Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kasım 2016'dan bu yana tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'nden gazetecilere mektup gönderdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi'nin 'derhal tahliye edilmeli' kararını verdiği Demirtaş, dava süreciyle ilgili olarak bilgi verdi, hakkındaki iddialarla ilgili olarak açıklamalarda bulundu.
Odatv'nin aktardığına göre mektubunda "Dışarıda HDP üzerinden, özellikle de benim adım üzerinden zaman zaman yoğun tartışmalar yürütülüyor" diyen Demirtaş, siyasi olarak eksiklikleri için şu özeleştiriyi yaptı:
- "Cezaevi imkanları ölçüsünde, tüm gelişmeleri takip etmeye çalışıyorum. Elbette bana ve HDP‘ye yönelik eleştirileri büyük bir saygıyla karşılıyor, eleştirilere değer veriyor, onları anlamaya çalışıyorum. Geçmişteki siyaset tarzımız, söylemimiz, pratiklerimiz konusunda özeleştirel yaklaşmak gerektiğine de samimiyetle inanıyorum. Ayrıca bunu tüm siyasetçilerin yapması gerektiği kanaatindeyim.
'Bence bu saatten sonra mazeretlerin arkasına sığınmanın da bir anlamı yok'
- Bizler dört dörtlük siyaset yaptığımızı iddia edersek sadece kendimizi kandırmış oluruz. Nihayetinde Türkiye bugün bu haldeyse her siyasi aktörün kendi ölçüsünde sorumluluğu var, buna muhalefet de dahil. Barışı sağlayamadık, demokrasi getiremedik, ekonomi çöktü, toplum ağır bedeller ödüyor. Başarılı olsaydık bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Durum bu kadar nettir. Bence bu saatten sonra mazeretlerin arkasına sığınmanın da bir anlamı yok. Muhalefet topluma güven vermek istiyorsa özeleştiriden kaçmamalı, olgun bir şekilde özeleştiri verebilmelidir."
Beş yıldır kendisi ve HDP üzerinden sistematik bir şekilde iftira kampanyası düzenlendiğini belirten Demirtaş, "Hükümetin sistematik şekilde yürüttüğü kampanya bir eleştiri kampanyası değil, iftira ve kumpasa dayalı, medya ve yargı eliyle yürütülen bir linç kampanyasıdır. Benimle ilgili medyada yazılan, çizilen, söylenen neredeyse her şey, bariz bir yalan ve iftiraya dayanmaktadır" dedi.
"Bazı sözlerim bağlamından koparılarak algı oluşturulmaya çalışılmıştır" ifadesini kullanan Demirtaş, şöyle yazdı: "Hakkımdaki tüm kumpas suçlamalarını mahkemelerde bir bir çürüttük ve bunları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde de ortaya koyup haklı bir şekilde davayı kazandık."
'Raporda Demirtaş’ın 107 görüntünün hiçbirinde olmadığı kaydediliyor'
Demirtaş, avukatları aracılığıyla paylaştığı dava dosyalarında da kendisi hakkıda ileri sürülen iddialara yanıt verdi. Konuşmalarının çarpıtıldığını belirten Demirtaş, bunların tam metinlerini paylaştı.
19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davanın iddianamesinde Demirtaş’ın, olaylı geçen çok sayıda izinsiz gösteriye bizzat katıldığı belirtilmiş, 107 adet görüntü kaydı dava dosyasına eklenmişti. Demirtaş’ın avukatlarının talepleri üzerine yargılamanın üçüncü yılında görüntüler bilirkişiye gönderilmişti.
Demirtaş’ın paylaştığı, avukatlarının hazırladığı dosyalarda bilirkişinin raporu da yer aldı. Raporda, Demirtaş’ın 107 görüntünün hiçbirinde olmadığı kaydediliyor.
'Mektubun sahte bir delil olduğu tespit edilmişti'
Demirtaş’a yöneltilen suçlamalardan birisi de KCK yöneticisi Sabri Ok'tan mektupla talimat aldığıydı. Demirtaş'ın, avukatları aracılığıyla paylaştığı belgelerde konuyla ilgili şu ifadeler kullanıldı:
- "19. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden davanın iddianamesinde Sn Demirtaş’a yöneltilen suçlamalardan biri de Sabri Ok adlı bir KCK yöneticisinden mektupla talimat aldığı iddiasıdır. Söz konusu mektubun hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş sahte bir delil olduğu, Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, Sn. Gültan Kışanak‘ın aynı iddiayla yargılandığı davada tespit edilmiştir.
