Güney Kafkasya'da 1990'larda Sovyetler Birliği'nin çöküşünden 30 sene sonra Dağlık Karabağ savaşıyla değişen statükonun en büyük kaybedeni olan Ermenistan'da sular durulmuyor.
Azerbaycan'ın uluslararası planda tanınmış topraklarının büyük kısmını tekrar kontrolü altına aldığı savaşın ardından Rusya Federasyonu'nun arabuluculuğunda 10 Kasım'da yapılan ateşkes sürerken, Erivan'da siyasi rekabet keskinleşti. Önemli rol oynadığı Dağlık Karabağ savaşının ardından 'sorumluluğu' üstlenen Başbakan Nikol Paşinyan, aylardır istifası için düzenlenen protestolara rağmen koltuğu bırakmazken, bu kez ordunun muhtırasıyla karşı karşıya kaldı.
Ermenistan Genelkurmay Başkanı Onik Gasparyan, önde gelen komutanlar ve eski liderlerin desteğiyle Paşinyan'ın istifasını talep eden bir bildiri yayımladı. Paşinyan bunu 'darbe girişimi olarak nitelendirdi ve Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan'dan Gasparyan'ı görevden almasını istedi. Ancak çıkardığı kararname, Cumhurbaşkanı'ndan veto yedi. Kararnamenin anayasa gereği otomatik yürürlüğe girmesi beklenirken, Paşinyan baskıları savuşturmak için ekimde yeni seçimler önermiş durumda. Muhalefet ise gitmesinde ısrarlı.
Ermenistan siyasetininin Azerbaycan'la ateşkese ve blgeye etkisi de tartışılıyor. Gelişmeleri Maltepe Üniversitesi'nden Prof. Hasan Ünal ile konuştuk.
Prof. Hasan Ünal'a göre, Ermenistan'da bir şey olduğunda hemen dikkatler Rusya'ya çevriliyor ve ortaya komplo teorileri ortaya atılıyor. Ermenistan'daki siyasi karışıklığında hemen 'İskender füzeleri' ile ilgili yorumlarından hareketle yapılmaya başlandığını anımsatan Ünal, ancak bunun doğru olmadığının ortaya çıktığını belirtti. Rusya'nın elbette ki varlığını hissettirdiğini vurgulayan Ünal, diğer yandan Moskova'nın bugün sağlanmış olan ateşkesin mimarı olduğunu ve bozulmasını istemediğini dile getirdi:
"Ermenistan’ın kendi iç dinamikleriyle takip eden uzmanlarımız pek yok. Konuyu içinden takip etmiyor, bilemiyoruz. Bilebildiğimiz kadarıyla Ermenistan’dan çıkan haberler ve bölge basınlarının verdiği haberler söz konusu. Konunun bizi ilgilendiren ayağı daha çok bölgesel jeopolitik, bölge politikaları, savaş yeniden başlar mı, Ermenistan’daki bu gidişat neyi gösteriyor, bu çerçeveden bakıldığında Ermenistan’da bir şey olduğunda hemen gözlerimiz Rusya’ya dönüyor. Hemen diyoruz ki 'Rusya bir şey yapıyor. Saldırıları da Ruslar düzenlemişti! Fakat her ne hikmetse Ruslar bu sefer Ermenilerin de yenilmesini istediler!' Gözlerin Rusya’ya çevrilmesinin haklı sebepleri var ama her zaman da doğru olmayan gerekçelere dayanıyor. Bunlardan biri de son krizde oldu. Ermenistan Genelkurmay Başkanlığı, üst düzey kuvvet komutanları Başbakan’ın istifasını istediler ve hemen gözler Moskova’ya çevrildi. En kolay analiz olarak da 'Rusya Paşinyan’ın ipini çekiyor' denildi, 'Paşinyan geçenlerde İskender füzeleriyle ilgili açıklama yapmıştı, bunu hak etmişti. Dolayısıyla bu iş bitti' denildi. Rusya kendi varlığını hissettiriyor ama bunun doğru olmadığı ortaya çıktı. Bir, Rusya yaptığı açıklamalarla ve ortaya koyduğu tavırla bunu gösterdi. İkincisi, Rusya bölgedeki barışın devamından yana. Zaten 9-10 Kasım’da imzalanan bu anlaşma Rusya’nın bir manada arabuluculuğuyla yapılmış bir anlaşmaydı. Bu anlaşmanın bozulmasını Rusya’nın istemesini beklemek biraz fazla komplo teorisi olurdu. Nitekim böyle olmadığı da anlaşıldı. Rusya barışın da bozulmasını istemiyor."
