Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Enis Tulça, değerlendirmesinde, “16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması, Türk ve Rus ulusları için çok önemli bir diplomatik buluşmadır. O tarihten geriye baktığımızda Osmanlı-Rus ilişkilerinde birkaç asırdır devam etmiş ve menfaatlerin çakıştığı uzun bir döneme yeni Türk Devleti doğarken son verilmiştir. Buna ilaveten bu yakınlaşmanın ulaştığı 1925 Türk-Rus Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması, Cumhuriyet’in ilk dönemi için barışçıl bir yapıyı iki ülke arasında oluşturmuştur” ifadelerini kullandı.
‘Atatürk ve Lenin’in attığı temel bugünlere kadar etkisini sürdürmüştür’
Prof. Dr. Tulça, “20’nci asır boyunca Türkiye ve Rusya farklı rejim ve uluslararası askeri ve sivil örgütlerde bulunmuş olsa da Atatürk ve Lenin’in attığı 1921 yılındaki temel, iki kutuplu dünya dönemi başlangıcı hariç bugünlere kadar genel olarak etkisini sürdürmüştür” diyerek şunları ekledi:
“Diğer taraftan 1947 ila 1989 Sovyet Rusya ve Türkiye Cumhuriyeti arasındaki diplomatik ilişkiler, iki farklı rejime rağmen iki komşuya yakışır şekilde devam edebilmiştir. Bugünkü dünya ve bölgemiz sorunları içinde Türkiye ve Rusya anlaşamadıkları birçok konuya rağmen bu bir asırlık temel sayesinde diplomatik ilişkilerinden verim ve devamlılık alabilmektedirler. En önemli miras budur. Bu, Türkiye için aynı NATO müttefikliği içinde bulunduğu veya Avrupa Birliği (AB) üyeliği adayı olarak birçok AB üyesi ülke ile halen mümkün olamamaktadır.”
‘Türk-Rus ilişkileri, gelecek için önemli gelişmeler vaat etmektedir’
Prof. Dr. Tulça, antlaşmanın günümüze yansımalarına dair ise şunları söyledi:
“Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu ikili ilişkilerinde ve bölgesel sorunlarda bahsettiğim bazı farklı bakış açıları olsa da diğer devletlere örnek ve öncülük edebilecek durumda birçok uluslararası konuya birlikte eğilebilmektedir. Batı’nın önde gelen birçok devleti, bu diplomatik yapılanma değerlerinden uzak kalabilmektedir. Bugün için Türk-Rus ilişkileri ayrıca sanayi, yatırım, ticaret, ulaşım, turizm gibi birçok alanda halen gelecek için önemli gelişmeler vaat etmektedir. Bizim kuşağımızın vazifesi, temeli bir asır önceye dayanan bu ilişkileri gelecek nesiller için daha ileri ve yukarı taşımak olmalıdır. 100 yıl önceki iki ülke devlet adamları ve diplomatlarını saygı ile anıyorum.”
Moskova Antlaşması’nın stratejik önemi
Başkent Üniversitesi’nden Doç. Dr. Volkan Özdemir ise Moskova Antlaşması’nın stratejik önemini şöyle anlattı:
“Moskova Antlaşması’nın stratejik önemi, Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal Atatürk’ün izlediği strateji gereği Batı’ya karşı dengeleme stratejisinin bir parçası olması, Ankara Hükümeti’nin resmen tanınması ve o dönemki etkili güçlerden biri olan Sovyetler Birliği’nin yardımının resmiyete kavuşmasıdır. Bu antlaşma, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına giden yolda, Ankara’nın Doğu Cephesi’nin sağlama alıp Batı’ya odaklanabilmesini sağladı.”
Bu anlaşmanın Sovyetler Birliği’nin Türkiye Cumhuriyeti için işbirliği yapılabilecek stratejik bir aktör olmasını da beraberinde getirdiğini ifade eden Doç. Dr. Özdemir, “1930’lardaki kalkınma planları ve sanayileşme başarısının altında da aslında 1921 Moskova Antlaşması’yla açılan yol var” dedi.
‘Bu antlaşma bize Atatürk dönemindeki dış politikaya yönelmemiz gerektiğini gösteriyor’
Bu antlaşmanın 1925’teki karşılıklı askeri antlaşmayla perçinlendiğini kaydeden Özdemir, şöyle devam etti:
“Türkiye’de bu antlaşmanın, 1945’te başlayan Soğuk Savaş döneminde unutulduğunu görüyoruz. 15 Temmuz sürecinde sonra yani yaklaşık 100 yıl sonra bu antlaşma tekrar hatırlandı. Türkiye’nin o zamanlar İngiltere bu zamanlar ABD tarafından sıkıştırıldığı dönemde bu antlaşma hatırlanıyor. Dolayısıyla 100 yıl önceki şartlara benzer bir durum bugün oluşuyor. Türkiye tekrar Batı’ya karşı dengeleyici bir güç olması açısından Rusya ile jeopolitiğin getirdiği zorunlu bir işbirliği içine giriyor. Dolayısıyla bugün 100 yıl önce olduğu gibi Moskova Antlaşması son derece ufuk açıcı ve işbirliğine temel teşkil eden bir pozisyon içeriyor. Bundan 10 yıl önce belki bu antlaşmanın kıymeti bilinmiyordu. Fakat şartlar 100 yıl öncesindeki tarihi bize hatırlatıyorsa bu artık Türkiye’nin kendi jeopolitik konumunu da yenilemesi gerektiğini bize gösteriyor. Bu antlaşma bize, Atatürk dönemindeki dış politikaya yönelmemiz gerektiğini gösteriyor. Atatürk’ün bize Soğuk Savaş döneminde unutturulan jeopolitik dehası bugün gün yüzüne çıkıyor ve biz o yüzden bugün 100 yıl öncesindeki Moskova Antlaşması’nı hatırlamak zorunda kalıyoruz.”