AB'nin önde gelen ülkesi Almanya'yı 15 yıla yakın yöneten Angela Merkel'in yeniden başbakan olmama kararının ardından siyaset yeniden şekilleniyor. Hristiyan Demokrat Partisi'nin (CDU) hafta sonu düzenlenen kongresinde liderliğe Merkel'in desteklediği Armin Laschet seçildi. 'Türk dostu' olarak bilinen entegrasyon politikaları yanlısı Laschet'in eylüldeki seçimlerde başbakan adayı olması bekleniyor. Alman siyasetindeki yeni şekillenmenin Türkiye'yle ilişkileri etkileri de tartışılıyor.
Diğer yandan Ankara, Doğu Akdeniz'de enerji kaynakları paylaşımı ve Libya anlaşması yüzünden gerilimli geçen 2020 yılının ardından Yunanistan'la masaya oturmaya hazırlanırken, pazartesi günü Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ı ağırladı. Almanya Dışişleri Bakanlığı'nın 'Doğu Akdeniz' gündemli olduğunun altını çizdiği ziyarette Maas'ın özellikle Barbaros gemisinin Kıbrıs açıklarından çekilmesini 'olumlu sinyal' olarak değerlendirmesi dikkat çekti. Ankara'nın Atina ile 'önkoşulsuz' olarak masaya oturmaya razı olması, Doğu Akdeniz'de atılan geri adımlar eşliğinde 'taviz' olarak değerlendiriliyor.
Almanya'daki yeni CDU liderliği, Almanya ve AB ile ilişkiler ile Doğu Akdeniz hattında Yunanistan'la müzakerelere yansıyanları Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen’le konuştuk.
‘Türkler, Laschet ile Avrupa'nın lider ülkesinde kendilerine yakın bir lider bulacaklar'
Prof. Faruk Şen’e göre CDU içindeki liderlik yarışında Angela Merkel Armin Laschet'i destekledi. Amerikan politikalarına daha yakın duran Friedrich Merz'in büyük hırsıyla birkaç kez seçime girmesine karşın liderlik yarışını kaybettiğini belirten Şen, bunda tarihsel bir hata yaparak kadın delegeleri dikkate almamasının etkili olduğunu söyledi. Merkel'den sonra Laschet'in başbakanlığının büyük bir olasılık olduğu görüşündeki Şen, yakından tanıdığı Laschet ile Almanyalı Türkler ve hatta Avrupalı Türklerin Avrupa'nın lider ülkesinde kendilerine yakın bir lider bulacakları görüşünde:
“Laschet’in seçilmesiyle Almanya’da liberal politika devam edecek. Zira Armin Laschet ve Angela Merkel hep birbiriyle iyi anlaşan iki liderdi. Armin Laschet 17 milyonluk Almanya’nın en büyük eyaletinin lideriydi. Almanya’ya da yön veren Merkel. Angela Merkel’in kalbi Laschet’ten yana atıyordu. Fakat herkesin korkulu rüyası Friedrich Merz, 2018’de de aday olmuş ve kaybetmişti. Çok hırslı bir adam. Onun da kazanma şansı vardı. Fakat o tarihsel bir hata yaptı. Kadın delegeleri dikkate almadan daha ziyade erkeklere yönelik politika yaptığı için yapılan analizlere göre kadın delegelerin yüzde 80’i Laschet’e oy verdiler. Böylece kadın hakimiyeti Angela Merkel’den sonra Armin Laschet’le de devam edecek diyebiliriz. Ben kendisini çok yakından tanırım, çok başarılı olacağına inanıyorum. Friedrich Merz uzun zamandır uluslararası Amerikan şirketinin de genel sekreterliğini yapıyor. Amerika’ya yakın bir kişi. Ama daha ziyade sert politikadan yana. Almanya’da göçmenlere ya da zayıflara karşı sermayenin adamı olarak nitelendirilen bir kişi. Hepimizin korkusu cumartesi günkü genel başkanlık seçimlerinde ibrenin Merz’e dönmesiydi ama olmadı. Armin Laschet, Avrupa’da Almanya’nın liderliğini sürdürecek bir kişi olarak genel başkan seçildi. Yüzde 80 oranında başbakan adayı da olacak her ne kadar Söder ile bir çekişmesi olsa bile. Almanya’da Bavyera eyaletinde CSU, Hristiyan Demokratların kardeş partisi. Ama aklın yolu birdir. Armin Laschet’i herhalde 28 Eylül sabahı Almanya’nın gelecek başbakanı olarak göreceğiz. Armin Laschet 3 çocuk babası, Katolik Kilisesine angaje bir kişiydi fakat çok başarılı bir uyum bakanlığı yaptı. Ben de o zaman yönettiğim kurumla çok el ele çalıştık. Birçok sempozyuma beraber katıldık. İlk defa Türkiye’ye benimle geldi, bizim bakanlarla görüştü o zaman. Almanyalı Türkler, -bir adım daha ileri gidelim- Avrupalı Türkler bundan sonra Avrupa’nın lider ülkesinde kendilerine yakın bir lider bulacaklar. Bu hepimiz için çok sevindirici.”
