Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçiliği ve Ulusal Strateji Merkezi’nin düzenlediği ‘İkinci Dünya Savaşı’ndan Bugüne Vatan Savaşı’ adlı çevrimiçi panelde Rusya’nın Ankara Büyükelçiliği Ataşesi Dr. Yevgeniy Bahrevskiy, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Koray ve Moskova Devlet Üniversitesi Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü öğretim üyesi Dr. Mehmet Perinçek konuşma yaptı.
Moderatörlüğünü Arel Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Cüneyt Akalın’ın üstlendiği panelde İkinci Dünya Savaşı, Sovyet Cephesi ve konunun vatan savaşı boyutu konuşuldu.
‘Vatan savunmasını öncelik alan Rusya ve Türkiye birbirine bu konuda benziyor’
Dr. Bahrevskiy konuşmasına Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov’un “Rusya için İkinci Dünya Savaşı 22 Haziran 1941 yılında başladı. Hitler koalisyonu orduları savaş ilanı etmeden ülkemize istilaya başladılar. Halkımız için bu savaş Büyük Vatan Savaşı olmuştur. Bu savaşta Sovyetler Birliği emsali olmayan kurbanlar verdi. Kayıplarımız 26 milyon civarındaydı. Bu savaşı kazanmamızda en büyük etkeni yüksek vatanseverlik ruhu ve halkımızın birliğiydi. Çok iyi biliyoruz ki Türkiye halkı da Kurtuluş Savaşı zamanında vatan savunması uğruna yüksek vatanseverliğinin örneklerini göstermiştir. Vatan savunma önceliği günümüze kadar her iki ülkenin de gelişmesi için en önemli etkenlerden biridir. Bu konuda her iki ülkenin de benzer olduğunu muhakkak söyleyebiliriz” sözleriyle başladı.
‘İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği’nin karşısında savaşan sadece Almanya değildi’
Paneldeki konuşmasında Bahrevskiy, İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği’ni hangi ülkelerin istila etmeye çalıştığından bahsetti. Bahrevsky “Bu önemli bir konu. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’na Sovyetler Birliği-Almanya savaşı diyorlar ama karşımızdaki sadece Almanya değildi. O zamanki Leningrad ve Kuzey Denizi’nden başlayarak Karadeniz’e kadar cephe oluşmuş. Tüm bu cephelerde savaş, istila başladı. Almanların amacı çok kısa bir sürede Moskova’ya kadar gelip Sovyetleri bozguna uğratmaktı. Ama bu olmadı.
‘Almanya savaş süresince kaybettiği asker ve askeri makinelerin yüzde 70’ini Doğu cephesinde kaybetti’
Almanlar Yıldırım Savaşı’nı planlıyordu. Alman stratejistler çok kısa sürede başarılı olunmazsa zafere ulaşamayacaklarını anlıyorlardı. Çünkü Sovyetler Birliği, ABD ve Büyük Britanya İmparatorluğu’nun gücü Almanlardan tabii fazlaydı. Bu sebeple Sovyetler Birliği’ni çok kısa bir süre içerisinde bozguna uğratmak istiyorlardı. Almanların kışlık üniformaları bile yoktu, o zamana kadar sürmeyeceğini düşünüyorlardı. Amerika ve Büyük Britanya da bu konuda Almanlarla aynı fikirdeydi” dedi ve ekledi:
“Ama bu tahminler gerçek olmadı. Sonuçta Almanya savaş süresince kaybettiği asker ve askeri makinelerin yüzde 70’ini Doğu cephesinde kaybetti.”
‘Almanya’nın Bulgaristan hariç Avrupa’daki hemen hemen tüm müttefikleri Sovyetler Birliği’ne karşı savaşa katıldı’
Bahrevskiy sözlerine şöyle devam etti:
“Almanya’nın en önemli müttefiki Japonya’ydı. Az bilinir ama Almanya’nın Asya’da başka bir müttefiki daha vardı; Tayvan. Tayvan savaşta Japonya’ya çok yardım eden bir ülkeydi. Almanya’nın Avrupa’daki hemen hemen tüm müttefikleri Sovyetler Birliği’ne karşı savaşa katıldılar. Bunun tek bir istisnası var, o da Bulgaristan. Avusturya, İtalya, Romanya, Macaristan, Finlandiya, Hırvatistan Almanya’nın Avrupa’daki müttefiklerindendi. Slovakya ise Rusya’ya karşı asker göndermiş fakat askerinin hemen hemen hepsi Rusya tarafına geçmişti. İspanya ise tarafsızdı ancak gönüllü birlikleri Rusya’ya karşı savaşmıştır. Fransa’nın da savaşa gönüllü birlikleri katıldı. Almanya’nın 38 tane SS taburundan yalnızca 12 tanesi Alman’dı. Bu gönüllü birliklerden Doğu cephesinde en ünlüleri Letonya ve Estonya birlikleriydi. Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, İsveç, Portekiz ve Polonya’nın bile gönüllü SS taburları vardı. Hitler’in tarafında Alman ve Avusturyalı olmayan toplam 1 milyon 800 bin asker savaştı. Çekler savaşa direkt olarak katılmadılar ama Çekya’nın ekonomik potansiyeli Almanlar tarafından çok güzel kullanıldı. Sonuç olarak pratikte tüm Avrupa Sovyetler Birliği’nin karşısındaydı, Büyük Britanya hariç.”
