ABD Dışişleri Bakanlığı, rapora dayanarak MbS'nın yakın danışmanlarının da aralarında yer aldığı eski istihbarat başkanı yardımcısı dahil 76 kişiye yaptırım getirdi. Ancak veliaht prensa yaptırım uygulanmayacak. Amerikan kamuoyundan eleştirilerin ardından bakanlık Washginton'un gerektiğinde Veliaht Prens'e yaptırım uygulama hakkını saklı tuttuğunu duyurdu.
Buna karşılık Suudi Dışişleri Bakanlığı, raporunu kesin bir dille reddettiklerini belirtirken, "Kongre'e sunulan rapor, Krallığın önde gelenleri hakkında kötü niyetli ve yanlış sonuçlar içeriyor ve kabul edilemez" açıklaması yaptı.
Trump, Ortadoğu politikalarında Suudi Arabistan'la yakın temas üzerinden gitmişken Biden'ın farklı tutum takınması beklentisi var. Biden'ın raporun yayınlanması öncesinde Suudi kralı ile görüşmesinin ardından Beyaz Saray açıklamasında ilişkilerin 'veliaht üzerinden' kurulmayacağı vurgusu dikkat çekmişti. Biden yönetimi, Yemen savaşı için Riyad'da desteğin kesildiğini duyurmuştu. Ancak Suudi Arabistan'ın kendisini savunmasına destek vurgulanmıştı.
Körfez hattında Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri ile son dört yılda 'kanlı bıçaklı' hale gelindikten sonra geçen ocakta uzlaşmaya varılan Katar da 'Kaşıkçı vakasında' Suudi Arabistan'a destek çıkmış durumda.
Gelişmeleri gazeteci yazar Ramazan Bursa ile konuştuk.
‘Merkezinde küreselcilerin yer aldığı Biden yönetimi MbS ile yol almak istemiyor'
Ramazan Bursa, raporun Trump döneminde ABD'nin Suudi Arabistan'la ilişkilerinin olumsuz etkileme olasılığı nedeniyle yayınlanmasının uygun görülmediğini anımsatırken, Biden ile birlikte durumun değiştiğini belirtti. Bursa'ya göre raporun şimdi yayınlanma sebebi merkezinde küreselcilerin yer aldığı Biden yönetiminin Suudi Arabistan'da MbS ile yol almak istememesi. Biden'ın kralla telefon görüşmesinden de veliaht prensin muhatap alınmayacağı sonucunun çıktığını söyleyen Bursa, ABD'nin MbS'ın ekarte ettiği Prens Nayef'i tercih etmesine atıf yaptı:
“Amerikan istihbaratının hazırlamış olduğu rapor 2019’da tamamlanmıştı. Trump’ın Ortadoğu ve politikasında Suudi Arabistan’a merkezi bir rol vermesi çerçevesinde bu rapor bu ilişkileri zedeleyeceği için açıklanmamıştı, Trump tarafı uygun görmemişti. Bu raporun şimdi açıklanmasının sebeplerinden birincisi, Biden yönetimi merkezinde küreselciler, Suudi Arabistan’da Muhammed Bin Selman ile yol almak istemediği, Suudi Arabistan’ın aslında ‘Biz Kral Selman’ı muhatap alacağız’ derken, diğer taraftan rapor yayınlanmadan birkaç saat evvel Biden’ın Kral Selman ile bir telefon görüşmesi yaparak akabinde bu raporun açıklanmasının aslında bugün itibariyle Kral Selman’ı muhatap alacağız anlamına gelmekle beraber daha ötesinde biz aslında Muhammed Bin Selman ile Kral Selman’ın vefatından sonra da devam etmek istemiyoruz anlamı taşıyor. Çünkü Demokratlar, Suudi Arabistan’da Muhammed Bin Selman ile devam etmek istemiyorlar. Bunun nedenlerinden bir tanesi Amerika Birleşik Devletleri’nin Muhammed Bin Nayef ile hukuk kurması önemli bir konu. Çünkü uzun süre dışişleri bakanlığı yaptı.