'AB'nin Türkiye'ye uygulayacak başka yaptırımı kalmadı'
Prof. Şen, Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ın Türkiye'ye 'Doğu Akdeniz' gündemiyle gerçekleştirdiği son ziyareti de değerlendirdi. Maas'ı geçmişte Türkiye'ye sert tutum takınmış Hans-Dietrich Genscher'den sonraki 'en olumsuz bakan' olarak değerlendiren Şen, son ziyaretinde de Alman bakanın Suriyeli sığınmacılarla ilgili övgü dolu sözler dışında ilişkilerin kilit konularına dokunmamasına dikkat çekti. Şen’e göre Türkiye kendisine yaptırım yapılmasın diye ‘müdafaa politikası’ izliyor ancak AB'nin Türkiye’ye yapacak başka yaptırımı kalmadı, asıl Ankara'nın komplekslerden kurtulup talepkar olması gerekiyor:
“Heiko Maas, Alman tarihinde Hans-Dietrich Genscher vardı 80’li yıllardaki dışişleri bakanı bir Hür Demokrat. Türkiye’ye çok sert bakan bir kişiydi. Heiko Maas, Alman dışişleri bakanları arasında Genscher’den sonra en sert bakan kişi. Ben vücut dillerine de dikkat ettim. Heiko Maas çok yukarıdan bir konuşma yaptı. Türkiye’yi bir konuda övdü. Böyle demedi ama ben diyorum. ‘Siz akılsızlığına devam edin, Suriyeli geçici sığınmacılara bakın. Bu konuda sizi takdir ediyoruz’ dedi. Ama 2018-19-20 yılları için öngörülen 9 milyar euro’nun adını bile anmadı. Aynı Heiko Maas, Avrupa Birliği’nde bizden geçen yıl 14 bin Suriyeli geçici sığınmacı Meriç Nehri’ni geçtikten sonra AB’nin Yunanistan’a 400 milyon euro'luk yardım yapmasına ön ayak olan bir kişiydi. Heiko Maas hiçbir şey demedi. Maas ne Schengen’de ne gümrük birliğinin iyileştirilmesi konusunda bir şey demedi. Hakkını yemeyelim Mevlüt Çavuşoğlu da herhalde Maas ile bir araya gelmekten dili tutuldu o da fazla bir şey demedi. Esasında 23 Mart’ta Türkiye’nin istekleri olması lazım. Hala Türkiye’de bir müdafaa politikası var. Eskiden futbol takımları arasında devamlı müdafaa oynayan bir de karşı tarafta devamlı hücum eden takımlar vardı. Devamlı müdafaada olan, 'aman Türkiye’ye yaptırım yapılmasın' görüşünde olan bir ülkeyiz. Artık Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yapacağı başka yaptırım kalmadı. Tam üyelik görüşmelerinde hiçbir fasıl açılmadı. Ticarete mi yasaklayacak ne yapacak? Türkiye’nin bu kompleksten kurtulması lazım. Daha evvel de söylemiştim, AB’den yeni bir yaptırım gelemeyecek, zaten yaptırımlarını sonuna kadar yapıyorlar. 23 Mart’ta da bir yaptırım gelmeyecek. Ama bizim belirli isteklerde bulunmamız lazım."
'Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'ne bütün tavizler verildi, şantajlarına boyun eğildi'
Türk hükümeti Yunanistan'la 25 Ocak'ta İstanbul'da istikşafi görüşmelerde masaya oturmaya hazırlanırken, Prof. Şen, Ankara'nın Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'ne önemli tavizler verdiği görüşünü dile getirdi. Şen, Oruç Reis'in bu süreçte 'istirahata çekilmesini' eleştirdi. Nitekin Alman Dışişleri Bakanı Maas'ın da Türkiye ziyaretinde 'Ankara'nın Doğu Akdeniz'de Atina'yı üzecek bir tutum takınmaması' gerektiği mesajları verdiğini belirten Şen'e göre Türk Dışişleri Bakanlığı son zamanlarda korkunç bir pasiflik içine girmiş durumda:
"25 Ocak’ta İstanbul’da yapılacak görüşmeler 4 saatliğine bir öğle yemeğiyle sonuçlanacak. Yunanistan gayet açık bir şekilde ne Ege veya Akdeniz’i konuşuruz dedi ne batı Trakya’daki Türklerin konumunu ne de Türkiye ile Yunanistan arasındaki çatışma alanını dile getiririz dedi. Zaten Türkiye, Doğu Akdeniz’de bütün tavizlerini verdi. Oruç Reis’i orada belirli şeyler arasın diye yolladık. Şimdi mayıs ayına kadar istirahat ettiriyoruz. O zaman Oruç Reis’in anlamı neydi? Türkiye burada Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın şantajlarına boyun eğmiş durumda. Maas da gelerek ‘Üzmeyin Yunanistan’ı, biz de zaten yaptırım düşünmüyoruz. Ama herhangi bir taşkınlık yaparsanız size yaptırımları getiririz’ diye Türkiye’nin üzerine çullanıyorlar. Türkiye dışişleri olarak son zamanlarda korkunç bir pasifize olma içine girdi. Zaten artık Dışişleri Bakanlığı, Egemen Bağış’ı Slovenya’ya, Dev – Yol’cu cinayetten aranan Ozan Ceyhan’ı da Avusturya’ya yollayarak zaten Dışişlerinin tamamıyla ışığını söndürmüş durumda. Bu açıdan Türkiye ne yapıp edip özel statüyü gündeme getirmeli.”
‘Türkiye mart ayındaki AB zirvesinde birliğin güney ve doğu hattındaki desteği kullanarak ağırlığını koymalı'
Prof. Şen, Almanya'nın bugüne kadar Türkiye'ye 'akılcı' yaklaştığını söylerken, Ankara'nın 23-24 Mart'taki AB zirvesi için birliğin güney ve doğu hattındaki ülkelerin desteklerinden faydalanarak ağırlığını koyması gerektiği değerlendirmesini yaptı. AB'nin Türkiye'yi tam üyesi olarak görmek istemediğini dile getiren Şen, bu yüzden Ankara'nın bütçeye para verip almak, gümrük birliğinin iyileştirilmesi ve güvenlik ve savunma kimliği konularında söz sahibi olması gerektiğine işaret etti:
“Fransa artık yavaş yavaş Türkiye ile olan ilişkilerini daha fazla bozmak istemiyor. İyileştiriyor demeyelim ama daha fazla bozmak istemiyor. Bu konuda Türkiye, Fransa üzerine de oynamalı. Almanya bugüne kadar Türkiye’ye akılcı yaklaştı. Portekiz, İspanya, İtalya, Hırvatistan ve Malta, Akdeniz şeridinde Türkiye’ye olumlu bakan ülkeler. Artık Kuzey Avrupa’da insan hakları dışında Türkiye’ye karşı ılımlı bir politika esiyor. Doğu Avrupa ülkelerinde de Türkiye’ye tepki yok. Bunlardan yararlanarak Türkiye, 23-24 Mart’a ağırlığını koymalı. Bırakın serbest dolaşımı elde etmeyi Türkiye’ye artık vize serbestisi vermeyecekler. Ukraynalılar vizesiz gidip gece kulüplerinde çalışırken, Türkiye’den vize alıp Almanya’ya gitmek, AB’ye gitmek korkunç büyük bir olay haline geldi. Tam üye olarak bizi parlamentoda da 74 parlamenter ve 29 oy hakkıyla konseyde istemiyorlar. Hiç olmazsa bütçeye para vermek, bütçeden para almak, gümrük birliğinin iyileştirilmesi, güvenlik ve savunma kimliğinde söz sahibi olalım. Zira gümrük birliği iyileştirilirse, hizmetler sektöründe de Avrupalı firmaların gelip Türkiye’de ihalelere katılma olanağı olacak. Bizdeki ihaleler biraz daha şeffaf olacak. Artık dörtlü sacayağı dediğimiz holdinglerin Türkiye’de istedikleri kadar ihale alma olanakları meydana gelmeyecek. Bunlar da olumlu gelişmeler olacak."
