmeden önceki süreçteki askerler yeniden görev alacaklar. Dolayısıyla şu anda Hafter’in süreçten bütünüyle dışlanması gibi bir durumla karşılaşmadım. Ama çok ciddi sorunlar var. Şu anda her şey yolunda gibi gözüküyor. Ama 24 Aralık’ta yapılacak olan seçimlere kadar yapılması gereken o kadar çok şey var ki. Birincisi, Hafter meselesinin zihnimizde çağrıştırdığı güvenlik sorunu. Libya’da şu anda her taraf silahlarla dolu. Her iki tarafta da paramiliter gruplar var. Trablus hükümetine bağlı paramiliter gruplar var, Suriye’den geldiği söylenen Trablus hükümetini destekleyen. Öbür taraftaysa Rus Wagner grubu var. Afrika’dan gelen paramiliter gruplar var. Suudi Arabistan’ın desteklediği selefi grupların desteklediği kişiler var. Bunlar bir sorun, aşılması gerekiyor. Bunların aşılması için Libya’da tek ulusal ordu oluşturulmaya çalışılıyor. Bunu aşmanın önünde çeşitli engeller var. Birincisi, ülkenin doğusuyla batısı arasındaki askeri yolların birleştirilmesi gerekiyor. İkincisi, arada yerleştirilmiş mayınların ortadan kaldırılması gerekiyor. Sirte tam Libya’nın ortasında yer alıyor. Bu ülkenin doğusuyla batısını ayıran bölgelere mayınlar yerleştirilmiş durumda. Bir de esir takası sorunu var. Çok ilginç, belki Türkiye’deki kamuoyu bunu fazla bilmiyor. Hala Kaddafi’yi destekleyen Libyalı aşiretler var. Bu aşiretlerin önde gelen isimlerinden bazıları Kaddafi’yi desteklediği için tutuklu, Trablus hapishanesindeler. Ulusal mutabakat sağlandıktan sonra barış dönemi madem başladı öyleyse bizim esirlerimizi de serbest bırakın diyorlar. Bu esir takasının da hallolması lazım. Bunlar olursa ulusal ordunun birliği, bütünlüğü sağlanabilir ve paramiliter grupların silahları alınabilir. Ülkede her önüne gelen silah taşımaktan uzaklaştırılabilir.
'Libya’da en büyük sorun tüm kurumların birleşmesi için adımlar atılması'
Libya'nın doğusu ve batısımda şu anda parçalanmış bir yapı olduğunu, iki merkez bankası bulunduğunu ve petrol yatakların da farklı kesimlerin kontrolünde olduğunu anımsatan İslam Özkan, öncelikle Libya'da kurumların birleştirilmesi için adım atılması gerektiğini vurguladı:
"Kurumların birleştirilmesi lazım. Ulusal petrol şirketiyle merkez bankası. Merkez bankası belli adımlar attı, ulusal para biriminin tedavüle sokulması, doğu ve batıda aynı para biriminin kullanılması noktasında. Bundan önce iki merkez bankası vardı. Tobruk’ta ayrı Trablus’ta ayrı bir merkez bankası vardı. Bu yönde çok ciddi adımlar atıldı. Belli sıkıntılar hariç şu anda sağlanmış görünüyor. Libya’nın petrol üretimini sağlayan kurumun da birleştirilmesi gerekiyor. En büyük sıkıntılardan doğu ve batıda farklı odakların elinde petrol yatakları bulunması. Sıkıntı şu ki birinin arkasında Fransız şirket var, Trablus hükümetini İtalya ve İngiltere destekliyor. İtalyan petrol firmaları bundan yararlanıyordu, petrol yataklarını işletiyordu. Fransız Total firması da Hafter’i destekliyordu, oradaki petrol yataklarını işletiyordu. Şimdi bunların birleştirilmesi söz konusu olacak. 1.3 milyon varillik üretimin yakın kısa vadede 1.5 milyon varile, 2023’e kadar da 2 milyon varile yükseltilmesi ve dolayısıyla savaş nedeniyle düşen 15 milyar dolarlık olan petrol gelirinin yıllık 30 milyar dolara çıkartılması hedefleniyor. Savaş durması demek savaşın asla geri dönmeyeceği anlamına gelmiyor.”
