Uzmanlar konuyu RS FM’de Turan Salcı’nın hazırlayıp sunduğu Kıtalararası programında değerlendirdi.
Bahçeşehir Üniversitesi Türk Boğazları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Saim Oğuzülgen, sözleşmenin tarihini şöyle anlattı:
“İstiklal Savaşı sonrası, Birinci Dünya Harbi galip devletleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti masaya oturarak bir sözleşme yapıyor. O zamanki ismi, Boğazlar Rejimine İlişkin Sözleşme. Lozan Sözleşmesi’nin ekinde yer alıyordu. 14 Temmuz 1923’de Boğazlar Rejimine İlişkin Sözleşme imzalanıyor, 24 Temmuz 1923’te de Lozan Sözleşmesi imzalanıyor. Çünkü o dönemde istilacı devletler hala İstanbul’u ellerinde bulunduruyorlar ve ellerinde bazı güçlerle bize Boğazlar Rejimine İlişkin Sözleşme’yi de imzalattırıyorlar. Bu sözleşmeye göre Türk boğazlarından ticaret gemilerinin ve savaş gemilerinin ve bu alanın üzerinden uçakların geçişi ile ilgili çeşitli düzenlemeler yapılıyor. O dönemde öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya devletleri tarafından tanınması için bazı tavizler veriliyor. 13 sene sonra zamanının geldiğini değerlendiren o zamanki devlet büyüklerimiz, ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Birleşmiş Milletler’i toplantıya davet ederek daha önce alınmış olan kararların, dünyanın İkinci Dünya Harbi’ne giriş aşamasına girdiği bu dönemde, yeterli olamayacağını düşünerek yeni bir konferansın düzenlenmesini talep ediyor. Daha sonra da konferans düzenleniyor ve Türk heyetinin önerileriyle, büyük mücadeleler verilerek 20 Temmuz 1936 tarihinde ismi TBMM’den geçmiş kanun hükmü ile Boğazlar Mukavelenamesi 31 Temmuz’da kabul ediliyor ve 5 Temmuz 1936’da da resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giriyor.”
Deniz ve hava kuvvetlerinin karşı karşıya geldiği saha
Karadeniz’in güvenliğinde özellikle ABD ve NATO’nun, Rusya’yı çevreleme politikası, bölgede gerilimi artırıyor. Bu kapsamda, Karadeniz sık sık hem deniz hem de hava güçlerinin karşı geldiği bir saha olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin 1952’de girdiği NATO’ya 2004 yılında da Karadeniz kıyıdaşları Bulgaristan ve Romanya’nın dahil olması Karadeniz’in daha da hareketlenmesine yol açtı.
Rusya’nın ihtilafta bulunduğu Ukrayna ve Gürcistan’ın da NATO’ya katılma istekleri ve NATO müttefikleriyle gerçekleştirdiği tatbikatlar son dönemde sık sık gündeme geliyor.
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Karadeniz’de NATO’nun aktif varlığını şöyle yorumladı:
“Dünya okyanus ve denizlerinin yüzde yarımından küçük olan Karadeniz, 6 tane sahildara barış ve huzur içinde yaşaması için Montrö sayesinde bir fırsat yaratılmıştır. Bu da 1936’dan günümüze kadar da dengeli bir şekilde gelmiştir. NATO varlığının Karadeniz’de sürekli operasyonel bir kimlikle yer alması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin zorlanarak, zaman zaman bazı kurallarının ihlal edilmeye çalışılması ve Karadeniz’in deniz ortamına dengesizliğin getirilmesi, Türkiye’nin yararına değildir. Çünkü Türkiye boğazları, kendisi dâhil 6 ülkenin giriş kapısıdır. Karadeniz’de ne kadar çok istikrarsızlık olursa Türk boğazları ve Türkiye’nin jeopolitiği bundan acı çeker. O nedenle kıyıdaş ülkelerin, NATO’nun, Avrupa Birliği’nin, ABD’nin, Karadeniz’deki kışkırtmalarına düşmemesi gerekir.”
