Bugünkü yazısında Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan “Laiklik, dışardan ve tepeden dayatıldı bu topluma. Laiklik, zihnimize giydirilmiş bir deli gömleğiydi. Hayatımıza vurulmuş bir pranga. Bu topraklarda, laik bir toplum icat etmek ve İslâm, toplumun hayatından uzaklaştırılmak istendi. Laikliğin gerekçesi, şuydu: “Bu toplum geri kaldı. İslâm, bizi geri bıraktırdı. Dolayısıyla Türkiye çağdaşlaşmalıydı.
Çağdaşlaşmanın tek yolu, laikleşmekti.” (!) Bu gerekçe, bizim zihnimizle de, tarihî gerçeklerle de alay eden sığ ve ürpertici bir gerekçeydi. Oysa bir toplum, kendini inkâr ederek yeni bir atılım gerçekleştiremezdi. Kendini inkârın kaçınılmaz neticesi, intihar olabilirdi ancak. Nitekim öyle de oldu, ne yazık ki” ifadelerini kullandı.
Kaplan yazısında, “Kimsenin laikliği tartışmaya ne mecali ne de entelektüel birikimi var. Sığlık diz boyu hem laik kesimlerde hem de İslâmî kesimlerde. Temel sorunumuz sığlık bu ülkede. Laiklik tartışılamaz bir dogma. Oysa bu, tastamam zihnin donması. Laikliğin dogma hâline getirilmesi, zekâmızla alay edilmesi anlamına geliyor. Düşünsenize, laiklik, 'değiştirilmesi bile teklif edilemez' bir madde olarak yer alıyor bu ülkenin anayasasında. Sadece bu ülkenin anayasasında şu koskoca dünyada! İyi de, neden peki?
Laikliğin anavatanı, dünyanın en laik ülkelerinde bile laikliğin tartışılmaz olması, dogma katına yükseltilmesi, laikliği tartışanların aforoz edilmesi gibi absürdlükler düşünülemez bile. Ama burası Türkiye! Celladına âşık tasmalı çekirgeler, gulyabanîler ülkesi! Birileri laiklik üzerinden topluma sopa sallamaktan geri durmuyor… Yeter ama! Şunu aslâ unutmayacaksınız: Bu toplum, tam altı asır, 72 millete, dine, ırka mensup insanı bir arada yaşama tecrübesi üretebilmiş tek toplumdur. Bunu da laiklik üzerinden değil, İslâm üzerinden başarabilmiştir. Laiklik bizi bozar! Bozuyor da nitekim…" diye görüşünü savundu.