- Bunun yanı sıra, söz konusu mektubun gönderildiği iddia edilen aile de bu iddiayı, polise verdiği ifadede açıkça reddetmiştir. Söz konusu mektubu aileye götürdüğü iddia edilen Ali Oruç yargılanmış ve bu suçlamadan beraat etmiştir. Ancak sahteliği kesinleşen ve hakkında beraat kararı verilen, olmayan bu mektup, bütün bunlara rağmen Sn. Demirtaş hakkında hazırlanan iddianamede delil olarak konulmuştur."
'Sahte Twitter hesabındaki paylaşımlar delil oldu'
Gazetecilerle paylaşılan dosyalarda Demirtaş'ın da içinde bulunduğu çok sayıda kişiye açılan davaya da değinildi.
'PKK terör örgütü değildir' dedi mi?
Selahattin Demirtaş’a yöneltilen suçlamalardan birisi de, "PKK terör örgütü değildir" şeklinde açıklama yaptığı iddiası. Paylaşılan belgelerde, Demirtaş’ın sözlerinin çarpıtıldığı savunuldu.
Demirtaş'ın 24 Nisan 2012'de ABD'nin başkenti Washington DC'de bulunan Brookings Enstitüsü'ndeki bir panele katıldığı hatırlatıldı. Paylaşılan dökümanlara göre Demirtaş, buradaki konuşmasında 'PKK’nın silahlı mücadeleyi seçmiş bir örgüt olduğunu' kaydetti ve “Bizim PKK ile aramızda organik bir ilişki, organik bir bağ hiçbir zaman olmadı” ifadelerini kullandı.
Paylaşılan belgelerde suçlamaya konu olan konuşmanın dökümü şöyle aktarıldı:
“Soru: Burada dikkate alınması gereken bir olay, 800 kiloluk bir gorilin odada olması ve o da PKK. Yani, bu, sizler kendi pozisyonunu nasıl açıklıyorsunuz? Siz PKK’ye ne kadar yakınsınız? PKK’nin kullandığı yöntemleri nasıl görüyorsunuz? Bu konudaki sizin düşünceniz önemli.
Demirtaş: Evet, şimdi, her şeyden önce, PKK 30 yıldan daha fazla bir süredir Kürt sorunu, Kürt halkının hakları için silahlı mücadele yöntemini seçmiş bir örgüttür. Biz PKK’yi silahlı bir halk hareketi olarak tanımlıyoruz. Biz bugüne kadar, 1990’dan bugüne kurulmuş hiçbir partimiz, PKK’yi terör örgütü olarak tanımlamadı. Çünkü halk tarafından da desteklenen ama şiddet yöntemini tercih etmiş bir örgüt olarak tanımladık kendisini.
Ancak bizler, şiddeti bir çözüm yöntemi, silahı da bir çözüm yöntemi olarak tercih etmediğimiz için, 1990’dan bu yana demokratik siyasal mücadele yürüten bir partiyiz. Ve bizler, partimize oy veren insanların çok önemli bir kısmının da aynı zamanda PKK’ye sempati duyduğunu da biliyoruz.
Ancak bizim PKK ile aramızda organik bir ilişki, organik bir bağ hiçbir zaman olmadı. Sein Fein-IRA ilişkisinde olduğu gibi iç içe geçmiş örgütler değiliz. Biz PKK’yi doğrudan veya dolaylı, hiçbir şekilde temsil etmiyoruz. Biz BDP olarak, aldığımız oylarla elde ettiğimiz meşruiyete ve taleplerimize dayanarak kendi partimizi, sadece kendi yönetimimizi temsil ediyoruz.
Ancak şunu da biliyoruz ki, PKK de Orta Doğu’da ve Türkiye’de özellikle, bir realitedir. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümü sürecinde, dikkate alınması ve bir şekilde temasa geçilerek ikna edilmesi gereken bir aktördür diye düşünüyoruz.
Ve biz bu siyasi çözüm sürecinde, önerdiğimiz bu siyasi çözüm sürecinde, aynı zamanda barışın da gerçekleşmesi için, eş zamanlı olarak mutlaka ama mutlaka PKK’nin de ikna edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ve bu siyasi çözüm arayışları sırasında da mutlaka silahların susması akan kanın durması gerektiği inancındayız.”