Körfez'de Suudi Arabistan'ın başını çektiği cephe ile Katar arasında 2017 Mayıs'ından bu yana devam eden kriz son buldu. Katar'ın İran ile ilişkileri ve Müslüman Kardeşler'e (İhvan) verdiği desteğin tetiklediği kriz üç yıl önce Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır'ın Katar'a yönelik kara, deniz ve hava ablukasını getirmişti. Taraflar arasında el Cezire ile el Arabiya'nın başrolünde bulunduğu büyük bir medya savaşı da kopmuştu.
Trump yönetiminin arabuluculuğunda Körfez monarşilerinin İsrail ile ilişkilerini normalleşme sürecinin başlamasının ardından Körfez krizine de nokta konulmuş olundu. Anlaşmanın unsurları henüz net değil ancak üç yıldır Katar'a dayatılan şartlardan vazgeçilmiş görünüyor.
Krizde zorda kalan Katar'ın yardımına Türkiye koşmuş, zaten 10 bin Amerikan askerine ev sahipliği yapan Katar'a 5 bin Türk askeri gönderilmişti. Türkiye bu ülkede askeri üs sahibi olmuştu. İran da Katar'ın ablukayı delmesinde yardımcı olmuştu.
Uzlaşmayı açıklayan Körfez'in 'arabulucusu' Kuveyt oldu. Taraflar anlaşmayı Suudi Arabistan'ın el Ula kentinde düzenlenen 41. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) zirvesinde denk getirirken, Katar Emiri Tamim zirveye katılarak Suudi veliaht prensi Muhammed bin Salman tarafından kucaklandı.
Körfez anlaşması ve Türkiye'nin konumuna etkilerini gazeteci yazar Ramazan Bursa ile konuştuk.
'Gelişmeler Türkiye'yi dışa açarken, İran'ı içe kapadı'
Ramazan Bursa'ya göre, Katar'ı İran ve Türkiye'ye daha da yakınlaştıran Körfez krizinin son bulmasında küresel sistemdeki değişimler etkili. Gelişmelerin Türkiye'yi 'dışa açarken, İran'ı 'içe kapadığı' görüşünü dile getiren Bursa, ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı ve danışmanı Jared Kushner'in tıpkı İsrail-Arap normalleşmesinde olduğu gibi Körfez krizinin sona ermesindeki rolüne dikkat çekti:
“Birincisi, aslında Katar krizi hatta diğer ismiyle Körfez krizi Mayıs 2017’de Katar resmi haber ajansında Katar Emiri’nin ağzıyla bir açıklama yayınlandı. Bu açıklamada Amerikan karşıtı ifadeler yer alıyordu ve İran’ı destekleyen ifadeler bulunuyordu. Sonrasında Katar bir siber saldırıya uğradıklarını, sisteme sızıldığını ve açıklamanın bu şekilde yayınlandığını ifade etmiş olsa da ne Suudi Arabistan’ı ne Birleşik Arap Emirlikleri’ni ne de Mısır’ı ikna edemedi. 5 Haziran 2017’de ipler koptu. Ardarda yaptırımlar geldi, karadan, denizden ve havadan durdurdular. Kara çok önemli çünkü Katar’ın tek kara sınırı Suudi Arabistan’la. Bir abluka, ambargo dönemi başlamış oldu. Bu süreçte Katar iki ülkeye yakınlaştır. Biri Türkiye, diğeri İran. Bu kriz sürecini rahat atlatabilmek için iki ülke Katar’a epeyce destek oldu, hem gıda temininde hem ulaşım konusunda. Gelinen noktada aslında küresel bir dönüşüm var. Bunu belirtmek lazım. Dünyada güç dengeleri yeniden şekilleniyor. Ben bunu Putin’in Medmedev sonrası yeniden Rusya Devlet Başkanlığı’na seçilmesinin dünyadaki güç dengelerinin değiştiğini, tek kutuplu dünyanın bitişinin ilanı olarak değerlendirmiştim. O süreç şimdi çok daha görünür bir hal aldı. Bu süreç bazı ülkelere bir takım şeyleri yapmaya mecbur bırakıyor. Hatta Haziran 2020’de Amerikan merkezli CTR’nin bu ifadeler yer alıyor. Tek kutuplu dünya dönemi bitti, Amerika yine güç merkezi olacak ama tek güç merkezi olmayacak, güç dengeleri yeniden şekillenecek, birden fazla güç merkezi olacak, ifadeleri var CTR’nin Haziran 2020 raporunda. Şimdi bu dönüşüm Türkiye’yi dışarıya açılmaya hızlı bir şekilde iterken, İran’ı ise içe kapanmaya zorluyor. Bu dönüşümün bir parçası olarak Körfez krizi noktalandı. Bu Körfez krizinde ABD’nin ve bilhassa Damat Kushner’in aktif rol aldığını görüyoruz. Bugünkü Körfez İşbirliği Konferansı Suud’ta toplandı. Baktığınız zaman fotoğrafa Kushner de toplantıda yerini almış, görüyorsunuz. Bunun sebebi ise, aslında uzun zaman olmasa da yazdan beri konuşuluyordu krizin sona ereceği. Bir ay kadar önce ise Suudi Arabistan BM Özel Temsilcisi ‘Körfez krizinin bitmesi 24 saat sürer’ demişti. Böyle de oldu.”