Prof. Ünal'a göre Ermenistan'da yaşananlar Paşinyan ile karşıtları arasındaki kuvvetli siyasi mücadeleden kaynaklanıyor. Ermenistan'da bu mücadelenin 2018'den beri devam ettiğini belirten Ünal, diğer yandan ülkenin son savaşta ağır bir askeri yenilgi aldığını anımsattı. Ermenistan'da Azerbaycan'ın uluslararası planda tanınmış topraklarını geri alması karşısında ağır bir travma halinin bulunduğunu vurgulayan Ünal, tarihteki büyük yenilgilerde benzeri durumlar yaşandığını kaydetti:
"Burada geriye bir şey kalıyor, o zaman Ermenistan’da ne oluyor? Paşinyan taraftarlarıyla ona karşı olanlar arasında kuvvetli bir siyasal mücadele var. Bu da gayet normal. Zaten Ermenistan’da 2018’den yana vardı bu mücadele. Ama ağır yenilgi almış bir ülke, çok çok büyük bir askeri yenilgiye uğramış, ordusunun en az 10 bin kaybı var, yaralılarıyla düşünüldüğünde bu büyük rakamlara varıyor. Şu anda benim görebildiğim kadarıyla Ermenistan çok ağır bir travma yaşıyor. Ermenistan halkı, Ermeni elitleri, Ermeni politikacılar herkes çok ağır bir travmadan geçiyor. Ermeni olmayı beraberinde getiren politik kültürün bütün varsayımları, mitleri her şey sorgulanıyor muhtemelen. Ne oldu ve nasıl oldu, neden biz bu hale geldik bir anda? Yenilmez denilen ordumuz 44 günde perişan edildi. Muazzam dediğimiz dış politikamızı destekçilerimiz vardı, ne Rusya’dan destek alabildik ne Batı dünyasından. Kimsenin de kılını kıpırdattığı yok. Batılılar da, ki Ruslar baştan beri aynı tezi söylüyorlardı, bu topraklar zaten Ermenistan’ın değildi. Çatışmalar Ermenistan topraklarında cereyan etti, Azerbaycan geldi topraklarını aldı, bu kadar basit miydi? Ermeni halkının bütün bunları sorguluyor olduğunu düşünüyorum. 1922 Büyük Taarruzun ardından Yunanistan'daki travma gibi bir olay. Her şeyin sorgulandığı, Megali İdea'nın Ege’nin denizine döküldüğü bir travmaya benziyor bu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya gibi devasa bir ülke bile muazzam travmalardan geçmişti. Almanya’da ateşkes anlaşması imzasından birkaç ay geçmeden Spartakist darbe girişimi oldu. Ondan 1.5 yıl sonra bir sağcı darbe girişimi daha oldu. Ardından Münih’teki bira festivalinde birahanede Hitler'in başlattığı darbe girişimi oldu. Almanya gibi bir ülkede oldu bunlar."
Prof. Ünal, Azerbaycan ve Aliyev liderliği ise hem savaşı hem krizi iyi yönetti. Aliyev'in Ermenistan'ın yeniden savaşa yeltenilmemesi için uyarmanın dışında içişlerine karışmazken, ekonomik işbirliği mesajlarını da eksik etmediğini söyleyen Ünal'a göre, Ermenistan siyasi ve psikolojik travmasından sıyrıldıktan sonra işbirliği süreci başlayabilir:
"Fevkalade iyi yetişmiş bir liderden bahsediyoruz. Baba Aliyev de öyleydi. Sovyetler Birliği’ni yönetenlerdendi. Oğul Aliyev’in de çok iyi yetişmiş olduğunu görüyoruz. Savaşı iyi yönetmişti, krizi de iyi yönetiyor. Verdiği demeçlerle Ermenistan’ın iç politikasında tartışmaya neden olacak şeyler söylemiyor. Krizi iyi yönetemeyen bir lider öyle laflar eder ki, Ermenistan’da herkes Azerbaycan’a kilitlenir; böyle bir şey yapmıyor, kendi haline bırakıyor. Normali de bu. Ama verdiği mesajlar şu yönde; Ermenistan yeni bir savaş teşebbüs etmemelidir, zaten edecek hali de yoktur. Bizim yaptığımız öneriler geçerlidir. O öneriler de ekonomik ticari işbirliği bu geçerliliğini korumaktır. Dolayısıyla Ermeni tarafı belli bir politik psikolojik travmadan geçme sürecini tamamlayıp bu işbirliği sürecine gelecektir. Bence bu doğru bir varsayım, hakikaten de gelecektir. Bunu bence Aliyev, çok iyi yönetiyor."