'MbS ABD politikalarının ana yükleniciliğini almıştı ama Demokratlar bunu benimsemiyorlar'
Ramazan Bursa, daha önce Prens Nayef'in ardından ikinci veliaht konumunda bulunan MbS'ın rakibini ekarte ederek bir numaraya yükselmesinin arsasında da Trump ve damadı Kushner'in bulunduğunu düşünüyor. Bursa, MbS'ın o dönemde Amerikan politikalarının Ortadoğu'daki ana yüklenicisi olmayı vaad ettiği için yükseldiğini ancak Demokratların bu politikaları benimsemediği görüşünü dile getirdi:
"Organize eden Trump ve damadı Kushner’di. Bunun da karşılığını aldılar. Zira o dönem çıkan analizlerde Mısır’ın Suudi Arabistan’a devretmiş olduğu çok stratejik bir noktada bulunan iki ada vardı, Tiran ve Sanafir adaları. Muhammed Bin Selman ise veliahtlık makamına geçme karşılığında buralarda Amerika ve İsrail’e üs kurma garantisi vermişti. Buna benzer Amerikan politikalarının Ortadoğu’da yürütücüsü, ana yüklenicisi olma gibi bir rol üstlendi. Bir saray darbesiyle Nayef alındı, hapsedildi. Onunla birlikte çok önemli prensler, şahsiyetler hapsedildi. Demokratlar ise o dönem buna karşı çıkmışlardı. Dolayısıyla Muhammed Bin Selman’ın bu tavrını benimsemediler ve tehlikeli buldular. Muhammed Bin Selman’ı Demokratlar daha toy buluyorlar. Kaprisli bir kişiliği olduğu için de çalışılması güç bir kişiydi. Aslında (ABD'de) ağırlanan Suudi Arabistan ve petrolden gelen güçlü ekonomisiydi, Muhammed Bin Selman’ın bizatihi kendisi değildi. Öte taraftan İran ile ilişkiler meselesi vardı. Diğer taraftan İsrail’in güvenliği meselesi ve Ortadoğu’da Yemen meselesi vardı. Tüm bunlar çerçevesinde değerlendirdiğimizde Muhammed Bin Selman o şekilde ağırlandı. Demokratların, Suudi Arabistan’da Muhammed Bin Selman’a yaklaşımları değişmedi. Muhammed Bin Nayef’e her zaman daha sıcak oldular."
'Babası kral ölürse çok uzun süre tahtta kalabilir'
Ramazan Bursa, MbS'ın çok genç olan yaşına da dikkat çekip, zaten hasta babasının ardından tahta geçmesi halinde çok uzun süre bu görevde kalabilmesinin de ABD'de sakıncalı görüldüğü değerlendirmesinde bulundu:
"Suud krallığına baktığımızda 1932’den sonra hep gelen krallar yaşları ileriyi geçtikten sonra tahta geldiler, uzun sayılmayacak belli bir müddet kaldılar, vefat ettiler. Muhammed Bin Selman’ın babası çok yaşlı ve hasta. Öldükten sonra tahta geçtiğinde çok daha genç. Ömrünün ne olduğunu bilemiyoruz ama. Uzun bir dönem hemen hemen belki de dedeleri ve babaları kadar yaşarsa, yarım asır tahtta kalma durumu var. Dolayısıyla Amerika’daki Demokratlar ve Küreselciler böyle bir duruma çok da sıcak bakmıyorlar.”