‘Türkiye’de Libya’dan çekilmezse barışın tesisi güç, Hafter güçlerini çekmeyecektir’
Türkiye’nin Libya’dan askerlerini çekmediği için uluslararası kamuoyunda eleştirildiğini anımsatan Özkan, Türkiye’nin orada diğer grupların aksine kurumsal olarak var olduğuna işaret etti. Ancak Özkan, Türkiye’nin Libya’dan çekilmeden nihai anlamda barışın tesis edilmesi için adımların atılmasının da mümkün olmadığı görüşünde:
“Türkiye hala askerlerini çekmiyor. Türkiye bu noktada uluslararası kamuoyunda eleştiriliyor. Ama askerlerini çekmeyen sadece Türkiye değil. Hafter’i destekleyen paramiliter gruplar da çekiliyor değil. Sıkıntı şurada; Türkiye’nin oradaki askeri varlığı kurumsal bir varlık. Diğerleri öyle değil. Hafter’e sorduğunuzda kabul etmiyor ki o grupları. Resmi olarak kabul etmişse bile Rus Wagner şirketiyle bunun farklı bir düzeyde ele alınabileceğini söylüyor olabilir. Ama ülke olarak Rusya orada değil. Alakalarının olmadıklarını söylüyorlar. Türkiye ordusu ise fiilen orada. Dolayısıyla Hafter’in açıklaması şu açıdan önemli. Ülkede barış süreci başlamış, ulusal mutabakat sağlanmış, seçimler yapılmış, kurumlar birleştirilmeye çalışılıyor ve Türkiye’nin askerleri hala orada. Türkiye’nin kendince haklı kaygıları olabilir, ‘Ben çekilirsem, Hafter ve yanlısı güçler, Mısır, BAE tekrar araya girip o boşluğu doldurup yeniden Trablus hükümetine saldırıya geçip bütün ulusal mutabakatı yapan anlaşmaları iptal edebilirler’ diye düşünüyor olabilir. Türkiye’nin şunu anlaması gerekiyor ki Türkiye çekilmeden orada nihai anlamda barışın tesisi için adımların atılması çok da mümkün değil. Türkiye askerlerini çekmediği takdirde Hafter de paramiliter grupları çekmeyecektir.”
‘Libya’nın bölünmemesi için Türkiye-Katar ile diğer Körfez ülkeleri-Mısır arasındaki dengeyi korumak zorunda’
Dibeybe’nin siyasi olarak değil, pragmatik karakteri ve iş insanı kimliğiyle öne çıktığını söyleyen Özkan, bu sebeple Türkiye, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın önemini kavradığı için bir çeşit denge kuracağı değerlendirmesinde bulundu. Özkan'a göre, bu seçimde kim başa gelirse gelsin, Libya’nın bölünmesini istemiyorsa, Türkiye-Katar ile diğer Körfez ülkeleri-Mısır arasındaki dengeyi ciddi anlamda korumak durumunda olduğunu söyledi.
“Dibeybe son derece itinalı ve dengeli adımlar atıyor. Son derece pragmatist bir isim. Politik duruşu net olan biri değil. Daha doğrusu politik kimliğiyle ön plana çıkan biri değil. İş adamı kimliğiyle ön plandaydı. İş adamları da genel olarak pragmatik olur. Para neredeyse orada da olabilir ya da hedeflerine ulaşma noktasında kendisini en yoğun destekleyen kimse onunla iş tutmayı hedefleyecektir. Bence Türkiye kendisini desteklese de, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın önemini kavradığı için bir çeşit denge kuracaktır. Bu noktada ilanihaye bir güvence, Türkiye’nin bütün çıkarlarının garanti altına alındığı, ‘kesin bu garanti altında ve asla değişmesi mümkün değil’ diye ifade etmek çok zor. Bana göre bu güvenceyi nihai anlamda verecek olan 24 Aralık itibariyle iş başına gelecek hükümettir. Seçimlerle anayasal meşruiyeti olan bir hareketin, siyasi partinin, liderin iş başına gelmesiyle bu ancak mümkün olabilir. O noktada da kim iş başına gelirse gelsin, Libya’nın bölünmesini istemiyorsa, komşularıyla iyi ilişkiler içinde olmasını istiyorsa, bir daha asla iç savaşın çıkmasını istemiyorsa, mutlaka bu dengeyi, Türkiye-Katar ile diğer Körfez ülkeleri-Mısır arasındaki dengeyi ciddi anlamda korumak durumundadır. Batılıların da Türkiye’nin de Körfez ülkelerinin de çıkarlarını Libya’da gözetmeyen bir hükümetin başarılı olması mümkün değil. Tek bir tarafa eğilirse, bu diğerlerinin de tepkisini çekecektir. Tekrar iç savaşı tetikleyecek süreçleri beraberinde getirebilecektir. O açıdan çok sıkıntılı. Dibeybe de her seferinde bunu vurguluyor. İlk siyasi ziyaretini, Mısır’a yaptı. Sonra nereye gitti? Türk basınına çok yansımadı. Türkiye’deki medyanın da konuyu ele alış biçimi 'fetih' havasında. ‘Biz Trablus’u fethettik. Dibeybe ekibi geldi, her konuda güvence elde ettik. Sıra Bosna’da, Azerbaycan’ havasında yaklaşıyorlar. Hiç öyle değil. Dibeybe, bütün heyetiyle önce Mısır’a gitti. Sonra Körfez’e geçti, Kuveyt’i ziyaret etti. Daha sonraki durağı BAE’ydi. Ardından Riyad’a geçti. Neredeyse Türkiye’yi en son ziyaret etti diyebiliriz. Bunun siyasi politik anlamı varsa eğer, böyle bir sırayı takip ettiğini söyleyebiliriz. O yüzden Libya’daki barışın sürmesi için bu dengenin şaşmaması gerekiyor.”