‘Körfez ülkelerinin tek vücut olmasıyla Arap NATO’su tekrar gündeme gelebilir’
Bursa’ya göre, Katar’a ambargonun kaldırılması için koşulan 13 şarttan sadece, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Bahreyn arasında medya üzerinden yapılan karalama kampanyasına son verilmesi konuşuluyor. Ancak anlaşmanın Katar'ın zaferinden çok şartların değişmesi sonucunda geldiği görüşündeki Bursa, sonucunun da İran karşıtı bir cephe oluşması, Körfez'ın bu cephede yek vücut olması ve Katar'ın da burada yerini alması anlamı taşıdığını dile getirdi. Bursa bundan sonraki süreçte Pompeo'nun öncülüğünü yaptığı 'Arap NATO'su projesinin yeniden raftan indirilebileceğine dikkat çekti:
“Katar’a terör örgütlerini finanse ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştı. Çünkü veliaht prens Haziran 2017’de bu açıklamayı yapmıştı resmi ajansa ve şart koşmuştu, bunun içerisinde El Cezire’nin de kapatılması vardı. Baktığımız zaman bu 13 şarttan sadece bir tanesine vurgu yapılıyor. O da şu; abluka kaldırılacak, karşılığında da Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Bahreyn arasında medya üzerinden yapılan mücadele, karalama kampanyasına tüm ülkeler ara verecek. El Cezire ve medya üzerinden yapılan karalama kampanyası haricinde, diğer 12 maddeden çok da söz eden yok. Bunu Katar’ın zaferinden ziyade şartların değişmesine yoruyorum. Nitekim Katar’ın İhvan ile ilişkisi problem olmuştu o dönem. Hamas ofisinin Doha’da olması problem olmuştu. Yusuf el-Karadavi Mısır’da terörist olarak ilan edilmişti ve Katar’da yaşıyor, sorun olmuştu. Ama durumlarda hiç değişiklik yok. Ama değişen şartlar şu; İran’ın içe kapanmaya zorlanması meselesinde, bu küresel dönüşümde yeni adımlar atılacak. Aslında İran karşıtı bir cephe oluşturulması, Körfez’in bu cephelerde yekvücut olması, Katar’ın da burada yerini alması konusunda bir anlaşma var. Dolayısıyla bugün konferanstan, KİK sonuç bildirgesinden de böyle bir sonuç bekliyorum. Bildirisinde bunların vurgulanacağını bekliyorum. Hatta bakarsanız Suudi Arabistan ve BAE’den, dün Kuveyt’in yapmış olduğu açıklama sonrası yapılan açıklamalara baktığınız zaman her iki ülke de bugün yapılacak zirveye dikkat çekiyordu. Körfez’in yekvücut olmasının altı çiziliyordu. Kushner’in de bu toplantıda olduğunu düşünürsek Pompeo’nun öncülüğünü yapmış olduğu sadece Arap ülkelerinden oluşan bir ‘Arap NATO’su’ projesi vardı. Bu rafa kaldırılmıştı, önümüzdeki dönemde yeniden raftan indirilmesi şeklinde bu gelişmeleri yorumlayabiliriz.”