'Yunanistan'ın elini zayıflatacak şekilde komşularla ilişkiler düzeltilmeli'
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sıkıntıları Yunanistan'la çözemeyeceği görüşündeki Prof. Şen, bu yüzden Ankara'nın başta Mısır, İsrail ve Suriye olmak üzere Yunanistan'la son dönemde yakınlaşan komşularıyla ilişkilerini düzeltmesi gerektiği görüşünde. Ankara'nın Dağlık Karabağ cephesinde elde edilen başarıları da kullanarak en başta KKTC'nin tanınmasına yoğunlaşması gerektiğini belirten Şen, aynı zamanda Ermenistan'la da sınırın açılmasına odaklanmasının önemine dikkat çekti:
"Doğu Akdeniz sorununu biz Yunanistan ile çözmeyeceğiz. Biz ilk olarak Mısır ile ilişkilerimizi geliştireceğiz. Mısır’ı Yunanistan hegemonyasından çıkaracağız. İsrail ile ilişkilerimizi düzelteceğiz ve Suriye ile… Bu ülkelerle yapacağımız işbirliği çerçevesinde artık Yunanistan bu ülkeleri arkasına alamayacak. Bu bizi rahatlatacak gelişmeler olacak. Bizim AB dışında buralarda adımlar atmamız lazım. Avrupa Birliği’nde bizim dayatmamız lazım. Ersin Tatar’ın Kuzey Kıbrıs’ta seçilmesinden sonra şöyle bir akım vardı. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak, Kuzey Kıbrıs’ın Azerbaycan, Katar, Pakistan, Malezya ülkeler tarafından tanınmasının sağlanması düşünülüyordu. Bu konuda Azerbaycan, Türkiye’ye çok şey borçlu. Eğer Dağlık Karabağ’ı kurtarmışsa burada Rusya’nın göz yummasının yanında Türkiye’nin İsrail ile birlikte bayrak göstermesinin önemi var. Maalesef Aliyev, Türkiye dostluğunu hiç göstermedi. Esas hedef onun bir an önce Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıması. Eğer üç-dört ülke daha tanırsa, Kıbrıs Türk Devleti de Doğu Akdeniz’deki görüşmelerde masaya eşit olarak oturur. Güney Kıbrıs tek kalırsa, Kuzey Kıbrıs’ı işgal içinde bir ülke olarak göstererek istediği yaptırımları Türkiye’ye yaptıracak. Türkiye’nin daha önce komşularıyla bu kadar kötü ilişkileri hiç olmamıştı. Bunları geliştirip artık Dağlık Karabağ kurtarıldıktan sonra yüzde 80 oranında Türkiye’nin Ermenistan sınırını da açması ve Ermenistan ile ilişkileri de normalleştirmesi lazım. Dost ilişkisi demiyorum ama normal ilişkiye geçmesi lazım. Bunlar bizim elimizi rahatlatacak gelişmelerdir.”