‘Kaşıkçı cinayeti gibi vahşi bir olaydan sorumlu tutulması bile büyük yaptırım anlamına gelir’
Bursa'ya göre ABD'nin Kaşıkçı cinayetine dair istihbarat raporunun ardından MbS'a yaptırım öngörülmemesi de sıkıntıyı azaltmıyor. Bursa, bizzat veliaht prensin bu olayın sorumlusu gösterilmesinin Riyad için doğrudan Suudi devleti ve krallığın hedef alınması anlamına geldiğini belirterek bu durumun da 'yaptırıma' eş değer olduğunu dile getirdi. MbS'ın Biden döneminde rahat edemeyeceği görüşündeki Bursa'ya göre yine de Suudi politikaların değerlendirirken ABD'den çok Britanya'ya bakmak gerekir:
“Raporda Bin Selman’ın şahsına bir yaptırım gözükmüyor. Düşük vazifeli insanlara yaptırım gelmiş, vize kısıtlamaları… Muhammed Bin Selman bulunduğu makam itibariyle Suudi krallığının iki numaralı ismi. Bu nedenle bu ismi hedef aldığınızda doğrudan devleti, krallığı hedef alıyorsunuz. Dolayısıyla Muhammed Bin Selman’ın makamında olan bir kişiye yaptırım bir tarafa böyle bir raporla böyle vahşi bir cinayetin ana sorumlusu olarak gösterilmesi de bence büyük bir yaptırım anlamına gelir. Aslında Amerika’daki bu son seçimler Ulusalcılarla Küreselcilerin bir kapışmasıydı. Dolayısıyla Küreselcilerin güçlü olduğu ve Biden yönetiminin var olduğu bir dönemde Muhammed Bin Salman’ın rahat edemeyeceği kanaati bende de var. Bence biz Suudi Arabistan’ı okurken elbette Amerika’ya bakmalıyız ama daha çok Londra’ya bakmalıyız. İngiltere’nin Suudi Arabistan, BAE, Katar, Kuveyt yani Körfez’de her ne kadar ön planda Amerika gözükse de arka planda her zaman ana belirleyici ülke İngiltere olmuştur. Çünkü Birinci Dünya Savaşı sonrası bu coğrafyanın sınırlarını çizen, hangi aileye hangi krallık verileceğine karar veren ana ülke İngiltere’dir. Hala ismi çok fazla anılmasa da bu bölgede çok aktiftir.”
‘Suudi Arabistan'da bölgeler ayrışması derinleşiyor, farklı hareketlilikler görülebilir’
Bursa’ya göre Suudi Arabistan içerisindeki 3 ana bölge içerisindeki ayrışmalar devam ediyor ve ilerleyen zamanlarda bu bölgeler arasında güvenliği zedeleyecek farklı hareketlilikler görülebilir. Bursa, MbS'ın ipleri eline almasıyla birlikte kraliyet içerisindeki kabileler arasındaki ayrışmaların daha da görünü hale gelmesine de dikkat çekti. Bursa, yeni dönemde CIA destekli Nayef'in yeniden ön plana taşınabileceği görüşünde:
"Suudi Arabistan’da iki ana kırılma var. Biri, Suud devleti içerisindeki üç bölgenin derin ayrılığı. Birincisi Doğu Bölge, Qatif ve civarı, ikincisi Suud hanedanının da ana yurdu olan Necid Bölgesi, üçüncüsü Hicaz olarak ifade edilen Mekke ve Medine’yi içinde barındıran bölge. Bu bölgenin kendi içerisinde farklı denklemleri ve dinamikleri var. Her geçen gün bu bölgeler arasındaki farklılık ve kırılmalar derinleşiyor. Önümüzdeki dönemde Suudi Arabistan toprakları içerisinde bu bölgeler arasında güvenliği zedeleyecek farklı hareketlilikler görebiliriz. İkincisi ise Muhammed Bin Selman ile beraber daha görünür olan hanedan içerisindeki çatışma. Nitekim hanedan içerisinde iki tane kabile vardır, Sudeyriler ve Şimmeriler. Bu iki kabileden evlilikler yapmıştı kurucu lider. Bu iki kabile arasında her zaman hanedan içerisinde veliaht ve bakanların belirlenmesi, kralın kim olacağı noktasında çatışmalar olmuştu. Fakat Muhammed Bin Selman gelene kadar bu çatışmalar görünür değildi, net gözükmüyordu. Ama Selman’ın gelmesiyle bilhassa Haziran 2017 sonrası tutuklamalar ve hanedan içerisindeki kırılma ortaya çıktı. Bu her geçen daha fazla derinleşiyor. Bu kırılmanın en net örneğiyse Kral Abdullah döneminde Prens Mukril veliaht prensti. Annesi Yemenli olduğundan ve hanedan içerisindeki zayıf aşiretlerden olduğundan dolayı kral olmasına müsaade edilmediği için veliahtlıktan çekilmeye mecbur edildi. Sağlık gerekçeleri öne sürerek veliahtlıktan çekilip yerine Muhammed Bin Nayef gelmişti. Dolayısıyla bu kırılma 30’lu yıllardan beri devam ediyor. Bugün ise daha da derinleşiyor. Hanedan içerisindeki çatışmada Selman’ın kral olmasına müsaade edilmemesi için tüm gayret sarf edilecek. Burada hanedanın Demokratlarla ilişkisine de bakmak lazım. Nayef’in Amerika, CIA ilişkileri de çok güçlü. Muhammed Bin Selman ve Suud yönetimi bunda istekli.”