'Türkiye'nin İsrail, BAE ve Mısır'la ilişkileri yoluna konulacak'
Çözümün ayak seslerinin Katar'ın İran'la bazı anlaşmalarından çekilmesiyle birkaç ay önce geldiğini anlatan Bursa, bundan sonraki süreçte bölgedeki yeni olası ittifaklara dikkat çekti. Bursa'ya göre Türkiye'nin İsrail ile ilişkileri yeniden yumuşayacak, BAE ile normalleşme yönünde ilerlenecek, Mısır'la da temas kurulacak:
“Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin İsrail ile düşük düzeyli diplomatik ilişkileri eski seviyeye gelecek. Yani, elçiler yeniden atanacak. Baharda böyle bir durumla karşı karşıya kalabiliriz. İkincisi geçtiğimiz haftalarda online yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı’nda Erdoğan ve Suud Kralı Selman bir telefon görüşmesi yaptı. Karşılıklı mesajlara da baktığımız zaman Türkiye’nin Suud’la olan bu gerginliğin de önümüzdeki dönem yavaş yavaş yumuşayacağını düşünüyorum. Aynı şekilde BAE’yle olan ilişkiler daha da gergin. Neticesinde Muhammed Dahlan diye bir kriz de var iki ülke arasında. Ama Suud kadar kolay olmasa da BAE’le de ilişkilerin önümüzdeki dönem içerisinde normale dönme noktasında bir takım adımlar atılacağını düşünüyorum. Diğer taraftan Türkiye Mısır’la da bir ilişki geliştirecek. Neticede istihbarat ve silahlı kuvvetler anlaşmalar çerçevesinde irtibatlar devam ediyor. Ama diplomatik ilişkiler maslahatgüzar seviyesinde. Mısır’la da bir temas kurulacak. Bu Türkiye’de çok konuşulmadı; aslında bu süreç Körfez krizinin çözülme meselesine hazırlık yapılıyordu. Bundan 2 ay kadar önce Katar ambargo döneminde İran’a bir takım yatırımlar yaptı, hayvancılık ve saire konularında. Bir takım sıcak para taşıması yaptı. Geçtiğimiz 2 ayda Katar İran’la ticari ilişkilerini sonlandırdı. İran’daki sıcak parasını geri çekti. Bu Türkiye’de haber olmadı, dikkat çekmedi. Katar aslında tam anlamıyla sorunun Hamas, İhvan olmadığını gördü. Asıl uzlaşı temelinin İran karşıtı cephe oluşturmak üzerine masada bunun müzakere edilebileceğini fark edince, kendisini buna hazırladı aslında.”
‘Mısır Süveyş gelirini azaltacağı için Arap NATO’suna karşıydı, teminat verilirse iş değişir’
Bursa’ya göre, İhvan'ı 'terör örgütü' olarak algılarken, en sert tutumu takınmış olan Mısır’ın bütün bu gelişmelerde bu kadar sessiz kalmasının nedeni, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz paylaşımında hakkının gasp edildiği fikrinde olması ve İsrail’in öncülük ettiği Süveyş Kanalı'nın önemini azaltacak olan demiryolu projesi. Bursa bu girişimler nedeniyle Arap NATO'suna geçmişte sıcak bakmamış olan Mısır'ın kendisine teminat verilirse daha heyecanla ve istekle projeye dahil olabileceği değerlendirmesi yaptı. Yine Bursa'ya göre İhvan krizini yönetemeyeceği için El Sisi, Türkiye ile uzlaşmayı seçebilir:
“Mısır’ın aslında bu işlerde sessiz kalmasının tek bir nedeni var. O neden ise şu; birincisi Doğu Akdeniz’de yapılan paylaşımda Doğu Akdeniz Gaz Forumu diye bir şey kuruldu. Bunun içerisinde Ürdün, Mısır, Yunanistan, Rum Kesimi, İsrail var. Burada Mısır’ın deniz sınırı çerçevesinde hakkının gasp edildiği söz konusu ve Mısır dediğimiz şey ordudur aslında, ordunun içerisinde de subaylar bu işten rahatsız. İkincisi ise İsrail’in öncülüğünü yaptığı bir demir yolu projesi var, Hayfa’dan Dubai’ye. Bunun adı da Barış Demiri Yolu. Şimdi Asya’dan gelen gemiler Babülmendep Boğazı’ndan