Ünal'a göre Paşinyan ise Aliyev'in aksine biraz 'acemi' bir siyasetçiye benziyor. Ünal, Ermenistan liderinin İskender sistemleriyle ilgili yorumlarını hem bu acemiliğine hem de istifasını isteyen güçlerin etkisiyle yanıltılmasına bağladı. Aynı kesimlerin Rusya'nın bunun üzerinden hareket etmesini beklemiş olabileceklerini söyleyen Ünal, Rusya'nın ise ciddi bir devlet olarak iyi istihbarat ağına sahip olduğunu belirterek böyle tuzaklara düşmediğini dile getirdi:
"Paşinyan biraz acemi bir siyasetçiye benzer. Orada mesela Rusları sinirlendirecek İskender füzeleri açıklaması yapmıştı. Bu bir komploya benziyor. Paşinyan’ın sözcüsü diyor ki; 'Altlarımız bizi yanlış yönlendirdi.' Bir şey daha öğreniyoruz. Zaten İskender füzeleri bu savaşta kullanılmamıştı. Kullanılmaması gerekirdi. Kullanılmayan füzelerin dandik olduğunu nereden söylüyorsunuz? 'Tetiğine basıldı ama çalışmadı', böyle bir saçmalık olur mu? Buradan şöyle bir komplo vardı demek ki: Paşinyan’ın istifasını isteyen güçlerle onu yanıltan güçler muhtemelen aynı. Çünkü önce Paşinyan gibi acemi bir siyasetçiye Rusya karşıtlığı çerçevesinde bu lafları söylettiler. Bu defa dönüp 'Paşinyan istifa etsin' dediler. Bunu yaparken de Rusların kendilerini destekleyeceğini varsaydılar. Rusya ciddi bir devlet, iyi de bir istihbarat ağı var eminim orada. Bu tuzağa düşmedi. Çünkü Rusya açısından bu tuzağa düşerek oradaki savaşı yeniden başlamasına sebep olacak veya gerginliği tırmandıracak savaş yapamasa bile bir gidişatın anlamı yok. Bir de konu kapanmış Rusya açısından.”
Türkiye'nin Ermenistan Genelkurmay Başkanı'nın bildirisi karşısında darbelerle ilgili genel şekli tutumunu yansıtmakla yetindiğini belirten Ünal, Türkiye'nin durduğu yerin de sınır kapılarının açılması üzerinden formüle edildiğini söyledi. Kendisinin de sınırın açılması meselesini ilk dile getirenlerden olduğunu belirten daha sonra 6'lı formatın da ortaya atıldığını anımsattı. Bölgede Ermenistan'a da açık işbirliği kanalları bulunduğunu belirten Ünal, asıl sorunun Ermeni lobileri ve diasporanın Erivan üzerindeki etkisi olduğunu söyledi:
“Türkiye de aynen Azerbaycan gibi hatta daha kenarda durdu. Ermenistan kamuoyunda manipüle edilmesine uygun hiçbir açıklama yapmasına gerek yok, yapmadı da zaten. Genel olarak şekli manada biz bütün askeri darbelere karşıyız, buna da karşıyız. Bu da yerinde. Bu açıklamanın yapıldığı saatler düşünüldüğünde Ankara’nın Moskova ile bunu koordine etmiş olması ihtimali de oldukça yüksek. 'Siz bu işin içinde misiniz, değil misiniz, niye böyle bir şey istedi bunlar' diye eminim, sabah saatlerinden itibaren iletişim kanalları çalışmış, Moskova ile Ankara arasında bunlar görüşülmüştür. Moskova’nın zaten darbeye destek vermeyen açıklamasıyla Türkiye’nin açıklaması peş peşe geldi. Bunlar da doğru yerinde şeyler. Türkiye’nin daha önce yaptığı açıklama önemli. Orada durmak lazım, orada da duruyor Türkiye. 'Türkiye sınır kapılarını açmayı düşünmeli, Ermenistan’a bir şeyler düşünmeli' diyerek ilk ben söylemiştim. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve İlham Aliyev’in açıklamaları geldi. Onlar daha güzel bir şeye taşıdı. Aliyev, 'altılı bir işbirliği platformu' dedi. Burada Kafkasların jeopolitiği açısından düşünürsek üç büyük devlet Rusya, Türkiye ve İran, üç de orta büyüklükte ya da küçük devlet Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan. Bunların da en büyüğü Azerbaycan olacak şekilde bir işbirliği platformu var burada, imkanları da var. Bunu genişletelim. İran da buraya katıldı aktif bir şekilde son zamanlarda. Açıklamaların hepsi bu doğrultuda. Buradan ümit var. Ama bu tür travmalar yaşayan toplumların da o travmaları aşması kolay olmuyor. Orada en iyisi hiç karışmamaktır. Yardım istedikleri zaman bütün Ermenistan’a yardımcı olacak şekilde. 'Biz peki ne olacağız, biz bu coğrafyaya sıkıştık kaldık' dediklerinde 'Yok öyle değil, buyurun gelin, ekonomi ticari bütün imkanlar ortada, fırsatlar var, herkes kendi payına düşeni alıyor zaten. Bunun dışında kalan sizsiniz, dolayısıyla buyurun gelin siz de buraya dahil olun' tarzında bir tavır gerekiyor, o da var şu anda. Buradaki en tehlikeli şey Batılı Ermeni lobilerinin Ermenistan’ın içini karıştırma potansiyeli, bu krizde de onları görüyoruz. Rusya’daki Ermeni lobisinin karıştırma potansiyeli. Ermeni halkının da bu lobilerden bağımsız olarak bir değerlendirmeye, bu travmadan bir yas tutarak çıkmaya da ihtiyacı var. 'Ne oldu da bu hale geldik' diye. Yardımcı olacak şekilde hareket etmek lazım. Türkiye, Azerbaycan ve özellikle Rusya'nın ortaya koyduğu tavırlar oldukça yapıcı görünüyor.”