‘İsrail'le normalleşme de MbS'ın durumunu düzeltmez'
Peki, Trump döneminde başlayan ve Körfez'de BAE ile Bahreyn'in İsrail'le normalleşme sürecine Riyad da eklenirse Muhammed bin Salman'ın ABD nezdinde durumu değişir mi? Ramazan Bursa, İsrail ile normalleşme için Suudilerin zamana ihtiyaçları olduğunu söylerken, bu noktaya gelinse bile bu işi MbS yerine Nayef yahut başka bir kralla da yapılabileceğine dikkat çekti:
“BAE ile normalleştikten sonra İsrail uçaklarına hava sahasını açtı Suudi Arabistan. Fakat Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’den biraz farklı. BAE ve Bahreyn’e gelen tepkiden daha fazla bir tepki gelir Suudi Arabistan’dan. Çünkü Mekke ve Medine gibi İslam için iki kutsal bölgeyi toprakları içinde bulunan bir ülke. Her ne kadar 2003’te Arap-İsrail ile normalleşme planını Suudi Arabistan öncülüğünde Suudi Arabistan yayınlamış olsa da bence biraz daha vakti var. Henüz bu adımı atmayacaklar. Demokratlar, Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşmesini zaten arzular ve ister. Dolayısıyla Muhammed Bin Selman böyle bir normalleşmeyi istiyor da Nayef istemiyor anlamına gelmez. Aynı normalleşme farklı bir kral döneminde de olur. Bu çok da kritik bir şey değil."
‘Türkiye’nin ekonomiyi de göz önüne alarak rapor üzerinden bir politika geliştirmemesi makul’
Vahşi cinayetin topraklarında gerçekleşmesi nedeniyle başından bu yana meselenin takipçisi olan Türkiye ise ABD istihbarat raporunun yayınlanmasına sessiz kaldı. Bursa'ya göre, Türkiye'nin Suudi Arabistan'la ilişkilerindeki bozulma, Suudi boykotu ve ekonomik durumu düşünüldüğünde bu tutumu 'doğal'. Ankara'nın meselenin takipçisi olmaya devam ettiğini söyleyen Bursa, sessiz kalınmasında da Biden sonrası Riyad'dan gelen olumlu mesajların etkili olduğunu dile getirdi. Bursa'ya göre bundan sonrası için asıl Suudilerle BAE'nin bilek güreşine dikkat etmek gerekiyor:
"Türkiye bunun takipçisi, fakat bunun temel nedeni Biden sonrası Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye olumlu mesajlar geldi. BAE’den de olumlu mesajlar geldi. Zaten Amerika raporu yayınlamış. Türkiye ve Suud ilişkileri gergin. Her iki taraf da bu ilişkileri düzeltme noktasında bir gayret içerisinde. Amerika’nın yayınladığı rapor üzerinden ortamı tekrar germek istemedi. Çünkü Suudi Arabistan’da epey bir zamandır Türk mallarına boykot uygulanıyor. Bazı şirketler de Türkiye’den çekildi. Türkiye’nin ekonomisini de göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye’nin rapor üzerinden bir politika geliştirmemesini kendi çıkarları açısından makul buluyorum. Asıl es geçilmemesi gereken konu da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki gerginlik. Bu gerginlik her geçen gün artarak sürüyor. Suudi Arabistan geçtiğimiz günlerde ekonomik bir karar aldı. 2024’ten sonra küresel şirketlerin bölgedeki merkezleri Suudi Arabistan’da olmayan küresel şirketlerle ticaret yapılmayacak diye bir karar alındı. Çünkü bu küresel şirketlerin bölgedeki temsilciliklerinin büyük bir bölümü BAE, Dubai’de. Kasım OPEC+ çerçevesinde BAE ve Suudi Arabistan’ın restleşmesi de çok mühim. Hatta BAE’nin OPEC+ grubunun kurucu üyesi olmasına rağmen ayrılması gündeme gelmişti.”