Kızıldeniz’e, oradan da Süveyş üzerinden Akdeniz’e ve Avrupa’ya gidiyorlar. Bu Bab-ül Mendeb Boğazı dünyanın en stratejik boğazlarından biri. Gemi ticaretinin de yüzde 40 civarını taşıyor. Bu demiryolu yapıldığı zaman bunun stratejik önemi düşecek, dolayısıyla Süveyş’in stratejik önemi düşecek ve ihtiyaç olmayacak. Mısır’ın en büyük döviz girdisi nedir? Süveyş’ten geçen gemilerden almış olduğu bedeldir. Dolayısıyla Mısır bundan rahatsız. Bunun için zaten Arap NATO’suna sıcak bakmıyor. Geri çekildi ve geri çekilmesiyle Arap NATO’su rafa kaldırıldı. Eğer bu rahatsızlıklar giderilirse Mısır’a teminat verilirse daha heyecanla ve istekle dahil olacak. Üçüncüsü ve aslında Türkiye’de çok da gözlemlenmeyen durum şu; İhvan darbe sonrası terör örgütü ilan edildi ve liderleri hapse atıldı, mallarına el konuldu. Mevcut durum bu. Ama ister kabul edilsin ister edilmesin İhvan’ın 100 yıla yakın bir tarihi ile sosyolojik bir tabanı var. Ciddi bir rahatsızlık oluşmaya başladı. Mısır bir şekilde bu İhvan sorununu çözmek zorunda kalacak. Dolayısıyla Mısır ve Sisi’nin mevcut durumda İhvan krizini yönetebilmesi mümkün görünmüyor. Bu şu demek değildir tabii; herkesi serbest bırakacak ve saire değil. Ama bir takım hem devlet hem İhvan açısından mutabakat sağlanıp bir takım adımlar atılacak. Mısır’ın bu şekilde krizi yönetmesi mümkün değil. Katar krizinin çözümünde İhvan isminin çok dillendirilmemesinin sebebi Mısır’da bu işin kangrene dönüşmesi.”
‘Türkiye, İhvan üzerinden adımlar attı, çok kazanım elde edemedi ama çok açıldı, şimdi denge politikasına dönüyor'
Bursa, Türkiye’nin Arap Baharı sonrası bölgede İhvan üzerinden adımlar attığını ancak çok da kazanım elde edemezken, çok 'açılındığının' altını çizdi. Bu yüzden Ankara'nın yeniden denge politikası izlemeye başladığını düşünen Bursa, Batı ile yaşanan krizlerin de ardından Türk hükümetinin çareyi İsrail’le, Körfez’le, Batı ve Mısır ile BAE ile düzeltmekte gördüğünü dile getirdi:
“Türkiye Arap Baharı sonrası bölgede İhvan üzerinden bir takım adımlar attı. Bunda başarılı olduğu var, olmadığı var. Çoğunlukla ülkelerin iç süreçleri ve gelinen noktalarına baktığımız zaman da çok da kazanım elde edemediğini söyleyebiliriz. Diğer taraftan bir denge politikası oluşturmaya karar verdi. Bir taraftan ABD’yle krizler yaşıyor, Avrupa, NATO ile krizler yaşıyor. Ama ipi koparmamaya çalışıyor. Diğer taraftan da Çin ve Rusya’yla bir yakınlaşma söz konusu oldu. Gelinen noktada Türkiye bölgede açıldı. Libya’da var, Suriye’de vardı, Irak’ta öteden beri operasyonları var. Azerbaycan’da, Kafkasya’da varlık gösterecek. Somali’de üssü var. Kuzey ve Orta Afrika açılımı var Türkiye’nin Ömer el-Beşir döneminde Sudan merkezli. Bunların tamamen kalıcı olması, Türkiye’nin kazanım elde etmesi için dış politikasında bir takım değişiklikler yapıyor. İbrahim Kalın geçtiğimiz haftalarda Avrupa’daydı, birçok önemli isimle görüştü. O Avrupa’dayken, cumhurbaşkanı burada ‘biz geleceğimizi Avrupa’da görüyoruz ve ABD’yle olan stratejik birliğe vurgu yaptı. Dolayısıyla Türkiye bu dışa açılma sürecinin kalıcı ve faydalı olması için İsrail’le, Körfez’le, ABD, NATO ve Avrupa ile ilişkileri düzeltmekte görüyor, yeni dönemde bu küresel dönüşümde. Ben Libya’da şu anda Mısır ve BAE’yle sıkıntı yaşayan Türkiye’nin bu sıkıntı noktalarını yavaş yavaş çözmeye başlayacağını düşünüyorum.”