Montrö dizginleyici bir faktör oluyor
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, ticari gemilere savaş durumu dışında geçiş özgürlüğü sunarken askeri gemiler için çeşitli sınırlandırmalar getiriyor.
Yabancı askeri gemiler için ise boğazdan geçişte toplam 15 bin tonaj üst limit ve Karadeniz’de 21 gün kalma sınırlandırması bulunuyor.
Türkiye bir savaşta ise veya kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karsısında sayarsa, Ankara’nın savaş gemilerinin geçişi konusunda tamamen dilediği gibi davranma özgürlüğü bulunuyor.
Bu sınırlandırmalar özellikle Karadeniz’de sürekli varlık göstermek isteyen ABD ve NATO üyesi ülkeler için dizginleyici bir faktör oluyor.
‘Çok ağır ve müttefiklik ruhuna yakışmayan bir tahrik’
Yabancı gemilerin boğaz geçişleri, kimi zamanlar bir şova dönüşürken kimi zaman da mesajların verildiği tahrik unsurlarına dönüşüyor.
Bunun son örneği ise ABD'nin 'USS Porter' füze fırkateyninin, İstanbul Boğazı'ndan Karadeniz'e geçerken yaptığı paylaşım oldu.
ABD Deniz Kuvvetleri, 31 Ocak’ta, sosyal medya hesabı üzerinden USS Porter'ın Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün altından geçtiği sırada çekilen bir fotoğraf paylaşıp, "Biz kırmızı ışıkta durmayız" notunu düştü.
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, yapılan bu paylaşımı “çok ağır ve müttefiklik ruhuna yakışmayan bir tahrik” olarak nitelendirdi:
“Bu çok ağır ve müttefiklik ruhuna yakışmayan bir tahrikti. İstikrarı ve barışı bozan, küçültücü ve küstah bir açıklamaydı. Türkiye’nin bu konuyu büyütmesi gerekirdi ama yapmadı. Büyütmediği gibi bunu yayınlayan gemi ile Türk savaş gemileri tatbikat yaptı. Bunu bir kez daha eleştiriyorum.”
‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti müsaade etmez’
Peki, NATO’nun Karadeniz’de artan varlık gösterme yarışı Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin geleceğini tehlikeye atar mı? Sözleşmenin güncellenmesi gerekiyor mu?
Saim Oğuzülgen, bu konudaki değerlendirmelerini şöyle aktardı:
“Bu mücadelelerin büyük bir sonuç vereceğini tahmin etmiyorum. Çünkü bugüne kadar da dünyada çeşitli ülkeler özellikle emperyalist ülkeler, güçlendiler, yükseldiler, bu konuyu ele aldılar, girişimler yaptılar ama hiçbiri bugüne kadar muvaffak olamadı. Çünkü bu sözleşmenin imzalanmasındaki ana gaye; Lozan’da, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmış olan barış anlaşmasının, 23. maddesinde tespit edilen prensibi, Türkiye’nin emniyeti ve Karadeniz sahildarı devletleri Karadeniz’in emniyeti çerçevesinde korumadır. Bu emniyetlerin sağlanması görevi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne veriliyor. Bugüne kadar ki sistemin aynen devam edeceği kanısındayım. Eğer eğer ki bu sözleşmenin değiştirilmesi veya kaldırılması gibi bir durum meydana gelirse, o zaman ticaret gemilerinin Türk boğazlarından geçiş serbestisi ile konular da tartışılır hale gelecektir. Sonuçta bunca yıldır bu bölgede ve bu denizde oturmuş bir barış ve huzur varken bunun bozulmasına inanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin müsaade etmeyeceği gibi Karadeniz sahildarı devletlerin de hiçbir zaman bunun değişimini veya yürürlükten kaldırılması gibi bir konuyu kabul edeceği kanaatinde değilim. Çünkü onların da emniyeti ve güvenliği için bu sözleşme hâlihazırda uygulanıyor.”