‘20. yüzyılda Mustafa Kemallerin zalim-mazlum milletler olarak adlandırdıkları arasında bir savaş baş gösteriyor’
Dr. Mehmet Perinçek ise yaptığı konuşmada vatan savaşı kavramını ele almak için dünyadaki sınıf mücadelesi tarihine bakmak gerektiğini söyleyerek “Dünyada 19. yüzyıldaki temel çelişme burjuvazi ve proletarya arasındaydı. Vatan savaşı kavramı esasında 20. yüzyılda yani dünya emperyalizm çağına geçtiğinde tam anlamıyla ortaya çıkıyor. Çünkü artık burjuvaziyle proletarya arasındaki çelişme uluslararası düzeme yayılıyor. Ezen-ezilen milletler arasında, Mustafa Kemallerin zalim-mazlum milletler olarak adlandırdıkları milletler arasında bir savaş, çatışma baş gösteriyor. Artık sadece proletaryanın değil, tüm vatanın sömürüldüğü bir dünya ortaya çıkıyor. Silah yoluna başvurulduğunda vatan savaşı kavramı tam olarak dünyanın gündemine oturuyor. Bununla beraber dünyadaki mücadelenin temel zemini vatan oluyor” dedi.
‘Leninler Türkiye’nin, Osmanlı’ın kendi topraklarını savunmasını haklı savaş olarak nitelendirdiler’
Perinçek “Birinci Dünya Savaşı sırasında paylaşıma katılan ülkelerin savaşını Leninler haksız savaş olarak nitelendirirken, kendi ülkelerini savunanların savaşını da haklı savaş olarak nitelendirdiler. 2. Enternasyonel’de yaptıkları fikir mücadelelerinde emperyalist ülkelerin proletaryasının da diğer ülkelerin paylaşımına yönelik savaşları desteklemesine karşı çıktılar. Türkiye’nin, Osmanlı’nın kendisi topraklarını savunmasını haklı savaş olarak nitelendirdiler. Sosyalist devrimler de anti emperyalist mücadele ve vatan savaşını içinde barındırıyordu” ifadelerini kullandı ve ekledi:
“İkinci Dünya Savaşı’na doğru giderken dünya vatan savaşı çok daha ön plana çıktı. Çünkü faşizm olgusu yani emperyalizmin en tekelci, ırkçı, saldırgan kısmı olan faşist iktidarlar tam anlamıyla vatan olgusunu, ülkelerin bağımsızlıklarını silah gücüyle tehdit etmeye başlamışlardı.”
‘Birinci ve İkinci Dünya Savaşları bugün içinden geçtiğimiz tarihsel sürecin öncellerini oluşturuyor’
Prof. Dr. Semih Koray ise “Birinci ve İkinci Dünya Savaşları bugün içinden geçtiğimiz tarihsel sürecin öncellerini oluşturuyor. Alınan güncel siyasi tutumlarla İkinci Dünya Savaşı ve sonuçlarına alınan tarihsel tutumlar arasındaki bağlar bugün hala son derece canlı ve sıkı. Yaşadığımız siyasal olaylar ve süreçlerle İkinci Dünya Savaşı ve sonrası yaşanan süreçler arasında organik bir bağ var” diye konuştu.
‘Bugün bir dünya savaşı çıkarsa bu başında ABD’nin bulunduğu emperyalist sistemle ezilen, gelişen dünya arasında olacaktır’
Koray sözlerine “Bugün hakikaten bir dünya savaşı çıkarsa bu dünya savaşı başında ABD’nin bulunduğu emperyalist sistemle ezilen, gelişen dünya arasında olacaktır. Ama bugün bu savaşı caydırmak mümkün. ABD bugün gerilemektedir. Gerileyişini de frenlemek ve eski hegemon gücüne kavuşmaya çalışmaktadır. Bunun için de kendisine karşı kurulacak ittifakı baltalamaya, zayıflatmaya çalışmaktadır. Bizim İkinci Dünya Savaşı ve sonrasından çıkartacağımız en önemli sonuçlardan biri, vatan savunması esastır, anti emperyalist mücadelenin temeli budur. Her ülke kendi içinde hiçbir gücü israf etmeden seferber etmekle yükümlüdür. Aynı zamanda uluslararası düzlemde de stratejik ittifakların taktik önceliklere feda edilmemesi gerekmektedir. Vatanların birlikte savunulması bugün esastır, bu olmadığı takdirde ABD gücünü yeniden kazanacaktır” şeklinde devam etti.